İşgal Altındaki Dağlık Karabağ Sorunu - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İşgal Altındaki Dağlık Karabağ Sorunu - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Tarih: 16.05.2012 > Kaç kez okundu? 5729

Paylaş


Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Güney Kafkasya cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bu süreçte Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın da dâhil olduğu Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisine tekabül eden bölgeyi işgal etmiştir. 1994’ün ilkbaharında Rusya’nın arabuluculuğuyla ateşkes yapılmışsa da bugüne dek bölgede esen savaş rüzgârları devam etmektedir.



Dönem dönem ateşkesin bozulduğu bölge, Kafkasya’nın en önemli kriz sahalarından birine dönüşmüştür. Sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin öneriler içeren veya bölgede yeni krizler ortaya çıkabileceğine işaret eden çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.





Bu analizde, Birleşmiş Milletler, AGİT Minsk Grubu ve diğer arabuluculuk girişimleri göz önüne alınarak krizin tarihsel süreci ve günümüzde geldiği durum değerlendirmeye tabii tutulacaktır. Analizde; Azeriler ile Ermeniler arasındaki ihtilafın kökeni, iki ülkedeki radikal siyasi çizgilerin ve baskı gruplarının lobi faaliyetleri üzerinde durulacak, krizin bölgenin istikrarına ve güvenliğine etkileri ele alınacaktır.





1991 yılında Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte bölgede kanlı bir savaş başlamıştır. Savaş, Dağlık Karabağ bölgesi dâhil olmak üzere Azerbaycan’ın 7 ilçesini kapsayan ülke topraklarının % 20’sine tekabül eden önemli bir bölgenin Ermenistan işgali altına girmesiyle sonuçlanmıştır. Bu savaşı tetikleyen hadiseler savaştan 3 yıl önce 20 Şubat 1988 yılında Azerbaycan hâkimiyeti altında bulunan Dağlık Karabağ’ın yerel konseyindeki üyelerin 110 oyuyla bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararıyla başlamıştır. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanma kararını müteakip Ermenistan’daki Azeriler ve Azerbaycan’ın Sumgayıt bölgesindeki Ermeniler ikamet ettikleri yerlerden kovulmuş ve gerilim tırmanmıştır.





1990 yılında çatışmalar hızlanmıştır. Çatışmalar sürerken birçok uluslararası kuruluş ve bölge devletleri, iki tarafın da onayını alarak ateşkes yapılması için büyük çaba göstermiştir. Nihayet 1994 ilkbaharında Rusya’nın arabuluculuğuyla iki taraf da ateşkes yapmayı kabul etmiştir. Ateşkesin kabulüyle birlikte iki taraf arasında bugüne dek süren soğuk savaş neticesinde barışın sağlanması doğrultusunda atılan adımlar sonuçsuz kalmıştır. Halen çeşitli düzeylerde ve merkezlerde müzakereler devam etmektedir. Dönem dönem ateşkes ihlalleri yaşanmakta ve yerel çatışmalar meydana gelmektedir. Şimdi sorulması gereken soru, kalıcı barış ne zaman sağlanacak ve Karabağ sorunu nasıl çözümlenecektir?



Karabağ sorununu tarihsel olarak 4 kategoride değerlendirmek mümkündür.



• Dinsel-kavimsel çatışma açısından Azerbaycanlılar ve Ermeniler,

• Bölgesel çatışma açısından Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,

• Tarihsel olarak Sovyetler Birliği, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti,

• Uluslararası boyutu açısından Azerbaycan, Ermenistan ve diğer önemli aktörler, yani Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, AB ülkeleri, Türkiye ve İran.





Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Güney Kafkasya petrol kaynakları ve jeostratejik konumundan dolayı hızlı bir şekilde Batı dünyasıyla irtibat sağlamış, küreselleşmenin etkili olduğu bir bölgeye dönüşmüştür. Böylelikle bu coğrafyada zuhur eden bölgesel sorunlar hızlı bir şekilde uluslararası boyut kazanmış ve derinleşmiştir. Mayıs 1994’ten sonra kırılgan bir şekilde sağlanan ateşkesin kalıcı hale dönüşmemesinin en önemli sebeplerinden birisi kuşkusuz Azerbaycan’ın stratejik petrol kaynaklarına sahip olmasıdır. Rusya, bölge üzerindeki eski nüfuzunu yeniden tesisi için çabalarken bölgenin ABD ve NATO etkisine girmesinden rahatsızlık duymaktadır. İran ve Rusya, bölgesel konularda bazı tezat yaklaşımlara sahip olsalar da Batılı ülkelerin Güney Kafkasya ve Orta Asya’da hegemonya kurma girişimlerine karşı taktik düzeyde işbirliğine gitmiştir. Ermenistan bu durumu kullanarak kriz sürecinde Rusya’nın desteğini sağlamayı başarmıştır. Bazı rakamlara göre Rusya 1996’dan 1998 yılına kadar Ermenistan’a 1 milyar dolar değerinde ağır silah ve (Bakü’yü menziline alan) füze hibe etmiştir.





Güney Kafkasya’da en büyük ülke konumundaki Türkiye ise NATO üyesi ve ABD’nin müttefiki olarak bölgedeki nüfuzunu geliştirmeye yönelik bir siyaset uygulamaktadır. Türkiye Azerbaycan’la olan etnik ve dini ortaklıktan dolayı Karabağ sorununda Bakü’nün yanında yer almaktadır. Türkiye yalnızca maddi ve askeri sahalarda değil manevi anlamda da dost ve kardeş ülke olarak Azerbaycan’a destek sağlamaktadır. Türkiye’nin Ermenistan’la olan kara sınırlarını kapatması, Ermenistan’a ekonomik ambargo uygulanması anlamını taşımaktadır. Öte yandan Türkiye ile Ermenistan arasında Karabağ sorununun yanı sıra Ermenistan’ın 1915 hadiseleriyle ilgili iddiaları da iki ülke arasındaki münasebetlerin normalleşmesini engellemeye devam etmektedir.





Ermenistan’ın kayda değer hiçbir yer altı kaynağına sahip bulunmaması bu ülkeyi ekonomik dar boğazla karşı karşıya bırakmıştır. Ermenistan resmi rakamlarına göre 1 milyona yakın Ermeni vatandaşı iş bulmak için yurt dışına muhaceret etmiştir. Bazı uzmanlar bu rakamın daha da yüksek olduğu kanaatindedir. Üstelik Ermenistan işgali altında bulunan Dağlık Karabağ Ermenilerinin de bölgeyi terk etmeleri sonucunda şu anda işgal toprakları çoğu yerde nüfustan yoksundur. Bölgenin bir diğer ülkesi konumundaki Gürcistan ise kendi iç sorunlarıyla baş başa kalmış, toprak bütünlüğünü sağlayamamıştır. Abhazya, Acaristan ve Güney Osetya sorunları ülkenin en önemli müşkülleri olarak çözümsüz bir şekilde ortada durmaktadır. Rusya’nın bu sorunlara doğrudan müdahil olması Batı ülkeler yanında yer almaya çalışan Gürcistan yönetimini zorlamaktadır.





Karabağ Sorununa Kısa Bir Bakış



Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki anlaşmazlığın kökü çok eski dönemlere dayanmaktadır. İki toplumun birbirlerine karşı önyargıları ve güvensizlik duygularının varlığı en azından son yüzyılda bilinen bir gerçektir. Ermenilerin sözde Ermeni soykırımı söylemleri ve bu doğrultuda Azerbaycan’ı hasım olarak görmeleri konunun en temel ayaklarından birisidir. Sovyetler Birliği’nin otoriter rejiminin baskısı altında Azerbaycan ve Ermenistan ilişkileri normal bir süreç ve seyir izlerken, Sovyetlerin dağılma sürecine girmesiyle birlikte iki toplum da özellikle aşırı milliyetçilerin iktidara gelmesi veya iktidarı etkileyecek güce kavuşması neticesinde bölgede sular ısınmıştır. İki toplum arasında küllenmiş olan ateş tekrar alevlenerek etrafa yayılmaya başlamıştır.





Otorite boşluğu ile birlikte bu anlaşmazlıklar, söylemden öteye geçip fiili saldırıya dönüşünce, 1988 yılında Gorbaçov’un iki taraf arasındaki çatışmayı önlemeye yönelik çabaları yetersiz kalmıştır. 1989 yılında Bakü-Nahçıvan demiryolu hattında Ermenilerin gerçekleştirdiği terör saldırısıyla 1990’larda olaylar hız kazanmıştır. Eylül 1991’de Rus lider Boris Yeltsin ve Kazakistan lideri Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğuyla dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov ve dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma gereğince çatışmaların durması, bağımsız gözlemcilerin bölgeye gelmesi ve ateşkes öngörülmüştü, ama bu çabalar Ocak 1992 yılında gazetecileri taşıyan helikopterin düşmesiyle sonuçsuz kalmıştır.





Şubat 1992 yılında İran’ın girişimiyle Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri Tahran’da bir araya gelerek ateşkes antlaşması imzalamıştır. Anlaşmayı Azerbaycan cumhurbaşkanlığına vekâlet eden Yakup Mehmetov, Ermenistan’dan Ter Petrosyan, İran’dan ise cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani imzalamıştır. Fakat devlet başkanları ülkelerine döndüklerinde Rusya’nın tahrikiyle Ermenistan birliklerinin Şuşa, Laçin ve Nahçıvan bölgesindeki Sedrek bölgelerine saldırmasıyla ateşkes antlaşması akim kalmıştır.





25 Mart 1992’de ise ABD’nin de desteğini alan Ankara planı açıklanmıştır. Buna göre, Ermenistan; Karabağ ve Laçin koridoru karşılığında güneydeki Zengezur bölgesini Azerbaycan’a bırakıyordu. Böylece İran’la Ermenistan’ın sınırı ortadan kalkarken Türkiye Azerbaycan ile komşu oluyordu. Bu plan da yürürlüğü giremeyince 1992 ve 1993 yıllarında Minsk Planı gündeme geldi ve BM’nin girişimi ile mültecilerin durumu ve işgal altındaki toprakların boşaltılması doğrultusunda kararlar yayımlandı. Bu kararlar;



• BM Güvenlik Konseyi 822 sayılı kararı 30 Nisan 1993 yayımlandı. Buna göre, derhal ateşkes yapılmalı ve Ermeni birlikleri işgal ettikleri Azerbaycan topraklarını boşaltmalı.

• BM Güvenlik Konseyi 853 sayılı kararı 29 Haziran 1993 yılında yayımlandı. Minsk Grubu kararlarını açıkladı.

• BM Güvenlik Konseyi 874 sayılı kararı 14 Ekim 1993’te yayımlandı.

• BM Güvenlik Konseyi 884 sayılı kararı 12 Kasım 1993’te yayımlandı. Bu kararda Ermenistan ateşkesi ihlal etmekle suçlandı.





Nihayet Mayıs 1994 yılında Rusya’nın arabuluculuğuyla ateşkes yapıldı. O tarihten sonra pek çok barış planı devreye girdi. Bunların en önemlileri:





1) Gubl Barış Planı 1: Bu planda Laçin ve Karabağ’ın bir kısmının Ermenistan’a bırakılmasına karşılık, Ermenistan topraklarından geçen ve Nahçıvan’ı Azerbaycan ana karasına bağlayacak 15 km genişliğinde bir koridorun Bakü’ye bırakılması tavsiye edildi. Böylelikle Ermenistan’la İran’ın sınırı kesilecekti. Plan, Ermenistan tarafından reddedildi.





2) Gubl Barış Planı 2: Bu plana göre Bakü-Nahçıvan-Türkiye demiryolu onarılacak, bu bölgeden gaz ve petrol boru hatlarının transit geçişine izin verilecek, bölge Ermenistan hâkimiyetinde kalmasına rağmen NATO’nun denetiminde olacaktır. Ayrıca Ermenistan Azerbaycan’a ait Kelbecer, Füzuli’nin kuzeyi, Cebrailli, Gubatlı ve Zengilan’ın bir kısmını Azerbaycan’a bırakacaktı. Bu plan da Ermenistan Başbakanı Vazgen Serkisyan’ın öldürülmesinin ardından Erivan tarafından reddedildi.





3) Minsk Grubu Planları: Minsk grubu yani ABD, Fransa ve Rusya’nın dâhil olduğu devletler, 1996 yılında Lizbon’da Azerbaycan-Ermenistan müzakerelerini başlatıp, ardından Paris ve ABD’de devam ettirmiştir. Mink Grubu devletleri nihayet 2001 yılında 3 aşamalı bir plan ortaya koymuştur. Bu plana göre:







• Aşamalı Plan: Karabağ bölgesi hariç Ermenilerce işgal edilmiş Azerbaycan’ın bütün topraklarının aşamalı olarak tahliye edilmesi, buna karşılık Azerbaycan hâkimiyeti altında Karabağ bölgesinin özerkliğinin Azerbaycan tarafından tanınması. Bu planın yürütülmesi NATO ve Rusya’ya bırakılmış, ancak plan Ermenilerce kabul görmemiştir.



• Genel Plan: Azerbaycan’ın işgal edilen bütün topraklarının aynı anda tahliye edilmesi karşılığında Azerbaycan devletinin Karabağ hükümetinin özerkliğini resmen tanıması ve Karabağ ile Ermenistan arasında karayolu irtibatına izin vermesi. Bu plan da Ermenistan tarafından reddedilmiştir.



• Ortak Devlet Planı: Bu plana göre Karabağ bölgesi Azerbaycan ve Ermenistan’ın ortak idaresine bırakılmalı, işgal altındaki topraklar boşaltılmalıdır. Bu plan Ermenilerce kabul görünce Azerbaycan tarafından kabul edilmemiştir.





4) Aland Planı (1): Aland modeli ilk kez Aralık 1993 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu öncülüğünde Rusya, Finlandiya, Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın temsilcilerinin Aland adasında katıldıkları bir sempozyumda ele alındı. Ermenistan ve Dağlık Karabağ bölgesinden gelen temsilciler Aland modelinin Karabağ’da uygulanmasına karşı çıktılar. Aland planı çerçevesinde ABD’li uzmanlar David D. Laitin ve Grigor Suny bir plan önermiştir. Bu plan gereğince:



• Karabağ, Azerbaycan hâkimiyetinde bırakılsın. Karabağ’da Azerbaycan bayrağı dalgalansın, buna karşılık Karabağ özerkliği tanınsın.



• Karabağ’da seçilen temsilciler Azerbaycan parlamentosunda görev yaparak parlamentodan çıkacak kararları önleme yetkisine sahip olsun.



• Azerbaycan yasaları çerçevesinde Karabağ’ın yerel parlamentosu oluşturulsun ayrıca Karabağ yerel hükümetinin güvenlik, kültür ve yatırımlar konusunda hukuki hâkimiyeti olsun.



• Azerbaycan hükümeti ve Karabağ yerel hükümeti anlaşamadıkları sürece birbirlerinin topraklarında askeri ve polis gücü konuşlandıramasın



• Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin ve Azerbaycanlıların çifte vatandaşlıkları veya kendi vatandaşlıkları olsun. Bu plan da çeşitli nedenlerden dolayı yürürlüğe girmemiştir.(2)





5) Saharov Planı: 1988 yılında Andrey Saharov başkanlığındaki bir grup, Karabağ sorunu çerçevesinde Ermeniler ve Azerbaycanlıların yaşadıkları bölgelerin birbirinden ayrılması tezini ileri sürdü. Bu öneri çok fazla dikkate alınmadı. Aslında bu öneri ilk defa ABD’li siyasetçi Pol Goble tarafından “Karabağ Krizi Nasıl Çözülür?” adlı makalede gündeme getirilmişti. Goble’a göre Karabağ sorunu üç esas temelde çözülmelidir. Birincisi Karabağ bölgesindeki Ermenilerin bölgeyi terk etmeleri; ikincisi dış güçlerin birliklerinin konuşlandırılması, üçüncüsü bölgenin Ermenistan’a bırakılması. (3) Bu planın uygulama imkânı olmadığı baştan belliydi. Zira insani, fiziki ve siyasal nedenlerden dolayı uygulanması mümkün görünmemektedir. Üstelik plan gereğince Azerbaycan’ın topraklarının bir kısmında hâkimiyeti yitirmesi kabul edilecek bir öneri değildir.





Karabağ Sorununun Hukuksal ve Uluslararası Yönü



Azerbaycan devletine ait Karabağ’ın Ermenilerce işgalinin uluslararası ve hukuksal yönü araştırıldığında bu sorun kapsamında kendi kaderini tayin hakkı ve ülkelerin toprak bütünlüğünü koruma ilkelerinin çeliştiği görülmektedir. İki taraf da Karabağ sorunu bağlamında bu ilkeleri kendi lehine yorumlamaktadır. Uluslararası camiada konunun hukuksal ve uluslararası boyutunu incelerken 1997 yılında ABD’nin Maryland Üniversitesi tarafından yayımlanan Kafkasya’daki etnik sorunların kökleri ve çözüm yolları adlı eserde yayımlanan makalelere rastlanmaktadır:



A. Gurbanov’un “Karabağ Çatışmasında Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Uluslararası Hukuk”

A. İskenderyan’ın “Kominizm’den Sonra Etnik Azınlıklar Arasındaki Çatışmalar ve Uluslararası Hukuk”

N. Ohanesiyan’ın “Dağlık Karabağ Sorunu ve Dağlık Karabağ Sorununun Çözümünde Değişken Parametreler”





Kendi yönetimini tayin hakkı ve ülkenin toprak bütünlüğünün korunması meselesi hususlarında uluslararası camianın kesin ve nihai çözüm yolu gösterdiğine pek rastlanılmamıştır. Özellikle Soğuk Savaş döneminde ülkelerin toprak bütünlüğü konusu, kendi kaderini tayin hakkının önüne geçerek uluslararası dengelerin sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Ama Soğuk Savaşın bitmesiyle birlikte ABD ve Rusya bu konularda farklı tutumlar takınmaya başlamıştır.





Amerikalı düşünürler M. Halperin ve D. Sceffer, yeni durumu şöyle özetlemişlerdir: Soğuk Savaş’ın bitmesi uluslararası camiayı tahmin edilmeyen bir ortamla karşılaştırdı. Bu yeni koşullarda milletler çeşitli kalıplarda kendi yönetimlerini tayin etme hakkını ileri sürdü. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte sınırların aynı kalamayacağı fikri ortaya çıktı. Böylece toplulukların kendi idaresini belirleme hakkı ile devletlerin toprak bütünlüğü ilkeleri arasında bir tezat meydana geldi. (4)





Kendi yönetimini tayin hakkı ve ülkelerin toprak bütünlüğü meselesiyle ilgili farklı değerlendirmeler vardır. Bazı araştırmacılara göre bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etme hakkı, BM’nin 1960 yılında yayımladığı beyanname esas alınarak gerçekleştirmelidir. Çin’de Tibet, Hindistan’ın Pencap eyaletinde yaşayan Sihler, Rusya’da Çeçenler ve Fransa’da Korsika bu doğrultuda ele alınmalıdır.(5) Azerbaycanlı uzmanlar, kendi yönetimini belirleme hakkının Ermenistan tarafından istismar edildiğine işaret etmektedir. Azerbaycanlı uzmanlara göre Ermenistan tarafından öne sürülen kendi kaderini tayin hakkı tezi, Azerbaycan’ın Ermenilerce işgaline bahanedir. Nitekim Erivan hükümeti, uluslararası camiada kendi geleceğini tayin hakkını ileri sürerek fiili işgal durumuna meşruiyet kazandırmaya çaba göstermektedir.





Ermeniler, O. Lukhterhandt adlı bir Alman hukukçunun Dağlık Karabağ’da bağımsız bir devletin kurulması tezinin uluslararası hukuka uygun olduğu düşüncesini ileri sürmektedir. Lukhterhandt’a göre kendi kaderini tayin hakkıyla merkezi devletin hâkimiyeti prensibi arasında tezat söz konusudur ve normal şartlarda ülkelerin toprak bütünlüğü ve ulusal hâkimiyet kendi kaderini tayin hakkının üzerindedir. Ama eğer azınlıklar ülke içinde zor şartlar altında ise kendi yönetimini tayin hakkı, toprak bütünlüğü ilkesinin önüne geçebilir.(6)





Ermenilerin bir tezi de Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık ilanının zamanlaması ile ilgilidir. Dağlık Karabağ sözde bağımsızlığını 1991 Eylül ayında Azerbaycan’ın bağımsızlık beyanından 3 ay önce ilan ettiği için Erivan, bu bağımsızlık ilanının Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ile bir ilgisi olmadığını iddia etmektedir. Azerbaycanlılar ise bu yaklaşımın Ermenistan’ın Azerbaycan toprakları üzerinde hâkimiyet kurma fikrinden ileri geldiğini belirtmekte, Karabağ meselesinin yalnızca BM tarafından onaylanan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Dağlık Karabağ bölgesinin bağımsızlığı hiçbir devlet ve uluslararası kuruluş tarafından tanınmış değildir. Azerbaycan tezlerine göre Ermecilerce yapıldığı ileri sürülen Dağlık Karabağ’daki halk oylaması geçerli değildir. Nitekim oylama esnasında bölgedeki meskûn Azeriler zorla yerlerinden edilmiş, halk oylamasına katılımı engellenmiştir. Bu süreçte ve daha sonraki aşamalarda:





• Nisan 2001 yılında Ermenistan parlamentosu milletvekilleri oybirliğiyle her ne şekil ve yöntemle olursa olsun Ermenistan topraklarından bir kısmının Dağlık Karabağ karşılığında Azerbaycan’a verilmesine karşılık bir bildirge yayımladılar. Ermenistan’daki aşırı milliyetçi gruplar her türlü anlaşmaya karşı çıkmaktadır. Özellikle bu gruplardan Özgürleştirilmiş Arazilerin Savunma Örgütü lideri Ziyirayer Sefiliyan, Azerbaycan’a verilecek her türlü imtiyaza karşı çıkacaklarını ifade etmiştir. Ayrıca Karabağ Ermenilerinin liderlerinden Arkada Gukasiyan, Los Angeles Times gazetesine verdiği bir demeçte şöyle demiştir: “Eğer Azerbaycan savaş istiyorsa cevabını alacaktır.”(7)



• Ermenistan parlamentosunun kararına karşılık 2001 yılında Azerbaycan’da faaliyet gösteren siyasi partiler, devlet organları, sivil toplum örgütleri ve sayıları 600’ü bulan kişi, kuruluş ve gazete yöneticisi ortak bir bildiri yayımlayarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı’na, Minsk Grubu’na ve uluslararası kuruluşlara 4 maddeyi içeren düşüncelerini iletmiştir. Bildiriye göre;



• Ülkenin toprak bütünlüğü sağlanmalı ve işgal altındaki arazilerin tamamı ülkeye geri verilmelidir.



• Başta Şuşa olmak üzere Dağlık Karabağ’dan göçe zorlanan bütün Azerilerin kendi topraklarına geri dönüşü gerçekleştirilmeli ve yaşamları güvence altına alınmalıdır.



• Azerbaycan hâkimiyetinde bulunmak şartıyla Dağlık Karabağ bölgesine öz yönetim hakkı verilmelidir.



• Eğer bu sorun barışçıl yoldan çözülmüyorsa, BM yasaları ve Güvenlik Konseyi’nin kararları gereğince Azerbaycan askeri güç kullanarak işgalcileri kendi topraklarından çıkarmalıdır.(8)





Sonuç



Dağlık Karabağ meselesi ortaya çıktığı günden beri daha karmaşık bir hale dönüşerek varlığını sürdürmektedir. Bu sorundan kaynaklanan başka problemler ana sorun kadar bölgeyi etkilemektedir. Bunlardan en önemlisi, Ermenistan işgaliyle birlikte bu bölgelerde yaşayan yüz binlerce Azeri vatandaşının mülteci durumuna düşmeleri ve halen Azerbaycan’ın başkenti Bakü ve diğer büyük kentlerin banliyölerinde ilkel şartlarda yaşamlarını sürdürmeleridir. Sorunun diplomatik yollardan çözümlenmemesi her iki ülkede aşırı radikal grupların güçlenmesine neden olmaktadır. Üstelik çatışmalar, istikrarsızlık ve göçmenlerin sorunlarından kaynaklanan problemler ülke ekonomilerini olumsuz yönde etkilemektedir.





Kuşkusuz 20 yılı bulan fiili işgal durumu gün geçtikçe problemi daha da girift ve içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Diğer devletlerin konuya dâhil olması ise sorunun çözümüne katkıdan ziyade, çıkar çatışmalarına yol açarak sorunu daha da karmaşıklaştırmaktadır. Hâlihazırda, ülkelerinin bir bölümünün işgal altında bulunması Azerbaycan devletinin ve her Azerbaycan vatandaşının en önemli problemidir. Zengin yer altı kaynakları (petrol ve doğalgaz kaynakları) bu açıdan akılcı bir şekilde kullanılmalıdır. Bu kaynaklardan elde edilen gelirler, ülkenin savunmasını gerçekleştirebilecek ve işgalci unsurları ülke topraklarından çıkarabilecek güçte modern bir ordunun tesisinde harcanmalıdır. Azerbaycan, güçlü bir orduya sahip olduğu nispette Ermenistan, işgalci konumunu sorgulamaya başlayabilir.





Azerbaycan, yabancı işgaline karşı güveneceği en büyük kaynağın halkının mukavemeti ve fedakârlığıdır. Bakü, Anadolu’nun müdafaasında Türk halkının tecrübesinden hareketle bu sermayeyi değerlendirmeye çaba sarf etmelidir. Batılı ülkelerin bölge siyasetine Ermenistan’ın menfaatleri istikametinde müdahalesi Dağlık Karabağ meselesinin çözümüne katkı sağlamamaktadır. Azerbaycan’ın İsrail’e yakınlaşması da uzun vadede bölgeye istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyecektir. Güney Kafkasya bölgesini bölgedeki diğer aktörlere karşı kullanmaya gayret eden İsrail, Azerbaycan’ı kendi bölgesinde farklı problemlerle karşı karşıya bırakabilecek girişimlerde bulunmaktadır. Nitekim Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulduğu bir dönemde Tel-Aviv’in gerek Balkanlarda gerekse Güney Kafkasya’da ikili ilişkilerini güçlendirmeye çabalaması, bu ülkelerde askeri üsler elde etmeye girişmesi tesadüf değildir.









Dipnotlar:



(1) Aland adaları, Baltık Denizi’nde 8000 küçük adadan oluşmaktadır. Eskiden beri İsveç dilinde konuşan Aland adaları sakinleri, 1808 yılında İsveç Krallığı hâkimiyeti altına girdiler. 1808-1809 yılları savaşlarında İsveç, bu adaları Rusya’ya bırakmak zorunda kalmıştır. 1856 yılında askerden arındırılmış bir bölge olarak İsveç’ten ayrılmıştır. 1921 yılında uluslararası anlaşmalar gereği adaların hâkimiyeti Finlandiya’ya bırakılmıştır. Hukuk, para ve banka sistemi yönünden Finlandiya’ya bağlı olan bu adalardan yerel bir hükümet iş başındadır.



(2) David D. Laitin and Grigor Suny, Armenia and Azerbaijan: Thinking a way out of Karabakh, Middle East Policy, Volume 7, Number 1, October, 1999.



(3) P. Goble, Coping with the Nagorno-Karabakh Crisis, The Fletchers of Forum World Affairs, 5-6, No: 2, Summer 1992.



(4) M. Halperin and D. Sceffer, Self-Determination in the New World Order, Washington D.C., 1996, p. 46.



(5) Ali Abasov, Karabakh Conflict; Ideals & Realities, Çev. Sala Cavadi, Ebrar Uluslararası Araştırmalar Merkezi, Tahran, 2005, s. 40.



(6) O. Lukhterhandt, Nagoro Karabakh’s Right to Indepence According to International Law, Boston, 1993.



(7) Los Angeles Times, 28.03.2001.



(8) Ali Abasov, a.g.e., s. 87.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 39
Dün Tekil 1927
Bugün Tekil 1669
Toplam Tekil 4067803
IP 52.15.63.145






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























10 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk hakanlar ve T rkmen Padi ahlar devlet i lerinde hatunun fikirlerini st n tutar.
(N ZAM L-M LK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.096 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu