Vizyontele - Nurgali Jusipbay - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Vizyontele - Nurgali Jusipbay
Tarih: 12.01.2009 > Kaç kez okundu? 4570

Paylaş


Nedense “Nasılsın?” diye sorduğumda, hafifçe omzunu kaldırıp, başını omzuna azıcık eğerek “Bildiğin gibi, sürünüyoruz” diye cevaplayanların sayısı aşırılaşmaya başladı son zamanlarda. Eskiden duymazdım, ama, aynı soruyu yapmacık ve tatsız bir tebessümle “şimdilik sayımda varım” diye cevaplayanlar da oluyor...

“Ayıp olmasın” dercesine, onlar da aynı soruyu bana yönelttiğinde, ne diye cevaplayacağımı şaşırıyorum bazen, doğrusu...

Çünkü güneşin altında yaşamı paylaştığım çoğunluk kadar benim de “sayımda şimdilik var olduğum”, ayakta kalabilmek için “süründüğüm”, bugünden ve yarınki günden umutlu olduğum için de “hamd ettiğim” bir gerçektir...

***

Bir de herkesin seyrettiği yada herkes gibi benim de seyrettiğim şu televizyon yok mu?..

Tam bir “vizyontele” ya bu kutu...

Aradığın her şeyi bulabilirsin...

Ama, bulduğun her şeyi de anında alamazsın, olsa olsa, sadece verdiği şeyi alırsın.

Alacağın şey de “bilgi” ve “gamsızlık” olur.

Ama hangi bilgi?

Bütün mesele de buradan başlar.

Siz ile benim mağazadan satın aldığımız ve tek bir düğmeye hafiften basmakla dış dünyaya açıldığımız ve adına “televizyon” dediğimiz acayip kutularımız tıpatıp aynı olsa da, seyrettiklerimiz, duyduklarımız, gördüklerimiz, işittiklerimiz ve sezindiklerimiz tamamen farklıdır.

(Hakkını verelim: Coco-cola’nın ve satın almamız gereken diğer malzemelerin reklamı hep aynıdır.)

Çünkü haberleri hazırlayan ve sunan eller, beyinler, gözler, cepler ve niyetler farklıdır da ondan...

Saakaşvili ile Medvedev kavgasında gördük bunun en canlı örneğini. Korkarım, “Benim Kavgam” yeniden yazıldı bile...

Kimine göre kimi “acımasız katil” veya Azrail, kimi “kurtarıcı İsa”dır...

Bu sayısız örneklerden sadece biridir.

***

Bu “vizyontele”mizin gizlediği bir kara yüzü daha vardır...

Acayip bu kutumuz jeopolitik açıdan dâhil olduğumuz bilgi alanının sahiplerinin yararına uygun düşünceyi, fikri, görüşü, duyuşu, seziniş tarzını, ölçüsünü, biçimini, yayını ve hatta içerik ile ruhunu aktarmakla, empoze etmekle, benimsetmekle, beynimize şırıngalamakla yükümlüdür.

Olaylara Çin’dekiler Pekin’in “gör” dediği pencereden bakıyor...

Rus bilgi alanında olanlar Kremlin’in “seyret” diye sunduğu gözlükle izliyor olup biteni...

Avrupa’dakiler AB’nin çıkarına uygun bir şekilde seyretmeye devam ediyor...

ABD merkezliler artık çoktan Washington’ca bakıyor dünyaya...

***

Ulusal kanallarımızın da maşallahı var.

Haberleri, tartışma programları, haftalık haberlerin tahlilini bilgi alanının merkezine uygun bir biçimde yayınlar ya da işi gücü yok mu, var mı, bilinmez, ama nedense, her hafta, defalarca, ya sarhoş şoförlerin acı-gülünç maskaralığını ya da ağacın birine tırmanarak çıkıp ta bir türlü inemeyen zavallı kediciğin miyavlayışını ve kahraman polisimizin gelip nasıl da kediyi kurtardığını göstermekten usanmaz...

Eğlence programları ile kopyalanmış diziler gamsızlaştırıyor bizi...

Bir de sunucu o tuhaf sorularını sormaz mı?

Ya da yöneticilerimizin açıktan ya da dolaylı olarak desteklediği siyasi partilerin kahramanlıklarını anlatır durur.

Veya gecenin bir yarısında sanki Hollywood’un “vampir” çocukları izleyecekmiş gibi çizgi film seyrettirir.

Gerisini artık siz düşünün...

(tabi, düşüneceğinizin bir gerisi varsa artık...)

“Bu benim düşüncemdir” diye bildiklerinizin ne kadarı sizin?

Düşüncenizi oluşturan bilgilerinizin ne kadarı tarafsız?

Tarafsız mı hiç?

Tarafsızlık sizin için yâd bir kavram mı?

Ruhunuzun şadlanışlarına, haykırışlarına, yükseliş ve düşüşlerine sebep olan hangi bilgidir?

Olaylara isyan etmenize, üzülmenize, sevinmenize nedir vesile olan?

Duyup ta kaşınızı çatarak ters dönüp reddettikleriniz veya gizliden gizliye, kimseye sezdirmeden, duyurmadan, göstermeden içinizin en derinlerine gizlediğiniz nedir?

Bilgi mi?

Pis dedikodu mu?

İğrenç gıybet mi?

Nedir?

Benimsediğiniz haberler ve bilgiler sizin benliğiniz parçasını oluşturuyor mu?

Düşünmenize yardımcı oluyor mu?

Siz nece ve nasıl düşünüyorsunuz?

Pekince mi? Kremlince mi? AB’ce mi? Washington’ca mı?

Yoksa “vizyontelece” mi?

Sizin ne kadarı size ait?

***

“Yarın ya da yarından da yakın” Türk Dünyası’nın bir yerinde önemli bir olay çıkarsa, bu olayı nasıl değerlendireceğiz?

Pekince mi? Kremlince mi? AB’ce mi? Washington’ca mı?

Türk Dünyası’nın düşünme hakkı var mı?

Türkçe düşünmeyi sağlayacak Türkler var mı?

***

Yoksa hep sarhoş şoförlerle, kedilerin miyavlamasıyla, Batı’dan kopyalanmış eğlence programı ve dizilerle, gece yarısında yayınlanan çizgi filmlerle, siyasi partilerimizin faaliyetlerini anlatan programlarla mı yetinip kalacağız?

***

Biz, sıradan proleter yoldaşlar, sıradan mümin kardeşler, sıradan ülküdaşlar, sıradan taksiciler, öğretmenler, doktorlar, milletvekilleri, simitçiler, inşaatçılar, şarkıcı, oyuncu, istihbaratçılar, patronlar, tabancasıyla bütünleşmiş korumalar, paralı katiller, rüşvetçiler, bankacılar, bakanlar, cumhurbaşkanları... görmediğimiz güçler tüm gücüyle gece-gündüz şu veya bu yollarla beynimize bir şeyleri itip duruyor...

Sabahtan akşama kadar ter dökmekten dinlenmek için televizyonumuzu açar açmaz bir başka kargaşa içinde erip gidiyoruz...

Hal böyle olunca...

Dünyanın “Türkistan” denen en zengin toprak parçasında yaşayan biz Türkler sürünmesinler de, kim sürünsün?

O yüzden “Nasılsın?” sorusuna vatandaş “Sürünüyoruz!” diye cevaplamakla haklıdır.

Ama bu “sürünmek” nereye kadar sürecek?

Süründürenlere ne demeli?

***

Ne yapalım, cemaat?

“Vizyontele” seyretmeye devam mı?