AVRUPA TÜRKLERİNDE CEMAAT VE CEMİYET ANLAYIŞI - Yakup TUFAN - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









AVRUPA TÜRKLERİNDE CEMAAT VE CEMİYET ANLAYIŞI - Yakup TUFAN
Tarih: 06.09.2012 > Kaç kez okundu? 3786

Paylaş


Türk işçileri Avrupa’ya geldiklerinde, önceden hesap edemedikleri, değişik bir tabloyla karşılaştılar. Çok para kazanıp tez zamanda dönme düşüncesiyle gurbete gelen Türkler, beklemedikleri meselelerin ağırlığı altında bocalamaya başladılar. Bu durum, yüzme bilmeyenin denize düşmesi misalinde olduğu gibi insanlarımızı insanlarımızı şaşkınlığa itti. Ya batacaklar ya da çırpına çırpına yüzmeyi öğreneceklerdi. Onları Anadolu’dan Avrupa’ya gönderenler “saldım çayıra mevlam kayıra” mantığıyla hareket ediyorları. Türkler, azgın dalgalı Avrupa okyanusunda çırpınmaya başladılar. Yarım asır geride kalmasına rağmen hala bu çırpınış devam etmektedir...



Avrupa’ya göç eden Türkler, aile geçimini temin etmek için en zor işlerde çalıştılar ve her türlü zorluğa katlandılar. Anadolu’dan birlikte getirdikleri değer yargılarını korumak, kollamak ve yaşatmak için ise hiç bir fedakarlıktan kaçmadılar. Özellikle ilk gelenler, birinci nesil, takdire şayan gayretler gösterdi. Sabah vardiyasında fabrikalarda ağır işlerde kan ter içerisinde çalışan insanlar, öğleden sonrada cemaat ve cemiyet hizmetine koştular. Akılları ve güçleri yettiğince; dinim, dilim, kültür değerlerim yok olmasın ve neslim kayıp olmasın endişesiyle azami gayret gösterdiler.



Bugün, Avrupa’nın her köşesinde bulunan binlerce cami ve cemiyetin temelinde işte bu neslin, bu insanların emeği ve alınteri yatmaktadır. Bu sebeple ilk gelenler, birinci nesil, -benim gözümde- hakkı ödenemez insanlardır. Hiç bir alanda hiç bir mesele hakkıyla çözüme kavuşmuş olmasa bile.



Günümüzde ırkçılık, ayrımcılık, İslam ve Türk düşmanlığının giderek arttığı Avrapa’da; İslam toplumu, Türk toplumu olarak ayakta kalmamız hiçte kolay gözükmüyor. Uygulamada olan klasik cemaat ve cemiyet anlayışı, gittikce katmerleşen meseleleri çözmek için muktedir değiller. Zira, mevcut yapı her türlü altyapıdan mahrum bir vaziyet arz etmektedir. Mevcut yapı, Türk toplumunu cepecevre saran onlarca meseleyi çözmek için müsait değildir. Biraz meseleye büyüteç ile bakalım: Türk toplumu; eğitim başta olmak üzere, aile, gençlik, çocuklar, sosyal yapı, kültür ve kimliğin korunması ve gelişmesinde orta direk fonksiyonu gören anadil Türkçe konusunda büyük sıkıntılar içrisindedir. Uyumu asimile olarak anlayan ve uygulamaya çalışan bir mantıkla karşı karşıya olduğunu da unutmayalım.Almanya’nın eski İçişleri Bakanı Otto Schily’nin sözünü hatırlayalım. Otto Schily: “En iyi uyum asimilasyondur” dememiş miydi?

Öte yandan varlığımızın esasını teşkil dinimiz ve manevi değerlerimizi yaşamak ve yaşatmakta büyük sıkıntılar var. Müslümanın varlığına “kehren” evet, İslam’ın varlığını “alenen” hayır diyen bir coğrafyada olduğumuzu da ayrıca unutmayalım. Almanya’nın yeni cumhurbaşkanı Gauck: “Wull’un, İslam Almanya’nın bir parçasıdır!’ derken söylemek istediğini anlıyorum ama ben bu cümleyi bu haliyle üstlenemem. Onun demek istediği, Almanya’da birçok Müslümanın yaşadığı gerçeğinin kabul edilmesidir. Gerçekten de bu ülkede birçok Müslüman yaşıyor. Bu konuda basitce derdim ki: (İslam değil) bu ülkede yaşayan Müslümanlar Almanya’ya aittir!”

Buyurun; gerçek manzara bu işte bu! İstenen şey: İslam’sız Müslüman...



Avrupa’nı siyasetini tarafsız bir gözle gezlemlemeğe çalıştığımızda, yarım asırdan fazla bir zaman içerisinde olup bitenleri, yanyana koyduğumuzda, zaten meselenin boyutu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çıkarılacak gerçek ders şudur: Avrupa Türkleri, bugün uygulamada olan klasik cemaat ve cemiyet anlayışı ile hayat - memat meselesi haline gelmiş olan var olma kacgasının üstesinden asla gelemezler!



Adama birine elinden ne iş gelir diye sormuşlar da “San Fransisco köprüsünü boyarım” demiş. Her işi yapmak, tabiri cayizse Avrupa Türkleri’nin bir çok konuda cemaat ve cemiyet anlayışları budur. Her işi yapmak, çocuklarını geçerli bir meslek veya eğitim için hazırlamamak, motive etmemek ne yazık ki Avrupa Türklerinin kaderi haline gelmiştir ve bu konuda mevcut cemaat ve cemiyetlerimizin sorumlulukları asla gözardı edilemez.

Yıllar önce hasbelkader kurulan cemiyetler, bugün de her şeyle uğraşıyor ve her meseleye çözüm üretmek istiyor. Niyet belki iyidir ama gerçek bundan tamamen farklıdır ve kabul etmek gerekir ki meselelerimiz çok boyutludur. Her şeyden önce bütün bu meselelere çare ve çözüm üretebilmek için proje, uzman kadro ve finanzman gerekmektedir.



Günümüzde, özellikle cami cemiyetleri diye ifade ettiğimiz kültür dernekleri, tek başına; eğitim, aile, gençlik, çocuk, anadil, sosyal ve siyasi meseleler gibi köklü çözüm bekleyen konuları çözmek imkanından mahrumdurlar. Meselelere çözüm bir yana, onları anlama ve kavrama şansları da ne yazık ki çok zayıftır. Ayrıca, cemiyetler tarafından gerçekçi bir boyuta taşınmadan ve hayali projelerle atılan her adım boş ve yatırılan her emek heba olmaktadır. Daha önemlisi, bu duruş ve bu hayallerle gelecekte Avrupa Türkleri’nin varlığını muhafaza etmek mümkün değildir.



Cemaat ve cemiyet anlayışında yeni ve köklü bir düzenlemeye gitmenin vakti gelmiş de geşmektedir. Herşey bir kişiden veya bir kuruluştan beklendiği döneme son nokta konulmalıdır. Tesbit edilen problemlerin özelliklerine göre “hususi cemiyetler” kurulmalı ve cemiyetler arasında işbirliğine gidilmelidir. Geniş tabanlı, çok kesimli, hususi meselelere odaklanan teşkilatlanma yoluna gidilmelidir. Yüzde on, yüzde yirmi kapasiteyle çalışan koskoca binalar(camiler, cemiyetler) tam kapasiteyle çalışmanın yollarını ve yöntemlerini aramalıdırlar. faaliyete geçirilmelidir.



Göçün ikinci yarım yarım yüzyıla girdiği bugün, mevcut binaların çatısı altında, -konusuna göre- yeni cemiyetler kurulmalıdır. Bundan anlaşılan şudur: “Cami cemiyetleri” veya “kültür merkezleri” çatısı altında; “kadın dernekleri, gençlik dernekleri, veli dernekleri, spor dernekleri, müzik ve tiyatro dernekleri, çocuk kulübü, mesleki dernekler” gibi yeni oluşumlar vücuda getirilmelidir. Bu dernekler, resmi ve kamu yararına olacak şekilde kurulmalıdır. Mesela Köln şehrinde ATİB’e bağlı Hoca Ahmet Yesevi Camii’ni ele alalım: Burada, aynı çatı altında; “Türk Kadınları Eğitim Merkezi, Türk Gençleri Eğitim Merkezi, Genç Kızlar Eğitim Merkezi, Türk Veliler Derneği, Türk Müzik ve Tiyatro Derneği ve Çocuk Kulübü” gibi yeni cemiyetler kurulmalıdır.

Gençlik eğitim merkezinden veliler derneğine kadar adı geçen her bir dernek aynı statüde faaliyet gösterecektir.

Ayrıca, bu tür teşkilatmanın devlet ve çeşitli kurum ve kuruluşlardan yardım görmesi ve proje desteği alması daha da kolay olacaktır.

Kısaca konuyu şöyle özetlemek mümkündür: Avrupa Türklerinin mevcut cemaat ve cemiyet anlayışıyla, gereksiz enerji ve zaman israfının önüne geçmek, meselelere hakkıyla çözüm asla getirmek mümkün değildir.

Bulunduğumuz coğrafyada; çözülmemek, erimemek, kaybolmamak, yok olmamak, kısacası asimile olmamak için yeni bir cemaat ve cemiyet anlayışına geçilmesi zaruridir.



Ayrıca; bütün aile ferlerini harekete geçirmek, topyekün bir toplumu mobil hale getirmek, mesuliyet ve selahiyet şuurunu geliştirmek şarttır.



Dinslaken, 30 Temmuz 2012