BASIN BÜLTENİ Akıncı: “Federal bir yapıyı öngören bir çözüm için bu neslin son denemesi olacak” - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









BASIN BÜLTENİ Akıncı: “Federal bir yapıyı öngören bir çözüm için bu neslin son denemesi olacak”
Tarih: 11.12.2015 > Kaç kez okundu? 1337

Paylaş


Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, devam eden müzakerelerin Kıbrıs sorununun çözümü için son şans olduğunu söylemek istemediğini ancak federal bir yapıyı öngören bir çözüm için bu neslin son denemesi olacağına inandığını belirtti ve baharda her iki taraftan da evet oyunun çıkacağı yeni bir referandumun yer almasını arzu ettiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Akıncı, bir kabulünde yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorunu ve çözüm bulmak için yürütülen müzakereler hakkında bilgi verdiği kabulde, Kıbrıs sorununun çözülmesi için yeni bir iklimin bulunduğunu, bu kez de soruna çözüm bulunamaması durumunda yeni nesil Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların ayrı ayrı ülkelerin halkları olarak yaşamayı isteyebileceğini söyledi.

Akıncı, “Eğer yine başarısız olursak (gelecekte bir çözüm için) olasılık görmüyorum. Çok çok zor bir iş. Eğer başarırsak bir federasyon olacak” dedi.

Kıbrıs adasının güneyinde bulunan doğal gaz yataklarına da değinen Cumhurbaşkanı Akıncı, Kıbrıs Türklerinin de bu yataklarda hakkı olduğunu ve bu kaynaklardan faydalanabilmek için de Kıbrıs sorununu çözmeleri gerektiğini kaydetti.

Kıbrıs’ın açıklarında bulunan doğal gaza ek olarak İsrail ve Mısır’ın ekonomik münhasır bölgelerinde de büyük miktarlarda gaz bulunduğunu kaydeden Akıncı, gazın Kıbrıs ve Türkiye üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine nakledilmesinin tüm kesimlerin faydasına olacağını söyledi.





Akıncı :“Kıbrıs Türklerinin çoğunlukta olması iki kesimliliğin temelidir”



Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Kuzeyde gerek nüfus gerekse mülkiyet sahipliği açısından, Kıbrıs Türklerinin çoğunlukta olması iki kesimliliğin temelidir ve bu 1990’lı yılların başından beri Birleşmiş Milletler’in bir parametresi halindedir” dedi.

Akıncı, kurulacak bir federal yapının altında Kıbrıs Türk tarafında, 1990 yıllarından beridir Birleşmiş Milletler parametresi ve iki kesimliliğin de gereği olan, mülkiyet sahipliğinde çoğunluğun Kıbrıslı Türklerde olması gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Akıncı, dün bir kabulünde yaptığı açıklamada, mülkiyetle ilgili basında yayımlanan belgelerin çalışma kağıtları olduğunu, son yayımlanan belgenin de Rum Yönetimi tarafından sunulan bir belge gibi durduğunu, ancak henüz detaylı incelme fırsatı bulamadığını, müzakere sürecinde pek çok belgenin teati edildiğini, yayımlanan belgenin gerçek olup olmadığını söyleyebilmek için incelemesi gerektiğini ifade etti.

Akıncı, müzakerelerle ilgili belgeleri tutanaklarla birlikte meclise gönderdiklerini, ancak bunların müzakerelerde devam eden çalışmalar olduğundan açıklamak durumunda olmadıklarını söyledi.

Yayımlanan veya muhtemelen yayınlanacak olan belgelerin “tamamen çalışma kağıtları” olduğunu kaydeden Akıncı, “Bugün (dün) yayımlanan sanki Rumların verdiği bir kağıt gibi duruyor” dedi.

Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamaları dışında basında yer alan müzakerelerle ilgili haberlerle ilgili olarak Akıncı, “Halkımızın kafasının bulanmaması gerekir. Müzakere masasında bulunan kişiler olarak, halkımız bizim söyleyeceklerimize kulak versin” dedi.

Başka bir yerel basında, etkilenmiş mülklerle ilgili olarak “mal üzerindeki ilk söz hakkı malın esas sahibi” yönündeki haberlere de atıfta bulunan Akıncı, “İlk müracaat başkadır, ilk söz sahipliği başkadır. Bunun altını çizmek isterim. Hak sahipliği henüz üzerinde mutabakat sağlanmamış olan ve çalışılmakta olan kriterler çerçevesinde olacaktır. Dolayısıyla, ilk mülk sahibinin ilk söz sahibi olacağı şeklinde bir durum kesinlikle söz konusu değildir” dedi.

1974 öncesi mülk sahiplerinin etkilenmiş mülk hakkında müracaat yapması ve talebini belirtmesinin doğal olduğunu, bunların büyük bir kısmının tazminat isteyeceğini tahmin ettiklerini kaydeden Akıncı, “Ancak (1974 öncesi)eski koşan sahibi ‘ben mülkiyetimi geri istiyorum’ dediğinde, otomatikman mülkiyet geri iade edilecek diye bir durum söz konusu değildir. Bu iş tamamen kriterlerle çözümlenecektir” dedi.

Etkilenmiş mülklerle ilgili belirlenen 22 kategoride Kıbrıs Rum Yönetimi ile uzlaşı halinde olduklarını kaydeden Akıncı, ancak kriterler konusunda çalışmaların devam ettiğinden ortada net bir tablo bulunmadığını söyledi.





Bilgiç: "Kıbrıs’ta garantörler dışında bir üçüncü ülkenin askeri varlığının bulunması mümkün değil"



Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, "Garanti ve İttifak Anlaşmalarına göre Kıbrıs’ta garantörler dışında bir üçüncü ülkenin askeri varlığının bulunmasının mümkün olmadığını” söyledi.

Bilgiç, “Bununla birlikte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) bazı üçüncü ülkelerle yaptığı askeri anlaşmalar var ve bu askeri anlaşmalara ilişkin olarak bizim tutumumuzu, GKRY tarafı da, bu anlaşmalara imza atan ülkeler de, Rus tarafı da gayet iyi biliyor" dedi.

Bakanlıkta düzenlediği basın toplantısında soruları yanıtlayan Bilgiç Kıbrıs'ta müzakere sürecinde vatandaşlık konusunda anlaşma sağlandığına dair haberlerin hatırlatılması üzerine, Türkiye'nin sürece garantör ülke olarak destek verdiğini ve önceliğin bir an önce çözüme kavuşmak olduğunu söyledi.

Özlü konularda müzakerelerin yoğunlaşarak sürdüğünü ancak kendilerinde vatandaşlık konusunda uzlaşıya varıldığı yönünde bir bilgi bulunmadığını anlatan Bilgiç, "Müzakere çok hassas bir süreç ve bunlar manipülatif haberler. Müzakere sürecinin baltalamaması için bunlardan kaçınmak gerekir" diye konuştu.

Rusya'nın Güney Kıbrıs'ta bir askeri tesis kurmasına yönelik iki taraf arasında görüşmeler yapıldığına ilişkin haberleri de değerlendiren Sözcü Bilgiç, "Garanti ve ittifak anlaşmalarına göre adada garantörler dışında bir üçüncü ülkenin askeri varlığının bulunması mümkün değil. Bununla birlikte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) bazı üçüncü ülkelerle yaptığı askeri anlaşmalar var ve bu askeri anlaşmalara ilişkin olarak bizim tutumumuzu, GKRY tarafı da, bu anlaşmalara imza atan ülkeler de, Rus tarafı da gayet iyi biliyor" ifadelerini kullandı.

"Kıbrıs'ta malvarlıklarının iadesi konusunda ortak bir fon kurulmasıyla ilgili Türkiye'nin çabası var mı?" sorusu üzerine Bilgiç, mülkiyet sorununun önemli konulardan birini oluşturduğunu ancak buna ilişkin bir fon kurulması fikrinin bulunup bulunmadığı konusunda bilgisinin olmadığını kaydetti.



Özgürgün: “Görüşmecilik hakkını halk değil, Meclis verir”





Cumhurbaşkanına görüşmecilik hakkını halkın değil, Meclis’in verdiğini ifade eden Özgürgün, Cumhurbaşkanı’nın Meclis'e yeterince bilgi vermediğini savundu.

UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, Meclis’te Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında yaptığı konuşmasında, Kıbrıs müzakerelerini sürdüren Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs konusundaki görevleri gibi içte de halkın bütünlüğünü sağlamak, iç sorunların çözümüne yardımcı olmak ve ülkedeki yaşamın kolaylaştırması konusunda hükümetle birlikte hareket etmek gibi görevleri olduğunu savundu.

Su yönetimi konusunda Cumhurbaşkanı’nın ne düşündüğünü bilmediğini ifade eden Özgürgün, sağlık, elektrik eğitim ve bu gibi konularda da fikirlerini kabullerinde halka söylemesi gerektiğini belirtti.

Görüşmelerin yoğun olduğu bir ayda ve 8 görüşmenin planlandığı bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın gerekirse her hafta veya ayda bir Meclisi bilgilendirmesi gerektiğini ifade eden Özgürgün, “Cumhurbaşkanı Meclis’le birlikte hareket etmeli. Gelişmeleri Meclis’te milletvekillerine aktarmalıdır” dedi.

Özgürgün, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı görüşmeler neticesinde ortaya çıkan tablonun sadece “dedikodu ve fısıltı” olduğunu belirterek, bu dedikodular için Cumhurbaşkanı’nın daha net bilgi vermesi gerektiğini söyledi.

Siyasi parti başkanlarıyla da Cumhurbaşkanı’nın uzun süredir görüşmediğini belirten Özgürgün, Cumhurbaşkanı’nın siyasi partilerden kopuk olduğunu ileri sürerek, Cumhurbaşkanını ülkedeki tüm partiler, meclis ve diğer kesimlerle her konuda, ama özellikle Kıbrıs konusunda çok sıkı diyalog içinde olması gerektiği görüşünü dile getirdi.

“Atama konularında Cumhurbaşkanı’nın yarattığı polemiklerden dolayı bizim Cumhurbaşkanı ile temasımız koptu. Uzun sürede onarılacak gibi değildir. Bunu da kendisi yaptı. Bizimle diyaloğunun sıfırlanması kendisinin yarattığı bir ortamdandır. Bunun devam etmesi de sağlıklı değildir” diyen Özgürgün, bu konuda Cumhurbaşkanı’na çağrı yaparak, devletin başı olarak iyi ilişkiler kurmak ve birleştirici olmanın görevi olduğunu söyledi.

Özgürgün, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Kıbrıs müzakerelerinde toprak ve mülkiyet meselesinin henüz konuşulmadığını söylediğini ifade ederek, toprak ve mülkiyet meselesinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.

Toprak ve mülkiyet konusunun iki kesimliliğe bağlı olduğunu ve bunun sulandırılmamasının önemli olduğunu ifade eden Özgürgün, görüşmeciler ve heyetlerin toprak ve mülkiyet konusunun birlikte ele alınacağını söylemesi gerektiğini belirtti.

Türk tarafının tazminat ve takasla, sınırlı iadenin mümkün olduğu görüşünde durması gerektiğini aksi halde sorunlar çıkacağını savunan Özgürgün, müzakere sürecinde iki kesimliliği bozmayacak temel prensiplerin konmasının çok önemli olduğunu ve bunun tedbirinin şimdiden alınmasını istedi.

“Müzakerelerde birinci konu yönetim ve güç paylaşımı ise, ikinci konu da iki kesimli olacak bir yapıdır” diyen Özgürgün, bunun sulandırılmamasının önemli olduğunu söyledi.

Özgürgün, yaşayabilir bir anlaşmanın net ve sulandırılmayan bir yapıda olması halinde yaşayabilir olacağını aksi halde ileride sorunların çıkacağını belirtti.

Konuşmasına, Rumların zihniyetlerinin değişmediğini ve Türkleri istemediklerini belirterek devam eden Özgürgün, 1974’ten sonra yaşananlardan bazı örnekler vererek, geçmişte yaşanan sıkıntıların yaşanmaması için anlaşmanın sağlam yapılması ve zeminin sulandırılmaya imkan vermeyecek şekilde hazırlanması gerektiğini söyledi.

Özgürgün, Kıbrıs’ta olası bir anlaşmaya yüzde 60-65’ten fazla “evet” çıkmayacağını ifade ederek, “evet”ten sonra bir tartışma yaşanmaması için sorunların iyi değerlendirilmesi ve iyi algılanması gerektiğini kaydetti.

Yönetim ve güç paylaşımı konuşulurken eşitlikten asla taviz verilmemesi gerektiğinin de altını çizen Özgürgün, Kıbrıs konusunun özünün mülkiyet değil yönetim ve güç paylaşımı olduğunu belirtti.

UBP Genel Başkanı Özgürgün, anlaşmanın çok sağlam yapılması ve kimsenin kafasının karışmasına yer bırakmadan bir metin ortaya çıkarılması gerektiğini, aksi halde ortaya “çatışma metni” çıkacağını ve bundan da bu anlaşmayı ortaya çıkaranın sorumlu olacağını kaydetti.

Meclis’te temsiliyetin nüfusa göre olabileceğini ancak başkanlıkta eşit sürenin, eşitlik açıcından büyük önem taşıdığını vurgulayan Özgürgün, sistemin iki kurucu devletten oluşacağını, bunların eşit statüde olacağını belirtti ve sistemin doğru kurulmasının önemine dikkat çekti.

Özgürgün, devlet memurlarının da nüfusa göre yapılabileceğini, ancak sistemin eşitlik dahilinde kurulmasının adalet bakımından da önemli olduğunu belirterek, bunun özellikle yargıda büyük önem taşıdığını kaydetti.

Milli gelirden pay alırken nüfusa göre alınmasının normal olduğunu, eşitliğin burada bozulmadığını ifade eden Özgürgün, Rum tarafının Kıbrıslı Türkleri azınlık olarak gördüğünü ve mekanizmanın doğru kurulmaması halinde bu azınlık haklarının da ortadan yavaş yavaş kaldırılabileceği uyarısında bulundu.

Özgürgün, eşitlik temelinde başkanın 2 yıl Rum, 2 yıl da Türk olması gerektiğini ama bunun “başkan her istediği yapacak” anlamına gelmediğini ifade etti.

Hüseyin Özgürgün, akılcı, kalıcı ve yaşayabilir bir anlaşmanın mantıklı olduğunu, daha sonra “bu anlaşmayı yapmasaydık daha iyi olurdu” düşüncelerinin olmaması için bunlara önem verilmesinin önemine dikkat çekti.



Tatar: “Akıncı’nın açıklamaları halkın çok büyük kesiminin endişelerini giderecek nitelikte değil”



Ulusal Birlik Partisi (UBP) Lefkoşa Milletvekili Ersin Tatar, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs konusundaki açıklamalarının halkın çok büyük kesiminin endişelerini giderecek nitelikte olmadığını savundu.

Tatar, “Rum lider Anastasiadis’in Ulusal Konsey’e verdiği bilgilere bakıldığı zaman, Rum tutumunda en küçük bir değişiklikten söz edilemeyeceğini, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın buna rağmen aylar içinde bir çözümden söz etmesinin halkta ve kendilerinde kuşkular yarattığını” kaydetti.

Ersin Tatar açıklamasında şunları dile getirdi:

“Rum liderinin basına yansıyan son demecine göre, olası bir çözümde mülkiyet konusu çözümlenirken ilk söz hakkı malın esas sahibinde olacak. Bu da demektir ki siz hangi kriteri koyarsanız koyunuz, ilk söz hakkını malın esas sahibine verdiğiniz için sonuçta onun dediği olacak. Eğer böyle değilse Sayın Akıncı ve ekibi, hangi kriteri nasıl koyacaklarını ve Kıbrıs Türk halkının uzun yıllar öncesinden günümüze kadar Rumlar tarafından uğratıldığı mağduriyetler de göz önünde bulundurularak, sosyo-ekonomik yapımızın nasıl korunacağını bizlere izah etsin.

Toprak konusuna henüz girilmedi deniliyor ama Rum tarafının toprak konusundaki kriterleri bellidir. Rumlar, bu konuda Annan Planı’ndan daha geriye değil, daha ileriye haklar elde etmek istiyor. Sayın Eroğlu döneminde masaya getirilen ancak kabul edilmeyen kriterlerine göre Kıbrıs Türk tarafı, Rumlara 100 bin kişinin yerleşebileceği toprak tavizi vermelidir. Buna ek olarak 60 bin Rum’un da Kuzey’de yerleşmelerine hak tanımalıdır.

Sayın Akıncı, böylesi bir durumda nasıl olur da aylar içinde bir çözümden söz eder?

Rumların bir diğer istemi ise Karpaz’dır. Karpaz ne olacak? Yoksa Sayın Akıncı Karpaz’da bir Rum kantonu oluşmasına buraya özel statü verilmesine evet mi diyor? Kıbrıs Türk tarafı iki bölgelilikten vazgeçip kantonal çözüme mi yöneliyor?

Rum tarafı ve Yunanistan, Kıbrıs’ta tek bir asker kalamayacağını, garanti sisteminin ortadan kalkacağını söylerken Sayın Akıncı, görüşmelerin bu aşamasında veya sonunda Rum tarafını fikrinden nasıl vazgeçirecek?

Sayın Akıncı, tıpkı Anastasiadis gibi garantiler konusundaki tavrını net bir şekilde ortaya koymalı ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamından geri adım atmayacağını her platformda net bir şekilde ifade etmelidir. Bunu yapmak için Sayın Akıncı’nın dediği gibi neyin garanti edileceğinin ortaya çıkmasını beklemek gerekmez.

Rum tarafı, varılacak antlaşmanın Avrupa Birliği’nin birincil hukuku olmasını, Kuzey’de mülkiyet ve nüfusta sarih çoğunluğun Türklerde bulunmasını kabul etmiyor, dört özgürlükte ısrar ediyor. Yani iki bölgelilik kağıtta var olacak ama fiiliyatta Rumlar nüfustaki büyük fazlalıklarının da etkisi ile Kuzey’de hem siyasi hem de sosyo-ekonomik olarak etkinlik sağlayabilecek. Peki ama böylesi bir durumda, hele hele Türkiye de Avrupa Birliği’ne giremezse ki kısa sürede girebileceğine dair en küçük bir işaret yok, Kıbrıs’taki Türk varlığı ne olacak? Bizim Ada’da kendi milli ve dini aidiyetimizle var olmamızın bir önemi yok mu?

Söz konusu, Kıbrıs Türk halkının refahı, güvenliği ve özgürlüğüdür”





Anastasiadis: “Referandumda halkın önüne sadece uzlaşılmış anlaşma konulacak”



Rum Alithia gazetesinin haberine göre müzakerelerde “her şeyde anlaşılana kadar hiçbir şeyde anlaşılmış sayılmayacak” ilkesinin izlendiğinin altını çizen Anastasiadis “Halk önce her yönüyle bilgilendirilecek ve referandumda önüne sadece uzlaşılmış anlaşma konulacak” dedi.

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis Columbia Journalism Review isimli derginin Yunanistan’da yayımlanan versiyonuna özel mülakat vererek müzakerelerle ilgili bazı detayları açıkladı.

Anastasiadis mülkiyetle ilgili müzakerelerde, 22 kategoride uzlaşı sağlandığını belirterek, kişisel mülkiyet hakkının tanındığına ve uygulanabilecek 5 hukuki çarede anlaşmaya varıldığına dikkat çekti “Bir şekilde, mülkü tasarrufunda bulunduran da göz ardı edilmeyecek ancak öncelik mal sahibinindir” dedi.

Rum Yönetimi Başkanı, anlaşmaya varıldığını söylediği 5 hukuki çare/seçeneği ise “Mülkün tamamen iadesi, kısmi iadesi, alternatif iade, takas ve tazminat” olarak açıkladı. Anastasiadis mal sahibinin, kurulacak Mülkiyet Komitesi’ne malını edinmek için yapacağı başvuru incelenirken dikkate alınması gereken bazı kriterlerin görüşülmekte olduğuna da işaret etti.

Gazete Cumartesi günkü Rum Ulusal Konsey toplantısında Anastasiadis’in 2016 genel seçimlerinin birkaç ay ertelenebileceğini söylediğini hatırlatarak, partilerin büyük çoğunluğunun böyle bir şeye karşı olduğunu belirtti.

Habere göre AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu “olası bir anlaşmaya çok uzağız. Seçimlerin ertelenmesi ihtimaliyle ilgili tartışma maksatsız ve gereksizdir. Müzakerelerde önemli bir ilerleme olmasına karşın, önemli konular açık duruyor, bu konuların her biri ayrı bir diken olabilir” uyarısında bulundu.

Ekologlar ve Çevreciler Hareketi Anastasiadis’in yaptığı bilgilendirmeyi detaylı değil yüzeysel bulduğunu açıkladı. Vatandaşlar İttifakı ise “sadece gelişmeler gerekçe gösterilerek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tasfiye edemeyiz, 60’lı yıllara geri dönemeyiz. Kıbrıs sorunu seçimlerden önce çözülürse, elbette seçimlerin ertelenmesi gerekir” dedi.

Rum Fileleftheros gazetesi Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Anastasiadis’in Rum Ulusal Konseyi’ni müzakerelerin gidişatıyla ilgili bilgilendirmesinden ve ilerleme görüntüsü vermesinden sadece birkaç saat sonra “oluşan iyimserliği yere indirdiğini” savundu.

Gazete Akıncı’nın Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) yaptığı açıklamanın, Anastasiadis’in gün ışığına çıkanlara, özellikle de garantilerle ilgili olanlara cevap niteliğinde olduğunu yazdı.



Rusya, Rumlardan askeri üs istiyor



Rusya’nın Rum yönetiminden, Fransa ve Almanya’ya tanıdığı askeri kolaylıkların aynısını istiyor.

Rum Fileleftheros gazetesinin haberine göre Rusya’nın Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Stanislav Osatchiy dün, Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’le görüştüklerini belirterek “Fransa ve Almanya’nın sahip olduğu kolaylıkların aynını istiyoruz. Çok yakında bir anlaşmaya imza atmayı bekliyoruz” dedi.

Rusya’nın Suriye’de üssü ve bölgede gemileri olmasına karşın Güney Kıbrıs’ı bir seçenek olarak elinde tutmak istediğini belirten gazete, Rum yönetiminin, Kıbrıs sorunundaki tezlerini destekleyen Rusya’ya aynı kolaylıkları tanımamak için hiçbir sebebi olmadığına işaret etti.

Gazeteye göre Osatchiy dün EDEK ve Vatandaşlar İttifakı ile Türkiye-Rusya ilişkilerindeki gerilim bağlamında bölgedeki gelişmeleri ele aldığı görüşmelerinde, Moskova’nın konuyla ilgili pozisyonunu aktardı.

EDEK Başkanı Marinos Sizopulos, Osatchiy’e partisinin, Rusya ve Fransa’nın IŞİD’e karşı işbirliği çerçevesinde Güney Kıbrıs’ın Fransa’ya sağladığı askeri kolaylıkların aynını Moskova’ya da sağlaması gerektiği tezini aktardı.

Vatandaşlar İttifakı Başkanı Lillikas da Rum yönetimine, Rusya ile askeri kolaylıklarla ilgili bir savunma anlaşması imzalaması çağrısı yapılacak bir meclis kararı üretilmesi için, Rum Meclis Başkanı’na ve bütün partilere gönderdiği mektubu anlattı.

Osatchiy, Moskova’nın geçmişte olduğu gibi bugün de özellikle BM Güvenlik Konseyi’nde ve garantiler konusunda Güney Kıbrıs’a destek vereceğini belirterek “garantileri BM Güvenlik Konseyi’nin sağlayabileceğini” savundu.

Öte yandan, Rum Simerini gazetesi, Rum Dışişleri Bakanı, Rusya’nın Güney’den askeri kolaylık istediğini daha geçen Kasım ayında kesin bir dille yalanlarken Büyükelçi Osatchiy’in dün bu talebi doğruladığına dikkat çekti.

Gazete, Rusya’nın bu talebini kısa süre önce Güney’i ziyaret eden Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un da gündeme getirdiğini belirtti.

Kasulidis’in dün katıldığı bir radyo programında Lavrov’un Güney’den askeri kolaylık talep ettiği bilgilerini “Rusya’nın Suriye’de üssü olduğunu hatırlatarak yeniden yalanladığına dikkat çeken gazete özetle şu bilgileri aktardı:

“Gazetemizin edindiği bilgilere göre Ruslar Kıbrıs’tan Andreas Papandreu Hava Üssü’nde (RMMO’nun) kolaylıklar, savaş gemilerinin Kıbrıs limanlarına demirlemesi ve gerekmesi halinde Rus askerlerin kısa süreliğine Ada’da kalması gibi kolaylıklar istiyor.

‘Kıbrıs’ın coğrafik konumu gerek Rusya gerekse IŞİD’e karşı savaşan diğer bütün müttefikler için çok hassastır’ diyen Büyükelçi Osatchiy dün Başkanlık Sarayı’na giderek konuyu Başkan Anastaiadis’le yüz yüze görüştü.”

Rum Politis gazetesi ise haberinde, Osatchiy’nin dün sabah (EDEK ve Vatandaşlar İttifakı ile görüştükten sonra) Moskova’nın Güney’den askeri kolaylıklar istediği açıklamasının ortalığı karıştırdığını, bu açıklamasını öğleden sonra geri almak zorunda kaldığını bildirdi.





TBMM Başkanı İsmail Kahraman bugün KKTC’ye geliyor



Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman, resmi ziyaret için bugün KKTC’ye geliyor.

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber’in davetlisi olarak gelecek Kahraman’a Türkiye Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş ve bazı milletvekilleri de eşlik edecek.

Heyet, günübirlik ziyaretlerinde, devlet ve hükümet yetkilileriyle görüşmeler yapacak; Kıbrıs Türk Halkının Varoluş Mücadelesi Önderi Dr. Küçük’ün, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın kabirlerine ve Boğaz Şehitliği’ne çelenk sunacak; Lefkoşa’da bazı tarihi ve kültürel yerleri gezecek.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından, kabul edilecek olan Kahraman daha sonra Cumhuriyeti Meclisi’ni ziyaret edip Başkan Sibel Siber ile görüşecek ve sonrasında

Başbakan Ömer Kalyoncu ile Başbakanlık’ta bir araya gelecek.

Lefkoşa’da tarihi ve kültürel yerlerden Selimiye Camii ile Yunus Emre Kültür Enstitüsü’nü de ziyaret edecek olan Kahraman ve beraberindekiler akşam saatlerinde KKTC’den ayrılacak.

İsmail Kahraman kimdir?

1940 yılında Rize’de doğan İsmail Kahraman, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev alan ve başkanlık da yapan Kahraman, iş hayatında sanayi ve ticaret şirketlerinde icra kurulu başkanlıklarında bulundu. Çalışma Bakanlığı’nda Bakan Müşaviri olarak görev yapan İsmail Kahraman, 1995 ve 1999 milletvekili genel seçimlerinde 20 ve 21. Dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İstanbul Milletvekili olarak yer aldı.

Kahraman, Refah Partisi’nde ve Fazilet Partisi’nde grup başkanvekilliği yaptı; TBMM Anayasa Komisyonu ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliklerinde bulundu.

1996-1997 yılları arasında 54. Refah-Yol Hükümetinde Kültür Bakanı olan İsmail Kahraman AK Parti Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığı yaptı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 22 Kasım 2015 tarihli 2’nci Birleşiminde 26’ncı dönem TBMM Başkanlığı’na seçilen İsmail Kahraman İngilizce biliyor, evli ve dört çocuk babası.



Sendikal Platform’dan eylem



Sendikal Platform’da yer alan bazı sendikalar Cumhuriyet Meclisi önünde eylem gerçekleştirdi.

“Hakların sürekli budanmasına, eşel mobilin kaldırılmasına, hayat pahalılığının hiçleştirilmesine, asgari ücretin sefalet ücretine dönüştürülmesine, işsizliğe, güvencesiz çalıştırılmaya, özelleştirmeye, taşeronlaşmaya, kamu kurumlarının ve belediyelerin batırılmasına, kamusal hizmetlerin niteliksizleştirilmesine, paralı hale getirilmesine, göç yasasıyla yaratılan eşitsizlik ve adaletsizliğe, toplu sözleşme düzeninin bitirilmesine, özel sektörde sendikasız ve toplu sözleşmesiz köle gibi çalıştırılmaya son verilmesi” için yapılan eylemde hükümetin emekçi kesimin sorunlarına çözüm bulması, yapamıyorsa istifa etmesi istendi.

Eylem için Meclis önünde toplanan ve sayıları “yüzlerce” ile ifade edilebilecek kalabalık davul, düdük, pankart, döviz ve sloganlarla, hükümet icraatlarını protesto etti.

TÜRK-SEN Başkanı Arslan Bıçaklı eylemde yaptığı konuşmada, “dün Göç Yasası ve Özelleştirme Yasası’na karşı dışarıda eylem yapanların, kendileriyle birlikte Anayasa Mahkemesi’ne başvuranların bugün Meclis koltuklarında oturduğunu” savunarak, Meclisteki milletvekillerine seslendi ve “Artık yağma yok. Ya camiye, ya kiliseye tapacaksınız, ya emekten ya sermayeden yana olacaksınız” dedi.

Meclisteki milletvekillerinin sadece mazeret ürettiğini savunan Bıçaklı, özel sektörde sendikalaşmayı getirecek yasanın neden Mecliste onaylanmadığını, Sanayi Odası ve derneklere üye olma zorunluluğu getirilirken, özel sektörde sendikalı olma zorunluluğunun neden getirilmediğini sordu.

Bıçaklı, emekçiye “kaynak yok” denildiğini, fakat bir günde sermaye kesimine 300 Milyon TL’lik vergi affı, 4 siyasi partiye 8,5 Milyon TL katkı ayıran bir devletin bu bahaneye sarılamayacağını kaydetti ve “ Para yoksa bulacan canım; bulamazsan gidecen canım” ifadelerini kullandı.

Halkın hükümeti sorunlara çare olması için seçtiğini kaydeden Bıçaklı, 4 kişilik bir ailenin her gün 1 simit 1 çay alarak yaşamını idame ettirebilmesi için 1240 TL’ye ihtiyaç duyduğunu, hükümetin ise yaptığı 100 TL’lik zamla övündüğünü dile getirdi.

Meclisteki milletvekillerine, “Hani emek en yüce değerdi, ne oldu? Sizin hiç evinize ekmek götüremediğiniz gün oldu mu, siz hiç 1 ay maaş almadan yaşayacağınızı düşündünüz mü, 3 aydır belediye işçileri evine para götüremiyor, çocuğuna harçlık veremiyor, siz 3 ay maaş almasanız ne yaparsınız?” sorularını yöneltti.

Bıçaklı, “hükümet edenlerin bugünkü uyarıyı da anlamaması durumunda 50 bin kişiyle Meclis önüne geleceklerini, o zaman polisin gücünün de kalabalığı durdurmaya yetmeyeceğini” ifade etti.

KTAMS Başkanı Ahmet Kaptan da konuşmasında, “yüzünü halktan kaçırıp, (TC) Elçiliğe dönenlerden, emekçiye, narenciyeciye, memura, öğretmene, doktora ve halka “yok” diyerek sermayeye kapı açanlara hesap soracakları günün geldiğini” ileri sürdü.

“70 saat çalışan emekçiyi aramayan Çalışma Bakanını, gece 03.30’da hastanede sıra numarası almak için bekleyen yaşlı insanları sormayan Sağlık Bakanını, meydan ve havaalanlarını satışa koyan Ulaştırma Bakanını, koltuk başına 135 Euro ödeyen Turizm Bakanını, “Ekonomiyi dizginleyeceğim” diyen Ekonomi Bakanını, “Mali disiplin” diyen ve sonra “Bisikletten düşen” Maliye Bakanını ve bunların hepsini bir araya getirecek Başbakanı bulacaklarını ve Meclise gelmeyen milletvekillerinin nerede olduklarını soracaklarını” öne süren Kaptan, bugünkü eylemin sadece bir uyarı niteliğinde olduğunu ifade etti.

Kaptan, “Bugün sadece Lefkoşa bölgesi olarak geldik, mesajı almazsanız, paranız da var bileti kesin ve ülkeyi terk edin, çünkü sizi bu önümüze dizdiğiniz polis de kurtaramayacak… Ankara’ya gideceklermiş… Önce halka verdiğiniz sözleri yerine getirin, sonra nereye isterseniz gidin” şeklinde konuştu.

KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel de polisin Meclis önünde oluşturduğu güvenlik şeridine dikkat çekerek, “Ortada bir suç var ki burada polis var, hakkınızı gasp edip, (Meclistekiler) emeğinizi çalmak için buradadırlar, bütçeyi geçireceklermiş, hırsızlık yapıyorlar” iddiasında bulundu.

Milletvekili kesimini çok iyi tanıdıklarını, koltuğa ve menfaate yapışıp bırakmadıklarını bildiklerini kaydeden Gökçebel, sözde “Kamu Reformu” adı altında yapılmak istenenin, AKP dayatması olduğunu, tüm kamusal hizmetlerin değersizleştirilip, kamuda çalışacak doktor ve öğretmen bırakılmaması hedefinde olunduğunu savundu.

İşsizi Asgari Ücretliye, Asgari Ücretliyi memura, memuru doktora, doktoru öğretmene kırdırmaya çalışanların, aynı yerde çalışan öğretmeni 5 yasayla böldüğünü ileri süren Gökçebel, “Reform diye diye çantadan keklik çıktı” diyerek, “reform” denilenin hakların tek tek budanması olduğunu, kamuda iş ve maaş garantisi olan insanların örgütsüzleştirilmeye çalışıldığını iddia etti.

Gökçebel, “yağma yok, bugün birlikteyiz. Bugün az olabiliriz ama bu irademizle ve bize katılanlarla, polis engelini de aşarız, Meclise gireriz… Biz sadaka değil hakkımızı istiyoruz” şeklinde konuştu.

TIP-İŞ Başkanı Dr. Sıla Usar da bugün ülkenin kalbinin Meclis önünde attığını, görmeyen gözlere, işitmeyen kulaklara ve anlamayanlara anlatmak için sonuna dek direneceklerini söyledi.

Meclisin kendi yaptığı yasaları muğlâkta bıraktığını uygulamadığını, meclisteki milletvekillerininse kendi sorumsuzluklarını hekimlerin ve çalışanların boynuna astığını savunan Usar, “Biz suçlu değiliz, emekçiyiz. Sizin göreviniz yasa yapmaktır, söz konusu Göç Yasası olunca ya da Mali Protokol olunca hemen geçiriyor, imzalıyorsunuz” görüşünü öne sürdü ve hak budanmasının kaldırılması konusunda hükümet edenleri ağır davranmakla eleştirdi.

Genel Sağlık Sigortası’nın bir reform olmadığını ve sağlıktaki tüm sorunları çözmeyeceğini söyleyen Usar, faturanın yine emekçiye ve çalışana kesileceğini, sistemin bir yıl süreyle başka bir ülke tarafından finanse edilecek olmasının da Devletin sağlıktan elini eteğini çekmesi ve sağlığın özelleşmesi anlamına geleceğini savundu.

Denizaşırı taşeron doktor çağrılmasına da karşı olduklarını kaydeden Usar, “Yoksa geçmişteki gibi ‘gelen doktor giden doktor’ mu diyorsunuz? Bu kadar mı zor ülkenin emekçisine, doktoruna, öğretmenine iş vermek? Siz emekçilerden vazgeçmiş olabilirsiniz, ama biz vazgeçmeyeceğiz” dedi.

KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil çalışanlara “iş yapmıyorlar, para istiyorlar” şeklinde yakıştırmalara atıfta bulunarak, “Biz para değil, bu ülkede onurumuzla yaşamak istiyoruz” dedi.

1974 yılında sigara fabrikası olarak kullanılan Meclis binasının altında birilerinin saklandığını ve orayı sığınak olarak kullandığını söyleyen Elcil, şimdiyse toplumun yine dışarıda olduğunu, birilerinin yine içerde saklandığını savundu.

Ekonominin fuhuşa, kumara, kara para aklanmasına dayandırıldığını, Kıbrıs insanına “tembel”, “besleme” gibi yakıştırmalar yapıldığını, ülkedeki işbirlikçilerinse bu söylemlere kulak vererek ülkeyi yok oluşa sürüklediklerini ileri süren Elcil, “Bu memleket bizimdir biz yöneteceğiz” dedi.

Maliye Bakanı Birikim Özgür’e babası Özker Özgür”ün sözlerini hatırlatmak istediğini belirten Elcil, Özker Özgür’ün “davul bizim boynumuzda ama tokmağı başkasının elinde” sözüne atıfta bulunarak, TC-KKTC ilişkilerini “tahterevalli” örneğiyle ele alan Özgür’e yönelik “Sen bisiklet sürmeyi bile öğrenemedin Birikim’ciğim, oyun mu oynuyoruz?” dedi.

Elcil, emek kavgasının devam edeceğini bildirdi.

BES Genel Sekreteri Mustafa Yalınkaya konuşmasında, belediye çalışanlarından 10 gün mühlet isteyen ve ardından “ya maaş kesintisi, ya işten durdurma” önerisi sunanlarla, Lefkoşa Türk Belediyesi’ni batıranlardan henüz hesap soramayan zihniyetin aynı zihniyet olduğunu savundu.

Yalınkaya, dayatılan paketlerin hep çalışanın aleyhine olduğunu söyleyerek, LTB özelinde batırılan, hortumlanan belediyelere çözüm bulamayan zihniyetten, çözüm beklemenin abesle iştigal olacağını ileri sürdü.

GÜÇ-SEN Başkanı Erol Emin görevdeki hükümetin vatandaş ve emekçiler yerine Sanayi ve Ticaret Odalarını, kumarhane ve fuhuş turizmini desteklediğini iddia etti.

Kaynakları söz konusu noktalara aktaranların, Meclisteki milletvekilleri olduğunu savunan Emin, ülkedeki orman arazilerinden ağaçların kesilip otel yapılması için verildiğini, yatırımcılara gümrük muafiyetleri getirildiğini belirterek “Yeme de yanında yat” şeklinde konuştu.

Kamu emekçilerine, gümrükçülere, Göç Yasası mağdurlarına, Erenköy Belediyesi’nde işsiz kalacaklara sahip çıkacaklarını vurgulayan Emin, kavganın süreceğini sözlerine ekledi.

Konuşmaların ardından meclis önündeki eylem sona erdi.



Kıbrıslı Türk mal sahibinin haberi olmadan taşınmaz takası yapıldı



Rum Simerini gazetesi haberinde, Rum Sayıştaylığının raporunda bir Kıbrıslı Türk’ e ait taşınmaz malın Kıbrıslı bir Rum’a ait taşınmazla takasına, Kıbrıslı Türk mal sahibinin izni olmaksızın izin verildiğinin belirtildiğini yazdı.

Habere göre Sayıştay raporunda, Baf’ın “Poli Hrisofu” bölgesinde bulunan ve tamamen Kıbrıslı bir Rum’a ait olan arazinin, daha değerli bir Kıbrıslı Türk arazisiyle takasına onay verildiği ancak bundan Kıbrıslı Türk mal sahiplerinin haberi olmadığı vurgulandı.

Raporda, Kıbrıslı Türk’e devredilen Rum arazisinin yasalar gereğince Kıbrıs Türk Malları İdaresi’nin yönetimine geçemeyeceği, bu sebepten ötürü de, KKTC’de ikamet etmesi ve burada yer alan Rum taşınmazlarını “yasadışı kullanmaları” muhtemel Kıbrıslı Türklerin, Güney Kıbrıs’ta yasal olarak arazi sahibi konumuna geldikleri iddia edildi.

Raporda, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk taşınmaz mal takaslarına ilişkin başka durumlara da değinildi.



İsrail, Türkiye'ye doğalgaz satışını değerlendiriyor



İsrail'in Globes gazetesinin haberine göre, Mısır'ın tahkim dolayısıyla İsrail ile doğalgaz görüşmelerini dondurma kararının ardından, İsrail Ulusal Altyapı, Enerji ve Su Kaynakları Bakanı Yuval Steinitz, İsrail'in sahip olduğu sahalardan elde ettiği gazı ihraç edebileceği, Türkiye dahil tüm alternatifleri dikkate aldıklarını ifade etti.

Steinitz, Mısır'ın gaz akışını durdurma kararı üzerine yaptığı açıklamada, İsrail'in gaz sahalarını hızlı bir şekilde geliştirmesi ve makul derecede enerji bağımsızlığını elde etmesi gerektiğinin altını çizerek, "Bu yüzden doğalgazı ihraç edebileceğimiz bütün rota opsiyonlarını, yani yalnızca Mısır'ı değil, Ürdün'ü, Yunanistan'ı, Türkiye'yi ve batı Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere değerlendiriyoruz" ifadesini kullandı.

İsrail Elektrik Şirketi (IEC), 2011'de Mısır'dan gelen gazın kesilmesi üzerine endüstrisinde meydana gelen hasar nedeniyle açtığı tahkim davasını kazandığını ve Mısır Petrol Şirketi (EGPC) ile Mısır gaz şirketi'nden (EGAS) 1,8 milyar dolar almasına karar verildiğini duyurmuştu. Mısır, 2011 yılında Sina yarımadasındaki boru hattında yönelik saldırıların ardından gaz akışını durdurmuştu. Doğalgaz akışının durdurulmasının maliyeti 10 milyar doları bulmuş, İsrail elektrik şirketi de pahalı gaz almak zorunda kalınca "batmanın eşiğine" gelmişti. İsrail Finans Bakanlığının krizin aşılması için devlet garantisi ve destek vermesi nedeniyle İsrail'deki elektrik fiyatları yüzde 30'lara kadar yükselmişti. İsrail, 2012 yılının şubat ayında Mısır'ın petrol ve doğalgaz şirketleri aleyhine tahkim sürecinin başlatılmasına karar vermiş, taraflar arasındaki anlaşmanın ihlal edildiğini öne sürmüştü. Mısır tarafıysa gaz akışının kesilmesinde mücbir sebeplerin etkili olduğunu iddia etmişti.

İsrail'in doğu Akdeniz'deki gazının Mısır'a ihraç edilmesi için taraflar halihazırda 4 anlaşma üzerinde görüşüyor. Görüşmelerden 2'si Tamar isimli saha diğer ikisi ise Leviathan isimli sahadan çıkacak gaz ile ilgili. Tamar sahası için İspanyol Union Fenosa şirketi ve Mısırlı şirketlerinin konsorsiyumundan oluşan Dolphinus Holding ile niyet anlaşmaları imzalamış durumda. Leviathan ortaklığı ise yine Dolphinus ve British Gas şirketi ile niyet anlaşması imzaladı. Ayrıca Mısır hükümeti Dimyat şehrinde bir sıvılaştırma tesisi bulunan Union Fenosa şirketinden İsrail ile yapılan doğalgaz sıvılaştırma anlaşmasının tahkim sonunda oluşan şartlar gevşetilene kadar beklemesini talep etti. Dimyat'taki tesisler 2012 yılında Mısır hükümetinin ürettiği gazı kendi iç ihtiyaçları için kullanmaya karar vermesinin ardından kapatılmıştı. İspanyol şirket ise 2013 yılında Mısır hükümetini, karşılıklı yaptıkları anlaşmaları ihlal etmek ve şirketi ciddi parasal zarara uğratmaktan dava etmişti.



Güney Kıbrıs sözde “MEB” için İsrail’den gemi alıyor



Rum kesiminin İsrail’den 44 milyon Euro’ya, bir adet açık deniz gemisi alacağı haber verildi.

Rum Politis gazetesi haberinde, Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkeden de, 50 metre uzunluğunda iki gemi satın alınmasına ilişkin prosedürün de kısa zaman içinde başlayacağını duyurdu.

Almanya, Fransa ve İtalya’nın da bu konuya ilgi gösterdiğini yazan gazete, satın alınacak 3 geminin, tek yanlı olarak ilan edilen Rum MEB’inin denetlenmesi konularına, terör tehditlerinin göğüslenmesi aynı zamanda yasadışı göç konularına hizmet edeceğini yazdı.

Gazete iç sayfadan detaylandırdığı haberinde ise, İsrail’den toplam maliyeti 100 milyon Euro’yu bulan iki açık deniz gemisi satın alınmasına dair bir öngörü bulunmasına rağmen, tepkiler yüzünden bu planlamanın değiştiğini kaydetti.

Rum Bakanlar Kurulu’nun, İsrail’den 50 metre uzunluğunda bir gemi alınması için, 44 milyon Euro’luk ödenek onaylayacağını yazan gazete, bunun MEB’in kapladığı deniz alanındaki devriye gereksinimlerini karşılayacağını belirtti.

Öte yandan gazete, Rum kesiminin, iki ülkenin terör ve asimetrik tehditlere karşı olan işbirliği çerçevesinde kendisine iki küçük sahil güvenlik botu tahsis edilmesi konusunda ABD ile de müzakere etmekte olduğunu yazdı.

Gazeteye göre, konu hakkında gazeteye açıklamada bulunan Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, bu gemiler konusunda bir anlaşma olmadığını, çünkü görüşmelerin sürdüğünü dile getirdi.

Rum kesiminin, ambargo kaldırılsa dahi, ABD’den askeri ekipman satın almayı hedeflemediğine netlik kazandıran Kasulidis, bunun en basit nedeninin ise para olmaması olduğunu söyledi.

Gazeteye göre, ABD’nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunun kaldırılmadığını da ifade eden Kasulidis, ancak ortada ABD Kongresinin bir kararının bulunduğunu anımsattı.

Kasulidis bu kararın, ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlarını, bir ortakları olarak, Rum kesiminin terör ve asimetrik tehditlerle mücadelede konularındaki ihtiyaçlarını gözden geçirmeye çağırdığını ekledi.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 65
Dün Tekil 1947
Bugün Tekil 1555
Toplam Tekil 4078283
IP 18.116.51.117






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























17 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Tanr nasip eder, mr m vefa ederse; Musul, Kerk k ve Adalar geri alaca m. Selanik de dahil Bat Trakya'y T rkiye hudutlar i ine kataca m.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 2.098 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu