Halk Ayaklanmaları ve Komşumuz Suriye - Tuğrul AYDIN - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Halk Ayaklanmaları ve Komşumuz Suriye - Tuğrul AYDIN
Tarih: 10.12.2011 > Kaç kez okundu? 4282

Paylaş


Suriye, Arap yarımadasında bulunur. Irak, İran, Lübnan, İsrail ve Türkiye ile sınır komşusudur. Şam başkent olmak üzere, Akdeniz'e kıyısı olan bir ülke. En büyük kenti Şam. Sonra sırasıyla Şam'ı; Halep, Lazkiye ve Humus takip eder. Bu şehirlerde Suriye'nin büyük şehirlerindendir. Kesin olmamakla birlikte şu andaki nüfusu 20 milyon civarı olarak tahmin edilmektedir. Ülke 1963 yılından beri "Baas Partisi" tarafından yönetilmektedir.



Baas Partisi Nedir?



Baas kavramı sadece Suriye ile sınırlı değildir. Arap sosyalist-milliyetçiler için bu kavram adeta kutsaldır. Baas sistemi sosyalist sistemi içinde barındıran sol bir temele dayanır. Bu sistemin amacı tüm Arapların bir ulus halinde toplandıkları sosyalist bir Arap devleti inşa etmektir. Baas Partisi, Arap milliyetçilik algısında büyük rol oynayan Mişel Eflak'ın Arap Dirilişi Partisi ile sosyalist sistemi benimseyen Ekrem Havrani'nin Arap Sosyalist Partisi'nin birleşmesi ile meydana gelir. Bu birleşme sonucu oluşan yeni partiye Baas Partisi yani "Arap Sosyalist Diriliş Partisi" denmeye başlanır.



Amaç Arap yarımadasında tek ve hâkim bir Arap devleti kurmaktır. "Birlik, sosyalizm ve özgürlük" kavramları da partinin sloganlarıdır. İlk kongresi 1947'de Suriye/Şam'da yapılan Baas Partisi, hızlı bir şekilde başta Suriye olmak üzere bazı Arap devletlerinde örgütlenmeye başladı. Bu örgütlenmenin telakkisi Irak'a da yansıdı. 60'larda esen sol rüzgârları şiddetini arttırınca 1968'de Irak'ta bir darbe olur. Darbe ile Baas Partisi iktidarı ele geçirir. Baas Partisi vasıtasıyla 1979'da başa Saddam Hüseyin geçer. ABD'nin demokrasi getirme(!) amaçlı planı ile 2003 yılında başlayan işgal sonrasında Saddam Hüseyin yakalanarak idam edilir ve Baas'ın Irak'taki etkisi ortadan kaldırılır.



Suriye'de Hafız Esad ile Baas Partisi iktidarını güçlendirir. Hafız döneminde Baas, ülke içerisinde iyice kadrolaşır. Hafız Esad, bölücü terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ı Bekaa Vadisi'nden hatta Suriye içerisinde beslemiş ve büyütmüş birisidir. Özellikle 90'lı yıllarda Suriye'nin Hafız Esad eli ile bölücü terör örgütüne verdiği destek herkesçe malumdur. Mehmet Ali Birand, Suriye'de Abdullah Öcalan ile röportaj yapar ve bu röportajdan hemen sonra Esad'ı ziyaret eder. Esad'a "Öcalan'la röportajda idim, neden ülkenizde onu bulunmasına izin veriyorsunuz?" diye sorar Esad "Bizim burada olduğuna dair bir bilgimiz yok." diye ahlâksız bir cevap verir. İşte Hafız Esad böyle bir zihniyete sahiptir. O öldükten sonra yerine oğlu Beşar Esad geçer ve o da babasından aşağı kalır şeyler sergilemekten geri durmaz.



Suriye İle İlişkiler



Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "komşularla sıfır sorun politikası" sebebiyle; savaş haline gelinmiş olan Suriye ile aramızda yakınlaşmalar gerçekleşir. Bu yakınlaşma devlet başkanlarına da yansır. Tayyip Erdoğan ve Beşar Esad'ın yakın zamana kadar samimi pozları ve diyalogları herkesce malumdur. Şu anda Suriye'de yaşananlardan ötürü ise Türkiye Esad'a karşı sert bir tavır almış durumdadır. Özellikle Başbakan Erdoğan bu minvalde Esad'a sert göndermelerde bulundu. Dünya kamuoyundan gelen ikazlara aldırış etmeyen Esad, bildiğini okumaya devam etti. En nihayetinde Türkiye Esad ile ipleri iyice gerdi ve Arap Birliği ile Suriye'ye karşı hareket etmeye başladı. Suriye ile olan gerginlik ise giderek artıyor.



Bölgede Yaşanan Halk Ayaklanmaları



2011 yılının Mart ayında başta Kuzey Afrika olmak üzere Arap yarımadasında yeni gelişmeler yaşanıyor. Tunus, Ürdün, Libya, Mısır, Suriye... Bu bölgelerde halk hareketlenmeleri başladı. Diktatörlerce yönetilen bu ülkelerin halkları bir bir sokağa döküldüler. Tunus'ta başlayan olaylar Mısır, Bahreyn ve Libya'ya sıçradı. Tunus'ta 23 yıldır iktidarda bulunan Zeynel Abidin bin Ali koltuğundan düşürülerek ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.



Yine Mart ayında Mısır'da da olaylar başladı. Halk sokaklara, meydanlara doluştu. Tahrir Meydanı aylarca halkın bir saniye bile ayrılmadığı yer haline geldi. Halkın sokağa inmesinden sonra uzun yıllardır ülkeyi diktatörlük ile yöneten firavun olarak adlandırabileceğimiz Hüsnü Mübarek de koltuğundan inmek ve adalet önünde hesap vermek durumunda kaldı. Mısır geçici askeri yönetim tarafından yönetilmekteydi ama yapılan son seçimle İhvan-ı Müslim’in oyların çoğunluğunu alarak iktidar koltuğuna oturdu.



Tunus ve Mısır halkından sonra Libya halkı da ayaklandı. Yönetimi bir askeri darbe ile ele geçiren Albay Kaddafi önceleri olayları pek ciddiye almadı. Ama sonraları halk sokağa doluşarak "Refah içerisindeyiz ama özgürlük istiyoruz!" diye naralar atmaya başladı. Artan başkaldırılar sonrası ciddiyeti kavrayan Kaddafi her zaman yaptığı gibi şiddete başvurmaya başladı. Kendisine karşı gelenlere her zaman yaptığı gibi ölümle cezalandırdı. Libya petrol yatakları konusunda çok mümbit bir ülkedir. Dünya petrol ihracatında önemli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden halk ayaklanması sonrası Batılı emperyalistler gözlerini hemen Libya'ya diktiler. Yeni oluşacak duruma göre konum almaya başladılar. Zaten Kaddafi'nin zulmünden bıkan halk, başta Fransa olmak üzere NATO'dan destek istedi. Gelen maddi ve silah desteği ile uzun süren çatışmalar sonrasında Kaddafi yakalanarak öldürüldü. Demir yumrukla yönetilmekten, ne zaman zulüm geleceğini çözemeyen halkın bu haklı başkaldırısını anlıyoruz. Ama Kaddafi'yi gönderip batılı güçlere kapıların açılması düşündürücü bir durum. Orada Kaddafi yerine Merkel'in, Sarkozy'nin fotoğrafları var artık. Sonuç olarak kararı veren halk, bundan sonra yaşananlardan da onlar sorumlu olacaklar.



Tunus, Mısır ve Libya ile birlikte Suriye halkı da sokağa döküldü. Yine Suriye de demir yumrukla yönetiliyordu. Baas Partisi iktidarda, iktidar koltuğunda ise Beşar Esad vardı. Bebek katili Öcalan'ı besleyen ve büyüten Hafız Esad'ın oğlu Beşar... O da zaman zaman bölücü terör örgütüne destek vererek Türkiye'yi sıkıştırmaya çalışmıştı. Bunun yanında kendisine başkaldıranlara yaptığı zulümler ve kestiği cezalar insanlığa sığmaz. Yani Beşar da babası Hafız gibi diktatör ve acımasız.



Komşumuz Suriye'de Yaşananlar



Suriye 822 km sınırımız bulunan bir komşu ülkedir. Doğal olarak oradaki olaylar ülkemizi doğrudan ilgilendirir. Temmuz ayından beri komşu ülkede yaşananları dikkat ile takip etmekteyim. Oradan gelen insanlarla konuşuyorum. Konuştuklarımın hepsi öğrenci. Söyledikleri ise şöyle: "Çok zulüm görüyoruz, diktatör Esad tarafından yönetilmekten bıktık." Bir başkası: "Esad bize çok zulüm yaptı. Ona karşı çıkan aile efradımızdan olanları gözaltına alıyoruz diye götürdüler ama senelerdir haber alamıyoruz."



Olayların bir anda başlaması ve neredeyse tüm Arap Yarımadası’na yansıması çok dikkatimi çekmişti. Öğrencilere "Peki, siz nasıl sokaklara döküldünüz, sizi kim bir araya getirdi?" diye sorduğumda şu cevabı aldım: "Sokaklarda Esad ve ordusu ile mücadele edenlerin hepsi benim gibi öğrenci gençler. Aramızda Müslüman da var Hıristiyan da... Bizi kimse bir araya getirmedi. Sosyal paylaşım sitelerinden haberleşerek başladı her şey. Bir baktık ki herkes özgürlük etrafında birleşiyor ve toplanmaya başladık. Cuma namazlarından sonra toplanarak gösterilere başladık. Ama biz ısrar edip sayımız arttıkça Esad zulmünü arttırmaya başladı. Cuma namazına giden gençler artık aileleriyle helalleşip gidiyorlar."



Çok dikkatimi çeken konu olduğundan ötürü bölgeye sınır olan Öncüpınar Sınırkapısı'na ziyarette bulundum. Suriye'den gelenler ile görüştüklerimiz yukarıda söylenenleri tekrarlıyordu. Hatta onlardan "Allah, hurriye, Suriye!" sloganını o kadar çok sık duydum ki daha sonra benim de dilimi dolandı. Neyse, konumuza dönecek olursak... Beşar Esad'ın babası gibi bir zalim ve katil olduğu herkesce malumdur. Hele ki halk ayaklanmasından sonra yaptığı zulümler basına yansıyor. Tüm herkes zalimin zulmüne şahit oluyor...



Sonuç Olarak



Benim söylemek istediğim ise başka şey. Diyeceğim o ki bence, Suriye'de yaşananlar "Düğmeye basıldı, halk ayaklandı!" değil. Bundan ziyade "halk özgürlük istiyor" meselesidir. Yaklaşık 5 aydır üzerinde durduğum ve günübirlik takip ettiğim bir konu Suriye meselesi. Diktatör Esad köşeye sıkışmış durumda. Muhtemeldir ki son çırpınışları şu anda. Suriye'de Esad'a karşı mücadele edenlerden dinlediğim, basından takip ettiğim kadarıyla orada bir firavuna karşı mücadele var. Zalim ile mazlumun mücadelesi...



Bu ayaklanma ABD-İsrail veyahut batılı emperyalistler tarafından başlatıldı, bu bir oyun, demediğim gibi bu saydığım emperyalistlerin sürece müdahil olmak gibi bir düşüncesi yok, da demiyorum. Emperyalistlerin amacı sömürüdür. Bazen suyu kendileri bulandırır sonra durularlar. Bazen de su kendiliğinden bulanır durulmak üzereyken kontrol altına alırlar. İşin bu kısmını önümüzdeki süreç gösterecektir. Şimdi Esad ile halkın mücadelesi devam ediyor.



Bizim niyetimiz ise komşu ve Müslüman ülke Suriye halkının tez elden refaha kavuşmasıdır. Ülkede asayişin emperyaller tarafından değil Suriye halkı tarafından tesis edilmesidir. Çünkü bundan gayrisi hem Suriye'yi hem bizi ileride çok zor duruma sokacaktır ki bunu asla ve asla kabul etmek mümkün değildir.



Niyetimiz, emperyal tüm zihniyetlerin ise kahrolmasıdır! En nihayetinde din, tarih ve vicdan bizlere büyük sorumluluk yüklemektedir.