Kosova’da Yaşanılanlar Çerçevesinde Sömürgeleştirme Pratiği - H. Okan Balcıoğlu - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Kosova’da Yaşanılanlar Çerçevesinde Sömürgeleştirme Pratiği - H. Okan Balcıoğlu
Tarih: 01.03.2009 > Kaç kez okundu? 4774

Paylaş


Kosova 1912 Balkan savaşı ile Osmanlı coğrafyasından koptuktan sonra, on yıllar boyunca büyük ızdıraplar çekip, trajediler yaşadı. Balkan harbi sürecinde Sırpların saldırılarına uğramışlar arkasından çıkan I. Dünya savaşında ise bölgedeki güçlerin savaş alanı olmuş, yakılmış ve yıkılmıştır. Bundan tam 20 yıl sonra bu sefer Alman işgaline uğramış, partizanlar ile işgal kuvvetleri arasında çıkan çatışmalarda kentler, kasabalar ve köyler yeniden hasar görmüştür. II. Dünya savaşının bitiminde iktidara gelen J.TİTO hayatta iken nispeten soluk alabilmişlerdir. Bu süreç de onun ölümü ile sonlanmış, Yugoslavya Federasyonunu oluşturan küçük milletler Balkan savaşı dönemindeki gibi milliyetçilik davasına dalmışlar, özellikle Sırbistan tarihsel büyük devlet olma dürtüsü ile harekete geçerek diğer federasyon mensubu bölgelere karşı saldırı başlatmıştır. 1990’lı yılların ortalarında Balkanlar yine savaş katliam ve tecavüz olaylarının görüldüğü bir coğrafya olmuştu.

Şu bir gerçektir ki; savaşın bu kadar yayılmasına ve kanlı geçmesine sebep her ne kadar o ülkelerin içinden kaynaklanan milliyetçilik akımlarının yoğun etkisi ise de diğer önemli etken dış ülkelerin destek ve tahriki idi. Öyle ki bu savaş içinde ABD, Almanya, Avusturya, Yunanistan, Rusya gibi bazıları süper güç olan ülkelerin adı geçti.

Eski Yugoslavya ülkeleri içinde en son çatışma Sırbistan Cumhuriyeti ismini alan ve eski federasyonun en büyük ülkesi Sırbistan’a özel bir birlik bağı ile bağlı bulunan ve halkının çoğu Arnavut kökenli olan Kosova’da yaşandı. 1999 yılında ABD önderliğinde Birleşmiş Milletlerin Sırbistan’a müdahalesine kadar Kosova’da çıkan çatışmalarda binlerce masum insan, sivil öldü. Yine on binlerce insan yollara düşerek komşu ülkelere ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Bir çok yerleşim yeri yeniden yerle bir oldu.

1999 senesinden itibaren Birleşmiş Milletlerin (UNMİK) denetimine giren Kosova’da Sırplar ile Arnavut ve Türklerin yaşadıkları bölgeler birbirlerinden ayrılmış olarak bulunmaktadır. Bu süreç 2008 yılında kurulan hükümetin bağımsızlığını ilan etmesi ile sonlanmıştır. Girilen bu yeni dönem ile içinde ülkemizinde bulunduğu bir çok devlette Kosova’nın bağımsızlığını resmen tanımıştır.

O toprakların Türk idaresinden çıkmasından sonra, gerek Kosova gerek ise Balkan coğrafyasında çok trajik olaylar gerçekleşmiş, asli halklardan biri olan Türkler ile bağımsızlığına düşkün ve kader birliğine inanmış pek çok Arnavut topraklarını - akrabalarını geride bırakarak daimi vatan gördükleri Türkiye’ye göç etmişdir.

Balkan savaşının (1912) ilan edildiği günden birkaç ay öncesine bakıldığında, bölgede dağa çıkmış ve büyük Arnavutluk hayali ile hareket eden bir çok çetenin faal olduğu görülecektir. Bunlar asayişi sağlamakla görevli Osmanlı birliklerine, karakollara, Türk ve devlete bağlı Arnavutların bulunduğu yerleşim birimlerine yönelik saldırılarda – tacizlerde bulunuyorlardı. İlginç olanı bu çetelere her tür desteği verenlerin Arnavutluğu ve Kosova’yı Türkler çekilince işgal edecek Sırbistan ile İtalya’nın olmasıdır. Yani Kosova’dakiler başta olmak üzere bütün ayrılıkçı Arnavutlar esasında kendilerini Türklere karşı ayaklandırmak isteyen, Türkleri ve onlar ile kaderlerini aynı gören Arnavutları göç ettirmek isteyen güçlerin esas niyetlerinin ne olduğunu Balkan savaşından bu yana gerçekleşen olaylar ile net bir şekilde görmüşlerdir.

Bugün Kosova yukarıda da belirttiğimiz gibi bağımsız bir ülkedir. Güvenlik yakın bir zaman kadar Birleşmiş Milletler (UNMİK) tarafından sağlanırken, bağımsızlığın 2008’de ilanından sonra bu görev Avrupa Birliği gücü (EULEX) tarafından karşılanmaya başlamıştır. Kosova bugün bağımsız bir ülke statüsünde olsa da dünya üzerinde bir çok ülke hala bağımsızlığını tanımış değildir. Bu anlamda Kosova üzerinde güç dengelerinin gizli savaşı, bilek güreşi devam etmektedir. Özellikle Sırpların Türklere karşı yaptıkları savaşta yenildikleri Kosova savaşının gerçekleştiği ova onlar için ulusal mit konumuna gelmiştir. Çünkü Sırplar ulusal varlıklarını Kosova savaşı ile ispat ettikleri tezini iddia etmektedirler.

Bu sebeple Sırpların uzun yıllar o coğrafyayı izleyeceği, fırsatın, oluşumun elvermesi durumunda ise Kosova’yı toprakları içine katmak için yeniden harekete geçeceği şüphesizdir. Özellikle Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplar Osmanlı devletinin son 100 yılı içinde büyük millet, büyük toprak psikozuna girmiş, bu sebeple gerek Türklerle gerek ise de birbirleriyle defalarca savaşmışlardır.

Balkan savaşı ile Türk askerlerinin alay sancaklarını dürerek kılıflarına soktuğu, hükümet konaklarındaki bayrakları da indirerek katlayıp o coğrafyadan ayrıldıkları günden itibaren bütün Balkanlar kaos ve belirsizlik içindedir. Balkan ülkeleri dikkatle incelendiğinde hemen hemen hepsinin aralarında bir veya birkaç sorun olduğu görülecektir. Bunlar ya sınır ya da azınlık sorunlarından kaynaklanmaktadır. Çoğu problemin geçmişi Türk idaresinin bulunduğu dönemden dayanır ve hepsinin altında büyük devlet olma düşüncesi – yayılmacı siyaset yatar.

Günümüz Balkan coğrafyasına bakıldığında özellikle bazı bölgelerin mandalının bırakılması halinde patlayacak bir el bombasına benzediği malumdur. Buna en iyi örnek Kosova ve Bosna Hersek’tir. Kosova her ne kadar bağımsız bir devlet görünümünde olsa bile ne yazık ki ABD güdümünde ve kontrolünde olduğu bir gerçektir. ABD’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanımasının belki de en önemli nedeni Kosova halkının bağımsızlığı hakettiği düşüncesi değildir. İsrail gibi menfaatleri doğrultusunda yaşayacak ve davranacak aynı zamanda kolayca istismar edilip, sömürülebilecek bir ülkenin oluşturulmasıdır. Nasıl İsrail ön Asya’da ABD’nin bir uçak gemisi ise Balkanlarda da Kosova öyle olacaktır.

Bunun kanıtı Kosova’nın Urosevac kenti yakınlarında ABD’nin sınırları dışındaki en büyük askeri üssü olacak olan Bondstell kampının inşasıdır. Bu üssün 460 bin m2 lik bir alanı kapsayacağı ifade edilmektedir. Aynı zamanda yapımı gerçekleştirilmekte olan üs AB’nin 1994’ten beri sponsorluğunu yaptığı 8 numaralı enerji koridoru ile yine ABD’nin sponsorluğunu yapacağı 895 kilometrelik dev Trans – Balkan petrol boru hattının kesiştiği Presevo vadisinde yer almaktadır. Diğer bir neden ise Kosova Maden ve Minareler Bağımsız Komisyonu’nun Aralık 2007’de açıklamış olduğu araştırma sonuçlarında gizlidir. Açıklanan inceleme raporuna göre Kosova’da umulanın çok üstünde altın, nikel, alüminyum, krom, demir, kurşun, çinko ve linyit rezervlerinin bulunmasıdır. Atın ve linyit yataklarının zenginliği özellikle vurgulanmış, sadece linyit rezervinin bile 15 milyar ton olduğu vurgulanırken bu rezervin 13 yüzyıl boyunca yeteceği öngörüsünde bulunulmuştur. Bunların dışındaki başka bir düşünceye göre önümüzdeki zaman içinde iklim şartlarının daha zorlaşacağı, ısının artarak su kaynaklarının azalması sonucu ön Asya’da bulunan İsrail’in yaşam koşullarının yaşama elverişsiz olacağı göz önüne alınarak, Kosova’nın yeni İsrail devleti oluşuna hazırlandığı iddiasıdır.

Evet bütün bu verilerin ışığında bakıldığında ABD’nin neden Kosova’ya hemen müdahale ettiği ve akabinde ilan edilen bağımsızlığı ilk tanıyan ülke olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bağımsızlığı hakketmiş bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti örneği ortada olup tanınmamaktayken bu ülkenin tanınmasının nedeni yeteri kadar anlaşılabilmektedir.

ABD’de diğer bütün sömürgeci ülkeler gibi çıkarları olmadan hareket etmez. Bu sadece Kosova için geçerli de değildir. Sözgelimi Irak’a Kuveyt’i işgal ettirdi, hemen arkasından I. Körfez harekatını gerçekleştirerek hem Kuveyt’te askeri üsler kurup yerleşti, hem de savaş masrafı adı altında Kuveyt’in petrol üretiminden ciddi paylar almaya başladı. Daha sonraki süreçte ise diktatör Saddam’ın baskısından Irak halkını kurtarmak ve bölgeyi istikrara kavuşturmak hatta dünyanın güvenliğini sağlamak için II. Körfez harekatını gerçekleştirdi. Bu sefer de Irak petrol kaynaklarının üzerine oturdu. Çıkartılan petrolden Irak’ı kurtarma (“Özgürleştirme”) operasyonunun masraflarını tazmin adı altında ciddi paylar almaya başladı. Zaten bu düşüncesi savaşın ilk günlerinde belli olmuştu. Kaos içinde olan her yerin hatta müzelerin bile talan edildiği Bağdat’ta ABD askerlerinin ilk önce korumaya aldığı yer Irak Petrol Bakanlığı binası olmuştu. Sonrası malum Irak’ı ikisi mezhep farkına göre diğeri de etnik özelliğine göre 3’e böldü. Evet şimdi ABD Irak’tan çekilme hazırlıklarına başlamıştır. ABD geride Kuzey Irak’ta kendi menfaatleri hususunda çalışacak ve kendine bağlı olacak ama bölge içinde daimi bir huzursuzluk kaynağı olarak kalacak yapay bir devlet oluşumunu bırakarak bölgeden çekilecektir. Bunun dışında ABD aynı Kosova’da yapımına devam ettiği Bondstell kampı gibi bir üssün inşasına da Kuzey Irak’ta bulunan Süleymaniye kenti yakınlarında devam etmektedir. ABD önümüzdeki yüzyıla hazırlanmakta ve hızlı bir şekilde bölgemize yayılmaktadır.

Kosova’daki denetimin Birleşmiş Milletlerden Avrupa Birliğinin gücüne geçmesi ile Kosova’da görev yapan Türk polis sayısında önemli bir azalma oldu. Önümüzdeki günlerde Avrupa’dan gelecek takviyelerle onlara da gerek kalmayıp hepsinin Türkiye’ye dönmesi talep edilecektir. Ama Kosova’nın kaderini bir daha değişmemek üzere şekillendirecek olan en acıklı an o topraklara 80 yıl sonra tekrar ayak basarak güveliği ve huzuru tesis etmiş olan Türk askerinin çekilmesi talebi ile karşılaşıldığında yaşanılacaktır. Yakında bu talepde gelecektir. O gün yani Türk askerleri bulundukları üstlerdeki dönüş hazırlıklarını tamamlayarak, gönderdeki ay yıldızlı al bayrağı indirip katlayıp Türkiye’ye dönüş için kendilerini bekleyen uçaklara binmek için orada yeni yapılan ABD üssüne doğru araçları ile yola çıktığında Kosova için her şey bitmiş, her umut tükenmiş olacaktır.

Artık orada şimdiki gibi kendilerini koruyan, yardım eden ve hatta kendilerinden olan askerler değil, ne dini, ne dili, nede anlayışı kendilerinden olan ABD askerleri ile AB polisinin insafına kalacaklardır. Tarih ne yazık ki Kosovalı insanlarımız için yeniden tekrar edecek, tarihin onlara tanımış olduğu son fırsattan da istifade edilemeyecektir. Orada kalacak gücün zihniyetinin ve yaklaşımının nasıl olduğu ise son Irak’taki sivil halka karşı gösterdikleri yaklaşımdan belli olmaktadır. Buna en yakın örnek Bosna Hersek’in Srebrenika kentinde yaşanmıştı. Kendilerini korumakla görevli binlerce Müslüman sivili Sırplara terk eden bir Hollanda taburu, 8000 binden fazla çocuk yaştan – yaşlılara kadar bütün erkeklerin Sırplar tarafından katledilmesine, binlerce bayanın ise tecavüze uğramasına sebep olmuşlardır. Bunun daha da ilginç yanı bu tabur mensuplarının birkaç yıl sonra Hollanda hükümeti tarafından ödüllendirilmesi olmuştur.

Kosovalılar özellikle de satın alınamayan aydınlar, gençler, çevrelerinde şekillendirilmeye çalışılan oluşumları ve üzerlerinde yapılan planları görmeli kendilerini kuşatan bu ahtapota karşı harekete geçmelidir. Derhal ABD ve AB sempatizanlığından, onlara yaranma, taklit etme davranışlarını terk etmelidirler. Onların dayanacakları yegane kaynak geçmişlerindeki ortak yaşanmışlıklardan alacakları dersler ile birbirlerine olan sargınlıkları ve hali hazırda sahip oldukları inançlarıdır. Eğer Kosova insanı ileride halihazırda üzerlerinde planlar geliştiren ülkelerin Irak örneğinde olduğu gibi onları da parçalara ayırmalarına ve ülkelerini bir sömürge haline getirmelerine engel olmalıdırlar.

Günümüzde bu ülkelerin 5. kol faaliyetini gerçekleştiren bir çok kurum ve kuruluş Kosova’da aktif olarak faaliyettedir. Bunlardan birisi Hıristiyanlık misyonerliği yapan kuruluşlar, örgütlerdir. Müslümanların hoşgörüsünden istifade ederek bu yeni ülkeye sızmış olan bu organizasyonlar özellikle gençleri ağlarına düşürerek Kosova’nın geleceğini tehlikeye atmaktadırlar. Korkulur ki onların bu yoğun çalışmalarına Avrupa güdümündeki hükümet herhangi bir set çekmezse ileriki yıllarda Kosovalılar dedelerinin ve babalarının gömülü olduğu Müslüman mezarlıkları yerine Hıristiyan mezarlıklarına gömülmeyi tercih edecektir.

Bunların öncelikli çalışmaları Müslümanlar arası birlikteliği bozmak onları birbirine düşürmek, tarihlerini küçümsetmektir. Bu onların tarihsel yöntemlerinden biridir. Özellikle Arnavut çoğunluğu Türklere karşı kışkırtacak. Türklerin Kosova’ya gelişleri ve beraberinde İslamiyeti de getirmeleriyle Arnavutların yüzlerce yıl geri kaldığını, onların Arnavutları sömürdüğünü iddia edeceklerdir. Hatta eğer Hıristiyanlığa dönüş yapmaları durumunda AB’ye daha da çabuk girecekleri düşüncesini ileri süreceklerdir.

Onların bu savlarına karşı verilecek en iyi cevap; Türklerin onların mensubu olduğu ülkelerin geçmişindeki gibi bir sömürgecilik anlayışının hiçbir zaman bulunmadığı olmalıdır. Eğer Türkler idareleri altında bulunan ülkelerde sömürgeci bir azınlık bulunsaydı İngilizlerin Hindistan’da, Fransız’ların Cezayir’de, İspanyol’ların Latin Amerika’da, Portekiz’lerin Angola’da, ABD’lilerin Filipinlerde yaptığı gibi kendilerine ait özel mahallelerdeki, semtlerdeki, konak ve malikanelerde lüks içinde yaşar, bölge halkını ırgat, köle olarak kullanır, farklı mezarlıklara gömülürlerdi. Oysa Türkler dindaşları Arnavutlarla iç içe yaşamış aynı yerleşim birimlerinde oturmuş, komşuluk yapmış, düşmana karşı savaşmışlar, gerektiğinde beraber ölmüşlerdir.Çok derin ve köklü bir kader birliktelikleri olmuştur.

Kosova’da hızla gerçekleştirilmeye çalışılan bu yeni süreç son derece tehlikelidir. Bu sefer Kosovalıların karşısında 10 milyonluk bir Sırbistan olmayacaktır. Bugün UÇK’lıları (Kosova Kurtuluş Ordusu) takdir eder görünen güçler önümüzdeki birkaç yıl içinde kendilerine insani sebeplerle (!) yardım etmiş ve bağımsızlıklarını kabul etmiş olan ABD’nin ve AB’nin sinsi planlarını görüp ABD’nin sömürüsünden ve onun kurmuş olduğu sistemden kurtulmak için silahlı mücadeleye giriştiğinde yine ABD ile AB bu özgürlük, bağımsızlık savaşçılarını aşırı dinci Müslüman teröristler olarak ilan edecek ve onları Sırpları aratmayacak şekilde her tür vahşeti uygulayarak yok etmeye çalışacaklardır. Ne yazık ki o zaman da bu günkü gibi medya ve iletişim kanalları ellerinde olduğundan dolayı Kosova’da olan olaylar dünya üzerindeki insanlara ya yansımayacak ya da onların istediği türden yanlı yansıyacaktır.

Yazımın sonunda bir kez daha Kosova halkını dünyada daha önce benzeri ülkelerin yaşanmışlıklardan alınan dersler doğrultusunda uyarmak istiyorum. Kosova halkı Türküyle – Arnavutuyla uyanık olmalıdır. Kendilerini kuşatmak isteyen güçlere karşı direnmeli, onlara fırsat vermemelidir. Kosova halkı tarihsel, dini, akrabalık ve sosyo – kültürel olarak kendi ile yakınlığı olan Türkiye ile daha yakınlaşmalıdır. Yazımı iki sözle bitirmek istiyorum. Birincisi büyük güçlerin dostluğu yoktur menfaatleri vardır. İkincisi ise İsmet İNÖNÜ’ye atfedilen bir sözdür. Paşa: “Ayı ile yatan geceyi uykusuz geçirmeyi göze almalıdır.” der.