Çirkin adımlar ile yürüyen genç - Zeynure İSA - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Çirkin adımlar ile yürüyen genç - Zeynure İSA
Tarih: 01.09.2009 > Kaç kez okundu? 4773

Paylaş


Çirkin adımlar ile yürüyen genç



Almaata,

Köprü yanındaki çay bahçesinde toplanıp oturan 10-12 Uygur genci içinden Ferhat, 40 metre uzaklıkta yürümekte olan bir genci:

–Biraz önce sözünü ettiğimiz, çirkin yürüyüşlü mahluk işte orada gidiyor, diye işaret parmağı ile gösterdi.

Gerçekten onun gösterdiği genç çok da anormal yürüyordu. Sanki bacakları arasından koyun geçecekmişçesine bacaklarını birbirinden uzak tutuyordu. Her bir adımını kocaman ırmaktan zıplamışçasına atıyordu. Bunları yaparken dengesini kaybetmemek için sarfettiği çaba da belli oluyordu.

Orta boylu, zayıf bu çocuğun uzun ok gibi kirpikleri arasında aynen ceylanınkine benzeyen ve derinliklerinden dert fışkıran sihirli iri gözleri vardı.

–Ben kendi gözlerimle gördüm o çirkin yürüyüşlü herif, cami resimlerini çekiyor, fotoğraf makinesini koynuna gizliyor, dedi Dilşat.

–Başka dert yokmuşçasına bu nerden çıktı şimdi bu Uygur’u küçük düşürerek, dedi Turgun.

–O mutlaka Çin için çalışan casustur, vatan hainidir, dedi Şirali.

Sonra gençler hep beraber konuştular, yerlerinden kalkıp hemfikir oldular.

–Yürüyün arkadaşlar! Sıcağı sıcağına ona bir güzel dersini verelim.

Gençler onu aralarına alarak, şehrin biraz sırtındaki kaba inşaatı bile doğru dürüst tamamlanmayan bir binanın bodrumuna götürerek tekme tokat dövmeye başladı.

Aralarında biraz yaşça büyük olan, akıldarı Nuri, bağırarak gençleri durdurdu. Bir anda Nuri bir komutan, başkaları ise uslu bir askerlere döndü.

–Aymehmet! Sen Savcı!.. Şirali, sen karalama avukatı, Arip, sen savunma avukatı! Merttursun, sen dışarıda nöbet tut.

Bir anda toz toprak bodrum mahkeme havasına sokuldu. Birisi Aymehmet’in eline kocaman çekiç tutturdu. O da:

–Susun! diye bağırıp çekiç ile masaya vurarak mahkemenin açılış nutkunu yaptıktan sonra çirkin adımlar ile yürüyen genci sorgulamaya başladı.

–Adın ne?

–Adil

Ben senin adını tango dansçısı zannettim. Caddelerde tango dans etmiş gibi yürüyorsun. Ama tango yalnız oynanmaz ki, dedi Mevlan.

–Bunun casusluk-masusluk işinin farkına varmışsa belki de beraber tango yapan kızı kaçmıştır belki, dedi Yarmehmet. Gençlerin hepsi anormal bağırıp gülüştüler, sanki bir sürü keçi aynı dakikada hep beraber meleşti.

Aymehmet çekiçi işe koydu:

–Susun!

–Doğduğun yer?

–Gulca.

…..

…..

–Önemli yerlerin resmini çekerek Çin’e mi gönderiyorsun?

–Hayır!

–Camilerin resimlerini çekerek fotoğraf makinesini koynuna tıkarak gizlemedin mi?

–Evet, öyle yaptım.

–Şu anda bile bunun koynunda fotoğraf makinesi var, diye Dilşat makineyı çekip çıkardı ve makinenin içini boşaltıp içinden çıkanları çiğnemeye başladı.

O anki Adil’in yalvarmalarını bir görseniz… için için üzülüyordu:

–Ne olur resimler çok önemli, bana gerekli, onları yok etmeyin, canımı alın resimleri yok etmeyin!

Herkesten bir ses çıkmaya başladı.

–Duydunuz çocuklar, resimleri çok önemliymiş…

–Çinlilere mi verecektin resimleri?

–Evet.

–“Evet” diyor ya utanmadan. Namussuz hain!

Dilşat, Ragıp gibi birkaç kişi onu muşlar attı.

Aymehmet bağırdı:

–Mahkeme kurallarını çiğniyorsunuz. Hepiniz oturun oturduğunuz yerde. Hepiniz dilinize, elinize hakim olun. Olmazsanız mahkeme kurallarına aykırı hareketten cezanızı çekeceksiniz.

Sonra Aymehmet, Nuri ikisi başını bir araya getirerek Turgut ile Hamit’i mahkeme polisi tayin etti.

–Sen bir Uygur oğlu, ne oldu da aşağılık düşman Çinlilere hizmet edecek duruma düştün? Sebep ne? Kısaca anlat!

–Ben ve 4 arkadaşım “Doğu Türkistan gençleri” diye bir teşkilat kurmuştuk. Biz henüz bir Çinlinin burnunu kanatmamıştık, fakat geleceğe doğru planlar kuruyorduk. Bizi Çin polisi yakaladı, benden bir yaş büyük ağabeyim ve 13 yaşında bir kızkardeşim vardı Meryem isminde. Onların teşkilattan hiç haberi olmamasına rağmen onları da yakaladı. Hapishanede (onun boğazı düğmelendi göz önüne tırnakları arasına çivi çakmış, burnuna biber suyu koymuş gibi binbir çeşit vahşi Çin işkencesi geldi, hangisini anlatsam acaba dermişçesine durakladı)

–Boğazın kurudu galiba, votka mı içeceksin? Şerbet mi? diye dalga geçti Dilşat. Yine hepsi güldü.

–Hapishanede ağabeyimle ikimizi ayak başparmaklarımızdan baş aşağıya astılar. Sonra kızkardeşim… kızkardeşim… (tekrar boğazı düğümlendi, bu defa onun yüz hatları cildi değişmişti, yüzlerinde tüyler diken gibi, yine di iğne izleri gibi çukurlar sararmalardan başka yüz hatlarının ora-burası elektrik verilmişçesine titremeye başladı.)

–Sergile bakalım casus, hanın yine nasıl numaraları var? (çoğunluğa bakarak) bu tam bir artist. (Sonra Adil’e bakarak) oğlum tek artist sen değilsin, herkeste bir parça artistlik var, bak kulağıma, dedi Galip, bir kulağını göbek atmış gibi atarak.

–Gördün mü? Biz artistlik numaraları yutmuyoruz, dedi Dolkun.

Dalga geçmeler, alay etmeler, kahkahalar onu eninde sonunda gazaplandırdı, o gazabını güçe çevirerek, bir anda hiçbir şeyden korkmaz, Dünya’yı umursamaz bir hale geldi. “Öldürsen öldür, ölüm benim için ebediyen istirahattır” demişçesine bir ruhu vardı. Beklenmedik bir güçlü sesle hikâyesine devam etti:

–Evet ağabeyimle ikimizi ayak başparmaklarımızdan baş aşağıya asmışlardı. Kocaman işkence odası, oraya Çinli adi suçlu mahkumlardan 40-50 taneyi getirdiler. O hayvanlar aç köpek gibiydi, kudurmuş köpeklerdi sanki. 13 yaşındaki Meryem’i onların ortasına atan Çin polisleri kahkaha atıyorlardı. Sonra tek kişilik bir hücrede kendime geldim, ayak başparmağım bir karış uzamıştı. Kızkardeşim Meryem’in ölüsünü kucağıma getirip verdiler, bir sürü aşağılayan pis laflar ile beraber. O an bağrıma bastığım kızkardeşimin kulağına sadece bu sözü söyledim: “Bu gördüklerimizi Allah’a anlat”, aynı sözü tekrarladım, kaç bin defa söyledim bilemiyorum, yine rezil sözler ile kızkardeşimi kucağımdan aldılar.

Ağabeyin durumu benden kötüydü. Sorguda onun bir gözü kör olmuştu. İkinci gözünü oyup çıkartma aletlerini ağabeyin gözüne tıkarak, evet bana vazife verdi Çin zalimleri. “Eğer Kazakistan’daki bütün camilerin resimlerini çekip getirmezsen, ağabeyinin gözünü oyacağız, el ve ayaklarını keserek acı çektire çektire öldüreceğiz” dediler. Ağabeyimi kurtarmak için cami resimlerini çekmeyi kabul ettim.

–Hay namussuz hain! Senin gibiler yüzünden Doğu Türkistan yok olma tehlikesinde kaldı, dedi Turgun.

–Sadece ben gibiler yüzünden mi? Sen hür dünyaya çıkmış olan Uygurlar, senin hiç mi suçun yok. Milletin ağlarken gülmesini biliyorsun! “Vatanımı nasıl kurtaralım” fikri yok kafanda. Dört ayakla sarıldığın şahsi menfaat para! Zengin ülkelerde karnın tok, ama hiç utanmadan vatanındaki aç insanlarımızı satıyorsun Çinli’ye.

–Ağzını yum! Ebleh! dedi Dilşat gazapla onun ağzına bir yumruk attı. Adil’in iki dişi kırıldı, ağzından akan kanları gömleği ile sildi.

–Sen kendince duygu sömürüsü bir hikâye uydurdun, hepsini inandıracağını zannediyorsun değil mi? Sen o hikâyeni benim külâhıma anlat! dedi Şirali.

–Kim inanır bu haninin saçma sapan hikâyesine.

–Yalan!

–Yalan mı inanmıyorum.

–Sen para için casusluk yapıyorsun. Çin sana kaç para verdi söyle!

–Bizleri öldürme vazifesini de verdi mi?

–Zehir, silah gibi şeyler verdi mi? Söyle milletin yüzkarası!

(Yine tekme tokat, yumruk başladı)

Sessiz oturanlardan birisi:

–Böyle haini kurşunlarsak, kurşun parasına yazık. Bu gibileri diri diri gömmek lazım.

–Bu herifin uydurduğu hikâyesine kim inansın ki?! Orada ne kadar genç varsa, hepsinin ağzından…

–Yalancı!..

–Yalan, yalan!…

–Yalan…

“Yalan” sözcükleri Adil’in dazlak başına dolu gibi yağmaya başladı.

Ağır bir iç çekişten sonra, çöllükte yıldıza bakıp şahlanıp kişneyen yalnız at gibi gözünü yükseklere dikip dişlerini gıcırdattıktan sonra, kemerini gevşeterek pantolonunu bırakıverdi ve ağır bir sesle sordu:

–Bu da mı yalan?...

Cinsel organ-morgandan eser yoktu. Onların yerinde avuçtan büyük yerde kan-irin sallanıp duran kocaman derin bir yara vardı.

Herkes şok oldu, kimileri “Ah!” dedi, sol göğsüne yumruk atmaya başladı, kimileri başını duvara vurdu, onun dişlerini kıran Dilşat, önce kendi kafasını yumrukladı, sonra yere diz çöküp yumruklarını ısırmaya başladı. Kendini yere atıp yuvarlanarak ağlayan da oldu. Herkes ağlıyordu.

Bunları teselli etmek yine Adil’e düştü. Dilşat’ın başını okşayarak:

–Kalk yerinden! Diz çökmek bize göre iş değil…

Sonra hepsine hitaben:

–Ağlamakla hiçbir şey elde edemeyeceğiz. Gazabı güçe çevirip, vatanı kurtarmamız lazım…

01/08/2008

Yazan: Zeynure Öztürk



Adres:

Çelebidere Yokuşu Sok. Selçuk Apt. No: 6

Yeniköy, İstanbul

Gsm: 0536 579 45 85





















Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 165
Dün Tekil 1046
Bugün Tekil 851
Toplam Tekil 4277795
IP 3.146.37.222






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























21 Cemaziye'l-Evvel 1446
Kas m 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 2.193 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu