IRAK”IN KUZEYİ İÇİN TÜRK DIŞ POLİTİKASI - Yrd.Doç.Dr.Sait YILMAZ - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









IRAK”IN KUZEYİ İÇİN TÜRK DIŞ POLİTİKASI - Yrd.Doç.Dr.Sait YILMAZ
Tarih: 07.07.2010 > Kaç kez okundu? 4633

Paylaş


Irak”ın kuzeyi sorunu 1990-1991 Körfez Savaşı”nın ortaya çıkardığı ve Türkiye”yi yakından ilgilendiren önemli sonuçlarından biridir. Irak”ın kuzeyi ile ilgili sorunun Türkiye açısından mimarı Körfez Savaşı esnasında Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal olmuştur. Özal, Körfez Savaşı esnasında ABD”ye hem siyasi hem de askeri destek verdi ve karşılığında savaş boyunca ABD”nin bir Kürt devleti kurma ve Irak”ı parçalama düşüncesine set çekti. Kürtler, bu dönemde de bağımsız bir devlet kurabilmek için savaşı bir fırsat olarak görmüşler ve ABD kartını oynamak istemişlerdi. Ancak, savaş sonrası gücünün kalmadığı sanılan Irak, helikopterler ve ağır silahlarla taarruza geçerek Kürtleri yenilgiye uğrattı. Birkaç gün içinde dağılan Kürtler çareyi Türkiye ve İran”a kaçmakta buldular. Özal, göçmenlerin evlerine güvenle dönmelerini sağlamak ve Irak”ın kuzeyinde Irak ordusunun saldırılarının korunmasını sağlamak için “güvenli bölgeler (safe heavens)” kavramını ortaya çıkardı . Böylece Özal”ın isteğiyle Irak”ın kuzeyi için bir silahlı gücün oluşturulması ve Kürtlerin Irak saldırılarından korunması fikri ortaya çıktı.

Irak”ın Kuzeyi Sorunu (1990-2003)

BM Güvenlik Konseyi, 688 sayılı kararı çerçevesinde bölgeye Huzur Sağlama Operasyonu adı altında bir operasyon düzenlenerek, göçmenler geri döndü ve “güvenli yaşama alanları”na yerleştirildiler. Ardından Irak”ın kuzeyindeki halkın Irak saldırılarından sürekli korunması için merkezi Türkiye”de olan “Kalkık Horoz” ya da popüler adı ile “Çekiç Güç” adı verilen uluslararası hava gücü kuruldu. Özal sonrasında Irak değişik bir şekil aldı ve bölgedeki güç boşluğu sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Çekiç Güç gölgesindeki otorite boşluğu bir yandan Kürtleri bir Kürt devleti için kendi içinde çatışmaya sürüklerken diğer yandan PKK”nın yeniden canlanmasına ortam sağladı. Türkiye”nin en çok çekindiği gelişmelerden biri olan Irak”ın kuzeyinde bir Kürt siyasal oluşumu, Türkiye”nin davet ettiği Çekiç Güç”ün sağladığı güvenlik sayesinde embriyon olarak ortaya çıkmaya başladı. Bunu en önemli aşaması Mayıs 1992”de Irak”ın kuzeyinde seçimlerin yapılması ve bir parlamentonun kurulmasıydı. Washington”un teklifi ile Ankara”ya gelen Irak Kürdistan Cephesi liderleri seçimler için Türkiye”nin olurunu da almışlardı .

Irak”ın kuzeyinde parlamento seçimleri Mayıs 1992”de gerçekleştirildi. 04 Temmuz 1992”de bölgesel hükümet teşkil edildi, yerel parlamentonun 05 Ekim 1992 tarihinde aldığı kararla federe devlet statüsü onaylandı ve bu yapının Erbil, Süleymaniye, Duhok ve Kerkük”ü içerdiği açıklandı. Böylece Irak”ın kuzeyinde hukuken değil ama fiilen bir devlet kurulmuştur. Türkiye, 1992”de Ankara”da Suriye ve İran”lı yetkililerle bir konferans düzenleyerek Irak”ın toprak bütünlüğünün korunması yolunda bir bildiri yayınlanmasını sağladı. Türkiye böylece, ABD”ye ve dünyaya Kürt devleti kurulmasına izin vermeyeceği mesajını iletmişti. 1998 yılındaki Washington ve Ankara süreçlerinden sonra ABD”nin çıkardığı “Irak”ın Kurtuluşu Kanunu” ile ABD”nin niyeti ve aktörleri belirginleşti. Türkiye ve Türkmenler dışlanırken de facto bir Kürt Devleti için esaslar belirlendi. Türkiye”ye ise bunun Irak”ın bölünmesi anlamına gelmediği söylendi.

1990 yılından beri Türkiye”nin Irak politikası, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ve istikrarın sağlanması çerçevesinde şekillenmiştir. Türkiye, ABD”nin gerek Irak”a ve Saddam”a gerekse Irak”ın kuzeyindeki Kürt gruplara karşı izlediği politikalarda kendine yer edinmeye ve kazanımlar elde etmeye çalışmıştır. Türkiye”nin Irak politikası bu süreçte ABD ile olan stratejik ilişkileri ile ABD”nin Kürtlere ve Saddam”a yönelik politikaları arasında sıkışıp kalmış ve ciddi kayıplara uğramıştır. Türk hükümetlerinin pasifizmi, karmaşık ve çelişkili politik davranış modeli ABD”yi Irak”taki aşiretlerle yakın ilişki kurmaya ve onları Irak muhalefet cephesi içerisinde güçlü bir unsur olarak kabul etmeye itmiştir. Türkiye”nin Irak”taki çıkarlarını koruyabilmek ve sorumluluklarını yerine getirebilmek için 2002 yaz aylarından itibaren Irak”ın kuzeyinde mutlaka kuvvetli bir askeri varlık bulundurması ve bunu yapabilmek için bazı riskleri göze alması gerekirken, böyle bir varlığın bulundurulmasının yaratacağı meşruiyet endişesi ile sadece hudut bölgesinde küçük bir askeri varlıkla yetinilmesi tercih edilmiştir.

2003 Yılı Sonrası Gelişmeler

2003 yılının Mart ve Nisan aylarında ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Irak”ı fiilen işgali ile birlikte değişen dengeler ve öncelikler nedeniyle; Türkiye ile ABD arasındaki stratejik işbirliği, gittikçe artan tereddütler ve güvensizlikler yaratan sorunlar yumağına dönüşmüştür. Irak”ın kuzeyinde “Kürdistan Özerk Yönetimi” adı altında fiili olarak her türlü siyasi ve mali yardımlar ile ABD”nin açık bir desteğiyle meydana getirilen, tüm kurumlarıyla oluşumunu tamamlamış bir “Kürdistan”, Türkiye”nin ve bölge ülkelerinin itiraz ve karşı duruşlarına rağmen neredeyse oluşumunu tamamlamıştır. Irak”ın kuzeyinde böyle bir oluşumun varlığı ile birlikte bu bölgede üslenen ve Türkiye”nin bütünlüğünü hedef alan bölücü örgüte karşı kararlı ve kesin bir çözüme ilişkin bir askeri harekât beklentisi ABD”nin bölgedeki çıkarları ile ters düştüğü için sekteye uğramıştır. ABD, Türkiye”nin Irak”ın kuzeyine yapabileceği karadan geniş çaplı bir operasyon ihtimalini bugüne kadar istihbarat desteği ve benzeri yöntemler ile büyük ölçüde PKK”ya yönelik hava harekâtına indirgemiş, Kürt grupları önceliğe alan politikasını sürdürmüştür.

Türkiye”nin diğer önemli bir hassasiyeti ise Irak”ın kuzeyinde ve genelde Kürt bölgesi içinde yaşayan, ancak her ne kadar geçmişte varlıkları pek hatırlanmasa da, Irak”ı meydana getiren asli unsurlardan birisi olan soydaşlarımız Türkmenlerdir. Gelmiş geçmiş tüm yönetimler tarafından her türlü hakları gasp edilen ve bugün de varlıkları tehdit olarak görülen Türkmenler, yıldırma ve yok etme politikalarının hedefi olmuşlardır. Irak”ta yaşayan Türkmenlerin gerek Arap milliyetçisi Baas rejimi gerekse milliyetçi Kürtler tarafından baskı ve terör uygulanması suretiyle mal ve mülkleri gasp edildiği gibi en ufak dirençte öldürülmeleri süregelmiştir. Türkmenler; Kerkük, Erbil, Telafer gibi kentlerde bile çoğunluk oldukları halde büyük ölçüde azınlık durumuna düşürülmüşlerdir. Anavatana olan bitmez tükenmez hasretleriyle Türkiye”den ümit ve yardım beklemektedirler.

Türkiye bütün Irak krizi süresince önemli stratejik ve taktik hatalar yapmıştır. Savaş öncesi yıllarda PKK”ya fazla destek vermemeleri ve Türkmenleri öldürmemeleri karşılığında maddi ve askeri destek verilen Kürt kabilelerinin artık Türkiye”nin desteğine ihtiyacı kalmamıştır. Irak konusunda Türk dış politikasının başarılı olduğunu iddia etmek zordur. 2002 Kasım ayında iktidara gelen mevcut hükümetin birden patlayan AB, Kıbrıs ve Irak sorunlarının tümü üzerinde başarı sağlayacak bir deneyime sahip bulunmadığı biliniyordu. Bu sorunlarda Türk bürokrasisinin ve deneyimli şahsiyetler bünyesinde bulunduran muhalefetin hükümete yardımcı olması beklenirken, muhalefet de bu konularda yardımcı olmak yerine köstek oldu. Türkiye iki savaş arasındaki dönemde kendi örgütleri ile Irak”ın kuzeyine belirli bir şekil verebilirdi. Bunu yapar görüntüsü vermiş ise de yapmadığı ortaya çıkmıştır.

Türk Politikalarında Değişim

Türkiye, AKP iktidarı ile birlikte Irak”ın kuzeyine yönelik politikalarda daha teslimiyetçi bir döneme girdi. Yeni hükümetin politika değişikliğinin gerekçesi şu mantık idi; "Kukla devleti savaş nedeni sayan politika ABD”nin müdahalesinden önceydi. Şimdi bölgenin hâkimi Amerika oldu. Savaş nedeni politikasını sürdürürsek, Amerika”yı mı karşımıza alacağız?" Özetle yeni hükümetinin savunduğu politikanın en önemli yönlerinden biri, kukla yönetimin meşruiyetinin Türkiye tarafından kabul edilmesidir. AKP politikaları şu düşüncelerle gerekçelendiriliyordu: "Barzani ve Talabani”nin, artık objektif olarak bütün dünyanın kabul ettiği bir temsil nitelikleri var. Üstelik ABD, Barzani ve Talabani”yi yeni Irak hükümetinde önemli rollere getiriyor. Bu durum da Türkiye “bu aşiret liderleriyle ne görüşeceğiz” diyemez. Onları düşman gibi görmeyip ilişkileri geliştirmeli ve durumu bu şekilde kontrolümüze almalıyız ." Bu düşünce, Türkiye”nin Irak”ın kuzeyine yönelik politikasını da şekillendirdi.

Türkiye”nin Irak”ın kuzeyindeki yönetimi muhatap olarak kabul edip, işbirliği içine girmesinin sebepleri incelendiğinde, bunun başlıca sebebinin PKK terör örgütü ile mücadele faktörü olduğu görülmektedir. Bu konunun dönüm noktası da 5 Kasım 2007”de Washington”da ABD ile yapılan görüşmelerdir . ABD, terörü, kendi siyasi emellerinin gerçekleşmesine yardımcı olmak üzere Türkiye”ye karşı bir koz olarak kullanmıştır. Böylece terör örgütü PKK ile mücadeleye yardımcı olmanın karşılığında tavizkar bir politika içine girilmiştir. ABD tarafından, “Irak Kürdistanı” olarak nitelendirilen yönetim ile Türkiye”nin barışık olması, iletişim kurması, ilişkileri güçlendirmesi, son tahlilde bu yönetimi kabullenmesi ve gözetmesi arzu edilmektedir. Nitekim Türkiye”deki yetkililer 2008 yılından itibaren Irak”ın kuzeyindeki yönetim ile görüşmeler yapmakta ve bu ilişkilerin seviyesi ve içeriği gittikçe çoğalmaktadır. Bu Türkiye”nin terörle mücadele başta olmak üzere Irak”ın kuzeyindeki çıkarlarının korunmasına yönelik uzun vadeli politikalarında sapmalar olduğunu göstermektedir.

ABD ile PKK kartı karşılığı Kürdistan pazarlığı yapılmış ancak PKK için alınan destek de “demokratik açılım” gibi sözde sorunun çözümüne yönelik tavizlere ve Irak”ın kuzeyine müdahalenin sınırlanmasına bağlanmıştır. Türkiye”nin bölge ile ilgili beklentileri PKK terör örgütü ile mücadeleye indirgenirken, bu yolda seçilen yöntemler de bir aldatmadan ibarettir. Türkiye”nin Irak kuzeyine yönelik politikasının stratejik amacı bölgede bir Kürt devletinin kurulmasını önlemesi olarak belirlenmişken, yeni durum; fiili olarak devletin kurulmasına göz yummak ve bağımsızlık ilanını konjonktüre bırakmak şeklindeki Kürt grupların amacına hizmet etmektedir. Kürdistan, sayıları üç yüz kadar olan Türkiye”deki başlıca medya-holding kökenli şirket tarafından, hükümet ile işbirliği içinde, kendi siyasi ve ekonomik rantları için -sözde ekonomik pastadan pay almak adına, kendi elleri ile kurulmakla meşgulken, Irak”ın kuzeyinde olup-bitenler Türk kamuoyunun gözünden kaçırılmaktadır. Diğer taraftan Türkmenlerin durumu ve Kerkük konusundaki gelişmeler de kaygı vericidir. Ankara tarafından Türkmenlerden, problem çıkarmamalarının, uysal bir kimliğe bürünmelerinin, varlıklarını fazla hissettirmemelerinin ve Türkiye”nin yeni politikasına uyum sağlamalarının istendiği bilinmektedir.

Sonuç Yerine

ABD”nin 2003 yılındaki Irak”a müdahalesi, bu müdahale sonrasında Türkiye”yi bölgede etkili olmaktan uzak tutması, Irak”ın kuzeyinde kendine müttefik bir yapı oluşturması ve Türkiye”ye yönelik düşmanca hareketlere duyarsız kalması, hatta bu tutumunun teröre dolaylı destek oluşturması, PKK terör örgütünün bölgede güçlenmesine de yardımcı olmuştur. Irak”ta Türkiye”nin komşusu olan ABD, Türkiye”nin çıkarlarını (hafıza kaybı taktiği) unutturarak kendi çıkarlarının bekçisi olmasına ikna etme etmeye çalışmaktadır. Washington, bütün 1990”lı yıllar boyunca, işgal öncesi ve sonrasında, hatta hala Kürt devletini desteklemediğini tekrar ve tekrar Türkiye”nin gündemine getirmiş ve getirmektedir. Bu aldatmacanın ortaya çıkması için Washington”dan hala umut beklemek yerine pasifizme son vererek ABD”yi Türkiye ile işbirliğine ve çıkarlarını birleştirmeye yöneltecek proaktif bir politika izlenme gereği ortadadır. Irak”taki değişimin Türkiye”nin çıkarları ile örtüşmesi bölgesel barışın devamı için gereklidir. Türkiye”nin Irak”ta çıkar ve sorumlulukları olduğu ve son döneme kadar ne bu çıkarların sürdürülebildiği ne de sorumluluklarımızın tatminkâr bir şekilde yerine getirilemediği açıkça ortadadır. Irak”ın kuzeyindeki Kürt grupların yeniden şekillendirilmesi kadar bölgedeki terörist yığılmanın ortadan kaldırılması veya etkinliğinin ortadan kaldırılması Türkiye için askeri ve diplomatik bir sorumluluktur.