FRANSA’NIN GARABETİ VE TÜRKİYE’NİN İSTİKBALİ - Yakup TUFAN - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









FRANSA’NIN GARABETİ VE TÜRKİYE’NİN İSTİKBALİ - Yakup TUFAN
Tarih: 28.01.2012 > Kaç kez okundu? 3940

Paylaş


Fransa meclisi yeni bir garabet daha göstererek ‘inkar yasası’ çıkardı. Çeşitli Bizans oyunlarıyla tarihi yargıladı.Yalnız tarihi yargılamak, olayları tersyüz etmekle kalmadı, ifade ve düşünce hürriyetlerini de ortadan kaldırdı. Kelimenin tam anlamıyla insan hakları ayaklar altına alındı. Bu garabet Fransa tarihine mutlaka kara bir leke olarak gececektir.



Özellikle Mösyö Sarkozy’nin başa gelmesiyle birlikte, Fransa’da yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığı arttı. Fransa’da yaşayan ve ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulan 5 milyon Müslüman, inandığı gibi yaşayamaz, istediği gibi giyemez, düşündüğü gibi konuşamaz oldu. Çifte standartlar ve garabetler ülkesi haline gelen Fransa’da; demokrasi, inanç, düşünce ve ifade hürriyeti ayaklar altına alındı.



Tarihe gelince; Fransız siyasetçileri önce kendileri bir aynaya baksınlar. Emperyalist düşünce ve sömürü uğruna dünyanın muhtelif coğrafyasında, özellikle Ortadoğu, Asya ve Afrika’da, ne tür cinayetler işlendi, zulüm ve zalimlikler yapıldı, önce bunlar bir ortaya çıkarılsın. Anlaşılan odur ki, Fransız siyasetciler ‘en iyi savunma taaruzdur’ mantığından hareket etmekteler.



Yüzyıllarca 72 milleti adalet, barış ve huzur içerisinde yaşatan Osmanlı Devleti’ni yıkan kimlerdi? Osmanlı Ülkesi’ni işgal eden emperyalist devletler kimlerdi? Sömürgeci emelleri uğruna Anadolu’da azınlıkları kullanan, onları silahlandıran ve devlete isyana sevk edenler kimlerdi? Kısacası 1915 olaylarının esas müsebbibi kimlerdi? Bütün bu olaylarda Fransa’nın rolü neydi? Başta Sarkozy ve Fransız siyasetcileri önce bu sorulara cevap versinler.



Ne garip iştir ki, tarihte Türkler’e karşı yapılan zulüm ve soykırımlar hiç gündeme gelmez. Milyonlarca Türk’ün Balkanlar ve Kafkaslar gibi bir çok bölgede maruz kaldıkları zulüm ve soykırım ne hikmetse hiç bir kimse tarafından konuşulmaz. Niçin 1.ve 2. Dünya Savaşı sırasında yer ve yurdundan edilen Türkler araştırılmaz? Neden kışta kıyamette hayvan vagonlarına bindirilerek sürgüne gönderilen Ahıska Türkleri konu olmaz? Niçin çoğunun yollarda açlık ve sefillik çekerek yok olduğu Kırım Türkleri, kimsenin umurunda olmaz? Neden Doğu Türkistan Türkleri’nin yaşadıkları acı olaylar ele alınmaz. Niçin Dağlık Karabağ’da, Hocalı’da Azerbaycan Türkleri’ne karşı yapılan katliamların hesabı sorulmaz ve suçlular cezanlandırılmaz? Bu soruların cevabını kim verecek? Başta Mösyö Sarkozy olmak üzere, onun garabet ehli milletvekilleri ve sanatörler biraz da bu işlerle uğraşsalar doğru olmaz mı?



İslam zulüm ve soykırımı reddeder. Haksız yere bir insanı öldürmeyi, bütün insanlığı öldürme kabul eder. İslam her bir insanı Allah’ın yarattığı ‘eşrefi mahluk’ olarak görür. Osmanlı İmparatorluğu tebasına bu anlayış üzere muamele etmesini bilmiştir. Asırlarca 72 milleti barış, huzur ve adalet içerisinde yaşatmasını başarmıştır. Şimdi Osmanlı’nın çekildiği coğrafyaya bakalım; Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da huzur ve barış, adalet ve sukunet var mı?



Türkiye’ye gelince; Cumhuriyet ilan edilince, sehven değil kasten Osmanlı’ya sırt dönülmüş ve geçmiş yok sayılmıştır. Batılı olmak hülyasıyla yüzlerce yıllık değerler ortadan kaldırılmıştır. Adeta millet köksüz ve dalsız budaksız bırakılmıştır. Siyaset ise ‘monşerlerin’ -bekle gör- anlayışından bir türlü kurtulamamıştır. Türkiye’ye karşı yapılan her haksızlık ve hukuksuzluk sineye çekilmiştir. Haklı olunan yerde susulmuş ve haksızlığa boyun eğilmiştir. Tarihte olan olaylara objektif bakılmamış, ele alıp çözümler üretilmemiştir. Aksine sükut edilmiş ve kafa kuma gömülmüştür. İşte asıl meselenin kaynağu budur.

Ben barıştan yanayım. Toplumların huzur ve kardeşlik içerisinde yaşamalarından yanayım. Emperyalist emeller uğruna milletler ve toplumların bir birlerine hasım edilmesine ve kırdırılmasına karşıyım. Savaşlar, acı ve göz yaşından başka bir şey getirmiyor. İşte savaşın gerçek yüzü; Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin ve diğerleri...



Sarkozy’nin şahsi hesapları uğruna İslam, Müslüman ve Türkiye’ye karşı hasımhane tutum ve davranışları asla kabul edilemez. Kin ve nefretten beslenenler, Türkiye düşmanlığını sektör haline getirenler bilsinler ki, keskin sirke önce küpüne zarar verir. Kin ve nefret hiç kimseye fayda sağlamaz.



Sözün hülasası şu: Fransa’nın garabetine karşı verilen tepki doğru fakat yeterli değildir. Türkiye’nin ‘1915 olayları’ soykırım değildir demesi de yetmez. Bununla ilgili doğru belgeler de ortaya konması lazımdır. Gerçeklerin günyüzüne çıkarılması lazımdır. Anadolu’da işgal güçleri ve onun destekçilerinin Türk halkına, Müslüman ahaliye karşı yaptıkları mezalim de ortaya çıkartılmalıdır. Aklıselim tarihçiler, uzmanlar ve söz sahipleri işe koyulmalıdırlar. Araştırma merkezleri ve üniversitelerde kürsüler kurulmalıdır. Geniş çaplı ve neticeye götüren çalışmalar yapılmalıdır. Yoksa soy kırım iddaları ve inkar yasalarının sonu gelmez. Türkiye’nin başı dertten kurtulmaz...



Türkiye’nin istikbali reaksiyonda değil aksiyonda yatmaktadır. Artık birilerininden çekinmeye veya birilerini beklemeye gerek yoktur.



Dinslaken, 23 Ocak 2012

Yakup Tufan