Gürcistan’daki Gelişmeler - Dr.Alesker Aleskerov - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Gürcistan’daki Gelişmeler - Dr.Alesker Aleskerov
Tarih: 04.12.2008 > Kaç kez okundu? 5823

Paylaş


Yüzyıllar boyu istikrarsız ve hareketli bir bölge olan Kafkaslarda değişim rüzgarları esiyor. Bölgenin önemli ülkelerinden olan Gürcistan bu değişmelerin merkezinde yer almaktadır.

Jeopolitik önemi dolayısıyla Gürcistan, hep büyük güçlerin ilgi alanında olmuş, tarih boyu çok sayıda savaşlara, çarpışmalara ve ölümlere sahne olmuştur. 19. yüzyıldan itibaren Rusya’nın yayılmacılık politikalarından nasibini alan Gürcistan toprakları bu yüzyıl içinde parça parça Rusya’ya ilhak edilmiştir. 1918-1921 yılları kısa bir bağımsızlık dönemi yaşayan Gürcistan, yeniden Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş, daha sonra Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerden biri haline gelmiştir.

Sovyetler Birliği döneminde Gürcistan sadece yüksek eğitim ve kültür düzeyi ile değil, aynı zamanda milliyetçi düşüncelerin revaçta olduğu ve millî değerlerin önemsendiği bir cumhuriyet olarak tanınmıştır. Gürcistan, yetmiş yıllık bu süreçte dil, edebiyat, tarih, tıp, teknik bilimler, ayrıca; müzik, tiyatro, sinema alanında büyük ilerleme göstermiştir. Tüm bu unsurlar 1980’lerin ortalarından başlayan bağımsızlık mücadelesini yakından etkilemiştir.

Muhalif güçler, “Özgür Gürcistan yuvarlak masası” etrafında örgütlenerek 1990 yılında parlamento seçimlerinde oyların %64 aldılar ve meclise girdiler. Önce parlamento başkanlığına, daha sonra Cumhurbaşkanlığına seçilen muhalefet lideri Zviad Gamsahurdia’nın aşırı milliyetçi tavırları ekonomik ve sosyal problemler, halk içinde huzursuzluklara yol açtı ve ülke bir iç savaşa sürüklendi.

Bir taraftan politik ve ekonomik durum gittikçe kötüleşirken, diğer taraftan Gürcistan Rusya ve Amerika’nın bölgedeki menfaat çatışmalarının merkezi figürü haline geldi. Artan sosyal ve ekonomik sıkıntılar, etnik çatışmalar, ayrıca kaos ve anarşi ortamı ülkeyi dağılma safhasına getirdi.

“Kurtarıcı Şevardnadze”

1992 yılında ülkedeki kriz ortamında ânî bir gelişme yaşandı; Tiflis’te 2 Ocak 1992 tarihinde yapılan askerî darbe sonucu, cumhurbaşkanı düşürüldü ve iktidar Askerî Konseye devredildi. Mart 1992’de elli kişilik Devlet Şurası kuruldu ve başına eski komünist lider Edvard Şevardnadze getirildi. Aslında bu olay, birçok eski sosyalist cumhuriyetlerde yaşanan gelişmenin aynısıydı.

1992 Ekim ayında parlamento seçimleri yapıldı ve devlet başkanlığına Şevardnadze seçildi. Şevardnadze’nin iktidara gelmesiyle ülkedeki birçok sorunun çözüleceği yönündeki ümitler yavaş yavaş sönmeye başladı. Ekonomik zorluklar, ciddî boyuttaki enerji sıkıntısı, normal standartların çok altında bir hayat düzeyi, bu dönemde de devam etti. Etnik sorunlar çözülemedi, ülkenin iç ve dış güvenliği açısından kayda değer bir iyileşme yaşanmadı. Bunların yanı sıra haksız kazanç sayesinde bürokratların zenginleşmesi, rüşvet ve yolsuzluğun alabildiğince ilerlemesi, ülkedeki hoşnutsuzluğu daha da artırdı. Son parlamento seçimlerine hile katılması ise ülkedeki gerginliği tetikleyen son etken oldu. Böylece, bir zamanlar halkının desteği ile iktidara gelmiş olan Şevardnadze, halkın baskısına dayanamadı ve istifaya mecbur oldu. Bu süreçte iktidarda kalmak için tüm diplomatik ve politik girişimleri kullanan Şevardnadze eski rakibi Acaristan lideri Aslan Abaşidze’yi devreye sokarak bir zamanlar az kala savaş durumunda olduğu Rusya’nın desteğini almaktan bile çekinmedi.

İktidardan düşmesinde ABD’yi ve Batıyı suçlayan Şevardnadze, soğuk savaşın bitişindeki rolünü hatırlatarak, "Eğer Soğuk Savaş’a son verilmeseydi, bunu üçüncü dünya savaşı takip edecekti. Biz dünyayı koruduk ve kurtardık. Ben de en önemli rollerden birine sahibim. Batı ise beni yüzüstü bıraktı!" diyerek kırgınlığını dile getirdi. Zayıf devletlerin siyasî iktidarları, dış güçlerin yardımıyla bir yere kadar gidebilir. Bu husus çok önemlidir. Zira büyük güçler, istedikleri tavizleri elde eder, kendi çıkarlarını temin eder, zamanı geldiğinde de onu kaderiyle baş başa bırakırlar. Şevardnadze’yi, kendi tabiriyle, belki bir Çavuşesku veya bir Miloşeviç ile kıyaslamak insafsızlık olurdu. Fakat bu eski komünist lider, çağdaş demokratik anlayış bakımından yetersizdi. O yüzden de halkın umutlarını boşa çıkarmıştı.

Yeni Lider Mihail Saakaşvili ve Öncelikli Sorunlar

4 Ocak 2004 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde halkın büyük desteğini alarak bu göreve seçilen Mihail Saakaşvili, zaten istikrarsız olan bir ülkede “kadife devrimi” gerçekleştirmiş birisidir. O sadece Avrupa’nın en genç cumhurbaşkanı sıfatıyla değil, aynı zamanda demokratik söylem ve tavırlarıyla da dikkat çeken bir politikacıdır. Kiev Üniversitesi Uluslararası Hukuk Fakültesi mezunu olan Saakaşvili, yüksek lisansını New York’taki Colombia Üniversitesi ve doktorasını Washington’daki George Washington Üniversitesinde tamamlamıştır. Ayrıca, Strasbourg’daki Uluslararası İnsan Hakları Enstitüsü diploması sahibi olan Saakaşvili, 1995’te Gürcistan parlamentosunun reform ve hukuk komisyonunun başkanlığını yürütmüş, Ekim 2000’de Adalet Bakanlığı görevine atanmıştır. Fakat, Eylül 2001’de yolsuzlukları gerekçe göstererek istifa etti. Bakanlık görevini bırakmasının ardından Millî Hareket Partisi’ni kurdu. Bu parti, 2002’de yapılan mahallî seçimlerden zaferle çıktı ve Saakaşvili, Tiflis Belediye Başkanlığına seçildi.

Bugün yeni iktidarın önünde, çözülmesi gereken büyük sorunlar mevcuttur. Boş bir devlet kasası, 1.8 milyar dolar dış borç, büyük oranda işsizlik; sosyal, ekonomik ve etnik sorunlarla çözülmesi çok zor gözüken ülkenin toprak bütünlüğü problemi…. Gürcistan’ı bir Sovyet ülkesi görünümünden kurtarıp Batılı bir ülke haline getireceğini ifade eden yeni iktidarın bu sorunların çözümünde büyük ölçüde dış yardıma ihtiyacı vardır.

Fransız La Croix gazetesinde Gürcistan’la ilgili bir yazıda şöyle denilmektedir: "Kadife Devrim’de en fazla göze çarpan nokta, Rusya ve ABD arasındaki güç dengelerindeki değişimdir. Kısa bir süre öncesine kadar Moskova’nın, kendi yörüngesindeki bir devletin etki alanından uzaklaşmasına bu kadar seyirci kalması tasavvur edilemezdi. Öte yandan ABD’nin de, Gürcistan’a Batı’ya yaklaşma çabalarında bu kadar açıkça yardım etmesi de hayret verici…”

Gerçekten, yakın gelecekte Gürcistan Rusya ve ABD arasındaki menfaat çatışmaları sonucunda büyük sıkıntılarla karşılaşabilir. Bu süreçte Gürcistan’ın yeni iktidarı Batının desteğini almak için demokratikleşme söylemlerinde samimî olduğunu yapacağı reformlarla göstermelidir.

Etnik azınlık sorunu

Gürcistan’ın bağımsızlık mücadelesi yıllarında aşırı milletçi kesimlerin, ülkedeki Gürcü olmayan milletlere karşı sergilediği düşmanca tavırlar ve dışlama hareketleri, zaten gergin olan ortamı daha da gerginleştirmiştir. Bu arada, ülke sınırları içerisindeki, Abhazya Özerk Cumhuriyeti ve Güney Osetya Özerk Vilâyetiyle Gürcistan merkezi yönetimi arasında çıkan anlaşmazlıklar, savaşa dönüşmüş, Gürcistan yönetiminin, Güney Osetya ve Abhazya üzerindeki fiilî hakimiyetini kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Gürcistan parlamentosunun 1990 yılında aldığı bir kararla da Güney Osetya Özerk Vilâyetinin özerklik sta­tüsü iptal edilmiştir. Abhaz Özerk Cumhuriyeti, bağımsızlık ilân ede­­rek 26 Kasım 1994 tarihinde yeni anayasasını kabul etmiştir.

Şevardnadze döneminde ülke içindeki sıcak çatışmalar durdurulmuş, fakat etnik azınlıklar ve ayrıca ülke bütünlüğü ile ilgili sorunların hiçbirisi çözülmemiştir. Hatta bu dönemde iktidarın sessiz şekilde bir asimilasyon politikası izlediğini söyleyebiliriz. Azerbaycan Türklerinin yaşadığı 27 köyün tarihî isimleri değiştirilmiş, bölgedeki bazı okullar kapatılmış, baskılar sonucunda çok sayıda insan ülkeden gitmek mecburiyetinde kalmıştır. Gürcistan, Ahıska Türkleriyle ilgili sorumluluklarının hiçbirini yerine getirmemiş, Avrupa Konseyi’ne verdiği sözleri tutmamıştır. Gürcü yönetiminin güya “Ahıska Türklerinin vatana dönüşü” için ileri sürdüğü teklifler, aslında bir asimilasyon tuzağı şeklini almıştır. Yani, “Hristiyan ve Türkleşmiş Gürcü” kimliğini kabul etmeden Gürcistan’a dönmek imkânsız olmuştur.

Saakaşvili, Gürcistan’ın etnik mensubiyetine bakılmaksızın bu ülkede yaşayan herkesin vatanı olduğunu söylerken, etnik azınlıklarla ilgili kapsamlı ve sağduyulu bir politika izleyeceklerini vurgulamıştır. Bugün hayatî sorunlarla baş başa bırakılmış Gürcistan’ın etnik sorunlarının çözümü diğer problemlerin çözümü için de iyi bir başlangıç olacaktır. Yeni siyasî iktidar, Gürcistan’ın demokratik bir ülkeye dönüşme çabası içinde olduğunu göstermek zorundadır. Gürcistan’ın Ahıska Türkleri konusunda yükümlülüklerini yerine getirmesi, hem Ahıskalılar hem de ülkenin kendi menfaati açısından çok büyük önem taşımaktadır. Bu konuda, Gürcistan’la iyi ilişkileri bulunan Türkiye de bölgesel güç olarak iyi düşünülmüş sağlam bir politika izlemelidir. Dış yardıma ve dış güvenliğe ihtiyacı olan Gürcistan için iç istikrarın sağlanması öncelikli şarttır. Bizce, bugün Ahıska Türklerinin doğal hakkı olan kendi vatanlarına dönme hakkının verilmesi yönünde girişimlere başlamak için en iyi ortam oluşmuştur. Bugün bu fırsattan yararlanmak gerekir, yarın çok geç olabilir.

Dergimizin Notu:

Bu yazının kaleme alınmasından sonra Gürcistan yeni bir olaya sahne oldu: Saakaşvili ve konvoyunun Acaristan’a sokulmaması üzerine 15 Mart 2004 tarihinde Acaristan ve Gürcistan arasında yeni bir gerginlik yaşandı. Gerginlik üzerine, Acaristan tarafından sınıra askerî takviye yapılmaya devam ederken, askerlerin geçişi sebebiyle Gürcistan-Acaristan sınırındaki yol ulaşıma kapandı. Saakaşvili yaptığı açıklamada, kendisine ve herhangi bir yetkiliye Acaristan’da hareket serbestliği, Acaristan halkına ifade hürriyeti ve Acaristan bölgesinde hür seçim kampanyasına izin verilmesini istedi. Herkes Gürcistan’da Acaristan ve merkezi hükümet arasında bir çatışma çıkacağını beklerken, Acaristan lider Aslan Abaşidze karşı gelmenin faydasız olduğunu anlayarak iktidarı bıraktı ve Moskova’ya sığındı. Bu gelişme bir taraftan Saakaşvili’nin nüfuzunu artırırken, diğer taraftan merkezi hükümeti Abhazya’ya ve Güney Osetya’ya yönelik yeni girişimlerde bulunmaya cesaretlendirdi. Fakat, burada vurgulanması gereken nokta, Abhazya ve Osetya’nın gerek etnik kimlik, gerekse de Rusya faktörü bağlamında Müslüman Gürcülerin yaşadığı Acaristan’dan çok farklı bir konumda olmasıdır. Nitekim, son zamanlar konuya ilişkin Rus basınında yapılan haber analizlerinde bu unsurlar öne çıkarılmaktadır. Birçok problemin yaşandığı bölgeye barış gelmesini diliyoruz.

Ahıska konusuna gelince, Saakaşvili’nin Türkiye’ye yaptığı ziyarette bu konuya kayıtsız yaklaşımın hayret verici olduğunu üzüntüyle ifade etmek istiyoruz.

www.ahiskalilar.org