MİLLİYETÇİLİK - Gazi KARABULUT - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









MİLLİYETÇİLİK - Gazi KARABULUT
Tarih: 30.07.2019 > Kaç kez okundu? 988

Paylaş




"Türk milliyetçiliğinin temeli sevgidir."

Alparslan Türkeş



MİLLİYETÇİLİK



Türkçülüğün Esasları’nda, Türkçülüğün özünü anlamak için millet, adı verilen zümrenin mahiyetini tayin etmek gerektiğini belirten Gökalp “millet” kavramının altı başlıkta ele alındığını belirttikten sonra kendi tanımını ortaya koyar.

1- “Irkı Türkçülere göre millet

2- Kavmi Türkçülere göre millet

3- Coğrafi Türkçülere göre millet

4- Osmanlıcılara göre millet

5- İslam birliği taraftarlarına göre millet

6- Fertçilere göre millet”



Sonrada “Millet, dilce, dince, ahlakça ve güzellik duygusu bakımından müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir topluluktur.” demektedir.

Milliyetçiliği ifade etmek için millet tanımından yola çıkmak gerekmektedir. “Millet” kavramı Ziya Gökalp’in yukarıdaki tanımının dışında da değerlendirmelere tabi tutulmuştur.

Milleti oluşturan unsurlar incelenerek yapılan açıklamalarda ortak noktalar tespit edilmiş ve “kavim” ile örtüşen açıklamalar olmuştur. Kavram; gen, antropoloji, coğrafya, kültür, dil gibi etkenlerle de izah edilmiştir.

Millet tanımlarının birbirine yakın kavramların bütünselliği içinde incelendiğini ve ortak noktaları ihtiva ettiğini görüyoruz. Yine “Millet, dil, kültür, din, vatan, soy, tabiyet, ülkü, tarih, menfaat birliklerinin birkaçının (veya hepsinin) belirlediği bir cemiyet birimidir. Bu unsurlardan sadece biri umumiyetle millet teşekkülüne yetmez. Fakat mutlaka hepsinin bulunması da gerekmez. Ancak, bir millette ne kadar unsur müşterekse milli birlik o kadar kuvvetlidir.” Şeklindeki bir tanım milleti meydana getiren unsurları somut bir şekilde ortaya koymaktadır.

Millet ile ilgili yaklaşımların ardından “milliyetçilik” üzerinde yapılan ilk izah, “Mensup olunan millete duyulan derin sevgi ve onu yüceltmek” şeklinde söylemek mümkündür.

Prof. Dr. Erol Güngör, Türk Kültürü Ve Milliyetçilik, kitabının hemen başında “Her memlekette milliyetçilik o memleketin kendine mahsus şartları içinde gelişmiş ve bir memlekette aldığı şekil çok defa bir başka yerdekiyle ihtilaf veya tezat halinde görünmüştür. Mesela Arap sosyalizmi, Arap milliyetçiliğinde önemli bir husus olduğu halde Türkiye’de sosyalizm milliyetçilik karşısında bir antitez durumundadır.” şeklindeki açıklaması ile milliyetçiliğin her toplulukta farklı bir hüviyet kazanabileceğini belirtir.

Burada ortaya konan fark; coğrafi, siyasi, kültürel bakışlarla ilgilidir.

Milliyetçilik hususunda kültür ögesine sıklıkla vurgu yapan Erol Güngör, Türk milliyetçiliğinin dünyadaki ırkçı ve faşist yaklaşımlarla alakası olmadığını belirtir.

“Hakikatte milliyetçilik bir kültür hareketi olmak dolayısıyla ırkçılığı, halka dayanan bir siyasi hareket olarak da otoriter idare sistemlerini reddeder.”

Türk milliyetçiliğinin bir fikir sistemi şeklinde doğuşu ile ilgili yakın tarihte, Osmanlının son dönemlerinde yaşanan “savunma” anlayışının etkili olduğu ifade edilebilir.

Alparslan Türkeş “Türk milliyetçiliği, Türk milletinin kendi varlığını, meşru savunma isteğinden, meşru savunma duygusundan doğmuş bir şuur ve duygudur.” diyerek milliyetçiliğe duyulan ihtiyaca ve tarihi sürece dikkat çeker.

Elbette burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli husus, milliyetçiliğin; millet ve devlet hayatındaki bütün süreçleri yönetecek doluluğa sahip olmasıdır. Nitekim Türk milliyetçiliği ile ilgili yapılan değerlendirmeler, fikir sisteminin temelini atan eserlerle bütünsellik arz eden Türkeş’in ve Türk milliyetçisi aydınların anlatımlarında, aktarımlarında yol haritasına dönüştüğünü görürüz.

Alparslan Türkeş’in Dokuz ışık olarak koyduğu ideolojinin ilk maddesi olan milliyetçilik orada şöyle tanımlanmaktadır.

“Her şey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye devletine sadakat ve hizmettir.”

Bireyi, diri bir madde mana dengesi ile ele alan milliyetçilik milleti de aynı şekilde değerlendirmeyi ilke edinir. Milletin kendi değerleri ile bütünleşmesi ve bu birlikteliği sağlamlaştıracak bir yaklaşım sergilemesi milliyetçiliğin harç görevi yaptığını gösterir.

Dokuz Işık ve Türkiye’de Türk milliyetçiliğini detaylandıran Alparslan Türkeş şu görüşlere yer veriyor.

“Türk Milliyetçiliği, Türk milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir.”

Denilebilir ki milliyetçiliğin başlangıcı, milleti sevmektir. Sevgi, milletini koruma ve koruduğuna sahip çıkma duygusunu pekiştirecektir. Nitekim Türkeş sevgiyi esas alan ve ayrılıkçı yaklaşımları reddeden, kültür milliyetçiliği temelinde bir anlayışın, görüşlerini oluşturduğunu “Türk milliyetçiliğinin temeli sevgidir.” diyerek açıklar.

İşte Türk milliyetçiliği, Türk milletine duyulan derin sevginin asırları aşan tarihi duyuş ve yaşayışının adıdır.

Milliyetçilik bir milletin hayat damarıdır. Akla gelebilecek “Milliyetçiliğe neden ihtiyaç var?” gibi bir soru milliyetçiliğin de somut karşılığını ortaya koyar.

Milliyetçiliğin meydana gelmesi için:

Milli kültürün toplumda ve toplumla oluşması;

Aidiyet şuurunun milletin fertleri tarafından kazanılması;

Milli bir ülküye sahip olabilmek için kültürel değerlerin toplumla buluşması;

Milletin, kendi değerlerini muhafaza edebilmesi;

Dış etkenlere karşı direnç sergileyebilmesi;

Ortak bir tavrın oluşabilmesi milliyetçiliğe neden ihtiyaç duyulduğunu açıklar.

Ayrıca milletin ve millete ait değerlerin sosyal, siyasal, ekonomik birliktelik sergileyebilmesi için;

Tarih şuurunun kazanılması ve bu şuurun milleti geleceğe taşıması için;

Milli tavır ortaya koyabilmek, zaferleri ile bütünleşip kederleri ile tek vücut olabilmek için;

Mensup olduğu milletinin varlığını devam ettirebilmesi ve milletler arası arenada söz sahibi olabilmesi için;

Birey değil, toplum temelli bir yaşam tarzının benimsenebilmesi için milliyetçiliğe ihtiyaç vardır.

Milletin varlığının, bireyin kendi varlığına da güç kattığını fark ederek fertten topluma, toplumdan millete uzanan bir şuur için milliyetçilik vazgeçilmez bir gereksinim olarak görünmektedir.

Tarihi mücadeleler ve eserler Türk milliyetçiliğin varlığını delillendirmektedir.

Türk milliyetçiliğinin tarihten günümüze taşıdığı en kıymetli eserlerden birisi de Orhun yazıtlarıdır.

Özellikle bu yazıtlardan Bilge Kağan’a ait olan ve oğlu Tengri Kağan tarafından ölümünden bir yıl sonra yazdırılan Bilge Kağan yazıtları tam bir Türk Milliyetçiliği manifestosudur.

Bu yazıt okunmadan ve anlaşılmadan milliyetçiliğin tarihsel yaklaşımında bazı hususular eksik kalabilir. Bu sebeple günümüz Türkçesi ile yaygınlaşması sağlanmalıdır.

Mevzu ile ilgili çalışmaların olması sevindiricidir. Konuyu günümüz Türkçesine de çevirerek aktaranlardan biri de Prof. Dr. Muharrem Ergin’dir.

“Ben, Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için hakanlık tahtına oturdum. Ey milletim, ey hanedanım! Sözlerimi dikkatle dinle. İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tabidir. Şimdiki gibi, kargaşalık olmaksızın, Türk kağanı Ötüken’de oturursa Türk yurdunda sıkıntı olmaz. Ben Ötüken’de oturarak tek başıma yurdu idare ettim. Çinlilerin, altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı sözüne, değerli eşyasına kapılmadım. Bunlara kapılan ne kadar Türk’ün öldüğünü Çin boyunduruğuna düştüğünü unutmadım.

Tanrı yardım etti, Türk kağanı oldum. Dağılmış milletimi bir araya topladım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi çoğalttım. Atalarım Bumin Kağan’a ve İstemi Kağan’a layık bir evlat olmaya çalıştım.

Atalarım Türk ülkesini öylesine sıkı tuttular, öyle bilgelikle, öyle güzel törelerle idare ettiler ki; Türk milleti bahtiyar oldu, onların ölümlerine candan ağladı. Atalarıma tabii olan bütün yabancı milletler; Çinliler, Tibetliler, Moğollar bile onların çağında yaşadıkları hayatı unutmadılar. Atalarım o kadar ünlü kağanlardı.

Sonradan bilgisiz, kötü kağanlar Türk tahtına oturdular. Onların kötü idaresi ve Çinlilerin hilesi yüzünden Türk milleti zengin ülkelerini kaybetti. Türk kağanlarının cihanı tutan şevketi mazi oldu.

Bu yüzden Çinlilere beylik eden Türk kişizadeleri köle, Türk kızları cariye oldu. Türk beyleri şanlı isimlerini bıraktı, Çince isim kullanmaya başladılar. Türkler, Çin kağanına tabi olup elli yıl onun acıklı ve utandırıcı idaresinde yaşadılar.

Fakat Gök Tanrı, Türk’ün bu haline acıdı, Türk milleti yok olmasın eskisi gibi cihanın en yüce milleti olsun diye babam İlteriş Kağan ile anam Elbilge Hatun’u Türklere hakan kıldı. Tanrı güç verdi, babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu, kurt önünden kaçan koyunlar gibi dağılıp gitti. Babam Kağan, doğudan batıya at koşturup Türk milletini topladı. Türk devletini ihya etti.

Ey milletim bil ki, ben zengin ve parlak bir millete han olmadım. Zayıf ve zavallı bir milletin başına geçip tahta oturdum. Kardeşim Kültigin ve yeğenlerim olan iki prensle ant içtik, babamın amcamın hayatlarını verdikleri millet uğrunda biz de bütün gücümüzle çalıştık. Başına geçtiğim Türk milletinin şan ve şerefi için gece uyumadım, gündüz oturmadım, ölesiye bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yar oldu, yoksul milleti zengin ettim. Türk milletini bütün milletlerden üstün kıldım.

Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe bil ki, Türk milleti, Türk yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz.

Ey Ölümsüz Türk Milleti! Titre ve kendine dön. Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol.”

Diğer yazıtlarla birlikte ele alındığında Türk milliyetçiliğine duyulan ihtiyaç gayet somut olarak görünecektir.

O zaman Türk milliyetçiliğini, Türk milletine duyulan derin sevgi, onu koruma ve yüceltme, ona hizmet etme ve onun değerlerini yaşama/yaşatma ideali olarak tanımlayabiliriz.