Karanlığın çocukları - Üzeyir Lokman ÇAYCI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Karanlığın çocukları - Üzeyir Lokman ÇAYCI
Tarih: 06.09.2011 > Kaç kez okundu? 4254

Paylaş


Oynayanlar :







Mehmetcik, asker



Adil Bey, hukukçu



Zeynep, vatandaş



Alim Bey, profesör



Hakan, öğrenci



Ali Bey, düşünce ve din adamı



Veli Bey, şair, yazar











1. Perde







(Bir sınıf... Sıralar ve korkuluklardan öğrenciler yerleştirilir. Sıralara korkulukların arkaları seyircilere gelecek şekilde konulur. Tam karşıda duvarda yani sahnenin geri planında ortada büyük bir «Türk Bayrağı», sağ ve solunda da Atatürk’ün boy resimleri yer alır. Sıraların önünde bir masa, masanın üzerinde küçük maketten yazı tahtası bulunmaktadır. Sandalye üzerine süpürge sapından bir öğretmen görüntüsü verilmiştir. Sahnenin solunda ayaklı bir tabelâ vardır, üzerinde «Sessiz Çığlık Üniversitesi» yazılıdır! Oyuncular ortadaki masanın önüne geçerek konuşurlar)



Perde marşla açılır. Mehmetçik masa önünde asker kıyafetiyle tek noktaya bakarak konuşur.







Mehmetcik :



9 yılda, hesapsız, kitapsız, «dış güçler istediler» diye 9 milyon millî destek çökertildi



Kahramanlar, vatanseverler, gazeteciler, yazarlar, asil insanlar birer birer suçlanarak köreltildi



İyi işlerini hiç görmedik «onların zamanında…» Haksızlığı, yolsuzluğu kendilerine meşale yaptılar



Karamsarlığın kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…



(Kısa bir sessizlik)







Ali Bey :



(Soldan girer, Mehmetciğin yanına gelir, korkuluktan öğrencilere seslenir)



Hiç bir güç, Allah’ın gücünden üstün olamaz! Atatürk’ü sevenler şimdi neredeler? Biz bu vatanı kolay kazanmadık... Anladınız mı gençler. (Öğretmene dönerek) Öğretmenim gerçekleri anlatmak ve haksızlıkları dile getirmek için diril! Ayağa kalk! Görevini yap, sorumluluklarını bil! Kötüyü-iyiyi, güzeli ve çirkini tanı!







Hakan :



Size soruyorum ülkemiz içinde huzurun, güvenliğin sağlanamadığı bir ortamda Cumhurbaşkanlığı makamında oturak şahıs neden Kongo’ya gitti? Yurt dışında yaşayan milyonlarca Türk İşçisini, Kosovalıları, Türkmenleri, Batı Trakya ve Uygur Türklerini unutanlar Kongo’da ne arıyorlar? Bizim gerçeklerimizden, Avrupa’da asit kazanlarında felç olanlardan, yeraltı maden ocaklarında parçalananlardan, parçalanan ailelerden, ilgisiz bırakılan çocuklardan; huzursuzluğa itilmiş hanımlardan, problemleriyle ilgilenilmeyen özürlülerden, suçsuz – günahsız hapishanelerde çürütülenlerden haberleri olmayanların, sahi Kongo’da ne işleri var?







Ali Bey :



Bugünkü iktidarın ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan şahsın bize hiçbir faydası olamayan geziler için yaptıkları masraflarla ülkemizde kaç fabrika açılabilirdi? Kaç kişi iş sahibi yapılabilirdi? Kul hakkını hiç gözeten var mı? Muhalefet partileri neden seçmenleri uyarmıyorlar?







Adil Bey :



Sevgili Ali Bey, güçsüz Muhalefet partileri, ülkelerini talan edecek özelliklerdeki iktidarları doğururlar. Bu sebeple muhalefet partilerinin teşkilatlanmaları, şuurlu kadrolara sahip olmaları gerekir... Kendi tabanlarına hükmedemeyen, hatta kendi yönetim kadrolarında ahenk oluşturamayan muhalefet partileri ancak iktidar partisinin çanağına su taşırlar ve onların sürekli iktidarda kalmalarına sebep olurlar.







Ali Bey :



Emperyalistler, hedef seçtikleri ülkelerde emellerine ulaşabilmek için muhalefet partilerini içerden çökertmek, kendi seçtikleri kişilerden oluşan iktidar partilerini de güçlendirmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Kapitalist bir örgütlenmeyle toplumu zenginler ve fakirler diye kesin çizgilerle ikiye bölüyorlar. Fakirleri sürekli zenginlere uşaklık yapmaya sürükleyen bu sistemle muhalefet partilerinin tabanlarına söz geçirmeleri, insanların millî ve manevî değerlerine sahip çıkmaları da güçleşiyor!







Adil Bey :



Hani Anayasa`nın 5. Maddesine göre «Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır» deniliyordu? Bu sebeple muhalefet partilerinin halka mesaj verebilecek ve kendi tabanlarını zindeleştirecek bir teşkilatlanmaya girmeleri önemlidir. Bunun için gönüllü hizmet verebilecek tecrübeli kişilere, eğitim kadrolarına, gazete, televizyon gibi haberleşme ve iletişim araçlarına sahip olmaları gerekir.



Ali Bey :

Yani bu sözlerinizle teşkilatçılığın önemine dikkat çekiyorsunuz... Bahsettiğiniz vasıtalarla iktidar partisinin hukuksuzluklarını, anayasa ihlâllerini, yolsuzluklarını, haksızlıklarını anında geniş bir kesime duyurmanın yolları açılmalıdır, diyorsunuz! Suskun ve etkisiz muhalefet partileri, zalimleri iktidar yaparlar; kendilerini de devamlı muhalefette bırakırlar, demek istiyorsunuz!



Adil Bey :

Elbette!



Hakan :

Adil Bey, onlar tam tersini yapıyorlar : Adaleti, hukuk düzenini sağlayacak , huzur ve refahı tesis edecek, hak ve hürriyetleri genişletecek bütün unsurları birer birer ortadan kaldırıyorlar! «Karşımda ayağa kalkmadı» diye, kahraman ve aslan gibi subaylar hukuksuz, adaletsiz bir şekilde tutuklanıyorlar. Aleyhimizde yayın yaptılar, bize karşılar, bizim hukuksuzluklarımızı ifşa ettiler diye gazeteciler, siyasetçiler, aydınlar, doktorlar, ilim adamları gerekçesiz kararlarla tutuklanıyorlar! Yıpratmadıkları, el atmadıkları hiç bir kurum ve camia kalmadı! Türk Sporu adeta ordumuz gibi dağıtılmaya çalışılıyor! Hiçbir düşman gücün geçmişte bizi bu denli dünyaya rezil ettiği görülmemişti. Aşağılanan Ne Türk Ordusu, ne spor camiası, ne de gazeteci ve yazarlar! Aşağılanan Türk Milleti, Türk Milletinin onuru, insanlık ve Müslümanlık! Bütün bunlar olurken ne yazık ki muhalefet partilerini, feryat ederlerken, çığlık atarlarken, değerlerimizi savunmak için meydanlarda haykırırlarken göremiyoruz!

Erkeklik aranmıyor şimdi... Kıvırmak moda oldu.



Adil Bey :

Örneğin, Anayasa`nın 41. Maddesinde «Aile, Türk toplumunun temeliydi ve eşler arasında eşitliğe dayanıyordu?»

«Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar» deniliyor. Bu ve buna benzer hükümler hiç dikkate alınmıyor? Uygulanmıyor... muhalefet partilerinden ise en ufak bir

tepki ya da serzeniş yok!







Mehmetcik :



Biz biliyorduk, avcıların kuşlar için saçtıkları buğdaylar zulme bahaneydi



Söylenilen sözler, verilen vaatler, atılan nutuklar hani birilerine göre şahaneydi?



Devletin çarkı dönmez oldu, ülkemizde parçalanmalar, bölünmeler konuşulmaya başlandı



Teröristler kahramanlar gibi, kahramanlar da teröristler gibi karşılandı...



İyiliğe, güzelliğe, dostluğa, insanlığa, tarafsızlığa, eşit ve adil hizmete devletin kapıları kapandı



Şiddetin kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…



(Kısa bir sessizlik)







Hakan :



Dış güçler göz göre göre yeraltı ve yerüstü zenginliklerinizi ükelerine taşısınlar, geride size bol zehirli toprak bıraksınlar, siz hiç sesinizi çıkarmayın! Meyvalarınız, sebzeleriniz GDO’lu olsun, neslinizi kurutsunlar!







Adil Bey :

Hani Anayasa’nın 6. maddesine göre «Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindi?»

Anayasa’nın 10. maddesine göre «Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşitti?

Anayasa`nın 17. Maddesine göre «Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamazdı?»



Hani Anayasa`nın 24. Maddesine göre «Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz» deniliyordu?



Zeynep :

Sevgili Adil Bey, bugün bahsettiğiniz bu hükümlerin hiçbirisinin uygulandığını göremiyoruz... Yani göz göre göre devletin başındakiler Anayasal suç işliyorlar! Üstüne üstlük bir de yeni anayasa yapmaktan bahsediyorlar... Ülkemizde mevcut anayasa hükümleri dahi uygulanmıyor. İktidar mensupları ve yandaşlar sınırsız suç işleme, işledikleri suçların soruşturulmasını önleme, böyle soruşturmaları tarafsız bir şekilde sürdüren savcıları, yargılama yapan hakimleri sürme, görevden alma ve yargılama özgürlükleri var! Yani hukuk olmayan, kanunların ve anayasa hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede onlar yeni anayasa hazırlasalar ne değişecek ki? Bizim anayasaya değil, hukuk düzenine, demokratik anlayışa, insan haklarına saygılı dürüst ve onurlu fertlere, adaleti gözeten yöneticilere, suçluları ve suçsuzları birbirlerinden ayırt edebilecek hakim ve savcılara; halka, canlılara, öğrencilere, çocuklara sevgi ve saygıyla yakınlaşan güvenlik güçlerine ihtiyacımız var!



Adil Bey :

Biliyorsunuz teröre karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerini de etkisizleştirmek için Emniyet güçlerine Türk Ordusu’nun görevini yüklemek istiyorlar. Polis devletine adım atma adına gerçekleştirilmek istenen bu projenin hiçbir dünya ülkesinde benzeri yok. Aksine birkaç hafta önce Fransa’da yapılan bir anketle artan olaylara karşı, halkın büyük bir çoğunluğunun askerin polis yerine görev yapmasını istemeleri, Türkiye’deki iktidar mensuplarına önemli bir cevaptır!



Mehmetcik :



Vatan toprakları, sularımız, fabrikalarımız, iş yerlerimiz, ekmek tezgâhlarımız, insan gücümüz, emeklerimiz hepsi heba edildi



Koca koca kurumlar, tarihi binalar, hatıra kaynakları, ormanlar, parklar teker teker kurutuldu



Kutsallarımız, Ergenekon gibi millî duyarlılıklarımız karanlık amaçlar için yıpratıldı



Sevgiyi, saygıyı, fedâkarlığı, insanî ilişkileri, dostluğu ortadan kaldırdılar



Felâketlerin kaynakları oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…



Hakan :

İşte bugünkü iktidarın size bırakacakları miras, bölünmüş, parçalanmış bir ülke, paylaşılmış zenginlikler ve topraklar, yakılmış, imha edilmiş doğal ve tarihî güzellikler, ormansız ağaçsız, kuşsuz, otsuz, çiçeksiz dağlar, bağlar, köyler ve şehirler! Bunlar karşısında, hiçbir şey yokmuş gibi, siz sizi uyaranlara, kişiliğinizi, kimliğinizi gizleyerek «öğretmen» rumuzuyla hakaretlerinizi sürdürmeye devam edin. Size kıvırmak çok yakışıyor!



Adil Bey :

Ilımlı İslâm, dinlerarası diyalog, medeniyetlerarası ittifak safsataları Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için ortaya atılmış birer yozlaştırma projeleridir. Bu yönde Kuran’da olmayan kurallarla Müslümanların zihinlerine şüphe yerleştiriliyor, işsiz, aşsız, mesleksiz kalmalarının yolları açılıyor. 24 yıl önce, yani1987 yılı ramazan ayında Tercüman Gazetesin’nde yer alan bir haber dikkatimi çekmişti... Birmanya, diğer adıyla Burma hükümetinin Müslümanlar için sloganı “cahil kalsınlar!“ şeklinde idi. Bu görüş bugün daha da yaygın ve daha da etkili olarak sürdürülüyor...

Size ters düşenlerle, sizi cehalete mahküm etmek isteyenlerle, size gizli veya açık savaş açmış olanlarla ittifak etmeniz, onlarla fikir alışverişinde bulunmanız mümkün mü? Hele dininizi ılımlılık altında yozlaştıranlarla anlaşmanız, kaynaşmanız söz konusu olabilir mi? Bu sorularıma cevap bekliyorum!



Adil Bey :

Anayasa`nın 45. Maddesine göre «Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması» dile getirilerek; «Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır» deniliyor... Ama bu hükümleri de dikkate alan yok!

Evet bugün anayasa ihlâlleriyle karşı karşıyayız... Ne yazık ki üreticilerimiz, çiftçilerimiz, ziraatçılarımız ürünlerini arzu ettikleri usullerle, beklentilerine uygun bir şekilde üretemiyorlar veya satamıyorlar. Yani devlet eliyle onların işleri kolaylaştırılmıyor, aksine zorlaştırılıyor! Emperyalist ülkelerin talimatları doğrultusunda ekeceklerine, dikeceklerine dahi kendileri karar veremez hale getirildiler!



Alim Bey :

Bugün bizi yönetenlerin «kurumları ve insanları kendilerindenleştirmek kaygıları» anayasa ihlallerini, işledikleri suçları, bilgisizliklerini, dışa bağımlılıklarını örtme ya da gizleme isteklerinden kaynaklanıyor. Bunların «İyi görüntü vermeyen hayata ve insanlara bakış açıları», «olumsuzluk üreten seviye ve davranışları», «adaletsizlik sergileyen icraat ve tavırları» dikkatlerimizi çekiyor. Onlar tarafından suçlansak da, engellensek de mutlaka halka değişik yöntemlerle bu konuları ayrıntılarıyla anlatmalıyız ! Kur’an-ı Kerim’de görevlerini yapmayan kötü âlimler kitapları sırtında taşıyan eşeklere benzetiliyor. Bugün Müslümanların halleri, babaları alevler içerisinde yanarken dans eden insanların hallerine benziyor! Ömürleri boyunca onlar ne yazık ki neleri kaybettiklerini bilemeyecekler. Bunu...



Hakan :

800 kişilik koruma orduları, korkular, halka biber gazlı ve tazyikli suyla yapılan saldırılar Allah’tan ve milletten kopuşlarının yansımaları değil mi?



Alim Bey :

«Bir kadın memesine vatanı satarım» sözüyle dikkatlerimizi çeken Taraf Gazetesi sahibi Ahmet Altan’ın bugünkü iktidarı desteklediğini biliyoruz. Bu kişinin, buna benzer ifadelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve vatanseverlere karşı oluşuyla tanınmasına rağmen,

Yarsav’ın önceki başkanlarından Emine Ülker Tarhan’ın Başbakanlık koltuğunda oturan kişiye hitaben «Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten mahkum edilmiş bir kişisiniz» sözünü umursamadan,

Başbakanlık koltuğunda oturan aynı kişinin, Bir Amerikan projesi olan ve Türkiye’yi de içine alan Ortadoğu’yu parçalama projesi BOP’a eşbaşkan olmasını yadırgamadan,



Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, Başbakan kimliğiyle, Irak’ta 2 milyon Müslüman’ı imha eden, binlerce Müslüman bayana tecavüz eden, bu ülkeyi parçalayan Amerikan askerlerine hitaben «Irak\'ta savaşan ABD\'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.» diye yakarışta bulunmasını sorgulamayan, dinden, Allah’tan bahseden, yazarlara, gazetecilere, siyasetçilere, seçmenlere bu olumsuzlukları onaylattıran duygu, din dışı, ahlâka sığmayan davranışları desteklettiren bağlantı dayanağı, israfı, yozlaştırmaları, yıpratmaları, yıkımları, partizanlıkları, ayırımcılıkları ve tahribatları hoş gösteren ilişki şekli, hukuksuz, adaletsiz, iftiralara dayanan yargılamaları, sorgulamaları, tutuklamaları tasvip ettiren birliktelik hissi, onları ortak noktada birleştiren siyaset ve gayeler ne? Camilerin kiliseleştirilmeleri, gençlerimizin Hıristiyanlaştırılmaları, misyonerlere, ajanlara ülkemizde sınırsız özgürlük verilmesi, Haçlılara övgülerin yağdırılması, Anayasa dışı tavırlar, bağlantılar, ılımlı İslam söylemleriyle Amerikancı İslâm yani Protestan -İslam kurgulanmalarına destek olunması, onları Müslüman ismi altında hiç rahatsız etmiyor mu? Yoksa suç işleyen, günahkâr iktidar mensuplarıyla kader ortaklıkları mı var? Bu halleriyle, şerre, zulme destek olarak, hâlâ 72 fırka dışında kaldıklarına ve Cennet’e girebileceklerine mi inanıyorlar?



Yazıklar olsun?







Adil Bey :

25.08.2011 tarihinde Avrupa’da çalışan bir yakınım aradı. Avrupa ülkeleri Türkiye’de yoksulluğa itilen Müslümanların para, servet vaatleriyle, ruhen satın alınarak, beyinleri yıkanarak, kendi ülkelerine düşman bireyler hâline getirilerek, süratle Katolikleştirildiklerini çok yakından izliyorlarmış. Hatta radyolarda mizah programlarında bile, «verilen tavizler sonrası dinlerini değiştirenlerden, yani Katolikleştirilen Türk’lerden bahsediyorlarmış». Bu konuyu «Yeni Katolik Türk» tabirleriyle ülkemizdeki yozlaştırmaların boyutlarını aksettirerek, açık ifadelerle alay ediyorlarmış. Kendi ordusuyla savaşan bir iktidarın kimleri güçlendirdiğini hangi değerlerimizi de yıprattığını görmemek mümkün değil! Kendi stratejileri olmayan yöneticilerin başka ülkelerin stratejileriyle ayakta durmaları da asla mümkün değil... Unutulmamalı ki Emperyalist ülkelerin dostlukları kısa süreli ve çıkarlara dayalıdır! Kendi ülkelerine ve milletlerine kötülük yapacak kadar aşağılaşan hain yöneticiler eninde sonunda mutlaka onlar tarafından idamla, katledilerek, tuzağa düşürülerek sırlarıyla birlikte tarihe gömülmektedirler. Bunların örnekleri çoktur.



Mehmetcik :



Hapishaneler zulümhânelere dönüştürüldü, zindanlaştırıldı mahkemeler



İcra dairelerine çevrildi, beklentiler, zihinler, algılar, alışverişler, muhakemeler



Anneler gözyaşlarıyla, kadınlar şiddetle, çocuklar, hastalar, özürlüler ve yaşlılar ilgisizliklerle tüketildiler



Öğrenciler, baskılarla, sehvenlerle, bozuk eğitim darbeleriyle sokaklara döküldüler



Babalar, ana kuzuları, vatan evlâtları, askerler gözler önünde şehit edildiler



Bu manzaralar karşısında, hissiz kaldılar... Tüyleri bile kıpırdamadı onların!



Aksine katillerle, zalimlerle, hainlerle işbirliği yaptılar…



Acıların kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…







Hakan :



Sizi emperyalistlerin bölgemizdeki çıkarları için Suriye ile savaştırmak, İran ile de çarpıştırmak istiyorlar! Eninde sonunda sizi acılarla, hüzünlerle başbaşa ve çaresiz bırakmak onların tek emeli... Emperyalistlerde menfaat için her türlü hile var, merhamet yoktur!





Adil Bey :

Bu sabah aynı yakınım beni aradı. Bana «oturduğum evin çevresinde binlerce güvercin yaşıyordu. Birkaç gün önce, yıllarca hâl ve hareketlerini incelediğim güvercinlerin aniden adeta kırlangaçlaştıklarını gördüm. Eşimle hayretler içerisinde kaldık. Çok geçmeden çevremizde tek bir güvercin dahi kalmadığına şahit olduk. Eşime dedim “bunlar feraset sahibi hayvanlar, kuralları var, sebepsiz bu tavırlara giremezler” Gece yarısı, bugüne kadar benzerini görmediğimiz bir yağmur fırtınası oldu. Ağaçlar adeta secde yaptılar, pencerelerimiz sallandı, gök gürlemeleri, şimşekler birbirlerini takip ettiler. Anladık ki güvercinlerin saatler öncesi tavırları boşuna değilmiş. Fransa’da temmuz ve ağustos ayları oldukça yağmurlu ve soğuk geçti. Libya’da Müslüman kanı akıtıldığı bir dönemde, orada canlarını yitirmekte olan Müslümanların beddualarının arşa ulaştığını hisseden yok. Güvercinlerdeki hassasiyeti insanlarda göremediğimiz asrımızda Hazret-i Musa (A.S.) ve asası, Hazret-i Nuh (A.S.) ve gemisi gibi unsurları belki göremeyeceğiz ama, tufanlarla, hortumlarla, afetlerle, olaylarla çok ciddi bir imtihanlardan geçirilebileceğimizi düşünüyorum. Silivri’de iftira ve tertiplerle yargılanan mazlumların sahipsiz olmadıklarını, Libya’ya Müslüman kanı dökülmesi için 300 milyon dolar para gönderen ülkemiz yöneticilerinin yanıldıklarını ve cezalandırıldıklarını mutlaka göreceğiz! Allah’a güveniyoruz! » dedi.



Zeynep :

(Seyirciler arasından elinde bir bayrakla koşarak sahneye doğru gelir)

Bu vatan bizim... susmayacağız... susmayacağız... Babamı iftiralarla, tertiplerle, sahte belgelerle, özgürlüklerimizi kısıtlayarak ellerimizden aldınız... Susmayacağız! Ne mutlu Türk’üm, diyene!



Hakan :

Kötülüklere, ihanetlere, zulümlere karşı zamanında cevap veremeyenler, acze ya da tuzağa düşürüldükleri zaman kendilerini savunma güçlerini de kaybederler!

Ben şahsen alçaltılarak her gün bin kez ölmektense onurlu bir şekilde bir kez ölmeyi tercih ederim. «Bir Türk dünyaya bedeldir», sözünün boşa söylenilmediğini yiğitçe ifade etmek zorundayız! Korkak, sindirilmiş, cesaretsiz fertler esarete mahkûmdurlar! Zalimi alkışlamak, zulme destek olmak, yapılan haksızlıklara seyirci kalmak asla inançlı ve vatansever insanların tavırları olamaz! Ne mutlu Türk’üm diyene.



(Mehter marşıyla perde kapanır)



Karanlığın çocukları











Üzeyir Lokman ÇAYCI













Oynayanlar :







Mehmetcik, asker



Adil Bey, hukukçu



Zeynep, vatandaş



Alim Bey, profesör



Hakan, öğrenci



Ali Bey, düşünce ve din adamı



Veli Bey, şair, yazar





İkinci perde



(Bir sınıf... Sıralara korkuluklardan öğrenciler yerleştirilir. Sıralar ve korkulukların arkaları seyircilere gelecek şekilde konulur. Tam karşıda duvarda yani sahnenin geri planında ortada büyük bir «Türk Bayrağı» vardır. Sağ ve solunda da Atatürk’ün boy resimleri yer alır. Sıraların önünde bir masa, masanın üzerinde küçük maketten yazı tahtası bulunmaktadır. Sandalye üzerine süpürge sapından bir öğretmen görüntüsü verilmiştir. Sahnenin solunda, önde ayaklı devrilmiş bir tabelâ vardır, üzerinde «Sessiz Çığlık Üniversitesi» yazılıdır! Oyuncular ortadaki masanın önüne geçerek konuşurlar)

Perde marşla açılır.



Alim Bey :

Mehmetcik nerede ?



Adil Bey :

Onu da tutukladılar... Biliyorsunuz Emperyalistler ne derlerse o yapılıyor... Ordumuzu kendilerine hizmet eder hâle getirmek istiyorlar. Bu sebeple kendilerine engel olan ne varsa onu ortadan kaldırıyorlar. Yarınlarda gençlerimizin, askerlik süreleri içerisinde ülkemize değil, Amerika’ya hizmet etmelerinin projeleri yapılıyor! En hassas görevlerde olan komutanlarımız birer birer veya toplu halde tutuklanarak etkisizleştiriliyorlar!



Ali Bey :

O ülkenin mensupları ki, demokrasi ya da özgürlük getireceğiz diye giriyorlar ülkelere... İşgallerle, yağmalamalarla, tecavüzlerle Müslüman ülkeleri talan ediyorlar. Sadece Irak’ta 2 milyon Müslüman’ı öldürerek, çocuklar, bayanlar, çiçekler ve hayvanlar üzerine bomba yağdırarak, hunharca tecavüz ederek, dünyaya korku yayıyorlar!

İmam-ı Gazâli, İnsanların «Zâlime meyil etmeleri, onu sevmeleri ve onun yanında kendilerini küçük görmeye inanmaları, kâlp ve itikattaki günahlardandır», «Zâlime dua edip Allahü Teâlâ sana uzun ömürler versin, sizi bize bağışlasın» gibi sözler söylemek ise konuşmadaki günahlardandır» diyor.



Alim Bey :

İnancınızı, onurunuzu, vatanınızı, bayrağınızı korumak için dik durunuz ! Zalimler, hainler ve gafiller karşısında kendinizi, milletinizi ve ülkenizi kahramanca savununuz ! Kimlerin yanlarında olduğunuzu bilerek, kişiliğinizi, kimliğini, kararlılığınızı korkmadan sergileyiniz !

Übâde ibn Samet «ilim adamlarının ve inananların, sultanları, devleti yönetenleri sevmeleri nifaka ; zenginlerin onları sevmeleri de riyâya, yani iki yüzlülüğe veya gösterişe işarettir» derken İbn Mes’ud ise «Öyle kimseler vardır ki, sultanların ya da devleti yönetenlerin yanına dini sağlam olarak gider, dinsiz olarak oradan çıkar», demektedir.

Bugün ise insanların çıkarları için yakınlarını, onurlarını, kişiliklerini, dillerini ve dinlerini şuursuzca feda ettikleri görülmektedir. Her şeyi açığa çıkaran gündüzün aydınlığı, gerçekleri gizleyen, acıları besleyen, kötülükleri süsleyen gecenin karanlığından iyidir. Kalbi diri tutan inanç unsurları ve insanî olgular kalktığı zaman, kişilerde gaflet, şiddet, nefret, hayvanî hisler ve kabalıklar gelişir.



Ali Bey :

Yarın mutlaka Allah’ın huzuruna gideceksiniz? Çünkü ölüm öldürülmüyor. Orada «Ergenekon» tarihi ismiyle terörü, terörle kahramanları neden özdeşleştirdiğinizin hesabını nasıl vereceksiniz? Suçsuz günahsız insanları iftiralarla, tertiplerle, sahte evraklarla, hilelerle, oyunlarla suçlamanız, onları tutuklatmanız, bazılarının hastalanmalarına bazılarının da ölümlerine sebep olmanız, ailelerini, çocuklarını, yakınlarını hesapsız acılar içerisine itmeniz Cenab-ı Allah tarafından nasıl karşılanacak?

Özel bir şirkete iş başvurusunda bulunan, muvazzaf albayın bir vakıf üniversitesinin, \"Matematik-bilgisayar\" bölümünden mezun olan kızına, \"Babanızın adı Ergenekon\'a karıştı mı? Babanızın birlikte görev yaptığı subaylardan herhangi birinin adı, gündemde olan soruşturmalara karıştı mı\" sorularıyla genç bir kızın duygularını, dünyasını alt-üst etme girişimleri vicdanla, imanla, insanlıkla, vatanseverlikle hiç bağdaşıyor mu?

Dün kısmen de olsa camilerde okunan ezanları, «gürültü yapıyor» diye susturdunuz. Bugün hutbelerde okunan ayetlerden yüce Peygamberimiz Hazret-i Muhammet Mustafa’nın ismini kaldırttınız!

Peygamberimizin (S.A.) «Hiç şüphe yok ki, İslâm’ın usulleri birer birer bozulacak. Birisi bozulduğunda halk ötekine hücum edecek. İlk önce “hükmü” kaldıracaklar, en sonra da “namazı” bozacaklar.» sözüne hepinizin dikkatlerini çekiyorum. (1)

Bugün teravih namazlarına, hutbelerde okunan ayetlere yapılan müdahalelerle, medeniyetler arası ittifak, ılımlı İslam ve dinler arası diyalog safsataları ne yazık ki din maskesi altında sinsice yürütülerek yüce Peygamberimizin işaret ettiği hususlar gerçekleştirilmektedir. Aksine camilerimiz kiliseye çevrilmekte, haçlılara övgüler yağdırılmakta, 2 milyon Müslüman’ı katleden, Müslüman hanımlara hunharca tecavüz eden Amerikan askerlerine bugünkü iktidar sahiplerince «Irak\'ta savaşan ABD\'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz» şeklinde dualar yapılmaktadır.



Ne yazık ki din adamları suskun, âlimler seyirci, bazı gazeteci ve yazarlar zulme destek olma peşindeler, millet ise kılını dahi kıpırdatamıyor. Cennetin ucuz, Cehennemin de lüzumsuz olmadığını mutlaka gelecekte göreceğiz!



Adil Bey :

Hukuka sığmayan uygulamalardan, yaşama haklarına yapılan tecavüzlerden bahsetmek istiyorum!

Biraz evvel bahsettiğin iş başvurusu yapan genç bir bayana reva görülen aşağılayıcı sözlerin mutlaka irdelenmesi gerekir. Bu sözlerin sahibini kimler etkilemiştir?

Anayasa’nın 3. maddesinde «Hiç kimse işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.» denilmesine rağmen neden anayasa hükümleri uygulanmıyor?



Ülkesinin insanlarına, onların haklarına, vücut bütünlüklerine, huzurlarına, geleceklerine, görev ve sorumluluklarına, rütbelerine, onurlarına, hassasiyetlerine, inanç ve millî duyarlılıklarına ancak düşman güçler, düşmanlar, art niyetliler ya da sadistler müdahale edebilir veya dokunabilirler...

Devlet, halkının güvenliğini sağlayamıyor; aksine halkın, devleti yönetenlerin saldırılarından, baskılarından endişe duyar hale getirildiği bir korku dönemi oluşturulduysa o ülkede anarşi başlar ve adalet ortadan kalkar!

Hiç tereddüt etmeden, iftiralarla, tertiplerle vatansever insanları, bize karşıtlar, karşımızda ayağa kalkmadılar diye tutuklatmak, onların «hayatlarını alt-üst etmek, ya da geleceklerini karartmak», «hastalanmalarına, hatta ölümlerine sebep olmak» Müslümanlıkla, insanlıkla, vicdanla, adaletle izah edilemez! Bu uygulamalar olsa olsa zulümdür, işkencedir, tacizdir!



Alim Bey :

Ülkemizin bugünkü hali tıpkı kendisini yücelten organlarından mahrum etmek üzere emperyalistler ve onların maşaları tarafından hilelerle, tuzaklarla, oyunlarla ameliyat masasına yatırılmış bir insan görüntüsü arzediyor. Kalbine Amerikan kalbi, beynine İsrail beyni, organlarını da emperyalistlere hizmet edebilecek değişikliklerle, başkalaştırmak ve değiştirmek istiyorlar. Bir kısım insanları ülkelerine sahip çıkmamaları ve dolaylı da olsa kendilerine yardımcı olabilmeleri için zamana yayarak, ustalıkla makam, para, unvan, çadırlarda kurulan iftar sofraları gibi uyuşturucularla uyuşturarak etkisiz hâle getiriyorlar. Bir kısım vatansever insanların da durumu kavradıkları, tehlikeyi sezdikleri, oynanan oyunları farkettikleri için Ergenekon’cu veya terörist damgası vurularak, telefonları dinlenilerek, iftiralarla, tertiplerle, onurlarını kırarak, entrikalarla tutuklayarak ya da hapsederek etkilerini ortadan kaldırıyorlar. Üçüncü grup olan vatansever insanlar ise, olup bitenlere tahammül edemedikleri için gazeteci ve yazarlar yazdıkları yazılar sebebiyle yerlerinden yurtlarından, işlerinden ve aşlarından koparılarak, baskılarla, tehdit ve şantajlarla, gözdağı verilerek, korkutularak sindirilmek ve etkisizleştirilmek isteniyor ! Hasta diye ameliyat masasına yatırılan sadece ülkemiz değil, ülkemizin geleceği, bağımsızlığımız, ülkemizin millî bütünlüğü, özgürlüklerimiz, inancımız, dinimiz, diyanetimiz, millî eğitimimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri, güvenliğimiz, neslimiz, sağlığımız, zenginliklerimiz, zekamız, kalbimiz ve duyarlılıklarımız !



Adil Bey :

Herhalde, gaflete nasıl düşürüldüğümüzü anlatmak istiyorsunuz?



Alim Bey :

Ülkenize at gözlüğüyle bakar gibi bakarsanız, çevrenizde gelişen olayları, gerçekleri ve tehlikeleri göremezsiniz. Kalpler hissetme özelliğini kaybeder, zeka dumura uğrarsa, idrakten, algıdan ve iradeden de bahsedemeyiz ! Din kalple, akılla, bilgiyle ve iradeyle yaşanır. Din adamı ise yapılan kötülüklere, zulme, haksızlıklara seyirci kalan, ortak olan ya da olumsuzluklar karşısında susan değil ; ilâhî kuralları her şeye rağmen, korkmadan, usanmadan haykıran bir kişi olmalıdır ! Geçenlerde bir imam tarafından Prof. Dr. Haydar Baş’a Karadeniz Bölgesininde yaşanan bir olay naklediliyor… 70 – 80 yaşında, sürekli camide ibadet eden bir vatandaşımız cemaat içerisinde din görevlisine «Hocam sahiden öldükten sonra dirilecek miyiz ?» sorusunu yöneltiyor. Yani vatandaş dokuz yılda imanın şartlarına dahi kuşku duyar hale getirilmiş… İmanını kaybettiğinin farkında değil. Din gırtlaktan aşağıya inmiyor. Akla, kalbe intikal etmeyen bir inanç olgusu, kötü siyasetle kirletilen din algısı insanlarımızı, dinden, imandan uzaklaştırıyor.



Adil Bey :

Size Amerikan Haberler Merkezi, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, diye arka kapağında not düşülen 20,5X27 santimetre ölçülerinde enlemesine basılmış «Amerikan tarihinin yaşayan belgeleri» isimli 84 sayfalık kitapta yer alan 12 Haziran 1776 tarihli «Virginia insan hakları beyannamesinden» bahsedeceğim. Bu beyannamenin 5. maddesinde «Devletin yasama ve yürütme görevleri, yargılama görevinden ayrı ve müstakil (bağımsız) olmalıdır» denilirken, 9. maddesinde : «Hiç kimse için aşırı kefalet akçesi istenemez, aşırı para cezası, ya da zulüm sayılabilecek, alışılmamış cezalar verilemez» hükmü yer almaktadır. 10. madde ise : «Bir polise, ya da bir özel görevliye, işlenen suç hakkında açık bir delil olmaksızın, şüpheli yerleri araması, ya da adı belirtilmemiş ve suçu açıkça anlatılıp delilleri gösterilmemiş kişi, ya da kişilerin yakalanması için verilen müzekkereler acı vericidir, tecavüzdür ve tasvip (kabul) edilmemelidir» hükmü ise diğer hükümler gibi günümüz Türkiye’sinde bugünkü iktidar tarafından tam tersi yapılırken aynı ülke yöneticileri tarafından yani Amerikan otoriteleri tarafından alkışlarla karşılanmakta, övgüler yağdırılmaktadır! Sağlığı, onuru, hizmetleri, mesleği hiçe sayılarak, delilsiz, belgesiz, «bize karşı diye» iftira ve tertiplerle tutuklanan Prof. Dr. Mehmet Haberal’a «Suçum ne?» diye kitap yazdıran adaletsizliklere ve hukuksuzluklara karşı sesini hiç çıkaran var mı? Mağdur olan sadece Prof. Dr. Mehmet Haberal değil... İçlerinde general ve amiral olan yüzlerce subay, astsubay, gazeteci, ilim adamı, yazar, emniyet görevlisi ve siyasetçi de aynı hukuksuz usul ve yöntemlerle tutuklandılar... Silivri’yi Guatemala’ya benzeştirerek insan avcılığı yapıyorlar. Stratejik önemi bilinmesine rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerine ait kozmik odaların aranması, arama şekli ise başlı başına bir skandaldır! Paygamberimiz’in (S.A.) «Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır» sözünü bilmelerine rağmen Müslüman görüntülü yandaş medya (gazete ve televizyonlar) mensupları adeta «iftira müesseseleri» gibi çalışarak haksızlıklara çanak tutmaktadırlar! Size soruyorum kendi ülkelerinde birlikte yaşadıkları insanlara kötülük yapanlar, emperyalistlerin hesaplarına çalışanlar Müslüman olabilirler mi?



Hakan :

Hazret-i Yusuf’u kuyuya atacak kadar kalplerine düşmanlık yüklenen kardeşlerinin oyunları bozan Allah, ülkemiz ve ülkemizin kahramanları üzerinde oynanan emperyalist oyunları da mutlaka bozacaktır. Ben buna inanıyorum!



Ali Bey :

Nefsî yönelişleri Mevlânâ Celaleddin-i Rumî bir hikayeyle bize anlatıyor : «Bir geyik avcısı, bir ormanda geyik avlamak üzere dişi bir geyikle yola koyuluyor. Bir tarafında orman diğer tarafında yüksek bir tepe olan uçurumdan istifade etmek istiyor. Yüksek tepede bulunan bir ağaca dişi geyiği bağlıyor, kendisi de kuytu bir yerde kurbanlarını bekliyor. Orman içinde bulunan erkek geyikler karşı tepedeki dişi geyiği görür görmez ona ulaşmak için düz yoldalarmış gibi uçurumu farketmeden süratle koşmaya başlıyorlar. Uçuruma düşerek yaralanan veya parçalanan her bir erkek geyik zahmetsiz avcının eline geçiyor.»

Günümüzde menfaat ya da çıkar elde etmek için insanlarımız, kendilerini tuzağa düşürenleri de, kendileri için kurulan tuzakları da ne yazık ki farkedemiyorlar!



Adil Bey :

9 yıllık bir dönemde ülkemize yaşatılanlara bakın : 17 aylık bebeğe tecavüz eden, annelerini ve babalarını katleden insanlar türetildi, kurgulanan hukuk düzeni bu tür insanları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıyor. Üniversiteli kapkaççılardan bahsediliyor!

9 yıldır başbakanlık koltuğunda oturan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kasetinin daha ortaya çıkması ve 1995’teki bu konuşmasında, verdikleri mücadelenin iktidara gelmesi uğruna papaz elbisesi bile giyebileceğini söylemesi gibi, AKP’nin Trabzon’da Gülbaharhatun Mahallesi parti teşkilat sorumlusu Zafer Özer, genel başkanları Tayyip Erdoğan’ın “gerekirse papaz elbisesi giyerim” sözlerini teyid ederek, “ben de gerekirse papaz elbisesi giyerim, gerekirse iktidar olabilmek için ülkenin yarısını bile satarız” gibi sözler söylemesi bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkar hale geldi. Bu düşüncedeki kişiler sizi, ülkenizi, problemlerinizi sağlıklı yönetebilirler mi?



Veli Bey :

Dostluğu, kardeşliği, insanlığı, inancı kirli siyasetin içerisinde eritmeyin

Dünya gelip geçici, adil olun, Allah’a bağlanın, şer yolundan gitmeyin

Sahip çıkın vatanınıza, bayrağınıza, ecdat yadigârlarına

Dik durun, onurlu olun, çıkar için küçülmeyin...

Biliyorum önünüzde engeldir, karanlığın çocukları... karanlığın çocukları...



Adil Bey :

Sıfır terörle ülke yönetimini devralan iktidar, “Kürt açılımı yapıyoruz” diye eli silahlı teröristlerle müzakereyi seçti ve Türkiye kan gölüne döndü. Bilanço ise 9 yılda 942 şehit

Teröristler 8 vatan evlâdını şehit ediyorlar... Aynı gün, bugünkü iktidarın bir bakanı teröristlerle yapacakları barış anlaşmalarından bahsediyor. Amerika ve dünya ülkeleri «teröristle bir masaya oturulmaz, anlaşma yapılamaz, barış da sağlanamaz... Onlarla onların diliyle konuşmak lazım», derlerken bizimkiler başka hesaplar içerisindeler! Açılım safsatalarıyla, teröristlere verilen tavizlerle bugünlere getirildiğimizi asla unutmayalım...

Birileri sizin ırzınıza geçecek, siz size bu kötülüğü yapanlarla bir masaya oturup, onlarla anlaşmaktan söz edeceksiniz! Bu olsa olsa şerre teslim olma, haksızlığa göz yumma, yapılan kötülükleri kabullenme girişimidir.



Geri plandan, sahne arkasından Mehmetcik’in sesi yankılanır :

Susmayacağız!



Veli Bey :

Susmak, teslim olmak demektir!



Ali Bey :

Emperyalistlerin güdümünde olanlara karşı halkı uyarmak ve gerçekleri anlatmak bizim görevimiz olacak!



Hakan : Milleti millet yapan unsurlar dil birliği, din birliği, ülkü birliği, tarih birliği ve bayrak birliğidir. Dil birliğini bozmak için devlet televizyonunu da kullanarak farklı dillerde yayınlarla işe başladılar! Amaç ülkemizi bölük pörçük etmek... Bu bir ihanettir!



Veli Bey :

Gitmenize hiç gerek yok seri katillerin üzerlerine

Onlarlaşan bir iktidar var ülkemizde

Din sermaye, Allah ile aldatmak bir çare...

Dönerler onların etraflarında tavaf eder gibi deli divane...

Katkılarla, desteklerle yıkılırlar Müslüman ülkeler birer birer... pare pare!

Siz nerelerindesiniz onların... inancınızla?

İnkâr, dinden uzaklaşma, kirli siyaset yoksa size de mi bulaştı?

Umursamazlık, çıkar hırsı, gaflet hücrelerinize mi ulaştı

Yenilmek, parçalanmak, kaybolmak, yok olmak, tecavüze uğramak

Size göre kaderse eğer

Susun, kucak açın, davetçi olun felaketlere,

İçinize çekin bir nefes gibi kötülükleri!

Size ağır gelmez bu sözler, özünüzden düşündürmez

Acı vermez, nasihatler, ikazlar uyarılar nasıl olsa size tesir etmez!

Size güç verir sağır dünyanın unsurları, körleşmiş duyarlılıkların simsarları

Ucuza inanç pazarlayan din tüccarları

Din tüccarları...

Din tüccarları...

(Sahne kararır, aydınlandığı zaman orada görülmez)



Hakan :

«İktidar olma uğruna papaz elbisesi dahi giyerim» diyerek yola çıktınız. Bakın içimize işleyen tahribatlarınıza... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…



Adil Bey :

Veli Bey nerede?



Ali Bey :

Onu da tutukladılar... Tertiplerle, iftiralarla tutuklanan kahramanların sayısı tam 666 kişi! Biliyorsunuz ki, emperyalistler bugünkü iktidarı ve kendilerini eleştirenleri demokrasi getiriyoruz diye diye, özgürlük söylemleriyle ve değişik şekillerde susturuyorlar! Hem de millî tabirleri kullanarak... «Ergenekon» gibi... Yarın «Ötügen», «Fatih», «Oğuz Boyu», «Bozkurt», «Mehmet Âkif» terör örgütlerinden bahsederlerse sakın şaşırmayın. Böylece hem kahramanları, hem de millî unsurları yıpratarak emperyalistlerin projelerini uyguluyorlar.



Ali Bey :

Yılan derisi motiflerle süslü, milyarlık giysi ve takılarla, saltanat sofralarında, uçları ya da bağlantıları nerelere uzandığı bilinmeyen siyaset masalarında, makam, para veya koltuk için insanlara zulmederek, haksızlık yaparak, emperyalistlerin kucaklarında, onların iplerine sımsıkı sarılarak «Cennet» kazanılmaz... Ancak insanların kâlplerine girerek, gönüllerini hoşnut ederek, ülkelerine hizmet ederek, vatan ve bayrak sevgisiyle, asil duygularla, Allah (C.C.) aşkıyla, Peygâmber (S.A.) sevdasıyla, Kuran’a sımsıkı bağlanarak kazanılır. Bugünkü iktidar ve yandaşları Müslüman görünerek, İslâm’a bağlılarmış gibi propagandalar yaparak, küfre hizmet ediyorlar. Saf kâlpli insanlar bunları, bunların iç dünyalarını, içinde bulundukları sinsi alanları okumakta hiç mi hiç zorluk çekmiyorlar. Allah (C.C.) her şeye kadirdir!



Zeynep :

(Seyirciler arasından elinde bir bayrakla koşarak sahneye doğru gelir)

Bu vatan bizim... susmayacağız... susmayacağız... Babamı iftiralarla, tertiplerle, sahte belgelerle, özgürlüklerimizi kısıtlayarak bize acılar yaşatarak, aile birliğimizi ve huzurumuzu bozarak ellerimizden aldınız... Susmayacağız!

Ne mutlu Türk’üm, diyene!



Ali Bey :

Türk Silahlı Kuvvetlerini, duyarlı insanları halkın gözünden düşürmek istiyorlar... Vatanseverleri aşağılıyorlar! Sadece bunlar da değil, ülkemizi savunmasız ve güçsüz bir hâle dönüştürerek emperyalistelere yem yapmak istiyorlar! Susmayacağız!



Adil Bey :

Susmayacağız...



(Mehter marşıyla perde kapanır)



Ankara, 25.08.2011





¤ Râmûz el-hâdîs’ten dersler 2, Kıyamet Alâmetleri, Sayfa 30 (1)







Nerede yer aldı?



http://www.mirhaber.com/artikel.php?artikel_id=1387







Selam ve sevgilerimle.







Üzeyir Lokman ÇAYCI



İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı



55, rue Louise Michel



78711 Mantes la Ville



FRANCE







uzeyir.cayci@free.fr







----------------------------------------------------------







http://www.artmajeur.com/serap/



http://www.haberevet.com/haber/20110412/312336/siir-sevenlerin-cok-yakindan-tanidigi-dev-bir-isim-uzeyir-lokman-cayci.html



http://birgo.mynet.com/uzeyir-lokman-cayc-







-----------------------------------------------------------









Desenler : Üzeyir Lokman ÇAYCI