Turgun Almas (1924-2001) ve Uygurlar - Yrd. Doç. Dr. İklil Kurban - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Turgun Almas (1924-2001) ve Uygurlar - Yrd. Doç. Dr. İklil Kurban
Tarih: 07.01.2009 > Kaç kez okundu? 5624

Paylaş


Yıl 1989, Doğu Türkistan’da “UYGURLAR” adında 840 sayfalık, Büyük Hun İmparatorluğu’ndan Büyük Moğol İmparatorluğu’nun sonuna kadar 3000 yıllık olayları içeren dev bir eser Arap harfleriyle Uygurca olarak basılır ve satılır. Fakat çok geçmeden eserin yankısından ve tesirinden korkan Çin hükümeti kitabı yasaklar, yazarı Turgun Almas’ı da gözaltına alır. Hükümetçe uygulanan kitabı geri alma eylemi, halkın kitaba olan merakını çok daha arttırır. Evvelce satılan kitaplar elden ele dolaşır, çoğalır ve okunur. Bu haberi gelen gidenlerden duyunca bu kitaba benim de merakım artıvermişti. Acaba, Çin hükümeti bu kitaba neden bu kadar kızmıştır? Çin hükümetini bu kadar kızdıran bir kitabı yazmaya cüret eden bu yazar kimdir?

İşte bu merak sonucu bu kitabı bulup okudum ve yukarıda bahsettiğim sorulara cevap aradım. Gerçekten Çin hükümeti kendi ulusal felsefesi ve çıkarı açısından kızmada çok haklıymış. Çünkü yazar tarihe sadık kalmıştır. Yaşamı pahasına olsa bile, gerçekleri yazarak, hoşuna gitmeyen bir cümle söz için insanları dar ağacına götüren bu korkunç Çin’i karşısına alan bu cesur kişi kimdir?

Yazar ve şair olan Turgun Almas 30.10.1924 günü Kaşgar’da, yoksul bir ailede dünyaya gelir. Kaşgar ve Ürümçi’de ilk, orta ve lise tahsilini tamamlar. Çin dilini iyi öğrenir. O, ilk defa 1941’de “Kaytmaymiz” (Dönmeyiz) adlı şiirini yayınlar. Yıl 1943, Çin’e karşı propaganda eylemlerinde bulunduğu için hapsedilir. O hapishanede iken, “Tutkun” (Tutsak), Girip momay” (Biçare nine) , “Cemile” , “Azatlık meşeli” (Özgürlük meş’alesi), “İki tamça yaş” (İki damla yaş) gibi şiirleri yazarak özgürlüğe olan ümit ve isteklerini yansıtır.

Doğu Türkistan’ın kuzey batısındaki üç vilayetinde, ırkçı ve sömürgeci Çinlilere karşı ayaklanan halk, 12.11.1944 günü Gulca şehrinde “Şarkî Türkistan Cumhuriyeti”ni kurmuşlardır. Turgun Almas bu cumhuriyeti candan alkışlar ve Ürümçi’deki bu cumhuriyete karşı olan Çin yanlısı hainlere karşı “Satkunga ölüm” (Haine ölüm) adlı şiirini yazar. Şair 21.7.1947 günü tekrar tutuklanır. Şarkî Türkistan Cumhuriyeti hükümetinin, genel olarak Doğu Türkistan halkının baskısı ve isteği ile şair 8.4.1949 günü hapishaneden salıverilir. Aynı yılı O, Gulca’ya gelip, “Alga” (İleri) gazetesinde çalışmaya başlar.

Yıl 1949, sonbahar. Doğu Türkistan’da yeni bir dönem başlar. Kurtarıcı görünümü altında bütün Çin’i ele geçiren Çin komünistleri, Doğu Türkistan’da da Çin zulmünden inleyen birçok insanlara ümit getirir. Bu ümit ışığı altında kurtuluşu arayan Turgun Almas, 1950-1953 yılları arasında Ürümçi’de emniyet müdürlüğünde sorumlu görevler üstlenir; çevri ve edebî işlerle uğraşır. Fakat, çok geçmeden, tıpkı Mirseyt Sultangaliyev ve Zeki Velidi Togan gibi Turgun Almas da, kurtarma propagandası ve komünizm perdesi arkasına gizlenen Çin gerçeğini görür ve anlar. Aldandığının farkına varırı. Artık Turgun Almas için yürüyebilecek tek yol ve yapılabilecek tek iş vardı: Siyasî hayattan çekilmek ve çok iyi bildiği düşmanının dili ile ulusunun tarihinin derinliklerine dalmak. Evet , Turgun Almas en doğru olanını seçer ve yapar.

Esir ulusların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi önce kendini tanımaktan yani tarihini ve kültürünü bilmekten geçer. Bilhassa Uygurlar gibi uzun bir siyasî tarihe ve köklü bir kültüre sahip ulus kendini tam anlamıyla tanıdığı an, o ulusun kurtuluş mücadelesini hiçbir kara güç durduramaz. Ulusa mal olan manevî güç hemen maddî güce dönüşür .

Turgun Almas’ın yayınlanmış eserleri:

Hunların Kısaca Tarihi

Uygurlar

Uygur İdikut Hanlığı

Türkler

Eski Uygur Edebiyatı

Hunların Kısaca Tarihi adlı eser Almanya’da Almanca, Eski Uygur Edebiyatı adlı eser Arabistan’da Arapça basılmıştır (s : 1-15) .

Böylece yazar hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, “Çin hükümeti bu kitaba neden bu kadar kızmıştır?” sorusuna cevap olabilir diye tahmin ettiğim bilgi ve ifadeleri sıralamaya çalıştım:

“Jeoloji ve arkeoloji bilimlerinin ünlü bilginlerinin Orta Asya’da yürüttüğü bilimsel çalışmalarının sonucuna göre, yaklaşık bundan 8000 yıl önce Orta Asya’nın batısında çok büyük değişiklikler olmuş, kuraklık afeti meydana gelmiştir. Bu sebeple ecdatlarımızın bir kısmı Asya’nın doğu ve batı taraflarına göç etmek zorunda kalmışlardır. İşte o zaman Orta Asya’nın doğusu olan Tarim ovasında yaşayan ecdatlarımızın bir kısmı Altay dağları üzerinden şimdiki Moğolistan ve Baykal gölü etrafına gelip yerleşmişlerdir. 840 yılında ise, Moğolistan’dan Şin-Cañ’a (Doğu Türkistan’a) tekrar göç eden bu Doğu Uygurları, bundan 8000 yıl önce Tarim ovasından Moğolistan ve Baykal gölü etrafına göç eden ecdatlarımızın evlatlarıdır”(s : 8).

Yukarıdaki ifadeleri kullandıktan sonra yazar, Orta Asya’nın yani Doğu Türkistan’ın da aslında Türk toprağı olduğu sonucuna varır ve bu sonucu yer-su adlarıyla kanıtlar (s : 13). “Hayır, Uygurlar gelmeden önce buralarda başka halklar (Çinliler, demek istiyor) yaşıyordu” diyen ırkçı Çin tarihçilerini yazar, “bu iddia tarihi kastlı olarak saptırmaktır” (s : 40) ifadesiyle ağır bir şekilde eleştirir.

Milattan önce 625 yılında ölen Turan padişahı Alp Ertunga ile İranlılara karşı özgürlük savaşçısı Tumris hakkında yazar şu ifadeleri kullanmaktadır: Orta Asya halklarının ulu anası, akıllı, yürekli, vatansever Turan kadınlarının ünlü simgesi olan Tumris’in Alp Ertunga’nın üçüncü kuşaktan torunu olduğu ihtimale çok yakındır. Tumris’in adı Tömür (Demir) olup, Yunan tarihçileri tarafından Tumris diye yazılmıştır” (s : 56-58).

“Tutem” sözcüğü şimdiki Avustralya’da yaşayan Papauslar’ın (Avrupalılar onlara İndiyanlar , diyor) dilinde “onun nesli” anlamını verir. Bizim ecdatlarımız kurdu kendileri için tutem yapmışlarsa, Hindular ineği, Çinliler ise ejderhayı tutem yapmışlardır (s : 63-64). “Uygurların, Hunların ve Türklerin etnik kökeni aynıdır” (s : 75).

Turan kahramanlarına karşı duyulan sevgi ve aynı tutem, aynı etnik köken ifadeleri Çinlileri çok rahatsız eder. Onlara göre, Uygurlar, Hunlardan ve Türklerden farklı bambaşka, yani Çinlilere biraz daha yakın ırktır. Böyle olduktan sonra, Uygurların toprağı Çinlilerin toprağı olacaktır.

“Türk” sözcüğü “güçlü” anlamında olup, bir ırkın adıdır (s : 177) . “Göktürk hakanlığı kurulurken, “Türk” sözcüğü sadece Altay’daki Türkleri gösteren etnik anlamını kaybeder. Çünkü Türk Hakanlığı devrinde Türk denilen ad, Türkçe konuşan ırk ve kültür bakımından birbirine benzeyen veya yakın olan Uygur, Oğuz, Kırgız, Kıpçak, Çigil, Basmil, Türgeşler ile sonradan Türkleşmiş Kitanların ve başka halkların ortak ulus adı olmuştur. İşte o zamandan bu yana Türk sözcüğü Türk hanlığı topraklarında yaşayan bütün halkın ulusal ve siyasal bütünlüğünü belirten bir ad olmuştur (s : 179).

Çin’in tarih boyunca Türklere karşı kullana gelen tedbiri, birbirine karşı kışkırt ve parçala yut, olmuştur (s : 199-200).

Çinli Melikelere evlenmek Türk hanları için alışkanlık haline gelmiştir. Çuluk han Çinli melike Yeçin ile evlendi. Yeçin 621 yılında Çuluk hanı zehirleyip öldürdü (s : 205).

Yazar, 630 yılında cereyan eden Çinlilere karşı özgürlük mücadelesinin kahramanı Kurşad hakkında yazarken, bu tarihî olgudan esenlenerek, ümit ve heyecanını, hiç gizlemeden , şu satırlar ile ifade etmektedir: “Yüce ruhlu, arslan yürekli kahraman Kurşad’ın adı, özgürlük ve bağımsızlık için mücadele eden ve mücadele etmekte olanların kalbinde ebedî yaşadı ve yaşayacaktır” (s : 211).

Çinlilerin Türklere karşı savaşta elde ettiği zaferler, genelde askerî güç zaferi değil, politik hile zaferi idi. “Onlar Türkleri birbirine karşı kışkırtıp zayıflattı ve Türklerin eliyle Türkleri yendi” (s : 231).

“Uygurlar Türk halkları içinde sayıca çok ve en savaşçı bir topluluk olduğu için , Türk düşmanları onların bu üstünlüklerinden yararlanmak amacıyla onları her türlü yollarla Türklere karşı kışkırtmıştır” (s :232).

“Çin 750 yılındaki Talas Savaşı’nda yenildikten sonra, ta 1757 yılına kadar olan 1000 yıl içinde Orta Asya’ya el uzatamamıştır” (s : 241).

Çin devleti, Tañ sülalesi döneminde Orhun Uygur devletine vergi olarak her yılı 20 000 top ipek kumaş ödemiştir. Bu durum 757 yılından 840 yılına kadar yaklaşık 100 yıl devam etmiştir. Bu vergiyi Çin’in saray tarihçileri “hediye” denilen güzel sözlerle örtbas etmişlerdir (s : 253).

Çin padişahlarının kendi kızlarını Türk hakanlarına eş olarak vermelerinin sebeplerini şu üç noktada toplayabiliriz:

1.Çin ile Türk devleti ortasında yapılmış anlaşmaları kafaletlendirmek.

2.Türk devletine gönderilen Çin melikesi aracılığıyla, o devletin iç işlerinden haberdar olmak.

3.Çin melikesinden doğmuş şehzadeler aracılığıyla o devleti nüfuzu altına almak, şehzadeleri kışkırtma yoluyla o devleti parçalamak (s :264-265).

“Çin’in elçi ve tüccarları Çin’in başkenti Çañen’den küzeye doğru Çin Seddi’nden geçerek Uygur devleti toprağına gelirdi. Sonra kuzeydeki Uygur başkenti Karabalasagun’a girerlerdi. Oradan batıya doğru yürüyerek Altay dağları üzerinden Beşbalık‘a geçerdi . Beşbalık’tan batıya doğru hareket ederek, İli ovası, Yedisu üzerinden Orta Asya ve Batı Asya’ya ulaşırlardı. İşte bu yol Uygur Orhun hakanlığının topraklarından geçtiği için, tarihte bu yola “Uygur Yolu” denilmiştir” (s : 277).

Çin ve Avrupa tarihçilerinin, yanı sıra bizim de “İpek Yolu” diye adlandırdığımız bu yolu, tarihçi Turgun Almas “Uygur Yolu” diye adlandırarak ona geçmişten buyana tarih boyunca süre gelen ulusal anlamını kazandırmaktadır.

Kırgızların isyanı sonucu Orhun Uygur hakanlığı 840 yılında yıkılır. Uygurların büyük bir kısmı Pan Tekin liderliğinde batıya, Ögi Tekin liderliğindeki bir kısmı güneye göç eder. Ögi Tekin Çin başkenti Çañen’e elçiler gönderip yardım isteğinde bulunur. Uygurlar 756-762 yılları arasında Çin’de cereyan eden Öñlük-Söygüm isyanını bastırıp, Tañ sülalesini kurtarmış ve çok miktarda askerî yardımda bulunmuştu. Fakat, Tañ sülalesi geçmişteki o kara günlerini unutup, iki yüzlülük ile Uygurlara yardım etmeyi kabul etmez. Pan Tekin liderliğindeki batıya göç eden Uygurlar ise, batıdaki kendi kardeşlerinin yardımıyla orada başka devletler kurar (s : 289-295).

“Uygurlarda eski zamanlardan bu yana kahraman erkeklere saygı gösterme geleneği vardı. Bu elbette bir rastlantı değil, Uygurların tarihinden kaynaklanmış birikimdir. Çok eski zamanlardan günümüze kadar her hangi bir halk kendi vatanını düşman saldırısından korurken, kahraman erkeklerden oluşan bir orduya dayanmıştır. Uygurlar eskiden savaş gücü çok yüksek olan atlı orduya sahipti. Onlar sayıca kendilerinden beş hatta on kat fazla olan düşman ordusu üzerine irkilmeden saldırıyor ve onları yerle bir ederdi. 756-762 yılları arasında cereyan eden Öñlük-Söygüm isyanını bastırmada Çin’e birkaç defa yardıma gelen Uygur ordusunun asker sayısı 50 000’den fazla değildi. Eski zamanlarda Uygur kızları kendilerine eş seçerken , erkeğin kahramanlığı ölçü olmuştur. Bu alışkanlık şüphesiz vatan sevgisinden ileri gelmektedir” (s : 308).

Yıl 840’ta Doğu Uygurları yani Orhun Uygurları batıya göç ederken, Orhun Uygur hakanlığının 200 yıllık uzun tarihini yansıtan “Kö Köç Destanı” meydana gelmiştir. Bu destan, 13.yüzyılda yaşamış İran tarihçisi Cüveyni’nin “Tarihi Cihangüşa” (Dünya istilasının tarihi) adlı eserinde kaydedilmiştir (s : 311-315). “Köç Köç Destanı” Uygurların Orta Çağda yaratmış olan manevî zenginliklerinin en iyisi olup, bu destan Uygurların dilini, tarihini ve edebiyatını öğrenmede değerli bir kaynaktır (s : 319).

Uygur hakanlığının başkenti Karabalasagun’un uzunluğu 24 kilometre kadar olup, bu şehir 8-9. Yüzyıllarda Tañ sülalesinin başkenti Çañen’den kalsa Asya’da ikinci derecedeki bir şehirdi. O zaman Çañen’i kuşatan surun uzunluğu 35 kilometre idi (s : 326).

Doğu Uygurları Şaman dininde, Batı Uygurları Buda dininde idiler. Şaman dini çok tanrılı bir din olup, bazı rivayetlere göre, “Manis” adında galebe Tanrısı da varmış. Bu yüzden 840 yılında bir isyan ile Orhun Uygur hakanlığını yıkan Kırgızlar, bu galebe şerefine kendi hanlarına Manis ünvanını vermişlerdir. Kırgızlardaki “Manas Destanı” nın adı herhalde bu “Manis’ten gelmektedir (s : 328).

“Arapların Orta Asya halklarını diz çöktürme işgal eylemi tam 100 yıl (651-751) sürdü. Türklerin yenilgisi Arapların güçlülüğünden değil, belki Orta Asya halklarının arka tarafının güvensizliğinden ve kendi aralarındaki ittifaksızlıktan ileri geldi. Daha açık söylemek gerekirse, Araplar Orta Asya’ya saldırdığında, Doğu ve Batı Türk hakanlığı zor durumda idi. Ülke içinde cereyan eden huzursuzluklar dışarıdan Tañ sülalesi tarafından sürekli körüklenmekte idi. Çinlilerin Türklere karşı yüzyıllar boyunca yürüttüğü eylemleri sonucunu vermekte idi. Böylece iki cephe arasında kalan Doğu ve Batı Türklüğü Araplara karşı ciddi çaba gösteremediler” (s : 411).

“Karahanlılar tarihinden bizim alabileceğimiz en acı ders nedir? Önce şunu söylemek gerekir ki , birleşmiş, güçlü, medeniyetli olan Karahanlılar devleti 1040 yılında Doğu ve Batı Karahanlı devleti olarak ikiye bölünmemiş olsaydı, son dönemlerinde olduğu gibi Karahıtaylara da, Selçuklulara da bağımlı kalmazdı. Belki yine yüzyıllar boyu yaşamını sürdürür, güçlü bir devlet olarak Orta Asya’nın ve Doğu ile Batının gelişmesine katkıda bulunurdu. Kendi toprağına kendisinin sahip olduğu mutlu bir nesilden şüphesiz daha nice Yusuf Hashacipler ve daha nice Mahmut Kaşgarlılar doğmuş olurdu” (s : 573-574).

Okurlarımdan , yukarıdaki ifadelerin son cümlesini düşünerek tekrar okumasını isterim: “Kendi toprağına kendisinin sahip olduğu mutlu bir nesilden şüphesiz daha nice Yusuf hashacipler ve daha nice Mahmut Kaşgarlılar doğmuş olurdu”. Evet, Turgun Almas çok haklıdır, acıklıdır, hüzünlüdür ...

“Tavgaç” sözcüğü hakkında biraz izah vermek yerinde olur. Bu söz “bağımlı” anlamında olup, Çin’in Hunlar dahil kuzey komşuları tarafından Çin’e verilmiş bir addır. 7.yüzyılda yaşayan Doğu Roma tarihçisi Simokatta: “Tavgaç aslında Turanîlerin sömürgesidir” diye yazmıştır. Çin kendi tarihinin birçok dönemlerinde Hunlara ve Türklere bağımlı kalarak her yılı belli miktarda ipek kumaş gibi şeyler ile vergi ödemiştir (s : 590-591).

“Eski zamanlardan günümüze kadar olan savaş tarihinde, sayısı az ama yüksek ruhlu, cesur, intizamlı ordunun, sayısı çok ama ruhsuz, intizamsız ordu üstünden galip olduğuna dair kanıtlar çoktur. Bizim ulu, kahraman, akıllı ecdatlarımız az sayıdaki ordu ile düşmanın çok sayıdaki ordusu üstünden galip gelmenin şanlı örneklerini yaratmıştır. Bu gerçek, Uygur tarihinden haberi var herkese bellidir “ (s : 605).

Karahanlı devletinin tüccarları Çin’e (960-1279 yılları arasında hüküm sürmüş Suñ sülalesi devrinde) 30 defa gittiği halde, Suñ sülalesi zayıf bir hanlık olduğu için, yolun uzaklığını bahane ederek, doğrusu Tangutlardan korkup, Karahanlı devletine bir defa bile Çinli tüccarlar gelememiştir (s : 666).

Liu Zhı Shiao adlı bir Çinlinin adıyla yayınlanmış “Uygur Tarihi” adlı bir kitap 1987 ve 1988 yıllarında artarda Pekin’de iki defa basılmıştır. Hem Çince, hem Uygurca basılan bu kitap 2 cilt halinde toplam 1200 sayfadır. Resmî buyrukla yazılan bu dev kitapta yukarıda sıraladığım bilgi ve ifadelere hiç yer verilmemiş olmakla beraber zıttı yazılmıştır. Kitaba hain Seyfetdin Azizi övgü dolu 5 sayfalık önsöz yazmıştır. Bu önsözde yer alan, “ Yazar bu eseri Marksizm-Leninizm ve Mao ülküsü ışığında yazdığı için eserdeki görüşler doğru ve gerçeğe uygundur” cümlesi, bu kitabın nasıl bir kitap olduğunu anlamada yeterli delildir.

İşte Doğu Türkistan’da bugün Uygurlar hakkında birbiri ile çarpışan dev iki eser bulunmaktadır. Biri ırkçı, müstemlekeci Çin resmî görüşünü yansıtan uyduruk “Uygur Tarihi”dir. Öbürü, tarihî gerçekleri yansıtan bilimsel, fakat yasaklanmış olan “Uygurlar”dır.

Yazımın sonuna yaklaşırken, Turgun Almas’ı bu bilimsel eseriyle candan kutlarım. Bilim, herkesin yapabileceği kolay bir iş değildir. Bilimin gelişmesinin tarihi, Uluğ Bey (1394-1449) gibi, Bronu (1548-1600) gibi ulu zatların dar ağacına götürülmesinin tarihidir. Bilim, yaşamı pahasına olsa bile doğruyu söylemekten zevk alan üstün zekalı cesur kişilerin yapabileceği insanlık aleminin en kutsal işidir. Bilim, insanlığı karanlıktan aydınlığa, esirlikten özgürlüğe götüren en şerefli iştir.

İşte Turgun Almas’ın yaptığı iş-bu iştir.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 179
Dün Tekil 1046
Bugün Tekil 1353
Toplam Tekil 4278297
IP 18.191.200.114






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























21 Cemaziye'l-Evvel 1446
Kas m 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.716 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu