TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜNDE YARDIMSEVERLİK ÖRNEĞİ SEBİLLER ve ÇEŞMELER - Necdet BAYRAKTAROĞLU - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜNDE YARDIMSEVERLİK ÖRNEĞİ SEBİLLER ve ÇEŞMELER - Necdet BAYRAKTAROĞLU
Tarih: 08.02.2020 > Kaç kez okundu? 1319

Paylaş


Yüce Rab yarattığı insanlar, hayvanlar ve bitkiler faydalansın diye onların hayatlarına suda vermiştir. Kuranımız Bakara Suresi 99.Ayette: “Gökten su indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık. Ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler, hurmaların tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve narı da çıkardık.” denilmekte, Taha Suresi 53.Ayette ise: “… gökten bir su indiren O’dur. İşte biz o su ile türlü bitkilerden çiftler çıkardık” diye belirtilmekte, Kaf Suresi 9. Ayette de: “Bir de gökten mübarek bir su indirip onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.” diye ifade edilmektedir. İnsanoğlu kendisine nimet olarak gökten su indiren Yüce Allah'a, her an ve her zaman şükretmelidir.

Kuranımız Enam Suresi 160. Ayetinde de: "Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kimde kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar" diye belirtilmektedir. Dinimizin bu emri uyarınca insanlar, Yüce Rab katında sevap kazanmak ve rahmet bulmak için çeşitli şekillerde hayır yapmak için hayrat yaptırmaktadırlar. Hayrat ise, sevap kazanmak için yapılan iyilik dolu işlerdir. Çeşme ve sebil yaptırmakta bunlardan biridir. Bazıları da, mezarları başına kuşlar su içsin diye bir su oluğu, su kabı yaptırırlar. Bu kaplardan su içen her kuşun duası ve sevabı, ahrette kendisine rahmet olarak gelsin diye düşünürler. Hz. Peygamberimiz: "“Her canlıya yapılan iyilik için mükafat vardır” diye söylemiştir.

Özellikle yaz günlerinde bütün canlıların suya ihtiyacı vardır. Çünkü su hayattır ve canlıya hayat verir. Su ihtiyacı olan insanları, hayvanları ve bitkileri, ağaçları düşünüp, duyarlı olmalıyız. Kuranımız Mürselat Suresi 27. Ayetinde: "Kendilerine içecekleri tatlı suları bahşetmesini, insanlara verdiği nimetler arasında sayar" diye buyrulmaktadır. Bu nedenle insanlar için ve bütün canlılar için su Yüce Rabbın bize sunduğu bir nimettir. Hz. Peygamberimize biri geldi ve sordu : "Ey Allah'ın Resulü! Annem öldü onun adına sadaka verebilir miyim" diye sordu. O'da "Evet" dedi. Adam tekrar sordu: "Hangi sadaka daha hayırlı ve değerlidir" deyince, Hz. Peygamberimizde: "İnsan ve hayvanların su ihtiyaçlarına cevap vermektir" diye cevapladı. Suyun hayatın temeli olarak nimet sayılması, Yüce Allah ve Peygamber Efendimiz tarafından söylenmesi, insanlar tarafından görev ve sorumluluk olarak üzerine almışlar, çeşmeler ve sebiller yapmak için yarış içinde olmuşlardır.

Bu nedenle dinimiz de ve örf ve adetlerimizde, suyun kutsal bir nimet olduğu bilinmektedir. Ferahlatıcı, teskin edici ve huzur verici bir özelliği vardır. Eskiden beri söylenen, atalarımızdan gelen güzel bir duada: "Su gibi aziz ol" derler. Küçükler veya bir kişi büyüklere içmesi için su vermesi üzerine bu duayı söylerler. Su içerken genellilikle "Besmele" çekilir ve içtikten sonra da "Yarabbi Şükür" denilir. Türk-İslam kültüründe suya ne kadar değer verildiği gönüllerde, dillerde mekanlarda hep dile getirilmiş, Yüce Rabbın rızası ve rahmetini kazanmak için hizmet içinde olmuşlardır. Hz. Peygamberimiz bu hususta: “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” diye söylemiştir.

Türklerin hakim oldukları Orta Asya'dan, Anadolu'dan, Balkanlar'a kadar her yerde atalarımız, Yüce Allahın verdiği nimetin kıymetini bilerek, her bir iline, kasabasına, köyüne suyun taşınması, depolanması ve dağıtılması için su kemeri, sarnıç, maksim ve su terazisi gibi eserler yapmışlar, insanların sudan istifade etmesi içinde çeşmeler, sebiller ve şadırvanlar yaptırmışlardır. Bugün ecdadımızdan su alanında birçok mimari ve estetik kıymeti olan miras devralmış bulunmaktayız. Bunlar, atalarımızın su medeniyet konusunda ne kadar yüksek seviye de olduğunu ve halen bu gün derin izler bıraktığını göstermektedir. Bu çeşmelerle ve sebillerle insanların, hayvanların ihtiyaçlarının karşılanması düşünüldüğü gibi aynı zamanda, şehrin estetik çevre düzenlenmesi ve zenginleşmesi de önemle üzerinde durulmuştur.

Çeşme kelime anlamı olarak Farsça'da "Göz" manasına gelen "Çeşm" kelimesinden türemiştir. Su çıkan kaynak, pınar ve gözlere denilmiş, bunların akıtıldığı küçük yapılara da "Çeşme" denilmiştir. Özellikle Selçuklularda ve Osmanlılar döneminde bir çok önemli Türk şehri ve kasaba ve köylerinde müstakil olarak veya dini, eğitim binalarına, saray, yalı, konak han, hamam, kervansaraylara bitişik ve çok değişik şekilde birbirinden güzel estetik mimarisi olan çeşmeler yaptırmışlardır. İstanbul, muhteşem mimari ve sanat tarihi özellikleri ile dokulu böyle çeşmelerle doludur. Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine intikal eden 400 kayıtlı çeşme olduğu bildirilmektedir. Önemli olanlardan bazıları ise Meydan Çeşmesi, Çatal Çeşme, Kazlı Çeşme, Alman Çeşmesi, Tophane Çeşmesi gibi. Cami ve külliyelerin içine de şadırvanlar yapılmış, hem abdest almak için yapılmış hem de cami avlularına estetik güzellik katılması düşünülmüştür.

Her çeşmenin birde kitabesi olup, yaptıran kişinin adı, yapıldığı yıl ve duası bulunmaktadır. Bazı çeşme kitabelerinden örnekler sunalım.

"Bu çeşme güzel ama, içmeye tası yok / Yıkma insan kalbini, yapacak ustası yok"

"Su diyor ki! Akıyorum yabana/ Cennet mekan olsun benden abdest alıp namaz kılana"

Günümüzde böyle muhteşem sanat eseri olabilecek derecede çeşmeler yapılmamaktadır. Tuğla ve çimentodan yapılmış duvar veya kemer şeklinde basit çeşmelerdir. Piknik yapmak için genel de insanlarımız su başlarına, çeşme başlarına giderler, suyu soğuk, güzel tatlı derler, içerler, kim yaptırdı, bu su nerden geldi diye düşünmez, yaptırana bir dua bile etmezler. Etrafını kullanılmaz hale getirirler, ancak arabasını yıkar, çöpünü, pisliğini bırakır giderler.

Uzun yollarda ve yolculuklar da, bozkırın ortasında, yakan yaz sıcaklarında çeşmeler can verendir. Her canlının dostudur. Gece gündüz bıkmadan akarlar. Orman içlerinde, tarlalarda, bağlarda, bahçelerde ki çeşmeler ayılar, geyikler, tavşanlar, keklikler, kuşların, kurtların, karıncaların yudum yudum ve kana kana suyunu içtikleri, hayat buldukları yerlerdir. Bu çeşmeleri yaptıranlar, ziyaret eden bu canlıların her gün duasını almaktadırlar.

Çeşmeler türkülere, şarkılara konu olmuş, aşıkların buluşma yeri olmuştur.

"Körüler yaptırdım gelip geçmeye / Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye"

"Çay benim çeşme benim / Aman derdimi deşme benim"

"Susadım çeşmeye varmaz olaydım / Elinden bir tas su içmez olaydım."

Yüzyıllar boyu halkın su ihtiyaçlarını karşılayan çeşmelerinde yanında bir başka hayrat yapı vardır ki, oda sebil yada sebilhanelerdir. Bunlar musluklu bir tekne veya tekneden yapılmıştır. "Sebil" demek bedava demektir. Herkesin ücretsiz olarak yararlanması için su içilen bu yerlere "Sebil" denilmiştir. İçlerinde temiz tatlı su bulunan küp ve tekneler, kirlenmelerinin veya kırılmalarının önüne geçmek ve korunmalarını sağlamak için bir mekan içine alınmış olup buna da "Sebilhane" denilmiştir. Sebillerin ilk yapımı Selçuklular döneminde başlamış ve Osmanlılar zamanında da devam etmiştir.

Hz. Peygamberimizin insanların, hayvanların ve diğer tüm canlıların su ihtiyacının giderilmesini teşvik için sözleri vardır. Müslümanların hayatta iken ve ölenlerinin de ruhlarına sevap olsun diye kuyu, çeşme gibi su ihtiyaçları gideren vakıfları kurmalarını tavsiye etmiştir. Hz. Peygamberimiz, yabancılara ait hayvanların su yalaklarından sulanması, Allah indinde makbul olup olmadığı sorulduğunda: "Kesin olarak makbuldür; hangi canlı olursa olsun, susamış her yaratığa karşı lutufkar davranmak Allah nazarında mükafata layık bir harekettir" diye söylemiştir. Hayırsever kişiler sevaba nail olmak için her sokağa çeşme yapar hale gelmişlerdir.

Çeşmeler, hayatın ve canlılığın yaşadığı, anlam bulduğu yerlerdir. Selçuklu ve Osmanlı kültürü içinde çeşmelerin önemi büyüktür. Türkler, çeşmelerden ve sebillerden içilen suyun en büyük hayır olduğuna inanmışlar, sevaba nail olmak için her sokağa çeşme yapar hale gelmişlerdir. Sultanlar ve eşleri, valide sultanlar, şehzadeler, sadrazamlar, vezirler, devletin ileri gelenleri İstanbul, Bursa Edirne gibi önemli illerde, ekonomik güçlerine göre günümüze intikal eden sanat eserleri niteliğindeki çeşmeleri yaptırmışlardır.

18.yüzyılda Castellan eserinde: “Bir Türk meskenini inşa ederken güvercinlerin ve diğer kuşların susuz kalmamaları için münasip yerlere yalaklar yapardı” demiştir. Mimar Sinan Kayseri de ki vakfiyesinde: ”Ağırnas köyünde yaptırdığım çeşme ile etrafındaki geniş arazi, hayvanların yemesi, su içmesi ve dinlenmeleri içindir ”diye belirtmiştir. 1544 yılında ve Aydın Tire'de Lütfi Paşa: "Halkın ve Yolcuların Hayvanlarını Sulayan Vakıf" kuruyor, 1571 yılında ve İstanbul'da Ataullah Efendi: "Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtan Vakıf" kurarak insanlara buz gibi su içmelerini sağlıyorlardı. 1720 yılında ve İstanbul'da Fatma Hatun: "Mekke ve Medine'de İki Su Kuyusu Açtıran Vakıf" kurmuştu. 1722 yılında ve Erzurum'da Kayserili Mahmut Ağa: "Erzurum'u Çeşmelerle Donatan Vakıf" hizmete sokmuştu. Amasya'da 1860 yılında Ermeni vatandaşı Mığdıs Efendi ise: "İnsanların ve Hayvanların kullanımı için çeşme yaptırıp vakıf" kurmuş ve tamir ve tadilatı içinde para ayırarak büyük bir hizmet yapmıştı. Yine 1860 yılında Aydın Atça'da Mahmut Ağa: "Sıcakta Sebillere Kar Koyan Vakıf" kurarak insanlara soğuk su içirmek istemiştir.

En önemli görev ve sorumluluklarımız ise bu içtiğimiz suyun kaynaklarının korunması, kirletilmemesi ve temizliğine ve içim niteliğine, tatlılığına dikkat edilmesidir. Hz. Peygamberimiz suyu içtikten sonra: "Rahmetiyle suyu tatlı olarak yaratan, acı ve tuzlu yaratmayan Allah'a hamd olsun" diye duasında belirtmiştir. Ayrıca suyun kullanımında, savurgan, israf içinde olamamalı ve verimli, amaçlı kullanılmalıdır. Hz. Peygamberimiz rastladığı bir nehir yakınında, bir kap ile getirilen sudan abdest aldıktan sonra artan suyu: "Gidin, bunu nehre boşaltın. Ola ki ileride bir canlının kursağına gıda olur" diye söylemiştir. Yarınını korumak isteyenler suyunu ve kaynaklarını korumalıdır. Yabancı düşünür Thomas Fuller: "Suyun değeri, kuyu kuruyunca anlaşılır" diye kıymetini belirtmiştir.

İnsan hayatında suyun önemli özelliklerinden biriside, temizlik aracı olmasıdır. Dinimiz suya verdiği önem gibi temizliğe de önem vermiştir. Hz. Peygamberimiz: "İmanın yarısı temizliktir" demiştir. Elimiz, yüzümüz, bütün bedenimiz su ile temizlenir. Ayrıca yediğimiz, giydiğimiz eşyalar, oturduğumuz evimiz ve çevremiz su ile temiz hale gelir. Hz. Peygamberimiz: "Su temiz olarak yaratılmıştır, rengini, kokusunu ve tadını değiştirmedikçe onu hiç bir şey kirletmez" diye ifade etmiştir. Bu nedenle su temizlik ve ferahlık getirir.

Günümüzde meydanlarda, caddelerde, sokaklarda sanat tarihi olacak şekilde ve akan çeşmelerin yapıldığı yok. Zaten yapılmış ve miras kalmış olan bu görkemli çeşmelerimizi akıtamıyoruz. Şehirlerde, kasabalarda, hatta köylerde güldür, güldür akan çeşmeler artık yok. Mevcut olan çeşmelerin suyu kesilmiş, kurumuş, için için ağlar haldedir. İçilecek su zaten pet şişeye, damacanaya sokulmuş vaziyettedir. Bedava, parasız içecek suyu bulmak nerede, imkansız hale gelmiştir. Etrafınızda hiç içecek tatlı su akan bir çeşme var mıdır? Bilen, gören varsa söylesin.

Bu nedenle, Türk-İslam kültürümüzde büyük yeri olan ve ortaya konulan ve bize miras olarak bırakılan su medeniyetimize sahip çıkalım ve daha da geliştirelim, sularımızı akıtalım ve gelecek nesillerimize taşıyalım.

KAYNAKLAR

Necdet Bayraktaroğlu - Türk İslam Kültüründe Yardımseverlik- Panama Yay. Ank.2019

Gül Sarıdikmen - İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri - İBB Kültür Aş. Yay. İst. 2013

Prof. Dr. Yılmaz Öngel- Selçuklu ve Osmanlı Su Yapıları- Türk Tarih Kurumu- Ank.1197

Su Köşkleri, Sebiller ve Çeşmeler- Fikriyat- 12 Nisan 2018

Tarihte İlginç Vakıflar- Vakıflar Genel Müdürlüğü. Yay. - İst. 2012

Hadislerle İslam - Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. - Ank. 2014