Kuzey Irak’ta Kaybolan Düşler - Yrd. Doç. Dr. Sait Yılmaz - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Kuzey Irak’ta Kaybolan Düşler - Yrd. Doç. Dr. Sait Yılmaz
Tarih: 10.03.2009 > Kaç kez okundu? 6708

Paylaş


Kuzey Irak ile ilgili gelişmeler önce Başbakan’ın Kasım 2007’deki ABD ziyareti daha sonra kamuoyu beklentilerini karşılamaya yönelik malum hava operasyonları ile yeni bir safhaya girdi. Başbakan, -Gaza gelmedik, istişarelerle adım attık demekte. Devletin üst kademesi ağız birliği etmişçesine –Bakın, ABD ve Avrupa’nın desteğini aldık, terör örgütü ağır darbe aldı, gibi söylemler ile ne kadar doğru bir politika izlediklerine kamuoyunu ikna etmeye çalışıyorlar. ABD bize istihbarat vermiş, hatta hava sahasını açmış, bizim de gece harekat kabiliyetimiz varmış, gibi sözler ile operasyonlar daha da süslü hale getirilirken kamuoyu beklentilerinden uzaklaştırılarak, hafıza kaybına uğratılıyor. İzlenen bu güdük politika hem hükümetin hem de ABD ve AB’nin işine geldiğinden İslamcı basın kadar İkinci Cumhuriyetçiler de operasyonları alkışa katıldı. Hâlbuki güdük politikanın arkasında elden çıkmasına göz yumulan ve teslim olunan o kadar hayati çıkarımız var ki tarih tabii ki sorumlularını en güzel şekilde yargılayacaktır. Türkiye, Kerkük ve Musul trenini 1926’dan sonra 1990 ve 2003’de de kaçırmıştır. Bunun sebebi ise ihtiyatlı olma gerekçesi altında pısırıklık ve kendine güvensizliktir. Türkiye’nin bu hali “Twarted Ambitions ” adlı kitaba da konu olmuştur. Gelin birlikte neler olup bittiğinin, nereye sürüklendiğimizin bir muhasebesini yapalım.

Kuzey Irak’taki çıkarlarımız ve olması gerekenler

Ülkelerin politikalarının temelinde yatan temel unsur kendi ulusal çıkarlarıdır. Realist mantığa tam da denk düşen bu anlayışa göre her ülke güçler dengesi içinde ulusal çıkarlarını maksimize etmeye çalışır. Peki, nedir bizim Kuzey Irak ile ilgili çıkarlarımız? Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarları önem derecesine göre sırası ile Kerkük ve Musul’daki enerji kaynakları, bölgedeki Türkmenlerin haklarının korunması ve nihayet bölgedeki terör örgütü yataklarının tamamen yok edilmesidir. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki ulusal çıkarları içinde Osmanlı döneminden bugüne gelen ve bugün artık anlamını yitiren 1926 Anlaşmaları ile sekteye uğrayan Misak-ı Milli’nin revize edilmesi, bu kapsamda Kerkük ve Musul’daki haklarımızın ve Türkmen varlığımızın korunması PKK sorunundan daha önceliklidir. Bu çıkarların önündeki engel ise sadece ABD değil onun çıkarlarına hizmet ederek bağımsız Kürdistan hayalini gerçekleştireceğini sanan Kürt gruplar ve özellikle Barzani eşkıyasıdır.

Kuzey Irak’ta sorun sadece PKK’nın yok edilmesi değil bölgenin Türkiye’nin çıkarlarına uygun şekilde güvenlik ortamının yeniden şekillendirilmesidir. Daha da açıkçası ABD ve İsrail’in uydusu olma karşılığında “bağımsız bir Kürdistan” kurma hayalindeki Kürt liderlerin ve Kürdistan hayalinin tasfiyesi Kuzey Irak’taki çözümün temel parametresidir. Aksi takdirde ne Türkiye’nin ahdi çıkarları ne de bölgenin güvenliği hiçbir zaman istikrarlı bir zemine kavuşamayacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik ulusal hedefi öncelikle bugünkü Kürt liderleri tasfiye ederek, Kuzey Irak’taki siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel ve güvenlik parametrelerini ele geçirmek ve inisiyatifi ele almak olmalıdır. Türkiye, Kuzey Irak’taki güvenlik ortamını kendi çıkarlarına göre şekillendireceği bir güvenlik politikası ve güç projeksiyonu uygulamalıdır.

Gelinen aşama söz konusu dönüşümü sağlamak üzere Kerkük ve Musul’un da dahil olduğu bir bölgede Kuzey Irak’ta denetimi askeri açıdan sağlamayı öngören bir işgal harekatını gerekli kılmaktadır. Böyle bir harekat; Irak’ın bütünlüğü ve istikrarı garanti edilene kadar Irak’ın Kuzeyindeki denetimi sağlamak, silahsızlandırmak, ülke inşası ve istikrar sağlamayı müteakip nihayet bölgeyi Merkezi Irak Yönetimi’ne bir mutabakat kapsamında devretmeyi öngörmelidir. Bu harekat ile Kuzey Irak’taki siyasi ve idari yapı yeniden düzenlenmeli ve Türkiye’nin güvenliği ile ilgili istikrarlı bir ortam sağlanana kadar bölgedeki kontrol devam ettirilmelidir. Ancak böyle bir harekat ile gerek Kerkük ve Musul, gerek Türkmenlerin haklarımız korunabilir, PKK ve bölgedeki bağımsız devlet isteklerinin önüne en gerçekçi ve kalıcı bir şekilde set çekilebilir.

Bizi kim engelliyor? Neden kapsamlı bir harekât yapılamıyor?

Hiç şüphesiz bizi engelleyenlerin başında yine kendimiz özellikle para musluklarını ve geleceğini dışarıya bağlamış hükümet ve sermaye tekelindeki bir kısım basın geliyor. Türkiye’nin bağımsız bir ülke olmadığının ve ne büyük bir propaganda ağı içinde dönüştürüldüğümüzün ibret dolu göstergelerini yaşıyoruz basınımızda. Efendim, ABD ne der? ABD ile sağlıklı politikalar, AB sesini yükseltmemiş, gibi söylemlerin altında şu yatıyor; onların dediğinden çıkmayacak şekilde kamuoyuna hoş gözükmeye çalışıyoruz. Basın arkasındaki sermayenin dışarıdan aldığı mesajlara uygun temaları işliyor, hükümet ise dar kapsamlı olarak yaklaşan seçimler ve iktidarını sarsmayacak şekilde durumu idare etmek derdinde, uzun vadeli olarak ise ABD ve AB treninden inmesi mümkün değil çünkü onları getiren odakların modeli olma misyonu içinde yapacak çok işleri var. Bir de bunlara hükümet ve asker arasındaki sorunları ve Türkiye’nin güvenlik politikası üretmedeki iç siyasal ve yapısal sorunları ile güç projeksiyonu eksikliğini ilave edin.

Silahlı Kuvvetler oraya girse bile hangi hükümete güvenecek? Askeri güç ile birlikte bölgeyi dönüştürecek siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel yumuşak güç unsurları hükümetin elinde var mı? Türkiye bir yandan ABD’nin tek yanlı ve baskıcı politikaları karşısında kendini köşeye sıkışmış hissederken AB’ci post-modern dayatmalar ile ülke bütünlüğü ve güvenliği açısından önemli iç parametreleri kaybetme riskini her gün biraz daha fazla hissetmektedir. İç ve dış güvenlik ortamımız dış dinamikler ve onların içerdeki uzantıları ile yoğun bir propaganda ve psikolojik savaş kullanılarak şekillendirilirken, bizden beklenen ise demokrasi, ötekinin hakları, serbest piyasa düzmecesi gibi etiketler altında kamufle edilen yeni düzene ikna olmamız ve çevremizde olan biteni kabullenmemizdir . Kuzey Irak’taki çıkarlarımız ne yazık ki Batılılar tarafından PKK’nın tasfiyesine ve bu kapsamda yapılacak sınırlı askeri harekata indirgenmiştir. PKK’nın Kürdistan’ı kurmanın taktik kartı olduğunu, PKK kartının hep kalacağını ama Kürdistan kurulurken sadece Kuzey Irak’ın değil Güneydoğu Anadolu’nun da elimizden kayıp gideceğini henüz anlayamadık.

ABD ve AB’nin yani Batının hedefi ne demokrasi ve insan hakları, ne de istikrar ve barış. Onların amacı Genişletilmiş Orta Doğu’nun bir parçası olan ve Kürdistan denilen bir uydu devletin kurularak onların çıkarlarına hizmet etmesi. Türkiye ise fazla sorun çıkarmadan hem Kürdistan’ın kurulmasına hem de sözde müttefiklerimizin diğer çıkarlarına uygun rolleri kabullenmeye ikna edilmesi gereken bir ülke. İçimizde kurulan etki ve propaganda ağı iyi çalıştığından kurulan AB süreci kurgusu ile hem biz dönüştürülüyoruz hem de çevremin bize rağmen dönüştürülmesine rıza gösteriyoruz. Peki, neyin karşılığında? Günü kurtarmanın, durumu idare etmenin karşılığında. Hava operasyonları ve istihbarat ile terör yok edilse idi bunu önce ABD, Afganistan’da başarırdı. Yukarıda saydığım nedenler ile kapsamlı bir harekatı göze alamayan Türkiye bu yüzden hava operasyonlarına hem de karadan bu harekatı destekleyen bir harekat yapmadan dört elle sarılmış durumda.

Kürdistan’a karşılık PKK’mı? Neler yapılmalı? Geç kaldık mı?

Türkiye, 1926 yılında olduğu gibi bugünde artık ülkenin merkezine kaymış ve tüm yurdu sarmış bir irticai mücadele içinde iken Kerkük ve Musul sorunu ile karşı karşıyadır. ABD ve AB sürecine sıkışmış mevcut konjonktür ülkemizin Batısını Siyasal İslam devleti olmaya doğusunu ise federasyona ve parçalanmaya götürmektedir. ABD ile ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturması, Avrupa Birliği sürecine ne olursa olsun yılmadan devam etmeliyiz gibi fasaryalar ülkemizin hem dönüştürülmesi ve bölünmesi hem de karşılıksız olarak çıkarlarından ödün vermesinden başka bir şey anlamına gelmemektedir. ABD ve AB’nin dediklerini yaparak çıkarlarımızı korumayız ve sağlayamayız. Diplomatik yollar ile ancak bol bol görüşme yapılır ama Kürdistan önlenemez, Kerkük ve Musul kazanılamaz. Görünen odur ki PKK’ya karşılık Kürdistan pazarlığı yapılmıştır. Korkunun ecele faydası yoktur. Türkiye, yukarıda sayılan ulusal çıkarları çerçevesinde kendi bağımsız politikalarını uygulayacak zemini yaratmak istiyorsa tıpkı ABD’nin yaptığı gibi önce askeri ile orada olmalıdır. Askerinle orada olamazsan masada da olmazsın, kimse sana bir şey vermez, senin güvenliğini ve çıkarlarını düşünmez.

Terör ile mücadele ve toprak çıkarları savaşmadan kazanılmaz. Yapılması gereken bölücü terör ve Kuzey Irak meselesinin ancak birlikte çözülebileceğinin anlaşılması ve buna uygun bir harekatın alt yapısının yani bir zamanlar Kuzey Kıbrıs’ta yapıldığı gibi ülke inşasına yönelik kabiliyetlerin, ulusal güvenlik kurgusu ve yumuşak gücünün geliştirilmesidir . Birkaç danışman vasıtası ile dış dinamiklere bağımlı hale getirilmiş bu hükümet döneminde AB süreci ile pasifleştirilen MGK Genel Sekreterliği ve MİT’in oluşturulacak güç projeksiyonu içinde etkin ve işlevsel hale getirilmesi de hayati önemi haizdir. Kuzey Irak ile ilgili çıkarlarımızı PKK odaklı olmaktan çıkarılıp Kerkük-Musul, Türkmenler ve enerji konularını da içine alacak şekilde yeni bir vizyon ile gerçek bir yapılanma ve geniş kapsamlı bir harekat süreci başlatılmalıdır. Sonuç olarak Kerkük ve Musul başka bir bahara ve gerçekten bağımsız hareket edebilen bir hükümete kaldı. Ülkede irtica bu raddeye varmış iken böylece belki de iç hesaplaşmanın önü açıldı. Ülkenin acilen yeni bir vizyona, yeni kadrolara ve yeniden silkinmeye ihtiyacı bulunmakta.

Kaynakça:

Simon V. MAYALL: “Turkey: Thwarted Ambition”, National Defense University, Washington D.C., 1997.

Küresel hegemonya sisteminin nasıl işlediği ve Türkiye’ye yansımaları için bakınız: Sait YILMAZ: “21.Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat”, Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2007).

Türkiye için önerilen güvenlik kurgusu ve güç yapısı için bakınız: Sait YILMAZ: Ulusal Güvenlik Raporu 2007, BÜSAM Elektronik Dergisi, Beykent Üniversitesi, (Ekim 2007).

http://busam.beykent.edu.tr/resimy/ulusal_guvenlik_raporu.pdf, (01 Kasım 2007).





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 56
Dün Tekil 1349
Bugün Tekil 816
Toplam Tekil 4074092
IP 3.129.13.201






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























15 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Asil yetimler anadan babadan de il, ilim ve ahlaktan yoksun olanlard r. (HZ. AL )


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.811 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu