Karaçay Halkının Efsanevi Atası Destan Kahramanı Karça - Doç. Dr. Ufuk Tavkul - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Karaçay Halkının Efsanevi Atası Destan Kahramanı Karça - Doç. Dr. Ufuk Tavkul
Tarih: 26.01.2009 > Kaç kez okundu? 8068

Paylaş


Karaçay-Malkar destanları içinde en önemli yeri tutanlardan biri, Karaçay halkının ceddi sayılan Karça’nın destanıdır. Halk arasında hikâye ve rivayet biçiminde anlatılan bu destanın manzum şekli de vardır. (Tavkul 1990a: 56)

Tarihî gerçeklik yönünden fazla güvenilir olmamakla birlikte, halktan derlenen hikâye, rivayet ve destanlar Karaçay halkının efsanevî ceddini Karça adında bir beye dayandırır. Çeşitli zamanlarda ayrı kişilerden derlenen bütün rivayetlerde Karça, Karaçay halkını derleyip toparlayan ve onları bugünkü yurtlarına yerleştiren, o halka adını veren ilk bey olarak karşımıza çıkar.

Destan ve rivayetlerde Karça adının anlamı konusunda ortak bir fikir yoktur. Kimi rivayetlerde onun bir cenaze dolayısıyla yas tutmak için giydiği kara giyimlerinden dolayı Karça olarak adlandırıldığı ileri sürülürken, kimi rivayetlere göre yeni doğduğunda kar gibi bembeyaz olduğu için ona “kar gibi” anlamına gelen Karça adının verildiği anlatılmaktadır. Bazı rivayetlere göre ise Karça adı eski Türkçede “güçlü, kuvvetli” anlamına gelmektedir (Hasanlanı 1994: 233). Karça adının Türk kültür sahasında yaygın bir isim olan Karaça adından geldiği ileri sürülebilir. Kıpçaklardan Macarlara da geçmiş olan Karaça adına 1469 yılında Macaristan’ın Kolozs vilayetinde yaşayan voyvodalar (prensler) arasında da rastlanmaktadır (Rasonyi 1973: 109). Karça adı, Kırım Hanlığında hanın danışmanı olarak önemli bir yere sahip olan “Karaçi Beyleri”nin adından gelen bir isim olarak da düşünülebilir. Nogay destanlarında Karaşa olarak karşımıza çıkan bu isim “asker, muhafız” anlamlarına gelmektedir (Sikaliyev 1994: 82). 16. yüzyılda Kabardey prensleri arasında da Karaşay Mırza adını taşıyan prenslere rastlanmaktadır (Kabardino-Russkie otnoşeniya v XVI-XVII.vv. 1957: 383).

Destanda anlatıldığına göre Karça, yanına Adurhay, Budyan ve Navruz adlı arkadaşlarını alarak, beraberlerindeki kabile ile birlikte Kırım’dan Kafkasya’ya gelir. Bu sırada onlara, yanındaki altmış aile ile birlikte Kırım’dan gelen Botaş da katılır. Karça’nın liderliğindeki kabile Kafkas dağlarına sığınarak, Elbruz Dağı’nın doğu eteklerindeki Bashan (Baksan) vadisinin yukarı kısımlarına yerleşir ve orada yaşamaya başlar.

Karça bir gün Bashan Irmağı üzerine bir köprü yaptırmak ister. Ancak, köprü yapılırken suya düşen yongaları, ırmağın aşağı taraflarında yaşamakta olan Kabardeyler fark ederler. Kabardey prensi Kaytuk Oğlu Aslanbek dağlarda kendisine vergi vermeden yaşayan bir kabilenin yerleştiğini anlar ve askerleri ile birlikte Bashan Irmağı’nın yukarısına çıkarak Karça’nın kabilesiyle yaşadığı yeri bulur. Kaytuk Oğlu Aslanbek Karça’nın kendisine vergi vermesini ister. Karça bunu kabul etmez ve gelen elçileri geri gönderir. Kabardeyler Karça’nın kabilesine saldırarak savaşırlar ve Karça yenilir. Bunun üzerine Karça Kafkas Dağları’nın ardında yaşayan Gürcü-Svan halkından yardım ister. Svanlar yardım olarak Karça’ya asker ve silâh gönderirler. Karça’nın Svanlardan yardım aldığını öğrenen Kabardey prensi Kaytuk Oğlu Aslanbek Karça’nın barış şartlarını kabul eder. Buna göre, Kabardeyler Karça’ya ondan gasbettikleri hayvan sürülerini ve esir aldıkları adamları geri vereceklerdir. Kabardeyler Karça’dan esir aldıkları adamları geri verirken iki savaşçının eksik olduğu görülür. Savaşta ölen bu iki kişinin yerine Kabardeyler Kaytuk soyunun Dohşuk sülâlesinden ve Tambiy soyundan iki delikanlıyı, Kafkas geleneklerine göre kan borcu karşılığında Karça’nın kabilesine evlât olarak verirler. Bunlardan Karaçay’da Tohçuk ve Tambiy adlı iki soy meydana gelir. Bir süre sonra Karça kabilesini alarak Elbruz Dağı’nın doğusundaki Bashan vadisinden, Elbruz Dağı’nın batısındaki Yukarı Kuban vadisine göç eder ve halkı orada çoğalarak Karaçay halkını meydana getirir.

Karça’nın destanının halk arasında yaşayan manzum şekli ise şöyledir: (Tavkul 1990a: 57)



Karaçay-Malkar Türkçesi



Batır Karça Karaçaynı başı edi

Üyü anı kara soslan taşdan edi

Halkı bla Ullu Bashanda caşay edi

Buday, arpa, tarı sürüb aşay edi

Kıyınlıkda halkın cavdan saklay edi

Üsün teşib bir keçeni catmay edi

Hanla, biyle çabuvuldan ot salsala

Sabanladan halkı hayır tabmay edi

Kara koynu tav sırtlaga caygan edi

Kiyik eçkini kütü etib salgan edi



Asker cıyıb Kaytukları kelgenelle

Ala tavda caşaganın bilgenelle

Çurum izleb Kaytuk ulu aylana edi

Karça marab anga sadak atmay edi

Kaytuklanı zalimliklerine açuvlansa

Bashan suvdan arı beri atlay edi

Bir kün Karça sabanlaga atlansa



İlipini közüne az körünüb

Ne boldu deb sora alga karasa

Tura edi ortasından bölünüb

Kaygı etib karasa va ne körsün

Kaytuklanı sarı Aslanbekni askeri

Töben tardan cetib kele edi ürülüb

Ol zamanda Karça alay aythandı:

-Men öllükme sizni bla küreşib

Men beralmam canım savlay Bashanda

Elimi sizge tuvra eki üleşib

Sizden kaçıb tav tübüne kirgenbiz

Endi küreşmey bizni bılayda koyuguz

Asker küç bla horlab alabız desegiz

Bir da tolmaz sizni atlagan coluguz-



Kaytuk ulu Karçanı aythan sözlerin

Ne azçık da aruv kabıl körmedi

Batır Karça alay bolsa da alaga



Ne adamın ne da malın bermedi

Alayda kazavat başlalla uruşub

Kılıçlanı birbirine tutuşdurub

Öşünleni birbirine buruşdurub

Zorçulanı urub cıgıb kuruşdurub

Kaytuk askerle ızlarına kaçdıla

Savutların atıb atıb tas bolub

Savutlanı Bashan eline çaçdıla

Karça cengdi ol uruşda baş bolub



Kaytukları Karça bla caraşırga

Dagıda köb keleçile iyelle

Caraşmasa alay hapar berelle

Uruşurga entda ala süyelle

Karça aytdı: -Ogay endi caraşalmam

Kaytuk uluna adam cesir beralmam

Alay aytıb bizge kelgen kişini

Konak etib konak kibik köralmam

Tav elleden men bir adam beralmam



Kabartıdan manga kelse cüz kişi

Artıklıkga ayhay da men tözalmam

Savut tuta biled sizde erkişi-



Kaytukları keldile bir kün konakga

Köb karalla Karça cok edi elinde

Kaytuklanı allarına kabakdan

Botaş çıkdı savutları belinde

-Ne kerekdi Kabartı biyle sizge?

Kaytuk ulu alay aytıb söleşdi:

-Mal berigiz, casak berigiz siz bizge

Botaş bılay aytıb cuvab bergendi:

-Kaytuk ulu, Karça uvga ketgendi

Karça bügün elde cokdu bilesiz

Elni manga amanat etgendi köresiz

Karça bolmay sanga cuvab beralmam

Ol sözüngü bir da kabıl köralmam

Köbdü cüyüshan,bizni bla küreşme

Horlarma deb bizni bla öçeşme



Tüzde koymay tav tübüne cıygansız

Mallarıbıznı tar kulaklaga tıygansız

Biz turabız keçe kün da catmayın

Tavlaga çaçılıb birbiribizni tabmayın-



Ala murat etdile uruş açarga

Batır Botaşnı kıyınlıkga salırga

Karça bolmay Karçanı elin alırga

Adamın sürüb üyün malın çaçarga

Ma alayda kazavat tebredi toy kibik

Adamla catalla kırılgan koy kibik

Ertdenlikden künortaga uruş bardı

Anga şagat bolub kalgan Bashan tardı

Kaytuk ulu ongsuz boldu küçü cetmedi

Batır Botaş bir cesir da bermedi



Karça uvda aylana turganlay

Kazavatnı ol tüşünde körgendi

Uvçuları bla terk oguna cetgen edi



Kılıçı bla kökde oyun etgen edi

Karça alayda kök titirey kıçırdı:

-Kaçma itden tuvgan kerti biy eseng

Mınça sayın kelgening sanga bolmaymıdı?

Tileb alsang aç karınıng toymaymıdı?

Süye eseng bizni horlab alırga

Uruş bla ayak tübge salırga

Beri aylan da kara Bashan avuşuna

Tıngılaçı kılıçımı tavuşuna

Kaçsang da koymam

Izıngdan sürüb barmay

Keçe cuklamam seni canıngı almay



Munu eşitdile Kaytukları ketdile

Karçadan korkub har aythanın etdile

Bir kün Karça elden örge çıkgan edi

İşley edi taş başında olturub

Altınlı şkokga ok ete edi kadalıb

Ok orunga ot kuya edi tolturub



Karaganda bir köb asker kele edi

Bashan tarını colları karalıb

Saklavul kengden kuvgun bere edi

Sıbızgıla sogayelle taralıb

Kaytuk ulu alay aytdı şapasına:

-Karça unamadı aythanımı eterge

Bar nögerle al da mayna Karçaga

Ögüzlerinden bersin bizge keserge

Siz dagıda alay aytıgız Karçaga

Kaytuklanı küçlerin bügün körlükse

Bermeseng a ol taş başında öllükse

Süymeseng da ögüzleni berlikse-

Alay aytıb şapasın ol cibergendi

Şapa kelib Karçaga hapar bergendi

Karça anı sırtına kart itni bayladı

Kabartı biyge tıyınşlıga itni sayladı



Cüyüshan saklay edi iygen şapasın

Ögüzle keltirlikdi



Ne öltürüb ne korkutub

Bir zamanda keldi cüyüshannı şapası

Bir ullu ser kart itni sırtına költürüb

-Karça sanga alay aythandı cüyüshan

Alırsa atangı canı üçün ögüzle

Cüyüshanlanı aşavları tavukdu

Kart itni aşasın andan ese zavukdu

Sen sabiyligingden

Tavuk şorpa bla ösgense

Köb ongsuznu başınbu tavlada kesgense

Endi bılaydan ketala eseng kısha ket

Kannı kaynatmaunutulmagandı bizde bet

Endi keleçi iyseng aruv köralmam

Kart itni aşıgın da beralmam

Bu kart itni baş cartısın ala bar

Seni atang Kaytuklanı Karaga

Men ıylıgama bügün sizge barmayma

Barsam boynunga katın könçek baylarma

Seni böskününgü eki etib saylarma

Kaytuk biyçeleni içlerine kirib oynarma



Türkiye Türkçesi



Kahraman Karça Karaçay’ın başıydı

Onun evi siyah granit taşındandı

Halkıyla Ullu Bashan’da yaşıyordu

Buğday, arpa, darı ekip yiyordu

Zor günlerde halkını düşmandan koruyordu

Üzerini soyunup bir gece bile yatmıyordu

Hanlar, beyler saldırıp ateşe verseler

Ekinlerinden halkı faydalanamıyordu

Kara koyunları dağ yamaçlarına yaymıştı

Yabanî keçileri evcilleştirmişti



Asker toplayıp Kaytuklar gelmişlerdi

Onların dağda yaşadıklarını öğrenmişlerdi

Bahane arayıp Kaytuk oğlu dolaşıyordu

Karça gözetleyip ona ok atmıyordu

Kaytukların zalimliklerine öfkelendiğinde

Bashan Irmağı’ndan oraya buraya atlıyordu



Bir gün Karça tarlalara gittiğinde

Kanaldaki su gözüne az görünüp

Ne oldu diye ileri baktığında

Duruyordu ortasından bölünüp

Endişelenip baktığında ise ne görsün

Kaytukların sarı Aslanbek’in askerleri

Aşağı geçitten geliyorlardı dizilip

O zaman Karça şöyle söyledi:

-Ben öleceğim sizinle mücadele ederek

Ben veremem canım sağ iken Bashan’da

Köyümü size tam ikiye bölüp

Sizden kaçıp dağ eteklerine girdik

Artık uğraşmayıp bizi burada bırakın

Asker gücüyle yenip alırız derseniz

Hiç bitmez sizin gittiğiniz yol



Kaytuk Oğlu, Karça’nın söylediği sözleri

Hiç hoş karşılamadı

Kahraman Karça, öyle olsa da onlara



Adamını da malını da vermedi

Orada savaşa başladılar vuruşarak

Kılıçları birbirine çarpıştırarak

Göğüsleri birbirine dayayarak

Yağmacıları vurup devirip öldürerek

Kaytuk’un askerleri geri kaçtılar

Silâhlarını atıp atıp kaybolup

Silâhları Bashan köyüne dağıttılar

Karça yendi o savaşta lider olup



Kaytuklar Karça ile anlaşmak için

Yine çok elçiler gönderiyorlar

Anlaşmazsa şöyle haber veriyorlar

Savaşmayı yine onlar istiyorlar

Karça söyledi:-Hayır artık anlaşamam

Kaytuk Oğlu’na adam, esir veremem

Böyle söyleyerek bize gelen kimseyi

Misafir edip misafir gibi göremem

Dağ köylerinden bir adam bile veremem



Kabardey’den bana gelse yüz kişi

Kötülüğe ben tabiî ki dayanamam

Silâh tutmayı bilir sizde er kişi



Kaytuklar geldiler bir gün misafirliğe

Çok baktılar Karça yoktu köyünde

Kaytukların önlerine köyden

Botaş çıktı silâhları belinde

-Ne lâzım Kabardey prensleri size?

Kaytuk Oğlu şöyle söyleyip konuştu:

-Mal verin, vergi (haraç) verin siz bize

Botaş böyle söyleyip cevap verdi:

-Kaytuk Oğlu, Karça ava gitti

Karça bugün köyde yok biliyorsunuz

Köyü bana emanet etti görüyorsunuz

Karça olmadan sana cevap veremem

O sözünü hiç mümkün göremem

Çoktur prens, bizimle uğraşma

Yenerim diye bizimle iddialaşma



Ovada bırakmayıp dağ dibine sürdünüz

Hayvanlarımızı dar vadilere kapattınız

Duruyoruz gece gündüz yatmadan

Dağlara dağılıp birbirimizi bulamadan



Onlar niyetlendiler savaş açmaya

Kahraman Botaş’ı zor durumda bırakmaya

Karça yokken Karça’nın köyünü almaya

Adamlarını sürüp, evini malını dağıtmaya

İşte orada savaş başladı düğün gibi

Adamlar yatıyorlar mahvolan koyunlar gibi

Sabahtan öğlene kadar savaş sürdü

Ona şahit olan Bashan geçididir

Kaytuk oğlu kudretsiz oldu gücü yetmedi

Kahraman Botaş bir esir bile vermedi



Karça avda dolaşırken

Savaşı o rüyasında gördü

Avcıları ile hemen yetişmişti



Kılıcı ile gökyüzünde oyunlar yapmıştı

Karça orada göğü titreterek haykırdı:



-Kaçma köpeğin soyu, gerçek bey isen

Bu kadar geldiğin sana yetmiyor mu?

İsteyip alsan aç karnın doymuyor mu?

İstiyorsan bizi yenip almayı

Savaşarak ayak altına almayı

Dön bu tarafa da bak Bashan geçidine

Dinlesene kılıcımın sesini

Kaçsan da bırakmam

Peşinden sürüp gitmeden

Gece uyumam senin canını almadan



Bunu duydular Kaytuklar gittiler

Karça’dan korkup her söylediğini yaptılar

Bir gün Karça köyden yukarı çıkmıştı

Çalışıyordu kaya başında oturup

Altın işlemeli tüfeğe kurşun yapıyordu

Kurşun haznesine barut dolduruyordu



Baktığında bir çok asker geliyordu

Bashan geçidinin yolları kararıp

Gözcü uzaktan haber veriyordu

Kavallar çalınıyordu hüzünlenip

Kaytuk Oğlu şöyle söyledi hizmetkârına:

-Karça kabul etmedi söylediğimi yapmayı

Git yanına arkadaşlar alıp Karça’ya

Öküzlerinden versin bize kesmek için

Siz yine şöyle söyleyin Karça’ya

Kaytukların gücünü bugün göreceksin

Vermezsen o kaya başında öleceksin

İstemesen de öküzleri vereceksin

Öyle söyleyip hizmetkârını o gönderdi

Hizmetkâr gelip Karça’ya haber verdi

Karça onun sırtına yaşlı köpeği bağladı

Kabardey prensine lâyık olarak köpeği seçti



Prens bekliyordu gönderdiği hizmetkârını

Öküzleri getirecek



Ya öldürüp ya korkutup

Bir süre sonra geldi prensin hizmetkârı

Bir büyük bunak yaşlı iti sırtında taşıyarak

Karça sana şöyle söyledi prensim

Alırsın babanın canı için öküzleri

Prenslerin yemekleri tavuktur

Yaşlı köpeği yesin daha lezzetlidir

Sen çocukluğundan beri

Tavuk çorbasıyla büyüdün

Bir çok güçsüzün başını bu dağlarda kestin

Şimdi buradan gidebiliyorsan hemen git

Kanımızı kaynatma unutulmadı bizde şeref

Artık elçi gönderirsen hoş karşılamam

Yaşlı köpeğin aşık kemiğini bile veremem

Bu yaşlı köpeğin başının yarısını al da git

Senin baban Kaytukların Kara’ya

Ben utanıyorum bugün size gitmiyorum

Gidersem boynuna kadın donu bağlarım

Senin vücudunu iki parçaya bölerim

Kaytuk hanımlarının içlerine girip oynarım



Karça, Kabardey prensi Kaytuk Oğlu Aslanbek’in baskısına dayanamaz ve halkına yeni yurtlar aramak için Botaş’ı Elbruz Dağı’nın batısına, Kuban Irmağı’nın doğduğu topraklara gönderir. Orada yaşamaya uygun verimli ve güvenli toprakların bulunması üzerine Karça ve halkının bir kısmı Bashan’dan Kuban Irmağı başına göç eder. Destanın son kısmı şöyledir:



Karaçay-Malkar Türkçesi

Zalim boladı Kabartını biyleri

Tütün çıkmay kalgandıla

Karçanı algın caşagan üyleri

Endi Karça Karaçayda caşaydı

Kaytuk ulu sarı Aslanbek

Barırga col tabmay

Can-canın aşaydı

Endi katışmabız Kabartı bla kavgaga

Kaytuklanı köblerin tınkaytdık

Kabartı biylege savgaga

Mahtav bolsun Karça tuthan sadakga

Nalat bolsun, Kaytuk ulu nalatha



Türkiye Türkçesi

Zalim oluyor Kabardey’in prensleri

Artık duman tütmüyor

Karça’nın eskiden yaşadığı evlerden

Artık Karça Karaçay’da yaşıyor

Kaytuk Oğlu sarı Aslanbek

Gidecek yol bulamayıp

Kendi kendini yiyor

Artık karışmayız Kabardey ile mücadeleye

Kaytukların çoğunu geberttik

Kabardey prenslerine hediye olarak

Övgüler dizilsin Karça’nın tuttuğu oka

Lânet olsun, lânet Kaytuk oğluna

***

Sözlü Karaçay tarihinin ve halk rivayetlerinin en önemli kişisi olan Karça adlı beyin Karaçay tarihindeki yeri, gerçek bir şahsiyet mi yoksa halkın hayal gücünde ortaya çıkmış efsanevî bir kişilik mi olduğu konusu, günümüzde Karaçay tarihinin olduğu kadar Karaçay halk edebiyatının da henüz tam olarak aydınlığa kavuşturulamamış meselelerinden birini meydana getirmektedir.

Karaçaylılar arasından Karça ile ilgili derlenmiş destan ve rivayetlerin her biri farklı bilgi ve ayrıntılar ihtiva etmekte, Karça’nın kim olduğu, nereden geldiği, hangi dönemde yaşadığı, kimlerle savaştığı konuları çoğu zaman birbirine karışmakta ve bazı hususlar karanlıkta kalmaktadır. Günümüzde Karaçaylıların tartışılmaz bir biçimde yaşadığına ve kendilerini bugünkü yurtlarına getirip yerleştirdiğine inandıkları Karça ile ilgili destan ve rivayetlerde karşımıza çıkan anakronizm (zaman yanılması) vekontaminas (birkaç hikâyenin tek bir hikâyeye eklenmesi) gibi olaylar, Karça destanının halk arasında doğduktan sonra aradan geçen yüzyıllar boyunca gelişip değiştiğini, Karça’nın yaşadığı zamandaki olaylarla, ondan birkaç yüzyıl sonra meydana gelen olayların birbirine karıştırıldığını ve neticede destanın bugünkü halini aldığı anlaşılmaktadır. Çeşitli zamanlarda farklı kişilerden derlenen Karça ile ilgili rivayet ve destanlar karşılaştırıldığında bu durum rahatlıkla müşahede edilmektedir.

Karça destanı ile ilgili birinci problem Karça’nın yaşadığı devir ve onun mücadele ettiği Kabardey prensinin kim olduğu sorusunun cevabıdır. Bu konuda gerek halktan derlenen rivayet ve destanlarda, gerekse bu hususta çalışan bilimadamları arasında bir görüş birliği ve ortak bir sonuç henüz ortada yoktur. Karça ile ilgili halktan derlenmiş birkaç destan ve rivayet örneğini karşılaştırdığımızda bu farklılıkları görmek mümkün olacaktır.

1899 yılında Çekku Oğlu Bekir adlı bir Karaçaylının Duvut köyünde Aliy Oğlu İslâm ve Hubiy Oğlu Akka’dan derleyerek “Kubanskie Oblastnıe Vedomosti” (Kuban Eyaleti Bülteni) adlı Rusça gazetede yayımladığı Karça’nın hikâyesinde kısaca şu bilgiler yer almaktadır:

“Karça Altın Orda’nın Kaşkar şehrinde yaşayan bir Tatar mirzasının oğludur. Onun ilk adı başkadır. Bir gün akrabalarının birinin ölümü üzerine yas tutmak için kara giyimler giyerler. Karça, yas tutulan zamanda arkadaşları Budyan, Navruz ve Adurhay ile birlikte bir başka yere gider. Birkaç yıl sonra üzerindeki kara giyimleri ile birlikte geri döner ve arkadaşlarıyla o sırada düzenlenmekte olan bir şölene katılırlar. Karça’nın üzerindeki kara giyimleri bu sevinç ve mutluluk ortamına yakışmaz. Orada bulunan insanlar ona bakıp gülerek “Karça, Karça” diye alay ederler. Kendisine takılan bu lâkaptan hoşlanmayan Karça Kaşkar’ı terketmeye karar verir. Yanına ailesini, arkadaşlarını, kölelerini ve hizmetçilerini de alarak yeni yurtlar aramak üzere yola çıkar. Uzun süre dolaştıktan sonra 1283 yılında Kafkasya’da Arhız Irmağı’nın yukarı kısımlarına yerleşip yaşamaya başlarlar. Bir süre sonra onlara dağların arkasındaki ülkeden (Gürcistan’dan) Hubiy gelip katılır. Bu sırada yaşadıkları bölgede onlara komşu olan Kızılbek adlı bir Abaza kabilesi Karça’nın kabilesinden haraç ister. Karça onlara vergi ya da haraç vermeyi kabul etmez ve elçilerini kovar. Bunun üzerine Abazalar Karça’nın kabilesine saldırırlar ve onu yenerek 60 inek vergi cezası koyarlar. Hubiy’in tavsiyesiyle Karça Abazaları bir müddet oyalamak için, istenen vergiyi vereceğini bildirir. Kış geçip bahar geldiğinde Karça kabilesini alarak oradan uzaklaşır ve Arhız Irmağı’nın aşağılarına iner. Bir süre sonra Eltarkaç denilen bir yere ulaşıp orada yerleşirler. Burada Karça’nın kabilesine Kırım’dan gelen Kırımşavhal adında bir adam katılır. Kırımşavhal ve Hubiy Karça’nın kabilesindeki küçük çocukları kaçırarak Kabardeylere satmaya başlarlar. Onların yaptığı bu kötü işi öğrendiklerinde Karça ve arkadaşları Kırımşavhal ile Hubiy’i iyice döverler ve kabilelerinden uzaklaştırmaya karar verirler. Fakat yaptıklarından pişman olan Hubiy ve Kırımşavhal af dilerler. Bu sırada onları yaşadıkları yerde, Kuban Irmağı’nın ötesinde yaşayan Çerkes kabileleri rahatsız etmeye başlamıştır. Bunun üzerine Karça kabilesini alarak Bashan Irmağı’nın yukarı kısımlarına çıkıp orada bir köy kurarak yaşamaya başlar. Karça Bashan Irmağı üzerine bir köprü yaptırır. Köprü yapılırken ırmağa düşen ağaç parçalarını ve yongaları ırmak aşağıda yaşayan Kabardeylere taşır. Kabardey prensi Kaziy ırmakta yüzüp gelen yongaları görünce, kendisinden habersiz dağların başına birilerinin yerleştiğini anlar. “Benden izin almadan benim topraklarıma yerleşenler kimdir?” diyerek askerleriyle birlikte öfke içinde Bashan Irmağı’ndan yukarılara çıkar. Dağlar ve sarp kayalıklar arasında Karça’nın kabilesinin yerleştiği yere ulaştığında Kaziy’in öfkesi yatışır ve bu zor şartlar altında yaşamaya çalışan insanlarla savaşmaya geldiği için kendi kendisinden utanır. Savaşmak yerine onlardan vergi almaya karar verir. Mağrur Karça ise şimdiye kadar hiç kimseye haraç vermemekle öğünerek bunu kendisine bir hakaret sayar. Kendisinden vergi toplamaya gelen elçiye tüyleri dökülmüş bir uyuz köpeği vererek gönderir. Kabardey prensi Kaziy buna çok hiddetlenir ve askerleriyle birlikte savaşmak üzere yola çıkar. Karça da Kaziy’in ordusuyla baş edemeyeceğini bilip, dağların ardında kendisine komşu yaşayan Gürcü-Svanlar’ın ülkesine geçer ve onların yardımıyla Kabardey prensinin topraklarına hücumlar düzenlemeye başlar. Kaziy’in yedi bin koyundan meydana gelen büyük sürüsünü çobanlarıyla birlikte kaçırıp köyüne getiren Karça, bir çobanı serbest bırakarak ona bir koyun verir ve çobana şöyle der:

- Bu koyunu al, Kabardey’de prensine git ve söyle. Eğer bütün zenginliğine ve mallarına kavuşmak istiyorsa benimle anlaşmaya gelsin. Ben onu Svanlar’ın sınırında bekleyeceğim. Eğer gelmezse üç gün içinde onun zenginliği bir daha dönmemek üzere yok olacak.

Prens Kaziy zenginliğine tekrar kavuşmak için gururunu unutur ve söylenilen yere gelir. Karça büyük bir taşın üzerinde oturarak Kaziy’e şöyle söyler:

- Birinci olarak, Kabardeyler bizim topraklarımıza saldırmaya son versinler. Gasbettikleri malları ve adamlarımızı iade etsinler. İkincisi, bizim rahatımızı bir daha bozmasınlar, hür yaşamamıza karışmasınlar. Üçüncüsü, Svan askerlerine harcadığımız masrafları ödesinler.

Kaziy, Karça’nın ilk iki isteğini kabul eder, ancak üçüncüyü kabul etmeye yanaşmaz. Karça hiddetle ayağa kalkar ve:

-Öyle ise, gücün yetiyorsa zor kullanarak al mallarını, diye bağırır ve elindeki demir mızrağı oturduğu taşa vurur. Taş parçalanarak dörde bölünür.

Kabardeyler ancak efsanelerde duydukları böyle bir gücü gözleriyle gördüklerinde korkarlar ve Karça’nın bütün isteklerini kabul ederler.

Karça’dan esir aldıkları adamları verirlerken iki kişinin eksik olduğu görülür. Kabardeyler onların yerine kendilerinden Tohçuk ve Tambiy adlı iki delikanlıyı verirler. Onlar şimdi Karaçay’da iki büyük soy olarak yaşamaktadırlar.

Ondan sonra çok geçmeden Karça ölür. Cenazesini Bashan başında El Curt köyü mezarlığına gömerler. Daha sonra Karaçaylılar Kart Curt köyüne yerleşirler, ancak oralar da dar gelmeye başlayınca halk yeni yeni köyler kurar.” (Şamanlanı 1987: 3-9)

1883 yılında M. Aleynikov’un Karaçay köylerinden Uçkulan’da derlediği Karça destanındaki bilgiler yukarıda verdiğimiz rivayetle paralellik göstermektedir. Fakat Aleynikov’un derlediği destanda Karça ile Kaziy arasında tercümanlık yapan kişinin Kırım’dan çıkıp, o sırada prens Kaziy’in yanında yaşamakta olan Kırımşavhal adlı bir genç olduğu bildirilmektedir. Bu varyanta göre, Karça Bashan’dan Kuban Irmağı’nın baş kısımlarına göç ettiğinde Kırımşavhal da onlarla gelir ve daha sonra Karça’nın kızıyla evlenir (Şamanlanı 1987: 10).

A.N. Dyaçkov-Tarasov’un 1896 yılında Karaçaylılardan derlediği rivayet ise biraz daha farklıdır. Burada şu bilgiler yer alır:

“Bir Kırım Hanı’nın üç karısı varmış. Birisi Han soyundan, diğerleri ise halk tabakasındanmış. Birinci karısından dört oğlu olmuş. Halk tabakasından gelen karısından ise Budyan, Navruz ve Adurhay adlarında üç oğlu olmuş. Bunlar tahtı ele geçirmek için mücadeleye girmişler, ancak başaramayıp kaçmak zorunda kalmışlar. Onlara yanındaki altmış aile ile Karça da katılmış. Kafkasya’da İnal-Kuba denilen yere yerleşmişler. Bu sırada Anadolu’dan kaçıp oraya gelen bir kumandanın Karaçay adlı oğlu da onlara katılmış. Onun da üç oğlu varmış. Megrel kabilesinden Hubiy sülâlesi de bunlara katılıp birlikte yaşamaya başlamış. Bunlar önce Arhız’da, sonra Cögetey yakınlarında Baytal Çabhan denilen yerlerde bir müddet yaşadıktan sonra, Bashan vadisine gitmişler. Burada kurdukları El Curt köyünde kimsenin haberi olmadan kırk yıla yakın yaşamışlar. Büyük Kabardey’in prensi Kaziy onların rahatını kaçırmış ve onları vergiye bağlamış.”

Rivayetin bundan sonrası yukarıda verdiğimiz Aleynikov’un derlediği rivayetle aynıdır. Dyaçkov-Tarasov’un derlediği rivayette Botaş’tan da şöyle söz edilmektedir:

“Botaş avcı arkadaşları ile Balık (Malka) Irmağı başından Hurzuk Irmağı başında Sadırlar denen yere gelmiş, oradan Ullu Kam vadisine inmiş. Büyük bir kayanın yanında kamp kurmuş. Şimdi o taşa Botaş’ın Taşı derler. Orada on beş gün yaşamış, vadinin aşağısını ve yukarısını incelemiş. Toprağa arpa tohumu atıp geri dönmüşler. Ertesi yıl gelip baktıklarında attıkları tohumların yeşermiş olduklarını görmüşler. Ondan sonra o yerleri beğenip, kendilerini rahatsız eden Kabardeyler’den kurtulmak ve veba salgınından kaçmak için Kuban vadisine gelip yerleşmişler. Orada çoğalıp üç vadiyi doldurmuşlar. İlk yerleştikleri yere Kart Curt (Eski Yurt) adını vermişler. Toprak paylaşımı sırasında Botaş toprakların iyisini istemiş. Orada tartışma ve kavga çıkmış. Halk Botaş’ı öldürmüş. Bu hikâyeyi anlatan 120 yaşındaki Canköz Oğlu’na göre ondan beri 547 yıl geçmiştir.” (Şamanlanı 1987: 12-13)

Rivayetin derlendiği 1896 yılından 547’yi çıkardığımızda bu olayların geçtiği ileri sürülen tarih olarak karşımıza 1349 senesi çıkmaktadır.

Macar Türkolog Wilhelm Pröhle’nin Karaçaylılardan derleyip 1909 yılında Budapeşte’de çıkan Keleti Szemle dergisinde yayımladığı Karaçayca metinler arasında da Karça ile ilgili şöyle bir bölüm yer almaktadır:

“Karça bu yerlere uzaktan gelmiş. O önce Aya-Sofya’da yaşamış, orada bir adamı öldürmüş. Kardeşi ile kendisi, aileleri ile kaçıp buraya geçmişler. Karça Bashan Irmağı kıyısında yaşarken Kabardey gelmiş “benim toprağımdan çık” demiş,. Karça gelip bu yerlere bakmış. Kardeşini ailesi ile birlikte Arhız’a göndermiş. Kendisi birkaç arpa tohumunu toprağa serpmiş, o yetişinceye kadar beklemiş. Bir süre sonra yetiştiğini görünce “burada insan yaşayabilir” diyerek burada kalıp gitmiş.” (Pröhle 1909: 259)

Karça ile ilgili rivayetler Türkiye’ye göç eden Karaçaylılar arasında da yaşamaktadır. Konya ilinin Sarayönü ilçesine bağlı Başhüyük köyüne yerleştirilen Karaçaylılardan Tohçuk soyuna mensup Bekir Oğlu Üsüp Tavkul’dan derlediğimiz rivayet de bazı farklı bilgiler ihtiva etmektedir:

“Karça, Botaş, Kuday, Abay, Adurhay, Navruz, Budyan, Dadyan, Anzor, Botay, Musuka.

Bunlar on bir kardeşlermiş. Kırımhan adında da bir kız kardeşleri varmış. Bir süre Horasan’da yaşadıktan sonra Anadolu’da Erzurum’a, peşi sıra da Akşehir çevresine gelmişler. Karça İstanbul’da bir askeri öldürmüş. Bunun üzerine oradan çıkıp önce Kırım’a gelmişler. Karça halkını Kırım’dan Kafkasya’ya getirip Ullu Ishavat denen yere yerleştirmiş. Burada Çerkesler onları rahat bırakmayınca Arhız’a göç etmişler. Bir gün Çerkesler bunların köylerini basıp kırk öküz alıp gitmişler. Ertesi yıl tekrar gelip, kırk evden kırk öküzle birlikte kız kardeşleri Kırımhan’ı da istemişler. Orada savaş çıkmış, Çerkeslerin hepsini tutup öldürmüşler. Fakat içlerinden Adurhay kan görmeye tahammül edemediği için eline düşen Çerkes’i öldüremeyip donup kalmış. Onu fark eden Karça kılıcıyla yetişip Çerkes’in başını kesmiş. Orada Adurhay’a “Kan körse kölü ketgen Adurhay” (Kan görse midesi bulanan Adurhay) adını takmışlar. Karaçaylılar o sözü bugün dahi söylerler.

Sonra Karça’nın halkı Kuban Irmağı’ndan geçip Eltarkaç denen yere gelmişler. Oradan Bashan vadisine gelip ırmağın yukarı kısımlarına yerleşmişler. Bir gün Kabardeyler onların oraya yerleştiklerini ırmağa düşen ağaç yongalarından anlayıp gelmişler, aralarında savaş çıkmış. Kabardey beyinin yanında Kırım’dan gelip orada yaşayan Kırımşavhal diye bir genç varmış. Kırımşavhal Karça’nın kabilesine katılmış, Karça’nın kızıyla evlenmiş. Kabardeylerle barış yaptıktan sonra, ölen iki Karaçaylının yerine Kabardeyler kendilerinden Tohçuk ile Tambiy adlı iki genci kan bedeli karşılığı atalığa vermişler.

Botaş Ullu Kam ve Hurzuk vadilerine gelip toprağa arpa tohumu atmış. Ertesi yıl onların yeşerdiğini görünce Bashan’dan pek çok adam gelip Hurzuk’a yerleşmiş. Tohçuk da onlarla gelmiş. Karaçay beyleri Çerkeslerden, Osetlerden ve Svanlardan pek çok esir alıp Karaçay’a getirmişler. Bir gün Botaş köleleri azat edip “Herkes istediği yeri sürsün, eksin” demiş. Bunun üzerine Karça kızmış. “Botaş benden küçük olduğu halde, benden izinsiz köleleri nasıl azat eder? Ben Botaş’ı öldüreceğim” demiş. On bir kardeşin en yiğitleri olan Kuday onu duymuş ve “Sen Botaş’a dokunursan ben de seni vururum” demiş. Fakat bir gün Karça Botaş’ı vurup öldürmüş. Kuday Karça’ya “Bu gece ben de seni vuracağım” demiş. Abay da “Ben Karça’yı bir daha Kuban Irmağı’nın suyundan içemeyecek hale getireceğim” demiş. Fakat o gece Karça korkusundan hastalanıp ölmüş.” (Tavkul 1993: 284)

Görüldüğü üzere, çeşitli zamanlarda farklı kişilerden derlenen rivayetlerde Karça’nın kim olduğu ve nereden geldiği konusunda ortak bir görüş yoktur. Kimileri onun Altın Ordu’da yaşayan bir Tatar mirzasının oğlu olduğunu söylerken, kimileri Kırım’dan geldiğini, kimileriyse önce Horasan’da yaşayıp oradan Anadolu’ya geçtiğini, burada bir adam (ya da bir asker) öldürüp Kırım’a kaçtığını, oradan da Kafkasya’ya geçtiğini rivayet etmektedir.

Kafkasya’da yerleştiği Bashan vadisinde mücadele ettiği Kabardey prensinin adı konusunda da değişik görüşler vardır. Kimileri onun adının Kaziy olduğunu söylerken, kimilerine göre Kaytuk Oğlu Aslanbek adlı Kabardey prensidir.

Destanda sözü edilen olaylar ve kişilerden hareketle Karça destanında anlatılan hikâyenin geçtiği tarihi belirlemek mümkün olacaktır. Bunları kronolojik olarak şöyle inceleyebiliriz:

Derlenen bütün destan ve rivayet örneklerinde Karça’nın Bashan vadisinde Kabardey prensleriyle mücadele ettiği anlatılmaktadır. Kabardeylerin uzunca bir süre Kırım civarında yaşadıktan sonra 15. yüzyılda Kafkasya’da şimdi yaşadıkları topraklara yerleştikleri, ilk prensleri İnal’ın soyundan gelen prens ailelerinin hâkimiyetinde geniş bir bölgede söz sahibi oldukları bilinmektedir. Buradan hareketle Karça ile Kabardey prensleri arasındaki mücadele 16. yüzyıldan önce gerçekleşmiş olamaz. Dolayısıyla bazı rivayetlerde Karça’nın yaşadığı tarih olarak sözü edilen 1283 ve 1349 tarihlerinin bir hayal ürünü olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bazı rivayetlerde Karça’nın Kaziy ya da Kaytuk Oğlu Aslanbek adlı Kabardey prensleriyle savaştığı anlatılmaktadır. Her iki Kabardey prensinin yaşadıkları tarih arasında yaklaşık iki yüz yıllık bir süre vardır. Prens Kaziy 16. yüzyıl ortalarında yaşamışken, prens Kaytuk Oğlu Aslanbek 18. yüzyılda hâkimiyet sürmüştür. Rivayetlerdeki bazı bilgiler prens Kaziy’in yaşadığı dönemdeki tarihî olaylarla çakışmaktadır. Karaçay halkının bir bölümünün 16. yüzyılda Bashan’dan Kuban vadisine göç ettikleri bilinmektedir. Bu da Karça ile Kaziy arasındaki savaş sonrasında meydana gelen olaylara ışık tutmaktadır. Fakat rivayetlerde sözü edilen bazı olayların bu yüzyılda gerçekleşmesi mümkün değildir. Söz gelimi, Karça’nın prens Kaziy ile yaptığı savaş sonrasında Kabardeylerden gelen Tohçuk ve Tambiy adlı iki delikanlının Karça’nın kabilesine katıldıkları rivayeti Kaziy dönemine uymamaktadır. Gerçekte bu isimler Kabardeyden gelen iki delikanlının isimleri değil, onların mensup oldukları soyların adlarıdır. Kabardeylerin Dohşuk ve Tambiy adlı soylarına mensup iki delikanlının kan bedeli karşılığında Karça’nın kabilesine verildikleri ve onların Karaçay’da Tohçuk ve Tambiy adlarında iki büyük soy kurdukları rivayetlerin hemen hepsinde yer alır. Fakat Kabardeyler arasındaki Dohşuk soyu 16. yüzyılda yaşayan Kaziy döneminde değil, 18. yüzyılda yaşayan Kaytuk Oğlu Aslanbek döneminde ortaya çıkmıştır. Kabardeylerin Kaytuk soyuna mensup bir sülâle olan Dohşuklar 18. yüzyıldan itibaren kendi adlarıyla bir soy olarak Kabardeyler arasında yer almışlardır. Dolayısıyla Dohşukların (ya da Tohçukların) Karça’nın 16. yüzyılda Kaziy ile yaptığı savaş sonrasında değil, bazı rivayetlerde sözü edildiği gibi Karça’nın 18. yüzyılda Kaytuk Oğlu Aslanbek ile yaptığı savaş sonrasında Kabardey’den Karaçay’a gelmeleri mümkündür. Bu da Karça’nın destan ve rivayetlerinde tarihî olayların birbirine karıştırıldığını, anakronizm (zaman yanılması) ve kontaminas (birkaç hikâyenin tek bir hikâyeye eklenmesi) olaylarının geniş ölçüde yer aldığını belgelemektedir.

Not: Ufuk TAVKUL’un Karaçay-Malkar Destanları.-Ankara: Türk Dil Kurumu, 2004 adlı eserinin 130-158. sayfalarından alınmıştır.