Neden NATO Füze Kalkanı Radarı´na karşıyım? - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Neden NATO Füze Kalkanı Radarı´na karşıyım? - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Tarih: 05.12.2011 > Kaç kez okundu? 4191

Paylaş


Ülkemizin son birkaç yılda özellikle Sayın Ahmet DAVUTOĞLU’nun Dışişleri Bakanlığı´nın başına geçmesinden sonra izlediği aktif, rasyonel ve onurlu dış politika siyasetini büyük hayranlık ve takdirle izlemiş ve bunu bütün yazılarımda dile getirmişimdir. Gelişen yeni olaylar, Arap uyanışı diye adlandırılan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu saran toplumsal hareketlilik, başta ABD olmak üzere batılı emperyalist güçlerin bütün dünyada sürdürdükleri savaşlarda başarısızlığa uğramaları ve benzer gelişmeler uluslararası dengeleri etkilemiştir. Bu karmaşık kaotik ortamda ülkemiz meydana gelen her gelişmeyle birlikte yeni politikalar oluşturmaya ve bu yönde tavır almaya zorlanmıştır. ABD ve yandaşlarının İran ve benzer devletlerden gelecek tehlikelere karşı; ama aslında emperyalist hegemonyalarını güçlendirmeye yönelik oluşturmayı planladıkları füze savunma kalkanı projesi ülkemizi doğrudan ilgilendirmekte olup bu uluslararası saldırganlık projenin tam ortasına oturtmuştur.

Füze kalkanı projesi ortaya atıldığında Türkiye’nin dış politikasına yönelik eleştirilere göğüs gerecek nitelikte 20 Ekim 2010 da kaleme aldığım "Türkiye Yol Ayrımında Mı?"(1) yazımda bu konuyu değerlendirmiştim. Geçen zaman sürecinde gelişen olaylarla NATO’nun füze kalkanı projesi ve projenin bir parçası olarak erken uyarı radar sisteminin ülkemiz topraklarında konuşlandırılmasının ülkemizin ulusal çıkarlarına ve komşularla olan münasebetlerimize zarar vereceği kanaatine varmış bulunmaktayım. Bu kanata varma nedenlerimi yazımın sonunda açıklamaya gayret edeceğim ama önce gelinen süreci incelemek bakımından konuyla bağlantılı olan İsrail, İran münasebetlerine değinmek istiyorum:

İran Ve İsrail’in Anlaşmazlığı Çerçevesinde Nükleer Politika Ve İsrail’in Saldırganlıklarından Örnekler:

1) Son zamanlarda bir kez daha İsrail devletinin İran’ın nükleer tesislerine askeri saldırı düzenleme ihtimali bu ülkenin kitle iletişim araçları ve siyasilerinin söylemlerinde öne çıkmaya başlamıştır. İsrail hükümeti içindeki çeşitli sağcı gruplar kabinenin diğer üyelerini bu saldırıyı onaylamak doğrultusunda ikna etmeye çalıştıkları gelen haberler içindedir.

2) İsrail devleti, İran’ın nükleer programının askeri amaçlı olduğunu ileri sürmektedir. Bu konuya baktığımızda İran devleti Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kurulduğu 1956’dan beri IAEA(2)’ya üyedir ve 1970 yılında da nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşması NPT(3)’yi bir taraf olarak kabullenmiş ve imzalamıştır. O tarihten günümüze dek ajansın denetçileri sürekli ve periyodik halde bu ülkenin bütün nükleer tesislerini denetlemektedirler.

3) İsrail’e gelince bu ülke uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) üyesi değildir, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasını da (NPT) imzalamamıştır. İsrail Devleti Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (IAEA) hiçbir denetçisinin herhangi bir nükleer tesisinin denetlenmesine izin vermemektedir. Hatta nükleer tesislerinin kapasitesi, bulunduğu yerler ve diğer bilgiler tamamen gizlidir ve uluslar arası hiçbir kuruluşun denetimine açık değildir.

4) Bütün emarelere göre İsrail devletinin elinde şu anda iki yüz atom bombası bulunduğuna dair kesin bilgilerin söz konusu olduğu dairdir. Oysaki eğer ABD ve İsraillilerin öne sürdüğü gibi İran gelecekte atom bombası yapma kapasitesine erişecek olsa bile bütün uluslar arası baskı ve ambargolara rağmen ancak seksen kiloluk bir atom bombası yapabilecek kapasiteye ulaşacaktır ki takdir edilir bu koşullarda bir bombayla iki yüz bombanın karşılaştırılması abesle iştigal sayılmaktadır.

5) İsrail devleti karakteri icabı her konuda olduğu gibi bu konuda da zorbalık yapmakta uluslararası kuruluşların denetimini kabul etmemekte buna karşılık komşu devletleri uluslararası camianın denetimlerine tabi tutmak hatta onların tesislerine saldırılar yapmaktadır. İsrail devleti bütün Orta Doğu devletlerinin uluslararası atom enerjisi kurumunun üyesi olmaları ve kurumun aşırı denetimi altında bulunması fikrini savunurken kendilerinin yüzer tane atom bombası sahibi olmaları hakkını ileri sürmektedir. Diğer devletlerin değil askeri sivil amaçlı uranyum zenginleştirmelerine bile karşı gelmektedir.

6) Başta ABD, batılı diğer emperyalist güçler, İsrail, Suudi Arabistan ve bölgemizdeki diğer mülteci Arap emirlikleri ve kralları İran’ın barışçıl uranyum zenginleştirme nükleer programına karşı tavır almakta ve bu ülkeyi saldırgan olmakla suçlamaktadırlar. Oysaki son yüzyılların tarihine baktığımızda İran herhangi bir devlete askeri saldırıda bulunmamıştır. Üstelik Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda süper güçlerin işgaline maruz kalmış 1980 yılında ise ABD ve diğer batılı devletlerin teşvikiyle Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in askeri saldırısına uğramış savaş sonucunda bir milyondan fazla İranlı ölmüş, yaralanmış ve ülkenin sanayi ve alt yapısı tahrip edilerek bir milyar dolar maddi hasara maruz kalmıştır.

7) İsrail Devleti ise 1948’de kurulduğunda Filistinlileri evlerinden kovarak onları en temel haklarından mahrum bırakmıştır. İsrail kendisinin bir devlet olduğu fikrini empoze ederken coğrafi sınırlarını belirtmemekte ve hiçbir sınırı uluslararası sınır olarak kabul etmemektedir. İsrail Devleti’nin resmen tanınmasını sağlayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 181’nolu kararına göre Filistin topraklarının % 54’ü İsrail’e % 45’i Filistinlilere % 1’i ise uluslar arası bölge olarak bölünürken İsrail bunu da kabul etmemektedir. Zira 1967 savaşıyla Filistinlilerin payı % 22’ye gerilemiştir. Yani şu anda Filistin topraklarının % 78’i işgal altındadır.(4) İsrail Devleti bununla da yetinmeyip halen diğer Filistin bölgelerinde İsrailli yerleşimcilerin sivil Filistinli yerleşimcilerin evleri ve arazilerinin zorla işgal edilmesini teşvik etmektedir.

8) İsrail’in Filistinlilerin yanı sıra komşu diğer Müslüman ülkelere de gerçekleştirdiği askeri saldırılarla savaşçı maiyetini göstermiştir. Bunlardan en önemlisi İsrail tarafından Irak´ın Osirak Nükleer Tesisine 7 Haziran 1981´de kod adı Opera olan bir saldırı düzenlenmiştir. Irak’ın 70´li yılların sonlarına doğru Fransa ile nükleer alanda işbirliği yapmasının üzerine İsrail yoğun diplomatik baskı yapmış, tesis inşa edilmeye başlanınca da saldırı ile yok etme fikri doğmuştur. Nihayet savaş uçaklarıyla bağımsız ve egemen devler olan Irak’a bir saldırı düzenlemiş ve bütün uluslararası kaide ve kuralları hiçe sayarak egemen bir devletin hâkimiyetini ihlal etmiştir. (5)

9) İsrail’in başka devletlerin hâkimiyetini yok sayarak gerçekleştirdiği askeri saldırılardan birini de 6 Eylül 2007’de Suriye’nin doğusundaki çöllük Elkibar bölgesinde inşa halinde bulunan nükleer santrale gerçekleştirmiştir.(6) Bu askeri saldırıda diğer saldırılar gibi bütün uluslararası kurallar ve kaideler yok sayılarak egemen bir devletin hava sahası ihlal edilerek gerçekleşmiş ve Suriye’nin inşa halindeki nükleer tesisi yasa dışı terörist bir saldırıyla yok edilmiştir.

10) İsrail Devleti’nin uluslararası arenada gerçekleştirdiği son terörist saldırı ise 31 Mayıs 2010’da Akdeniz’in uluslararası sularında abluka altındaki Gazze’ye insani yardım taşıyan sivil gemilere gerçekleştirilmiştir. Son teknolojik silahlarla donatılmış İsrailli komandolar yine bütün uluslar arası kural ve yasaları hiçe sayarak yardım gemilerine saldırmış, dokuz suçsuz sivil vatandaşımızı şehit, onlarcasını yaralamış, gemilere el koyarak kendi limanlarına götürmüşlerdir. (7) Bu saldırıda yine İsrail devletinin saldırganlık ve uluslararası yasaların hiçe saymasını örneklerinden biri olarak kayda geçmiştir.

11) İsrail Devleti sömürgeci İngiltere’nin bin bir desise ve hilesiyle Filistinlilerin topraklarlında kurulduğundan beri Filistinli ve komşu diğer Müslüman Devletlerin , muhalif siyasi parti ve örgütlerin liderlerine ve öne çıkmış üyelerine karşı suikast ve bombalı saldırılar yapmayı bir devlet politikası olarak uygulamaktadır. Şimdiye kader yüzlerce Filistinli direniş lideri İsrail’in bu konuda eğitilmiş suikast timlerinize hedef alınarak şehit edilmişlerdir. Son olarak İsrail’in eski Ankara Büyükelçisi Alon Liel verdiği beyanatta son yıllarda İran’da vuku bulan terör olaylarıyla ilgilerini olduğunu şöyle itiraf etmektedir; İranlı nükleer bilim adamlarına ve İran’ın hassa askeri tesislerine saldırlar zaten İsrail Devletinin İran’a karşı savaşın başladığının göstergesidir. Unutmayalım son yıllarda birkaç İranlı nükleer fizikçi ve bu konularda çalışan bilim adamları silahlı saldırı sonucunda yaşamlarını kaybetmişler ve İran Devleti de bu terörist sadırlardan MOSSAD ve batılı istihbarat örgütlerini sorumlu tutunmuştur. O dönemlerde İsrail ve batılılar bu ithamı ret ederken şimdi İsrail’i diplomat kendisi dillendirmektedir.

Bu yukarıda verdiğimiz bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İsrail Devleti’nin kurulduğundan beri Müslüman komşularına karşı izlediği politika her dönemde yayılmacı ve saldırgan bir nitelik taşımaktadır. ABD İngiltere ve diğer batılı devletlerinde bu devlete verdikleri sonsuz destek, başta Suudi Arabistan, Ürdün, , Mısır(Enver SEDAT ve Hüsnü MÜBAREK dönemi) ve Fars Körfezi’nde ki irili ufaklı mülteci Arap Emirliklerinin zımni desteğini alan İsrail Devleti’nin yasa tanımazlığı ve küstahlığı herkesçe malumdur. İşte tam burada İsrail’in İran’a yönelik tehditleri gündeme gelmiştir. Açıkçası 1979 İslam Devriminden sonra İran Yönetimi İsrail’in hedef tahtasına oturmuş iki ülke arasındaki karşılıklı suçlamalar sürekli olarak Ortadoğu bölgesinin sıcak gündemini oluşturmuştur. Ama son zamanlardaki İsrail’in İran’a yönelik tehditlerini sık duyar olduk.

Yukarıda kısaca sıraladığımız İsrail’in saldırganlık örneklerinde göz önünde bulunduracak olursak önümüzdeki dönemde İsrail Devleti saldırgan tabiatı gereği kaos, savaş ve terörden beslendiğinden dolayı, varlığını şiddet ve saldırganlığa dayanarak sürdürdüğünden dolayı ABD’nin desteğini alsın, almasın İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı gerçekleştirme macerasına girişebilir. Bu durumda İran’ın karşılık vermesi ve NATO füze erken uyarı sisteminin devreye girmesi söz konusu olabilir. Bu nedenle yukarıda sözünü ettiğim neden NATO füze erken uyarı sistemine karşı olduğumun nedenlerine değinmek istiyorum.

NATO Erken Uyarı Radar Sistemi´ne karşı olma nedenlerim:

1) İran uzun yıllardan beri ABD’nin hedef tahtasında olup ABD’li komutanlar her fırsatta İran’ın nükleer tesislerini, askeri tesislerini, deniz ve hava üslerini, sanayi altyapısını, limanları vb. hayati önem taşıyan tesislerine saldırma tehdidini sürdürmektedir.

2) İsrail’in güvenliği ABD’nin en önceliği dış politika doktrinlerinin başını çekmektedir. ABD’nin İran’a saldırması halinde İran’ın karşılık olarak füzeleriyle ABD’yi hedef alması mümkün değildir. Böyle bir saldırı halinde İran füzelerini İsrail’e doğru yönetecektir.

3) ABD’nin Afganistan ve Irak’ta güvenliği sağlamakta başarısızlığını göz önünde bulunduracak olursak bu ülkenin İran’a herhangi bir askeri saldırı konusunda temkinli davransa bile İsrail saldırgan ve terörist tabiatı gereği bir maceracılığa soyunup İran’ın nükleer tesislerine saldırabilir.

4) İran Devleti uzun yıllardan beri ulusal güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak ve egemenliğini sürdürmek amacıyla bu tür saldırıları göz önünde bulundurarak füze savunma sistemine büyük önem vererek ülkenin maddi kaynak ve emeğini kısa ve uzun menzilli füzelerin geliştirmesine ayırmıştır. Kuşkusuz herhangi bir askeri saldırıya maruz kaldığı takdirde hiç tereddüt etmeden füzelerini ateşleyecektir.

5) ABD, İran füze tehlikesine karşı erken uyarı sistemi oluşturmuş bu füzeleri ve erken uyarı radarlarını Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirmeyi planlamıştır ama adı geçen ülkelerin kamuoyu tepkisiyle bu sistemler oralara yerleştirilememiştir.

6) İsrail’in güvenliğini garanti altına almayı hedefleyen ve İran füzelerinin daha ateşlendiği andan itibaren etkisizleştirmeyi hedefleyen NATO erken uyarı radar sistemi ülkemizdeki Malatya Kürecikte kurulmuş, füzeler ise Romanya’ya konuşlandırılmıştır.

7) Ülkemizle Rusya Federasyonu ilişkileri son yıllarda gelişme yönünde büyük bir ivme kazanmış ve başta ekonomik münasebetler olmak üzere her sahada inanılmaz derecede pekişmiştir. İlişkiler karşılıklı vize uygulama aşamasına yükselmişken bir şekilde Rusya’yı da hedef alan NATO’nun Füze Savunma Sisteminin Erken Uyarı Radarlarının ülkemizde konuşlandırıyor olmasında büyük rahatsızlık duyduğunu her fırsatta dile getirmektedir. Rusya NATO’nun Füze Sistemini kendi ulusal güvenliklerine önemli bir tehdit olarak algıladıklarını ve bu tehdide karşılık kendi füzelerini Avrupa sınırlarına yerleştirmek, NATO’nun Füze rampalarını tahrip etmek ve Nükleer Silahları tadil anlaşmalarını gözden geçirme gibi olasılıkları değerlendirdiklerini dünya kamuoyuna deklere etmişlerdir. NATO’nun saldırı füzelerinin radar sisteminin ülkemizde kurulması gelişme terende inde hızla ilerleyen ilişkilerimize zarar vermeyecek mi?

Sonuç olarak; İsrail Devletinin sözüm ona vaat edilmiş topraklarda Arz-ı Mev’ud’u gerçekleştirip büyük İsrail Devletini kurmaya yönelik hedeflerinden hiç vazgeçmediğini göz önünde bulunduracak olursak bunu gerçekleştirmek amacıyla Türkiye, İran ve diğer Müslüman devletler İsrail’in hedefindedirler. İsrail bu hedefini gerçekleştirmek amacıyla İran’ın barışçıl nükleer faaliyetleri bahane ederek Irak ve Suriye’de ki gibi İran’a bir askeri saldırı gerçekleştirebilir. Bu saldırıya karşı İran füzelerini harekete geçirdiğinde İran kendini ve egemenliğini korumak için haklı olarak füzelerini harekete geçirdiğinde Malatya’daki radar üstü İran füzelerinin koordinatlarını tespit ederek ABD’nin füze savunma merkezine bildirdiğinde başta Romanya ve diğer gizli merkezlerde konuşlanmış olan füzeler ateşlenerek İran’ın füzelerini ateşlendiği anda devre dışı bırakacaklardır.

Bu durumda Malatya’da ki radar üstü İran’ın öncelikli hedefi haline dönüşmeyecek midir? (8) İran’ın böyle bir saldırısı Türk kamuoyuna nasıl yansıyacaktır. Üstelik ABD ve İsrail güdümünde bulunan uluslararası haber ajansları, gazeteler ve emperyalizmin hizmetinde bulunan diğer kitle iletişim araçları hatta ülkemizdeki Siyonist kalemlere iki ülke ilişkilerini bozmaya yönelik hedeflerini gerçekleştirmeye fırsat doğmayacak mıdır? İsrail’in varlığını ve saldırganlığını sürdürmek pahasına 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşmasından beri dört yüz yıldır hiçbir önemli sıcak sorun ve sıcak çatışma yaşamadığımız kadim dostumuz ve din kardeşimiz İran’la karşı karşıya gelmeyecek miyiz? İran ve Türkiye arasında meydana gelecek bir sıcak çatışmanın kaybedeni bu iki ülkenin Müslüman, dost ve akraba milletleri olurken galibi ABD, İsrail ve diğer sömürgeci batılı devletler olacaklardır. Zira Türkiye ve İran birbirlerini zayıf düşürürken İsrail’in yayılmacığın karşısında hiçbir artık hiçbir güç kalmayacaktır. İşte bu nedenlerden dolayı Anadolu’nun tam ortasında güzel Malatya’mızda İsrail güvenliğini ve saldırganlığını güvence altına alan erken füze kalkanı radarına karşıyım.

Burada dost ve kardeş ülke Kırgızistan’ın yeni seçilen cumhurbaşkanı Sayın Almazbek ATAMBAYEV den söz etmek istiyorum; bildiğimiz gibi 30 Ekimde seçimlerin sonucunda oyların % 62.52 alarak cumhurbaşkanlığını kazandığı gün verdiği bir demeçte ülkenin başkenti Manas Havalimanındaki ABD Hava Üssünü kapatacağını beyan etmiştir. Bu kararanında Manas Üssünden yararlanarak komşu ülkelere saldırı gerçekleşmesinden dolayı uluslararası krizlere ve çatışmalarına taraf olmak istemediklerini ve süper güçlerin çıkarları için komşularıyla ilişkilerinin zarar görmesini istemediğinden kaynaklandığı tezini ileri sürmüştür. Kırgızistan’ın zayıf ekonomisi ve ülkenin bulunduğu zor ekonomik koşulları göz önünde tutarsak Manas Askeri Üssünden gelecek olan kira bedelinin nedenli ülke ekonomisine nedenli hayatı katkı yapacak olmasına rağmen bu üssün kapatılacak olması başkan A. ATAMBAYEV’İN sağduyulu kararının önemi ortaya çıkmaktadır. Kanımca Kürecik faciasının zararı daha eskilerden faaliyette bulunan İncirlik, Pirinçlik ve güzel ülkemizin çeşitli yerlerinde kurulu bulunan irili ufaklı NATO ve ABD askeri üslerinden az olmayacaktır. Sağduyu sahiplerine, vatanseverlere ve antiemperyalist bütün vatandaşlarımıza duyurulur.

Son olarak Arap Birliği (9) ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Siyasi ve uluslar arası konulara ilgi duyduğumdan itibaren bu örgüt ve bölgemizde faaliyet gösteren diğer uluslararası kuruluşları ilgiyle izler ve araştırırım. Suriye’deki olaylarla ilgili Arap Birliğinin tavır ve uygulamalarını gördükten sonra örgütle ilgili önceden zihnimde var olan yargılar kesinleşmiş ve Arap Birliği örgütünü sömürgeci süper güçlerin doğrudan bir aracı olarak kanaatim kesinleşmiştir. Kurulduğu 1945’den beri istisnalar dahil hiçbir zaman Arap ve Müslüman halkların yanında saf almayan başta ABD,İngiltere,Fransa,Almanya,İtalya vb. sömürgeci emperyalist güçler ve Siyonist İsrail devletinin yanında yer alan bu örgüt söz konusu devletlerin Orta Doğu ve Afrika’da Müslüman halklara reva gördükleri baskı, işgal, zulüm, işkence, istismar vb. insanlık dışı uygulamalarına hiç mi hiç ses çıkarmamıştır.

Unutmayalım bağımsızlık ve kurtuluş savaşı veren Afrikalı Müslüman halklara karşı sömürgeciler şiddetin her türlüsünü uygularken,Siyonist İsrail Devletinin Filistin topraklarını işgal edip binlerce masum ve suçsuz insanı katlederken,kara eylülde Ürdün Kralı Hüseyin yirmi beş bin masum Filistinliyi öldürürken, İsrail Ordusunun Sabra, Şatilla, Deyri-Yasin vb. katliamları yaparken Gazze’de, bir buçuk milyon Filistinliyi açlığa ve yokluğa mahkum ederken bir kere olsun bile Arap Birliğinin sesi çıkmış mıdır? Yemende Ali Abdullah Salih’in, Mısır’da geçici askeri yönetimin, Bahreyn’de Alı-Halife, Arabistan’da Alı-Suudi ailesinin halklarına karşı uyguladıkları şiddet, zulüm ve baskıya karşı duruş sergilediğine hiç rastladınız mı? Daha bir hafta önce NATO şemsiyesi altında Afganistan’ı işgal eden ABD’li askerler sınır muhafızı Pakistan askerlerine helikopterlerle ateş açarak onlarcasını öldürdüğünde acaba Arap Birliği neredeydi? Pakistanlı askerler Müslüman değil mi? Afganistan işgalinden beri otuz beş bin Pakistanlı suçsuz,masum sivil Pakistanlı ABD’nin insansız savaş uçakları ve helikopterlerden atılan bombalarla kuzey Macaristan ve diğer kuzeydeki eyaletlerden acımasızca öldürülmüşlerdir.Arap Birliği bu haksız katliamlara dahası Irak ve Afganistan’da ABD’li ve diğer batılı askerlerce katledilen Müslümanların ölümlerine karşın bir kez bile olsun bir kınama bildirisi yayınlamış mıdır? Hayır, çünkü Arap Birliğini oluşturan devletlerin başında bulunanlar ABD’nin emrinde görev yapan mürteci kralcıklar ve emirlerdir.

Asla emir aldıklarına karşı ses çıkaramazlar, zaten çıkarmayı da düşünmezler. Şimdi ise görülen o ki ABD başkanlığındaki uluslararası emperyalizm NATO, CIA, MOSAD, Intelligence Service, Dünya Bankası, IMF, Uluslararası Basın v.b araçlarının yanına Arap Birliği’ni katarak, uygulamak istediği sömürü siyasetini bu örgüt vesilesiyle yapmaktadır. Bu doğrultuda egemen ve bağımsız devletlerin yönetimlerini bertaraf etmek amacıyla ekonomik, siyasi vb. yaptırımlar, kaos yaratma, iç karışıklık çıkarma, uluslararası camiada yalnızlaştırma vb. politikalar izleyerek sözde Müslüman ve Arap Devletlerin oluşturduğu Arap Birliği Örgütünü hedefleri doğrultusunda kullanmaktadır. Lütfen emperyalizmin eski olan bu oyununa gelmeyelim, gelenleri uyaralım ve çevremizi bilgilendirelim.



DİPNOTLAR:

1) http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=835:tuerkiye-yol-ayrmnda-m&catid=77:ortadogu-analizler&Itemid=150

2) IAEA: Uluslararası Atom Enerji Ajansı (International Atomic Energy Agency) Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren bağımsız bilim ve teknoloji temelli bir organizasyondur. 1957 yılında kurulmuştur. Nükleer Bilim ve Teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılması ve planlanmasında üye ülkelere destek sağlamaktadır. Nükleer güvenlik standartları hazırlamaktadır. Bünyesindeki denetim mekanizması ile ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesini kontrol etmektedir.

3) NPT: Nükleer Silahların yayılmasını Önleme Antlaşması, Temmuz 1968 de Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ve İngiltere Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması´nı imzalarlar. Antlaşmada bulundurdukları nükleer güçleri başka devletlere nakletmeme ve başka devletlere nükleer program gelişiminde yardım sağlamama şartını getirirler. Antlaşma 1970 yılında yürürlüğe girdi. İran 1970 yılında bu antlaşmayı imzalamıştır.

4) http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2011/11/111103_u02_ag_iran_israel.shtml

5) http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=osirak+sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1

6) http://www.dha.com.tr/haberdetay.asp?Newsid=234419

7) http://www.aygazete.com/Anasayfa.php?58005 ve http://www.aygazete.com/Anasayfa.php?58018

8) http://www.hurriyet.com.tr/planet/19332768.asp

9) Arap Birliği: Arap Ligi olarak da adlandırılan bu uluslararası teşkilat, 22 Mart 1945 yılında Arap devletleri arasında işbirliğini geliştirmek amacıyla Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Irak tarafından kuruldu. Merkezi, Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan teşkilatın 22 üyesi bulunmaktadır. Kurucu üyelerin dışında; Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Tunus, Umman, Kuveyt, Somali, Fas, Moritanya, Filistin, Komor, Cibuti, Sudan ve Yemen de Birliğe üyedir. Teşkilata üye ülkeler arasında ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, ticari, eğitim ve benzeri sahalarda işbirliği olanakları sağlanmaktadır. Türkiye, Afganistan, Pakistan, İran ve diğer birkaç Müslüman nüfuslu ülke gözlemci sıfatıyla teşkilatın faaliyetlerine iştirak etmektedir...





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 25
Dün Tekil 1238
Bugün Tekil 1877
Toplam Tekil 4066084
IP 3.135.198.49






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























9 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Saraylarda s remem da larda s rd m , Bin cihana de i mem u ks z T rkl m .
(H seyin Nihal ATSIZ)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.096 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu