Türklerin İlk Dini Tek Tengri (Tek Tanrı) inancı - Tarkan ÖZEL - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Türklerin İlk Dini Tek Tengri (Tek Tanrı) inancı - Tarkan ÖZEL
Tarih: 10.12.2012 > Kaç kez okundu? 43589

Paylaş


Atalarımızın inancı, Gök Tanrı = Kök Tengri inancıdır. Eski Türkçe'de Tanrı sözcüğü Tengri biçiminde söylenirdi. Eskiden Kök olarak söylenen gök sözcüğü ise Eski Türkçe'de ulu, yüce, kutsal demekti. İşte Kök Tengri/Gök Tanrı deyiminde geçen kök/gök sözünün taşıdığı anlam ulu, yüce, kutsal'dır. Buna bağlı olarak da, Kök Tengri/Gök Tanrı deyimi Ulu Tanrı, Yüce Tanrı anlamlarına gelir. Tanrı asözcüğü, bütün Türk şive ve lehçelerinde ortak olarak vardır. Türkçe'nin temel sözcüklerindendir. En aşağı 2500 yıllık bir geçmişi olan öz Türkçe Tanrı kelimesi, Moğolca ile birlikte kimi Asya dillerine de yerleşmiştir.Söz konusu olan tek bir yaratıcı Tanrı ve bu tek Tanrı'ya yapılan saygı dolu bir sesleniştir.



Fakat günümüzde Türk inancı genel olarak araştırmacılar ve bilimciler tarafından “Şamanizm” olarak adlandırılmaktadır. Yabancı kökenli “izm” ekiyle “Şamanizm” kelimesi, hem bu inanca mensup olan halkların diline hem de bu inancın mantığına ve felsefesine ters düşmektedir.

Şaman, inanç önderinin adı olduğuna göre, din görevlisini merkez alan bu adlandırma, bu inancın özüne aykırıdır. Daha çok din görevlisi yani rahip merkezli dinlerin etki alanından gelen ya da bu dinlere mensup kişiler tarafından incelenen Gök Tanrı İnancı, kendi özüne ve işleyişine aykırı bir adlandırmaya maruz kalmıştır."



Kaynak : Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri



Günnur Yücekal Arpacı



Tanrı, Eski Türklerde manevi tek büyük kudret idi. Bizanslı tarihçi Simokattes, Göktürklerin yir-sub'lara (yer-su'lar; ırmak, dağ, orman vb doğa varlıkları) saygı gösterdiklerini ama yalnızca yerin göğün yaratıcısı bildikleri tek bir Tanrı'ya taptıklarını bildirmektedir. 790 yıllarında Tiflis'li St. Abo, Hazar Türkleri'nin tek bir yaratıcı Tanrı tanıdıklarını söylemiştir. Yine Hazar İmparatorluğu'nun kağanı, Hıristiyanların teslis'e (Tanrı'yı üçleme) inanmalarına karşın kendilerinin tek bir Tanrı'ya inandıklarını kaydetmiştir



















Peki Türklerin inandığı Tengri (Tanrı) 'yı kendileri nasıl tanımlıyorlardı ?



-Tektir, eşi ve benzeri yoktur.

-Yaratıcıdır; bilinen ve bilinmeyen her şeyi O yaratmıştır.

-Savaşlarda Tanrı'nın iradesi ile zafere ulaşılır.

- Buyurur, iradesine uymayanları cezalandırır.

-İnsanlara kut ve ülüg (kısmet) bağışlar ama bunları layık olmayanlardan geri alır.

-Canlılara yaşam verir.

-Ölüm onun iradesine bağlıdır.

-Varlıklara yaşam verdiği gibi, dilediğinde de onu geri alır.







Göktürklerden kalan Orhun Anıtları'na göre Tanrı, evrenin ilk nedenidir, yani yaratıcısıdır. Göktürklerin bir kağanlık kurması O'nun isteği ile olmuş, Türk milletine kağanını O vermiştir. Yani, yazıtlara göre Tanrı, Türk milletinin yaşamı ile yakından ilgilenmektedir.



Arap gezgin İbn Fadlan’ın anlatığına göre o sıralarda İslam’a henüz girmiş olan Oğuz Türkleri herhangi bir zorluk veya sevmediği bir durumla karşılaşsa başlarını yukarı kaldırıp -Ey Allah'ım der gibi- “Bir Tengri.” derlermiş. İlginçtir ki aynı gelenek bugün de sürmektedir. Bugün de Türkler haksızlığa uğradıklarında benzer biçimde, "Yukarıda Allah Var" derler.



Türkler Dua ederken de : "Tengri Türk budunu koldasıng." (Tanrı Türk soyunu korusun.) demişlerdir.



Başta Kaşgarlı Mahmud olmak üzere İslami dönemin tüm yazarları Allah kasdıyla “Tengri” ismini kullandıkları gibi bütün kaynaklarda her işe; söze kutlu bir nitelik kazandırmak kasdıyla ilk önce “Ulu Tengri’nin adı” anıldıktan sonra başlanması gerektiğini bildirmişlerdir.



İslamiyet öncesi Türklerde Cennet ve Cehennem (Ahiret) inancı nasıldı ?



Tek Tanrı inançına sahip Türkler , Ölümden sonra iyi insanların mükafat olarak gideceği yer olarak eski değimiyle Uçmağ (Uçmak, Ocmah, Uçmah) olarakda söylenir , bugünkü deyimiyle cennet'e inanırlardı.Uçmağ'ın Yeşilliklerle ve nimetlerle dolu olduğuna ve iyi insanların gideceği güzel bir dünya veya mekan olduğuna inanılırdı.



Yunus Emre'nin dizelerinde sık sık rastlanırdı :



Tutulmadı Yunus canı, geçti Tamu'dan, Uçmak'tan

Yola düşüp Dost'a gider, ol aslına uyakmağa



Cehennem ise Tamag derlerdi.Öldükten sonra suçluların cezalandırılmak üzere gittiği yer olduğuna inanılırdı.



Tek Tengri (Tek Tanrı) İnancına sahip Türkler , kadınlı ve erkekli olarak aynı nehirde yıkanır ama birbirlerine yan gözle bakmazlardı.



Yani islamiyetten önceki Türkler , Araplar gibi puta , ateş'e tapmamış , sapkınlığa düşmemiş ve İslamiyetten önce bile İslam ahlâkına yakın güzel ahlâklı bir yaşam sürmüşlerdir.



Arapların Gözünden Yaradanın İsimleri-Sıfatları;



Seyyid Muhammed Hakkı, Sırlar Hazinesi adlı eserinde şöyle diyor:



“Bil ki Allahü Teâlâ’nın üç bin ismi vardır. Bin ismini sadece meleklere öğretmiştir, başkasına değil. Bin ismini de yalnız peygamberlere öğretmiştir. Üç yüz ismi Tevrat’ta, üç yüz ismi İncil’de, üç yüz ismi Zebur’da, doksan dokuz ismi de Kur’an-ı Kerim’de mevcuttur. Bir ismini de Cenâb-ı Hak kendine seçip ayırmıştır. Bahsedilen üç bin ismin mânası şu üç isimde toplanmıştır: BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM (Allah - Rahman - Rahim) kim bunu öğrenir ve söylerse, Allah’ın bütün isimlerini anmış gibi olur.” (Sırlar Hazinesi, s.318, Celal Yıldırım tercümesi, İstanbul 1977) ( Ruh”ul-Beyan Tefsiri – cilt: 1, sayfa: 8 )

Gerek özel ismi, gerek şahıs ismi olan "Allah" yüce ismi ile Allah'tan başka hiçbir ilâh anılmamıştır. ”… Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?” (Meryem suresi/65) âyetinde de görüldüğü gibi, onun adaşı yoktur. Bundan dolayı Allah isminin ikili ve çoğulu da yoktur. O halde ancak isimlerinin birden çok olması caizdir. Hatta özel ismi bile birden çok olabilir ve değişik dillerde yüce Allah'ın ayrı ayrı özel isminin bulunması mümkündür. Ve İslam'a göre caizdir. . Büyük âlimlerden İmam Şarani bu konu da “Tabakatü’l Kübra” isimili eserinin 3. cild, 1053’ncü sayfasında şöyle buyurlaktadır: “İsm-i zât birdir, iki olmaz… Ama her dildeki tabiri başkadır” Elbette “ Esmaül Hüsna “ Allah (CC)’ın en güzel isimleridir. Ama Kur’an’da “ Güzel isimlerin hepsi Allah’ındır ...” ( A’raf suresi 180 ) diyen ve bütün isim ve dilleri yaratan bizzat Allah değil midir? Rum suresi 22. ayete göre insanların dillerinin ayrı ayrı olması Allah’ın varlığını, gücünü gösteren ayetleridir-delilleridir. Hangi dil ile olursa olsun Allah’ın yaratmış olduğu çeşitli dillere ait değişik sözcüklerle Allah’a hitap etmekte bir sakınca yoktur. Bununla beraber, Allah sözcüğü, yaratıcımızın en güzel ismi ve özel adıdır; en yaygın dillerde bile Allah ismine eşanlamlı bir isim bilmiyoruz.



Bu konuda Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Fatiha suresinin tefsirinde aşağıdaki bilgilere yer verir:



“Gerek özel ismi, gerek şahıs ismi olan "Allah" yüce ismi ile Allah'tan başka hiçbir ilâh anılmamıştır. "Sen O'nun bir adaşı olduğunu biliyor musun?" (Meryem, 19/65) âyetinde de görüldüğü gibi, onun adaşı yoktur. Bundan dolayı Allah isminin ikili ve çoğulu da yoktur. O halde ancak isimlerinin birden çok olması caizdir. Hatta özel ismi bile birden çok olabilir ve değişik dillerde yüce Allah'ın ayrı ayrı özel isminin bulunması mümkündür. Ve İslam'a göre caizdir. Bununla beraber, meşhur dillerde buna eşanlamlı bir isim bilmiyoruz. Mesela Tanrı, Hudâ (Farsça) isimleri "Allah" gibi birer özel isim değildir. İlâh, Rab, Mabud gibi genel anlam ifade eden isimlerdir. Hudâ, Rab demek olmayıp da "Hud'ay" kelimesinin kısaltılmışı ve "vâcibu'l-vücûd = mutlak var olan" demek olsa yine özel isim değildir. Arapça'da "ilâh"ın çoğulunda (âlihe); "rabb"in çoğulunda (erbâb) denildiği gibi Farsça'da "hudâ"nın çoğulunda "hudâyân" ve dilimizdetanrılar, ma'bûdlar, ilâhlar, rablar denilir. Çünkü bunlar hem gerçek, hem de gerçek olmayan ilâhlar için kullanılır. Halbuki "Allahlar" denilmemiştir ve denemez. Böyle bir kelime işitirsek, söyleyenin cahil olduğuna veya gafil olduğuna yorarız.” (E.M.Hamdi Yazır)



ALLAH, kendisine ibadet edilen yüce varlığın özel ismidir. Özel isimler diğer dillere tercüme edilemezler. Hatta Arapça olan bir başka kelimenin onun yerini tutması da mümkün değildir. Bu sebeple bilginler ister Arapça olsun, ister diğer herhangi bir dilden olsun, başka bir kelimenin "Allah" isminin yerini tutamayacağı konusunda fikir birliği içindedirler. Ancak Kur'an'da, Allah kelimesinin işaret ettiği zât için ilâh, mevlâ, rab gibi isimler de kullanılmıştır. Bu sebeple Farsça'daki Hüda ve Yezdân, Türkçe'deki Tanrı ve Çalab... gibi isimler her ne kadar Allah özel isminin yerine geçmezse de ilâh, mevlâ, rab gibi âyet ve hadislerde geçen Allah'ın diğer isimlerinin yerine kullanılabilir.

Eski Türkçe’mizde yeri göğü, her şeyi yoktan var eden Allah’ın adı yerine kullanılan “Gök Tanrı” sözcüğü de Türkçe’de özel isim olarak kullanılmıştır. “Gök” sözcüğü eski Türkçede ulu, yüce, büyük anlamlarına gelirdi. Türklerdeki mevcut inanç tek Tanrı inancıydı. Gerek Gök Türk kitabelerinde gerekse eski metinlerimizde “tanrılar” diye bir çoğul sözcüğün kullanıldığı hiç görülmemiştir.



Nahiv âlimi tefsirci Endülüslü Ebu Hayyan diyor ki: Bilginlerin çoğuna göre; "yüce ismi hemen söylenmiş bir sözdür ve türememiştir. Yani ilk kullanıldığında yüce Allah'ın özel ismidir . İmam Fahreddin Râzî de "Bizim seçtiğimiz görüş şudur: Allah kelimesi yüce Allah'ın özel ismidir ve aslında başka bir kelimeden türememiştir. İmam Halil b. Ahmed ve Sibeveyh, usul alimleri ve İslam hukukçularının hepsi bu görüştedirler." diyor.

Özetle "ALLAH"ismi türemiş veya başka bir dilden Arapça'ya nakledilmiş değildir. Başlangıçtan itibaren özel bir isim olarak kullanılmıştır. Ve yüce Allah'ın zatı bütün isimler ve vasıflardan önce bulunduğu gibi "ALLAH" ismi de öyledir. Allah ismi ulûhiyyet (ilâhlık) vasfından değil, ilâhlık ve mabudiyet (tapılmaya layık olma) vasfı ondan alınmıştır. Allah, ibadet edilen zat olduğu için Allah değil, Allah olduğu için kendisine ibadet edilir. Onun "Allah"lığı tapılmaya ve kulluk edilmeye layık olması kendiliğindendir. İnsan puta tapar, ateşe tapar, güneşe tapar, kahramanlara, zorbalara veya bazı sevdiği şeylere tapar, taptığı zaman onlar ilâh, mabud (kendisine tapılan) olurlar, daha sonra bunlardan cayar, tanımaz olur, o zaman onlar da iğreti alınmış mabudiyet ve tanrılık özelliklerini kaybederler. Halbuki insanlar, ister Allah'ı mabud tanısın, ister mabud tanımasınlar, O bizzat mabuddur. O'na herşey ibadet ve kulluk borçludur. Hatta O'nu inkar edenler bile bilmeyerek olsa dahi ona kulluk etmek zorundadırlar.





TANRI Sözcüğünü Kullanmak Sakıncalı mı ?



İlk müslüman Türkler’in 14. yüzyıla kadar yazdıkları birçok eserde “Tanrı, Mevla, Hûdâ, İlah, Çalap, Allah, Rab” gibi Yaratıcı adları kullanılmaktadır. Bu adlardan “Mevla ve Hûdâ” Farsça kökenli, “İlah, Allah ve Rab” Arapça kökenli, “Tanrı ve Çalap” ise Türkçe kökenlidir. Bu adların hepsi, Yaratıcı’yı karşıladıkları için, Osmanlı‘nın kuruluş döneminde bile bu adların tümünün kullanılmasında sakınca görülmemiştir.

Yunus Emre “Suyun akar yalap yalap, / Böyle emreylemiş çalap.” sözlerini 1300′lü yıllarda söylemiştir. Başta Yunus Emre olmak üzere Mevlâna hazretleri, Süleyman Çelebi gibi nica İslam alimleri ve evliyaları Tanrı Teâla- tanrı sözcüklerini eserlerinde, deyişlerinde kullanmışlardır. Kim İslam’ı bunlardan daha iyi yaşadığını ve anladığını söyleyebilir? O hâlde by yüce şahsiyetlerin bile sakınca görmediği “Çalap” “Tanrı” sözcüğünü kullanmanın günah olduğunu düşünmek akla sığar mı? Dahası Türkiye Türkleri gibi Müslüman olan Azerbaycan Türkleri bugün Allah sözcüğü yerine “Tanrı” adını kullanmaktadırlar. Bu insanlara kafir mi diyeceğiz..



Tanrı adının kullanılmasının “günah” olduğunu söyleyen bazı cahil insanlar, “Allah’ın 99 adında Tanrı yoktur. Bunun için onu kullanmak günahtır.” diyorlar. Kargaların bile güleceği bu savunmayı çürütmek çok kolaydır. Nitekim “mevla ve hûdâ” sözcükleri de Allah’ın 99 adında bulunmadığı hâlde bunların kullanılmasında bir sakınca görülmemektedir.

Allah’ın 99 adından olmayan Farsça kökenli “hûda“, “mevlâ” ve “yezdan” sözcükleri, Farslar’ın (İranlıların) binlerce yıl önceki “zerdüştlük” (ateşperestlik) inancına ait sözcükler olduğu hâlde, Türk düşmanları bu sözcükleri kullanmakta hiçbir sakınca görmüyorken, Türkçe kökenli “Tanrı” ve “Çalap” sözcüklerine asla tahammül edemiyorlarsa bunun adı düpedüz TÜRK düşmanlığıdır!

























Türkler Kılıç zoruyla müslüman oldu yalanı :



Türkler yapısı olarak dostuna dost , düşmanına düşmandır.Ölümden korkmaz ve haksızlığa dayanamaz.Savaş meziyetleri üstündür.Kılıç zoruyla bırakın inancını değiştirmeyi , dizlerinin üstüne bile çökmeyi kabul etmez. Zaten birisini zorla müslüman yapmak bizzat İslâm dini tarafından menedilmiştir. Bu hususa açıklık kazandırmak için şu iki hâdiseyi karşılaştırmak kâfi gelecektir. 1453 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilen İstanbul'da çeşitli din sâliklerine bizzat Fâtih tarafından geniş, dinî ve sosyal haklar tanınırken 1492 yılında Katolik hristiyanların eline geçen İspanya'da öldürme ve sürgün neticesinde birkaç yıl içinde tek bir müslüman kalmamıştır.



Türkler Tek Tengri (Tek Tanrı) inancına olan benzerlikleri ve Hak dininin islam olduğunu gördükleri anda toplu olarak İslâm'a yönelmiş ve müslüman olmuşlardır.



Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerimde ; Allah Maide Suresi 54. Ayet'te İslâm'dan uzaklaşanlara ; "Ey inanlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kafirlere karşı başı dik bir toluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir." diyerek Türklerin müslüman olacağından bahsetmiştir.



Çünkü bu ayette Allah'ın izniyle , asırlardır İslâm sancağınla kafirlere karşı zaferler kazanan ve İslâm 'a büyük hizmetler eden ve Peygamberimizin (s.a.v) övgüsünü kazanan Türklerden bahsedildiğini kolayca anlayabilirsiniz.



Bakın Allah erenlerinden Abdul Hâkim Arvasi şöyle diyor: "Ben soy itibariyle Seyidim yani peygamber sülalesine mensubum, dolayısı ile Arap'ım. Ancak dünyada üç Türk kalsa biri benim iki Türk kalsa biri yine benim. Zira bu yüce millet bin yıldır Allah'ın adını yüceltmek için çalıştı."



Tarkan Özel - 07.12.2012













Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 5
Dün Tekil 866
Bugün Tekil 55
Toplam Tekil 4226090
IP 13.59.250.227






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























23 Rebi 'l-Evvel 1446
Eyl l 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Hepiniz birer T rk Bayra s n z. Bayra lekelemeyin, kirletmeyin yere d rmeyin.
(Alpaslan T RKE )


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 4.196 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu