TEŞKİLAT-I MAHSUSA – AHMED CEMAL PAŞA I – KANAL (SÜVEYŞ) TAARRUZU - Emrah BEKÇİ - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









TEŞKİLAT-I MAHSUSA – AHMED CEMAL PAŞA I – KANAL (SÜVEYŞ) TAARRUZU - Emrah BEKÇİ
Tarih: 06.06.2016 > Kaç kez okundu? 1397

Paylaş






Emrah BEKÇİ

Araştırmacı / Yazar



TEŞKİLAT-I MAHSUSA – AHMED CEMAL PAŞA

I – KANAL (SÜVEYŞ) TAARRUZU



28 Ocak - 3 Şubat 1915 tarihinde Süveyş Kanalında meydana gelen, Osmanlı Devleti’nin sıcak odasında oturup, Anadolu gençlerini ölüme gönderdikleri, diplomanın değil, tecrübenin başarı kazandıracağına delil ‘’Osmanlı Devleti Yenilgisi’’dir.







Tarihte birinci kanal harekâtı olarak bilinen hadisenin amacı; İngiltere’nin Hindistan üzerinden takviye olarak gelecek kuvvetlerini engelleyip, Mısır’da okumuş ve aydın tabakası vasıtasıyla iç isyan tertip edip, İngiltere’nin Batı’da ki gücünü kırmak, böylelikle Batı cephesinde Osmanlı ve Alman iş birliğinin gücünü arttırmaktı.

Birçok tarih kitaplarında yer alan hadise (Taarruz), ülkelerin siyasi tarihi açısından ele alındığı için tarafsız gözle irdelenmesi şüphe ile bakılması gereken bir nokta olarak görünmekte. Bundan dolayıdır ki hadisenin cereyan ve neticesi konusunda ‘’Teşkilat-ı Mahsusa Günlükleri’’ ne göz atmakta fayda olacaktır. Okuyacağınız satırlar, Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Bey’in nakilleri ile kaynak vesikaların ibrazı niteliğinde olup, konuyu okuyucu kendi zihninde daha iyi analiz edeceğini umarak hadiseyi (Osmanlı Yenilgisini) üzülerek ve ‘’Kanal Taarruzunda Şehit Olan Ecdadımızı Rahmetle Anıyor’’, tarihsel hadisenin yazılı nakline başlamak istiyorum.





**

Yukarıda bahis ettiğim gibi, Osmanlı Harbiye Nazırlığı (Nazır Enver Paşa) İngiliz’lerin Hindistan üzeri Batı cephelerine takviyesini engellemek amacıyla, ‘’Süveyş Kanalı’’n da bulunan birliklerine bir taarruz kararı alır. Kararın alındığı sırada siyasi çekişmeler ve koltuk savaşları da Osmanlı Devleti içerisinde sürmektedir.

Tarihsel olarak kaynaklarda yer almayan, ama Teşkilat-ı Mahsusa günlüklerine düşülen bazı hadiseler söz konusudur. Bunlardan biri, Osmanlı İstihbarat Reisi Eşref Bey’e gönderilen bir telgraftır. Bu telgraf ‘’GİZLİ VE ŞAHSA ÖZEL’’ ayrıca Telgrafın eline geçtiği, okuduğu rapor edilerek geri bilgi verilecek kadar da önemli bir konuyu içerir.





(Eşref Bey, Teşkilat-ı Mahsusa Reisi)

Eşref Bey Mısır’a bağlı Sina Yarımadasının kuzeyinde bulunan ‘’El-Ariş’’ tedir. Başkomutanlıktan kendisine gelen telgrafta; ‘’Mısır Hidiv’i (Vali) Hilmi Paşa, bugünden itibaren Mısır fevkalade kumandanı olarak vazife almıştır. Harekatınızın (Süveyş Taarruzu) Mısır ve civarı ile alakalı mevzularında ve yine mümasil siyasi faaliyetinizde müşarünileyh ile temasta bulunmanız ehemmiyetle bildirilir..’’

Ardından birkaç saat sonra Mısır Fevkalade Kumandanı Abbas Hilmi imzasını taşıyan ikinci bir telgraf gelir.



(Mısır Hidiv’i Abbas Hilmi Paşa)

El’ariş’te size iltihak etmek üzere mutemetlerimden Yüzbaşı Fehmi ile Hafız Osman Efendi, karargâhlık kadrosundan bir kısım ile yoldadırlar. İnşallah yakında sizlerle el ele vererek aziz vatanımız Mısır kıta’sının istihlasında beraber bulunacağız. Şahsiyetiniz, bu mesut neticenin tahakkuku için en kuvvetli teminattır. Bu şerefli günün tahassürü içinde bütün mücahit arkadaşlarınıza selam ve muvaffakiyet temennilerimi delaletinizle iblağ ederim, efendim.

Mısır Fevkalade Kumandanı

Abbas Hilmi

Eşref Bey telgrafı aldıktan üç gün sonra Yüzbaşı Fehmi ile Hafız Osman Efendi gelir. Çölün metruk hali yanında gelenlerin ihtişamlı bir vaziyette çadırları ve imkânları tezat oluşturmaktadır.

Bir süre sonra Adana’dan bir telgraf daha gelir. Gelen telgraf akılları karıştırmaktadır.



‘’Bahriye Nazırlığı vazifeme ilaveten, Dördüncü Ordu ve Mısır cephesi fevkalade kumandanlığı vazifesini de deruhte ederek geliyorum. Siyasi faaliyetinizin haricinde, mıntıkam dâhilindeki askeri çalışmalarıma yardımcı olacak malumatı ve kıymetli muavenetinizi rica ederim. Bütün mücahit arkadaşlarınızla gözlerinizden öper, muvaffakiyet temennilerimi ve muhabbetlerimi teyit ederim.’’ / Ahmed Cemal Paşa.



(Cemal Paşa’nın Eşref Bey’e Kudüs’ten Yazdığı Mektup)

Soru: Mısır Fevkalade Kumandanı kim? Abbas Hilmi mi? Ahmed Cemal Paşa mı?

**

Üst üste gelen telgraflar ve Mısır Fevkalade Kumandanlığına atandığını beyan eden iki önemli kişi. Aslında, durumun tutarsızlığı telgrafların gelmesiyle birlikte en başından beri net bir şekilde gözükmekte iken, Eşref bey’i de telaşlandıran hadisenin cevabını almak için gizli ve şifreli olarak bir telgrafla konu başkumandanlığa sorulur.

Gelen cevap şaşırtıcı ve yapılacak taarruzun en başından kaybedileceğinin habercisi niteliğindedir. Başkumandanlık makamından gelen cevap şöyledir: ‘’Bazı fevkalade ahval dolayısıyla Hidiv Abbas Hilmi Paşa yerine Bahriye Nazırı Cemal Paşa Dördüncü Ordu Kumandanlığına tayin edilmiştir. Müşarünileyhin mıntıkası dâhilinde Filistin-Sina cephesi de vardır. Siyasi faaliyetiniz haricinde, askeri ihtiyaç ve mesainizi müşarünileyhle müştereken tespit ve idadeniz rica olunur.’’



(Ahmed Cemal Paşa)

Artık Mısır Fevkalade Kumandanın Ahmed Cemal Paşa olduğunu yazılı emirle anlayan Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Bey, Osmanlı devletinin karmaşık unsurları içerisinde, birliğin sağlanmasına inanan Ahmed Cemal Paşa’ya Taarruzdan ziyade farklı bir öneri sunmuştu.

Eşref Bey’in kendisinden dinleyelim. Cemal Paşa’ya: ‘’.. kendisine, Suriye, Hicaz, Necid, Filistin, Lübnan, Yemen ve kısacası bütün Arap ülkelerinin kaynaşmakta olduğunu, Süveyş üzerine yapılacak bir harekatın artık ‘’Baskın’’ dan ileri gidemeyeceğini, çünkü Mısır’ın hemen hemen her tarafına yerleştirilmiş mutemed ajanlarımızdan gelen haberlerin, Süveyş kıyılarına Yeni Zelanda, Hindistan, Avustralya ve hatta bizzat İngiltere’den taze ve mühim kuvvetler sevk edildiğini, ağır çaptaki ve Mısır’da, bilhassa gençlik arasında ne kadar tesirli propaganda yapmış olsak da,Mısır’ın tam manasıyla diktatörü haline gelmiş olan Sör Con Maksvel’in bir iç ayaklanma ihtimaline karşı bütün tedbirleri almış bulunduğunu izah ettim.’’



(Teşkilat-ı Mahsusa’nın Telgraf İçin Kullandığı Şifre)

**

Osmanlı Gizli Servisi’nin Cemal Paşa’yı uyarması, paşa üzerinde bir tesir yaratmamış, Cemal Paşa’nın bölgeyi fiziki olarak bilmemesi Eşref Bey’i içten içe üzüyor, ama emirleri uygulamaktan başka da bir çaresi bulunmuyordu. Hatta konunun ciddiyeti ve alınacak hiçbir neticenin olmadığını tarihe şu satırlar ile şerh düşüyordu:

‘’..Cemal Paşa ile aramızda daha ilk günde esaslı fikir ayrılıkları belirmişti. Paşa, çöle hemen hemen ile defa geliyordu. Çok kısa sürmüş olan Bağdat valiliğinde tanıdığını zannettiği iklimin burası ile alakası yoktu. Kum deryası içinde yapılacak bir seferin başarısızlığı halinde, İslam âlemi içinde yaratacağı nevmidiyi kendisine anlattım, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Mısır ve çevresinde telkin ettiği manevi fikirlerin ve kurtuluş hareketlerinin uzun vadeli olduğunu, bir Türk bozgunun tevlid edeceğini zararın maddi olmaktan fazla, Kutsiliğine inandırılmış fikirlerin iflası olabileceğini söyledim. Cemal Paşa, bütün bu noktalarda benimle aynı düşündüğünü teyit etti, fakat Süveyş üzerine bir inişin ‘’şart’’ olduğunu, hatta kendisinin bunun için geldiği cevabını verdi. Bu cevabın tarih huzurunda ki değerini ve nasıl bir mazeret olacağını münakaşa edecek değilim. Söyleyeceğim şudur ki, Cemal Paşa, vazife gördüğü müddet içinde devlet otoritesinin devamını zaferlerde aradı, bu zaferlerin de ancak tam bir disiplin hayatı içinde temin edileceğine samimiyetle kani idi. Arap ayrılış hareketlerini bu inancı dolayısıyladır ki şiddetle bastırma yolunu tuttu. Müsamaha tanımadı. Hâlbuki bütün bu hava ve mesnetlerin yaratılış ve oluşu, bizden çok eski idi. Cizvit müesseseleri, İngiliz propagandası ve altınları, menfaatini her duygunun üzerinde tutmaya alışmış bu diyarda, yapacağını zaten yapmıştı. Geriye, daha iyi hatıralarla ayrılmak kalıyordu. Maalesef onu da yapamadık.’’



I.Kanal Taarruzu kalkışmayı planlayan Ahmed Cemal Paşa’nın komuta ettiği silahlı kuvvetin devleti olan Osmanlı şu haldeydi; İskenderun körfezi, düşman donanmasının devamlı ateşi altında idi. Kanal Taarruzuna kalkan Osmanlı Devleti’nin ana malzeme sevkiyatı bu yol idi. Bağdat yolunun bazı bölümleri, henüz tamamlanmamıştı. Kısacası, Süveyş Kanalına yapılacak olan taarruzun başarı olması için mucize gerekiyordu.

Ve savaş başlıyor..

1915 seneleri başında cereyan eden hadiseyi İngiliz kaynakları savaş sonrası neşrettikleri ‘’Harbin İngiliz Kaynaklarına Göre İzahı ve Resmi Vesikalar’’ adlı eserde, şöyle anlatıyorlardı. Bu eser, sansürlenen ‘’Türk Tarihi’’ açısında da büyük önem taşımaktadır.





‘’… 1915 senesi başlarında Bir’ün-Nas’da görülen Arap Bedevilerinin hareketi, kanalı korumaya memur makamlar tarafından, harbin yarattığı fevkalade vaziyetten istifade etmek isteyen Arap Bedevilerinin ferdi hareketleri telakki edilmişti. Bunun ne büyük bir hata olduğu, bütün harp müddetince Türk gizli istihbarat teşkilatını idare etmiş ve hemen hemen bütün Arabistan’da şahsiyeti malum olan Eşref Bey’in bilmesi gerekirdi. Kal’atül-Nahl’de olduğu, Mısır İngiliz askeri istihbaratı emrinde çalışan bir Yahudi sarraf tarafından haber verildikten sonra, meseleye önem verilmiş ve Türklerin Süveyş üzerine ani baskın gibi cüretkâr bir plan tatbiki üzerinde araştırmalar yaptıkları kavranılmıştır.





Daha sonra bu Yahudi ajana, bizzat Sör Con Maksvel tarafından büyük bir nakdi yardımda bulunulmuştur. Çünkü Türkler, Eşref Bey’in Kal’atül-Nahl’de, urban arasında topladığı ve maiyetindeki tecrübeli çetecileri takviye eden kuvvetleri kısa müddet içinde hazırlayıp, daha sonra yapılan taarruzu o günlerde yapmış olsa idi, Delta’nın bilhassa sağ bölümündeki müdafaa kuvvetlerimiz çok zayıftı ve çökebilirdi. Türk propagandasının bu günlerde, Mısır’da kesif bir hal aldığı ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kahire Hukuk mektebi talebeleri arasında tam bir ihtilal havası yarattığı da daha sonra endişe ile tespit edilmişti.

Nitekim Mansura iplikçilerinden ve koyu milliyetçilerden Mehmed Halil namında bir genç, Abbasiye hastanesini ziyaret eden Mısır Sultanı (Mısır’ın Türklerle olan münasebeti kesildikten son Hidiv Abbas Hilmi Paşa İstanbul’a yerleştikten sonra Hidiviyet makamına gelen Hüseyin Paşa, Sultan unvanını almıştır.) Hüseyin’e rövelverle hücum etmiş, iki el ateş etmiş, fakat isabet ettirememiş, divan-ı harp tarafından idama mahkûm edilmişti. Kahire Hukuk talebeleri de, Sultan Hüseyin’in mekteplerini ziyareti sırasında, fakültelerini topyekûn terk suretiyle aleyhte nümayiş yapmışlardı. Bütün bu hareketlerin aynı zamana rastlaması, Türklerin İttihad-ı İslam propagandasını askeri harekâtla muvazi yürütme yolunda oldukça muvaffakiyet gösterdiklerini de anlatır.

Kudüs’te ve Halil-ür Rahman mıntıkasında bulunan Türk kuvvetleri, 1914 senesi Aralık ayı içinde takviye aldılar. Kudüs’e gelen ve Cemal Paşa’nın Erkânı Harbiye reisi olan Fon Kres Krensstayn Kudüs Yahudileri tarafından büyük heyecanla karşılandı. Pan-İslamizm taraftarlarını Medine’den getirdikleri müftü efendi, Cami-i Ömer’de toplanmış olan on binlerce Müslüman’a, mukaddes Mısır toraklarının kurtarılması günlerinin yaklaştığını müjdeleyen bir hitabede bulundu. Maddi hazırlıklar, manevi havayı müsait hale getirmek suretiyle tamamlamıştı.





Cemal Paşa’nın merkezdeki kuvvetlerine kumanda ettiği Türk askerlerinin miktarının 25.000 civarında olduğu söylenebilir. Ocak ayında Harab Kuyu mıntıkasında 10.000 kişi tahmin edilen bir Türk kuvveti, deniz teyyarelerimiz tarafından görülmüştü. Ocak aynın 26. Günü güney ve merkez Türk kuvvetlerinin kanala yaklaştıklarını tespit ettik. Yeni Zelandalılar, Kahire’den trenle bu yaklaşma haberi üzerine derhal kanal mıntıkasına sevk edildi. Eğer kanaldan içeri girmek hususunda Süvetçer, Osin, Minerva, Selyo harp gemilerimizle, onları takip eden Fransızların Rekan, Dantre Kastro harp gemileri bu hareket süratini gösterememiş olsa idi, esir Türklerin daha sonra söylediklerine göre ‘’Kanalın Suyu İle Yıkanacak’’ Türk mücahitlerinin sayısı, karadaki müdafaa kuvvetlerimizin durduramayacağı kadar çoğalmış olacaktı.

Türklerin karşısında, Hind, Yeni Zelanda, Avusturya ve İngiltere adalarından gelmiş en güzide askerler vardı. Türkler, elli iki günlük bir gecikme içinde idiler. İtiraf etmelidir ki, bu gecikmenin başlıca sebebi, malzeme yoksulluğu idi. Türkler, Kızıl Denizin gündüz-gece arasındaki bazen kırk dereceyi bulan sühunet farkından çok müteessir oluyorlardı. Türklerin maneviyatı, çölü, dedeleri Yavuz Sultan Selim gibi aşabilmiş olmanın gururuyla yerinde idi. Cemal Paşa tarafından ertesi sabah başlayacak hücum için verilmiş olan emirler, Türk kumandanının zaferden nasıl emin olduğunu anlatır.

Donanmamızın Türkleri gafil avladığına hiç şüphe yoktur. Bu hadise, harbi bizzat idare etmek arzusuna kapılan, fakat hiçbir zaman iyi bir erkânıharp veya kumandan olamayan Cemal Paşa ile bütün harbin devamınca mükemmel istihbarat yapmış olan Teşkilat-ı Mahsusa arasında rabıta veya irtibatın mevcut olmadığını gösterir.







Harp gemilerimiz, Timsah gölü ile Büyük Acıgöl arasında mevzi almışlardı. Türk topçularının kanala kadar fiilen yaklaşmış olması ve ilk isabetli atışlarla Hind efradını taşıyan Harding gemisini batırmaya muvaffak olmaları, Türk kuvvetlerinin arkalarında ağırlıkları olarak çölü muvaffakiyetle geçtiklerinin en bariz delilidir. Türkler, araziden mükemmel istifade ettiler, ilerledikçe de takviye edildiler ve sahra toplarına mevzi aldıracak kadar da saflarımıza yanaşmaya muvaffak oldular. General Knoks ve Wilson’un 3 Şubat 1915 Çarşamba’yı, 4 Şubat’a bağlayan gecede büyük endişeler içinde kaldıklarına hiç şüphe yoktur. 4 Şubat gecesi, zifiri karanlıkta saflarımıza beş yüz adıma kadar sokulan Eşref Bey’in çeteleri ile şiddetli tüfek ateşi teati edilmişti. Gerilla harbi ile netice almak gibi. Kanal’ı aşabilmenin en kolay ve emin çaresini bulan bu seyyar kuvvetlerin yanında kuvvetlerimize bir Rum Doktor hediye ettiler.. Bu, bir casus muydu? Hala bilinmemektedir..’’

**

Yukarıda İngiliz harp kayıtlarında da görüleceği üzere, Teşkilat-ı Mahsusa’nın ne kadar doğru bir halde hadiseyi yorumladığı. Cemal Paşa’nın Osmanlı Devleti’ni bir felaketin eşiğine sürüklediğini, I-Kanal Taarruzunda hiçi hiçine hayatını kaybeden binlerce vatan evladının hayatlarını kayıp ettiklerini acı bir halde görmekteyiz.

Türk tarihimizde çok az bilinen bu hadiseyi sizlere farklı kaynaklardan sunmaya gayret gösterdim. I-Kanal Harbinde, hayatlarını kaybeden ecdada Allah’tan Rahmet diliyor, ‘’Kamu-Türk Dergisi’’ Okuyucularına, Saygı ve Selamlarımı Sunuyorum.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 43
Dün Tekil 2050
Bugün Tekil 838
Toplam Tekil 4079616
IP 3.15.190.144






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























18 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Hepiniz birer T rk Bayra s n z. Bayra lekelemeyin, kirletmeyin yere d rmeyin.
(Alpaslan T RKE )


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.597 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu