İlhan KARAÇAY'dan Ocak 2019 bülteni... - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İlhan KARAÇAY'dan Ocak 2019 bülteni...
Tarih: 12.01.2019 > Kaç kez okundu? 1155

Paylaş






Sizlere, 2019 yılı için açık bir kart veriyorum. Doldurun, nasıl doldurursanız.

Yeni yılda mutluluk mu, para mı, huzur mu, barış mı, ne istiyorsanız yazın...



1- Karaçay'ın yorumu: Sosyal medya canavarı.

2- Utrecht Turizm Fuarı'nda Türkiye şöleni.

3- Srebzenitsa katliamının sırrı.

4- Helal olsun Funda'ya. Başbakanı halkla buluşturdu.

5- Yılın etnik kökenli işkadını Zeynep Dağ'ın ürettiği

ayakkabılar 25 bin dolara satılıyor.

6- Gurbetçiler şimdilerde torpil de oluyorlar...

Türkiye'deki seçimlerde aday olmaya başlayan yüzlerce

gurbetçi, yılların sahipsizliğini maziye gömüyorlar.

7- Hollanda Türk Federasyon'dan faaliyetler...

8- Eşek arabasıyla başlayan konfeksiyon imparatorluğu.

Mersin ve Adana'daki Adil Mağazaları, baba Yunus

Acır'ın eşek arabasından doğmuştu.

9- İstanbul'da, Hollanda'dan fotoğraflar sergisi...

10-Hollanda'daki Hümeyra cinayetinin genel analizi...

11-Meslektaşımız Fatih Özyar annesini kaybetti.

NOT: Her ay servis ettiğim bültenler, 5 bini medya olmak üzere, İnboxify tarafından tam 27 bin email adresine gönderiliyor. Pek çok kişi ve kuruluş bu bültenleri dosyalıyor ve zamanı geldiğinde yararlanıyor. Lütfen, herkes dosyalasın bu bültenleri...

*****

İlhan KARAÇAY yazdı:

Sosyal medya canavarı...

Ömrümüzden bir yıl daha gelip geçti...

Geçmişi hatırlamak istemeyenler çoğunlukta tabii...

Kimimiz mutlu ama çoğumuz mutsuzuz.

Şükreden de var, küfreden de...

Tüm dünyada acı ve kederin hakim sürdüğü, lanet olası bir yıl geçirdik.

Bu gelişmeden mutluluk duyan insanları düşündükçe, daha da endişeleniyoruz.

Klavye başına oturup, sosyal medyada ahkâm kesenler, kendilerini dev aynasında görüyorlar ama, başkalarının günahını alarak suç işliyorlar.

Kendi kabahatlarını ve günahlarını göremeyenler, başkalarının kuyularını kazarak korkunç hale geliyorlar.

İçinde yaşadığımız bilgi çağında, önceleri sevinmiştik.

Ama o sevinç kursağımızda kaldı maalesef.

Bizi kimler bilgilendirecekti?

Bunu hesaba katmadan sevinmiştik ama, sosyal medya denen canavar, kötü ve cahil insanların kötülük basamağı oldu.

Akıl ve mantık dışı, kötülük ve iftira yazılarıyla ortalığı kan gölüne çevireceklerini hiç düşünmemiştik bu insanların...

Kimin iyi, kimin kötü, kimin düşman ve kimin dost olacağı hiç hesaplanmamıştı.

İşte bu salgın hastalığın virüsü tüm dünyayı kapladı.



Sosyal medya denince akla gelen Facebook, Google, YouTube, Messenger, WhatsApp, Apple, HP, Microsoft, Twitter gibi, bilişim teknolojisi devlerinin kurulduğu San Jose Vadisi'ne, Slikon Vadisi deniliyor. Bunlar'ın hepsi California'nın kuzeyindedir.

Slikon Vadisi'ndeki devlerin çocukları, ellerindeki en son model cihazlar ile en iyi okullarda okuyorlar ama, bizim çocuklarımız aynı imkânlara sahip değiller.

İşte, böyle bir ortamda ortaya çıkan eğitilmemiş kendini bilmezler, yazdıkları iftira ve yalan dolu satırlar ile en büyük kötülüğü yapıyorlar.

Başta Google olmak üzere, diğer blogların bu kötü gidişe çare aradıklarını duyuyoruz.

Ne var ki, bu üzücü gelişmenin önüne geçmek için devletlerin de el atmaları gerekmektedir.

Aksi takdirde, birkaç yıla kalmaz, bu cahil ve kötü insanların maskaralıkları, çok büyük bir canavara dönüşecektir.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

*****

İlhan KARAÇAY takip etti ve yazdı:

Utrecht Turizm Fuarı'nda Türkiye şöleni...

Utrecht Belediye Başkanı ile birlikte açılışı yapan Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy, bundan sonraki hedefin turist sayısında değil gelirde olduğunu söyledi



Avrupa'nın en önemli 5 turizm fuarından biri olan Hollanda'nın Utrecht Fuarı'nın açılışında tam bir Türkiye Şöleni yaşandı.

Türkiye'nin turistik bölgelerinden gelen turizmciler ile, Hollanda'dan tur operatörlerinin yer aldığı 1.300 metrekarelik alandaki standlarda, görsel ve yazılı en iyi materyallar sergilendi.

Başta Corendon olmak üzere, Türkiye'ye tur organize eden tur operatörlerinin birbirleri ile adeta yarıştıkları fuar alanını ziyaret edenler, özellikle Utrecht Belediye Başkanı Jan van Zanen ve Bakanımız Ersoy'a gösterilen yoğun ilgi nedeniyle, en çok Türkiye standı önünde biriktiler.

Avrupa'da en çok önem verilen Utrecht Turizm Fuarı'na değer verenler arasında, Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy da vardı. 49 yıldan bu yana, bu fuara sadece 3 Bakanımız gelmişti. Bu Fuar'ın önemini, kendisi de turizmci olduğu için çok iyi bilen Ersoy, yoğun programını değiştirerek Utrecht'e geldi.

Fuarın resmi açılışı dolayısıyla Türkiye standında düzenlenen resepsiyona, Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Türkiye'nin Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan, Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz, Deventer Başkonsolosu Tuna Yücel Modrak, Utrecht Belediye Başkanı Jan van Zanen ve Türkiye'den davetliler katıldı.

Bakan Ersoy, Türkiye turizmine yönelik sayısal bir sıkıntı kalmadığını belirterek, Avrupa ve Hollanda ile bundan sonraki hedeflerinin sayılar değil, gelire odaklı bir turizm pazarlaması olduğunu söyledi.



Turizmin, ikili ilişkilerin göstergesi olduğuna dikkati çeken Ersoy, "Siz ilişkileri ne kadar iyileştirip kuvvetlendirirseniz, aradaki turizmi de o kadar kuvvetlendirmiş oluyorsunuz. Zaten bunun ciddi yansımalarını rezervasyonlarda da görüyoruz. Hollanda'dan Türkiye'ye olan yolcu trafiği geçen sene yaklaşık yüzde 33'lük artışla kapanmıştı. Şu anda erken rezervasyon rakamlarına baktığımız zaman yine yüzde 30 civarında bir artış öngörülüyor." dedi.

Hollanda'da aldıkları resmi raporlara göre Türkiye'nin şu anda birinci destinasyon olarak görüldüğünü ifade eden Ersoy, şöyle devam etti:

"Hollanda'dan Türkiye'ye olan yolcu trafiği geçen sene yaklaşık yüzde 33'lük artışla kapanmıştı. Şu anda erken rezervasyon rakamlarına baktığımız zaman yine yüzde 30 civarında bir artış öngörülüyor.

Avrupa'ya Hollanda'yla bundan sonraki hedefimiz aslında sayılar değil, gelir. Gelire odaklı bir turizm pazarlaması yapacağız. Kesin sonuçlar önümüzdeki ay açıklanacak ama geçen yılı muhtemelen 45-46 milyon bir sayı ile kapatacağız inşallah. Hollanda'da 2018 yılında bu rakam 1 milyonu geçti. Önümüzdeki sene 52 milyon bir hedef koyduk biz kişi sayısında. Bu Türkiye'nin 2023 yılı için koymuş olduğu hedefin üstünü sağlamış olacağımızı düşünüyoruz bir terslik çıkmazsa."

Ersoy, Türkiye'ye gelen turist verilerini, yalnızca resmi kuruluşlardan aldıkları bilgiler doğrultusunda değil, iş birliği içinde oldukları diğer kurumlardan da toplamaya başladıklarını dile getirdi.

Açılışa Turkiye standında katılan Utrecht Belediye Başkanı Jan van Zanen, fuara katılanların mutlaka Türkiye standına uğramaları gerektiğine vurgu yaparak, "Türkiye'nin dünyaca ünlü Türk kahvesinin, güzel plajlarının, tarihinin ve kültürünün tadına varın. Türklerin misafirperverliğini de şahsen iyi biliyorum." ifadesini kullandı.

Fotoğraflarla Fuar:



Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli, daha önce Hollanda'da bir bankanın genel müdürlüğünü yaptığı için, aşina olduğu Hollanda'yı, Utrecht Belediye Başkanı Jan van Zanen ile uzun uzun görüştü.



Fuar açılışını takip eden İlhan Karaçay, görüşme fırsatı yakaladığı Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'a, 'Türkiye-Hollanda Arasındaki 400 Yıllık İlişkiler ve Hollanda'ya Türk Göçünün 50înci Yılı' adlı kitabını sundu.



Türk Hava Yolları, Fuar alanına kurduğu standı ile dikkatleri çekti. THY, Utrecht Turizm Fuarı'na katılışından bu yana en güzel standı açmış oldu.



Fuar'a damgasını vuran Türk hava Yolları'na, Bakan Ersoy da ilgi gözterdi.

THY standına geldiğimiz zaman, Bakan Ersoy ile Türk Hava Yolları'nın Pazarlama Satış Başkan Yardımcısı Veysel Serdar, THY Amsterdam Müdürü Cengiz İnceosman ve Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli ile bir masada bulduk.



Utrecht Turizm Fuarı'nın en büyük müdavimi olan ve Türkiye'ye en çok turist gönderen tur operatörü olarak bilinen Corendon, bu kez de fuarın gözdelerinden biriydi.



Türkiye turizminin lokomotifleri arasında elbette ki Türk tur operatörleri de var. İşte bu tur operatörleri , 'Hollanda Turizmciler ve Seyahat Acenteleri Derneği' adı ile bir çatı altında birleştiler. Fotoğrafta görülen, derneğin yöneticileri (soldan sağa) Durmuş Doğan, Osman Çelik ve Kamil Saygı, ziyaretçilere bol bol bilgi verdiler.





Fuar'a Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de katıldı. Geçtiğimiz yıllarda, '

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti' adından hoşlanmayan Yunanlılar ve Rumlar, Fuar yönetimine itirazda bulunmuşlar ve standın kapanmasını istemişlerdi.

Standta bulunan görevliler, Hollandalı ziyaretçilerden büyük ilgi gördüklerini belirttiler.

*****

Srebrenica'nın sırrı...

Açılan gizli arşivden, Hollanda'nın o günlerdeki hükümetinin, akibeti sezdiği ama lakayd kaldığı anlaşıldı.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, en kanlı ve hunhar katliam olarak tarihe geçen Srebrenitsa'da Hollandalı askerlerin ihmalkârlığı unutulmuyor.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda halkı, Srebrenitsa katliamı konusunda bugüne kadar belirsiz kalan gerçekleri, Milli Arşiv'in gizliliğinin kaldırdığı birkaç günden bu yana öğrenmeye başladı. Mavi Bereli Hollandalı askerlerin, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük katliam olan Srebrenitsa'daki yanlışı, 'Devlet Sırrı'nın açıklanmasından sonra daha açık bir şekilde ortaya çıktı.

Açıklanan arşiv notlarında, Hollanda'nın o günlerdeki hükümetinin akibeti sezdiği ama lakayd kaldığı anlaşılıyor.

Şimdi size arşivdeki notlardan bazı paragraflar sunuyorum:

Srebrenica ismi, Hollanda Bakanlar Kurulu toplantısında, ilk kez 2 Nisan 1993 tarihinde duyulmuştu.

Hıristiyan Demokrat (CDA) partili Dışişleri Bakanı Peter Kooijmans, İslam halkına gitmekte olan yiyecek ve ilaçlara, Bosna-Sırp kuvvetlerinin el koyduğunu belirtmişti. İşçi Partili (PvdA) İçişleri Bakanı Ien Dales ise, 'Hollanda bunun gerçekleşmesine seyirci kalırsa, tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında olduğu gibi, gelişmelere karşı gözlerini kaparsa elleri kirlenir' şeklinde çok duygusal bir yanıt vermişti.

Dales, 'Etnik temizlikten' de söz etti.

Hollanda 1993'te, eski Yugoslavya'daki çatışmalarda bir transport birimi ile katkıda bulunuyordu. Bu birim, birbirleriyle savaşan tarafların zorluklarına karşı direnemiyordu. Hollanda parlamentosu, buraya vuruşmaya katılabilecek askerler ile F-16 savaş uçakları gönderilmesini onaylamak istiyordu.

Lubbers III kabinesi de bunu gerçekleştirdi.

Dışişleri Bakanı Kooijmans, kabine toplantısında yapılan tartışmalar sırasında, barışın diplomatik yolla gerçekleşmesinin imkâsızlaştığını, Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği'nin, 'Güvenlik Bölgesi' için anlaştığını belirtti. Aradan bir gün geçmeden İşçi Partili Kalkınma ve İşbirliği Bakanı Jan Pronk, Srebrenitsa'da, Bosnalı Sırplar'ın çok güçlendiğini ve Müslüman halkı katledeceğini söyledi. Pronk'un söylediği hemen gerçekleşmedi ama iki yıl sonra gerçekleşti.

Hollanda, Srebrenitsa'ya henüz asker göndermemişti. İşçi Partili Savunma Bakanı Relus ter Beek, oraya 150 Kanadalı Mavi Bereli'nin gideceğini belirtiyor. Dışişleri Bakanı Kooijmans, meslektaşı Ter Beek'e, oraya bir tabur hava kuvveti gönderirlip gönderilemeyeceğini soruyor.

Bakan Ter Beek, bunun 1993 sonunda gerçekleşebileceğini, ancak ortada bir sorunun bulunduğunu, paralı askerler ile mükellef askerlerin bu görevi gönüllü olarak kabul etmeleri gerektiğini söylüyor. Başbakan Yardımcıs İşçi Partili Wim Kok ile Dışişleri Bakanı Kooijmans, Savunma Bakanı'nın bu konuda kolları sıvamasını bekliyorlar.

Yıl sonuna doğru karar süreci güçleniyor. Zira, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Hollanda'nın Birleşmiş Milletler gücüne katkı vermesi için Kooijmans'tan dilekte bulunmuş. Kooijmans bu istek için, 'En kötü çözüm yolu' demiş.

Savaş bölgesine askeri güç göndermek, Hollanda için çok kolay görünmüyordu. Kooijmans ve Ter Beek, kasım ayında bir tabur hava kuvveti gönderilmesi için Bakanlar Kurulu'nu zorluyorlar.Ter Beek, Birleşmiş Milletler Şefi Boutros-Ghali'in, kemdisinden bir zırlhlı araç taburu istediğini de söylüyor.

Ter Beek, Srebrenitsa'da bulunan 150-180 kişilik Kanadalı Mavi Bereli'nin yerini dolduracak bir paralı asker taburunun hazır olduğunu belirterek, Bakanlar Kurulu'ndan onay istiyor.

Başbakan Lubbers, başlangıçta sevkiyatı kabul ettiklerini, ancak görev dağılımı için, müttefikler ile yapılacak görüşmeleri bekleyeceklerini belirtiyor.

Bakanlar Kurulu, bu sevkiyatın finansal çözümünün de konuşulması gerektiği belirttikdikten sonra onay verdi.

Ama bu sırada ilginç bir haber geliyor. Savunma Bakanı Ter Beek, daha önce Bosna'ya göndermiş olduğu General Ruurd Reirtma'dan bir fax mesajı alıyor. Bu faks mesajında, Hollanda'dan gelecek olan askerlerin Srebrenica'daki 'safe area'ya yerleştirileceği belirtiliyor. Ter Beek bunu kabul ediyor ve gelen mektubu Bakanlar Kurulu'na sunuyor.

Bakanlar Kurulu, bu mektubu sadece bilgi olarak kabul ediyor. Zira Kasım ayında verdikleri şartlar henüz yerine getirilmemiştir.

Hollanda Millet Meclisi, 1994'dün başında 'Dutchbat I' diye adlandırılan birliğin gitmesini onaylıyor. (Bu konudaki gizli notlar 2020 yılında açıklanacak.)

Hollanda, İçişleri Bakanı Ien Dales'in korktuğu gibi, bu konuya duyarsız kalınmamıştı. Ne yazık ki aynı Ien Dales, 1995'te meydana gelen katliamdan önce vefat etmiş ve o kahredici olayı yaşamamıştı.



Srebrenica'da Sırplar, 11 Temmuz 1995 günü 9 bine yakın Bosnalı Müslüman'ı hunharca katletmişti. Bu katliama göz yuman Hollandalı askerler, 15 temmuz günü Müslüman halkın isyanını da böyle seyretmişti.



Hollanda Barış Gücü'nün göz yumduğu Srebrenitsa



İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa'da yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa soykırımı, aradan geçen 24 yıla rağmen Boşnakların kapanmayan yarası olmaya devam ediyor.

Bosna Hersek'in doğusundaki Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995'te başlayan, 8 bin 372 Boşnak sivilin Ratko Mladic komutasındaki Sırp askerler tarafından hunharca öldürüldüğü soykırım, sadece Bosna Hersek'te değil, tüm dünyada acının ve adalet arayışının sembolü haline gelmişti.

Nasıl başladı?

Ratko Mladic komutasındaki Sırp birlikler, 11 Temmuz 1995'te Hollandalı Birleşmiş Milletler (BM) askerlerinin koruması altındaki "güvenli bölge" Srebrenitsa'ya girdi.

Lahey'deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICTY), aralarında Srebrenitsa soykırımının da bulunduğu birçok suçtan müebbet hapse mahkum ettiği Mladic'in,

11 Temmuz 1995'te yaptığı açıklama, sonraki birkaç günde olacakların habercisiydi.

Mladic, Sırp Bayramı arifesinde, şehri Sırp milletine hediye ettiklerini kaydederek, "Nihayet bu topraklarda Türkler'den (bölge Müslümanları için kullanılan ifade) intikam alma zamanı geldi." ifadelerini kullanmıştı.



Sırplar, Srebrenitsa düştükten sonra 8 bin 372 Boşnak sivili katletti, çok sayıda kadın ve çocuk evlerinden sürüldü.

"Ölüm Yolu"

Srebrenitsa'nın düşmesinin ardından, bu şehirde yaşayan Müslüman halkın bir kısmı, bugünkü şehitliğin tam karşısında bulunan eski akümülatör fabrikasında konuşlanan Hollanda askerlerine sığınırken, bir kısmı da orman yolundan Boşnak askerlerin kontrolündeki bölgeye ulaşmayı denedi. Orman yolunu seçenlerin de, Hollandalı askerlere sığınanların da kaderi aynı oldu.

Yaşanan büyük katliamlar nedeniyle halk arasında "ölüm yolu" olarak da anılan orman yolunu tercih eden binlerce Boşnak, Sırp askerlerin kurduğu pusularda yaşamını yitirdi.

Hollandalı askerlere sığınanlar da eski akümülatör fabrikasındaki ilk gecenin ardından başlarına gelecekleri anladı. İlk gece fabrikaya giren Sırp askerler, Boşnakların kimlik kontrolünü yapıp keyiflerine göre bazılarını götürürken, eşlerinden ya da oğullarından ayrılan kadınların çığlıkları olacakların habercisiydi.

Ertesi gün Hollandalı askerlerin birkaç metre ilerisinde, kampın hemen dışında bekleyen Sırp askerler, kadın ve çocukları otobüslere bindirirken, erkekleri hemen orada ailelerinden ayırdı. Ailelerinden ayrılan erkekler, daha sonra katledilip farklı toplu mezarlara gömüldü. Kadın ve çocuklar ise yıllardır yaşadıkları evlerinden sürgün edildi.



Hollanda'nın rolü

Srebrenitsalı Boşnak sivillerin o dönem "tutunacak dal" olarak gördüğü Hollandalı BM askerlerinin rolü, aradan 24 yıl geçmesine rağmen bugün de tartışılıyor.

Şehrin Sırp güçlerince işgal edilmesinin ardından çekilen ve kamuoyunun da aşina olduğu görüntülerde, Hollandalı BM askerlerinin komutanı Thom Karremans'ın, 11 Temmuz 1995'te görüştüğü Mladic karşısında el pençe durması gözden kaçmıyor. Şehre giren Sırp askerlerine ateş açılması nedeniyle Karremans'ın adeta ifadesini alan Mladic'in, görüntülerin sonunda ise Karremans'a içki ısmarlaması ve ikilinin birlikte kadeh kaldırması dikkati çekiyor. Hollandalı askerlerin Srebrenitsa'dan uğurlanması öncesinde de Sırp komutanın, Karremans ve ailesine çeşitli hediyeler vermesi de bir başka detay olarak göze çarpıyor.

Hollanda mahkemesinin kararı

Hollanda'da bir mahkeme ise 3 yıl önce, kasabada 300 Boşnak'ın öldürülmesinden Hollandalı BM askerlerinin doğrudan sorumlu olduğuna hükmetti.

Lahey kentinde görülen davada kararı okuyan Yargıç Larissa Alwin, Hollandalı BM barışgücü askerlerinin kontrolleri altındaki kamptan götürülen erkeklerin öldürüleceğini bilmesi gerektiğini, çünkü o dönemde de Sırpların savaş suçları işlediğine dair kanıtlar bulunduğunu vurgulamıştı.



Alwin, "Hollandalı BM barışgücü askerleri bu erkeklerin karargahtan götürülmesinde işbirliği yaparak yasalara aykırı davranmışlardır" demişti.Mahkeme Hollanda'nın 300 erkeğin yakınlarına tazminat ödemesi gerektiğine karar vermişti. Ancak mahkemeye göre, Hollandalı askerlerin Srebrenitsa'nın düşmesinden ve karargaha değil etraftaki orman arazisine sığınan diğer kurbanların ölümlerinden sorumlu tutulamazlardı.



Hollandalı Bakan: Srebrenitsa katliamı önlenebillirdi

Bosna Hersek'te 8 binden fazla Boşnağın öldürüldüğü Srebrenitsa katliamı sırasında, koalisyon ülkeleri arasındaki gizli anlaşma nedeniyle hava operasyonu yapılmadığı ortaya çıktı. Eski Hollanda savunma Bakanı Joris Voorhoeve, "Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa'da hava desteğine izin vermiş olsaydı, kitlesel katliamların önüne geçilebilecekti." diyor.

Hollanda 2 kanalında yayınlanan "Srebrenitsa Neden Düşmeliydi?" adlı programda, BM'nin, "Bosna'daki katliama seyirci kaldığı" iddialarına ilişkin belgelere yer verildi.

ABD kaynaklı gizli belgeler Hollandalı eski Bakan tarafından da doğrulandı.

Bosna iç savaşı sırasında "güvenli bölge" ilan edilen Srebrenitsa kenti, BM adına görev yapan Hollanda taburunun (Dutchbat) kontrolündeydi.

Bu nedenle Hollanda, Srebrenitsa katliamı nedeniyle en fazla eleştirilen ülkelerden bir oldu.



Gizli anlaşma

Savunma eski Bakanı Voorhoeve, Fransa, İngiltere ve ABD arasında, 1995 yılı Mayıs ayında imzalanan gizli anlaşma nedeniyle, Srebrenitsa'ya hava desteği verilmediğini açıkladı.

Hollandalı Bakana göre bu gizli anlaşma, İngiliz ve Fransız barış gücü askerlerinin Sırplar tarafından kaçırılmasının ardından yapıldı.

Londra ve Paris, Washington yönetimi ile NATO hava gücünün Bosnalı Sırplara karşı kullanılmaması konusunda anlaşmaya vardı. Anlaşma, kamuoyundan gizli tutuldu.

Joriz Voorhoeve, 1 Temmuz'da yayımlanacak "Güvenli Bölgeler" adlı kitabında da bu konuya değiniyor.

Srebrenitsa'ya yönelik Sırp saldırısı 6 Temmuz 1995 tarihinde başladı. Dutchbat Komutanı Ton Karremans'ın hava desteği talebi, BM tarafından her seferinde geri çevrildi.

'Sırp saldırganlığının sonucu'

Hollandalı eski Bakan, BM'nin hava desteği vermemesinin mantıklı bir açıklaması bulunmadığını düşünüyor. "Bunun gerekçesini kendime bile açıklayamıyorum" diyor.

Voorhoeve, BM'nin o bölgedeki başarısızlığı nedeniyle Hollanda taburunun haksız yere "günah keçisi" olarak gösterildiğini söylüyor.

Savunma eski Bakanı, "BM önemli bir hava desteği vermiş olsaydı, büyük sayıda kurban ölümden kurtarılabilirdi" diyor ve Gorajde'de hava desteği nedeniyle kitlesel ölümlerin önlendiğine dikkati çekiyor.

Joris Voorhoeve, buna rağmen gizli anlaşma yapan üç ülke ile BM'nin katliamlardan sorumlu tutulamayacağını savunuyor ve "Srebrenitsa'nın düşmesi, Sırp saldırganlığının sonucuydu" görüşünü dile getiriyor.

Hollandalı eski Bakan'a göre, Bosna Hersek'teki katliamların çok sayıda nedeni var. BM gücü UNPROFOR'un eksikliği, Hollanda hükümetinin toplu katliamlara yol açan gelişmeleri doğru yorumlayamaması, bunlardan bazıları.

Askerler açıklama istiyor

Ortaya çıkan yeni gelişme, Srebrenitsa katliamının tanığı olan Hollandalı askerlerde "şok etkisi" yarattı.

Dutchbat'ta görev alan askerler, bu konuda kapsamlı açıklama istiyorlar. Askerler, "NATO'nun Sırp saldırılarından haberdar olduğu, ancak bunu Hollanda'dan sakladığı iddiaları, artık açıklığa kavuşturulmalı". dediler.

Askerlerin bağlı olduğu kuruluş, "devlet sırrı dahi olsa, bu konudaki bütün bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasını" istiyor.

Dutchbat Komutanı Ton Karremans ise, "Bu gerçeği biliyordum ama ispat edemiyordum" diyor. Karremans, Srebrenitsa katliamı sırasında karşısına çıkan "politik çıkarlarlarla mücadele ettiğini" vurguluyor.

Ton Karremans, Hollanda hükümetinden, ABD'nin elindeki gizli belgeleri istemesini de talep ediyor.

Eğer bu gerçekleşmezse, ABD mahkemelerine şahsen başvurarak, konunun aydınlatılması için çaba harcayacağını söylüyor.

*****

İlhan KARAÇAY’ın haberi…

Helal olsun Funda Müjde'ye...

Hollanda Başbakanı'nı mahallelilerle buluşturdu ve iki saat terletti



Hollanda’nın ünlü yazarı ve tiyatro-kabare satçısı olan Müjde, İstanbul’da bir taksi kazası sonrasında felç olmuştu

Tekerlekli sandalyeye mahkum bir yaşam süren Müjde'nin popülaritesi buna rağmen devam ediyor





Aşağıda hayat hikayesini okuyabileceğiniz ünlü yazar ve kabare sanatçısı Funda Müjde, Hollanda Başbakan'ı Mark Rutte'yi, Lahey'in bakımsız varoşlarından Schilderswijk'te halk ile bir araya getirdi. Başbakan Rutte, televizyonda yayınlanan tartışma programında iki saat ter döktü.

Yaşlısı, genci ve çocuklarıyla Başbakan'a soru yağdıran mahalleliler, kendilerine bu imkânı veren Funda Müjde'yi teşekkür ile kucakladılar.



Lahey'deki programın bize göre ilginç yanı, bir Başbakan'ın, hem de çok bakımsız olan bir mahalleye gelip, bir araya geldiği halkın sorularına, hiç kızmadan çok samimi yanıtlar vermesiydi. Türkiye'de gerçekleşmesi hemen hemen imkânsız olan böylesi bir toplantıyı yöneten Funda Müjde, 'Bu işi bir de Türkiye'de dener misin? Cumhurbaşkanını Sulukule halkıyla bir araya getirebilir misin' şeklindeki soruma, 'Memnuniyetle. Denemekte yarar var. Ben teklifimi yaparım. Kabul edip etmemek Cumhurbaşkanına kalmış' yanıtını verdi.



Funda Müje'nin öyküsü:

Hollanda Başbakanı Rutte'yi, Lahey'in varoşlarından birinde halk ile karşı karşıya getiren Funda Müjde, Hollanda'da çok ünlenmiş bir Türk kadınıdır. Funda Müjde, Hollanda televizyonlarında yayınlanan pek çok seride rol aldı. Tiyatro ve kabere programlarına imza attı. Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’ta köşe yazarlığı

yaptı..

Adana’dan çocuk yaşında Amsterdam’daki babasının yanına göç eden Funda Müjde’nin yaşamı, bir talihsiz kaza ile kararmıştı. İstanbul’da bir taksiye binmişti. Bir yanda acemi bir taksi şoförü, karşı yanda da şımarık bir otomobil sürücüsü genç. Her ikisinin de hatası nedeniyle meydana gelen kaza sonucunda, Hollanda’daki popüler yaşamı ile gönüllerde taht kurmuş olan Funda Müjde ölümden kurtuldu ama, tekerlekli sandalyeden kurtulamadı.



Yıldızlaşmıştı Funda Müjde. Ama ne var ki o elim kaza o yıldızı kaydırmıştı. Tekerlekli arabaya mahkum olduktan sonra, De Telegraaf yazarlığına veda etmek mecburiyetinde kaldı. De Telegraaf yazarlığını 2012 sonuna kadar sürdürebilmişti. Bu arada 2013 yazına kadar radyo sunuculuğu, televizyon ve tiyatro faaliyetleri devam etti.



Funda Müjde'yi evinde ziyaret ettiğim sırada, ben O'na Hollanda İle 400 Yıllık İlişkiler kitabımı, o da bana kendi yaşam öyküsünün kitabını vermiştik.

Çok dirayetli olan Funda Müjde, Hollanda’da yeniden doğuş için inanılmaz bir gösterinin hazırlıklarını tamamladı. Evet, kaza sonucunda tekerlekli sandalyeye mahkum olan Müjde, Amsterdam’dan İstanbul’a bisiklet ile inanılmaz bir tur yaptı. Bu tur için kendisine özel bir bisiklet yapıldı.



Funda Müjde yolculuğuna 28 Mayıs 2014 günü, Hollanda`nın, görkemli Amsterdam Olimpiyat Stadyumu önünden başlamıştı. Genç, yaşlı demeden, ünlü ve ünsüz bisikletçiler gibi, birçok kişi Funda Müjde’ye yolculuğunun ilk kilometrelerinde eşlik ettiler. Funda Müjde`yi yolculuğuna uğurlayanlar arasında, Hollanda'nın ünlü Rap Yıldızı Ali B. ile Sunucu ve Komedyen Jörgen Raymann, Paralimpik altın tennis oyuncusu Esther Vergeer de vardı.

Funda Müjde İstanbul’a doğru pedal çevirirken, Avusturya’da düzenlenen (26 Haziran’da) ‘HandBikeBattle 2014’ adlı yarışa ve birçok sportif ve kültürel etkinliklere de katıdı.

Funda Müjde’nin serüveni Ağustos sonunda Boğaziçi Köprüsü’nde sona erdi. Müjde’yi Hollanda Başkonsolosu Robert Schuddeboom, 79 yaşındaki babası ve aile bireyleri, Türk ve Hollanda basın mensupları, ve arkadaşları karşıladılar. Tabii ki sınır girişinde ve İstanbul’da, Valiliklerin sürprizleri, Wesley Sneijder ve eşi Jolante, Dirk Kuyt ve eşi Gertrude de cabası olmuştu.

Funda Müjde hayatının yolculuğu için gece gündüz demeden çalıştı. Haftanın 6 günü saatlerce profesyonel gözetim altında antrenman yaptı. Tıbbi ve fiziksel testlerini başarı ile tamamlayan Funda Müjde’nin, kondisyonu çok kısa zamanda müthiş bir ilerleme kaydetti. Funda Müjde bu yolculukla egzersiz, azim ve iradenin ne kadar önemli olduğunu kanıtlamayı ve engelli insanlara hayatta daima umut ve fırsatlar olduğunu hatırlatmayı amaçladı. Funda Müjde, hayatla ilgili görüşünü şöyle açıklamıştı: “Kaza geçirmeden önce elbette spor yapmak benim için önemliydi, ancak şimdi çok ama çok daha önem kazanmıştır. Günlük hayat kalitemi korumak için her gün mücadele ediyorum. Bisiklet sürmek bana enerji veriyor ve kendimi özgür hissetmemi sağlıyor. Bunu zorlu bir sınavla göstermek istedim. Tekerlekli sandalyeye mahkum olsanız bile doğru şeye odaklanarak en zoru dahi başarabilirsiniz. Hareket hayattır”



Hollanda'dan elleriyle kullandığı bisikletle yola çıkan ve 88 gün sonra İstanbul'a ulaşan omirilik felçli Funda Müjde Taksim Meydanı'na gelmişti. Kendisini karşılayan yüzlerce bisikletçi ile İstiklal Caddesi'ne girmek isteyen Müjde ve arkadaşlarına polis izin vermemişti. Uzun süren tartışmaların ardından bisikletliler Tarlabaşı Bulvarı'ndan Hollanda Konsolosluğu'na geçmişlerdi.

Funda Müjde’nin sanat kariyeri:

Henüz öğrencilik yıllarında arkadaşları ile birlikte kurmuş olduğu bir tiyatro grubu ile sahnelere çıkmaya başlamıştı. Daha sonra film prodüktörlerinin dikkatini çekti. 1984 yılında TV serilerinde çoğu başrol olmak üzere yer aldı. 1984 yılında Türk Videos’sunda Süheyla rolünü oynadı. 1987’de ‘Julia’nın Sırrı’ adlı ödüllü sinema filmi ile şöhrete ilk adımı attı. 1991-1992’de, özellikle gençlerin hayranlıkla izlediği ‘Medisch Centrum West’ serisinde Hemşire Selma rolünü üstlendi. 1993’te ‘Vrouwenvleugel’de Derya rolündeydi. 2000 yılındaki ‘Russen’de Yasmine rolünü mükemmel oynadı. 2003’te ‘Vrijdag de 14e’ anne rolü ona çok yakışmıştı. 2004’te ‘FF Moeve’de Ezra’nın annesiydi. 2005’te ‘Keyzer & De Boer Advocaten’ filminde Mirjam İbis rolündeydi. 2006’da ‘Shouf Shouf’daki Hanan rolü çok beğenildi. 2012’de ‘Koen Kampioen’de Fatma oldu. Yine 2012’de, gençliğin hayranlıkla izlediği ‘Goede Tijden Slechte Tijden’deki Elif rolüyle beğeni kazandı.

Funda Müjde`nin, ‘Funda ziet ze vliegen’(Funda takes off) adlı bir tiyatro çalışması ile, “Mag ik een kilo emancipatie van u?” (Sizden bir kilo emansipasyon alabilir miyim), “Chakra”, “Actueler dan ooit”,(Her şeyden daha aktüel) şovları da beğeni ile izlendi..

*****

Hollanda'da Türk kadınının dillere destan başarısı!

Zeynep Dağ'ın tasarladığı ayakkabılar 25 bin euroya müşteri buluyor

Müşterileri arasında, Rihanna, Kylie Jenner, Naomi Campbell, Jennifer Lopez ve Amber Rose ünlülerin bulunduğu Dağ, çok yakında 'ödenebilir' tasarımları da piyasaya sürülecek.



Hollanda'nın Eindhoven kentinde yaşayan Zeynep Dağ'ın tasarladığı ayakkabılar, tüm dünyada yüksek meblağlara müşteri bıluyor. Öyle ki, adının açıklanmasını istemeyen dünya çapında çok ünlü bir sanatçı, Dağ'ın tasarlayıp yaptırdığı altından yapılma çizmelerini 25 bin euroya satın aldı.

Başarısını daha geniş kitlelere yansıtmak için, 'Ödenebilir' tasarımlarını satabilmek için, dünyaca ünlü Mexx markası ile anlaştı.

İmal ettirdiği ayakkabılarının alıcıları arasında, Rihanna, Kylie Jenner, Naomi Campbell, Jennifer Lopez ve Amber Rose gibi ünlülerin bulunduğu Zeynep Dağ, bu sanatçılar gibi yüksek meblağ ödeyemeyecek bayanlar için çok daha ucuz imalatlar da yaptıracak. Altın olmayan, yüksek topuklu ayakkabılar ile sokaklarda dolaşacak olan kadınların ödeyeceği meblağ, yine de 500-600 euronun altında olmayacak.



Mexx koleksiyonunda yer alacak yüksek topuklu bayan ayakkabılarını kıskanan erkelerin de bulunduğunu söyleyen Dağ, 'Kim bilir, belki de yakında erkekler için yapacağım tasarımlar da koleksiyonda yer alacak' diyor.

Piyasaya 'Alzuarr' markası ile çıkan Zeynep Dağ, bilgisayardaki online satışlarından, dirhem, riyal, sterling ve Hongkong doları kazanıyor. Ama çok yakında Katar ve Dubai'de de dükkanlarını açacak.

Rusya, Dağ'ın gönderdiği paketleri şimdilik sınırda tutuyor. Çinliler ise O'nu kopya etmekle meşguller.



2017 yılı Zeynep Dağ için sansasyonel bir yıldı. 'Şirketimi yeni kurduğum zaman, 10 veya 15 çift ayakkabı satarak, koleksiyonumu tamamlayacak parayı toplayacağımı düşünmüştüm. Ama bir yıllık omzetimi bir ay içinde elde ettiğimi gördüm. Açılıştan beş ay sonra ise, Paris'teki showroom'u açtım.' diyor Zeynep Dağ.

Zeynep Dağ şöyle devam ediyor: 'Ayakkabılarım önce 350 dolara satılıyordu. Hollywood'daki bir stilistin sipari üzerine yaptığım altın yapraklı çizme 25 bin dolar getirdi. Ama müşteri isteğine göre, 2 bin dolardan başlayan fiyatlara da çizme yaptım.'



Zeynep Dağ'ın bir artısı daha var. Bu yıl, 'Hollanda'nın Etnik Girişimcisi' olarak seçilmiş.

İsterseniz şimdi, Zeynep Dağ'ın öyküsünü Fatih Özyar kardeşimin kaleminden okuyalım:

Okul hayatı boyunca sürekli zorbalık ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığını söyleyen Zeynep Dağ, her seferinde ağlayarak okuldan eve geldiğinde, babasının, "Ayakta kalmak için zorluklara alışman gerek”, annesinin ise “Ağlama! Mücadele et sen bunların üstesinden gelirsin” sözleriyle karşılandığını söylüyor. Bu sözler de kendisine ilham kaynağı olmuş.

Öğretmenlerin, farklı okullara yönlendirme isteğine karşı anne ve babasının direnmesi sonucu, 2008 yılında Tilburg kentinde uygulamalı tasarım derslerine başlayan Dağ'ın peşini, orada da ayrımcılık bırakmadı.

Öğretmenleri kendisine hep şüpheyle yaklaştı. Bunun için bir örnek verdi:

Bir öğretmeninin kendisine, "Sen buraya ait değilsin, git başka bir işte çalış” diye hakaret etmiş.



Ancak Fontys College’in müdürü, kendisine inanmış ve destek vermiş.

Sanat tarihi ve öğretmen eğitimi konularında yüksek lisansını tamamladıktan sonra aynı müdür, 2014 yılında Zeynep Dağ’ı okula öğretim üyesi olarak kabul etmiş.

Ama, geçmişte kendisine şüpheyle yaklaşan eski öğretmenlerinin önyargısı, onlarla meslektaş olunca da devam etmiş. Bir öğretmen, toplantı odasında kapıyı suratına çarpmış.

Yıllarca her okulda önyargılarla mücadele ettiğini söyleyen Zeynep Dağ, bunları her anlattığında ağlıyor.

Dağ, “Benim ayakkabılarım cesareti olan güçlü kadınlar için” diyor. Bunun nedenini de şu sözlerle açıklıyor:

“Benim ayakkabılarım güçlü ve cesur kadınlar için yapılıyor. Zira bunlar kendilerini tüm dünyaya 'İşte ben buradayım' dercesine kafa tutuyorlar. Düz ayakkabıları, gücümü gösteremediğim için tasarlamıyorum. Acın varsa bir yerlere ulaşabilirsin. Topuklu ayakkabılarımla kendimi çok kadınsı ve güçlü hissediyorum. Ayakkabı 'Ben buradayım' diyor.

Kendi markasını yarattıktan sonra ABD pazarına girmek isteyen Zeynep Dağ, New York’taki bir halkla ilişkiler şirketi ile görüşmüş. Şirketin, aylık 6 bin Euro talep etmesi üzerine, farklı bir çözüm yolu aramış.

“Geçmişte yaşadığım sorunlar yüzünden yaratıcı zekâmı sürekli geliştirdim” diyen Dağ, Instagram üzerinden şarkıcı Rihanna’ya ulaşmayı başarmış.

Ünlü şarkıcı, Zeynep Dağ’ın koleksiyonunu çok beğenmiş ve yarısını satın almış. Bu, Hollywood’un kapılarının kolayca açılmasını sağlamış.

Dağ, kendine Türk asıllı İngiliz modacı Hüseyin Çağlayan’ı örnek alıyor.

“Sanatta her şey mümkün” diyen Zeynep Dağ, Hüseyin Çağlayan gibi eşsiz şeyler yaratmak istiyor. Bu yüzden de tasarladığı ayakkabıların büyük ilgi gördüğünü düşünüyor.

Egzotik ve parlak malzemeleri sevdiğini söyleyen Dağ’ın, en önemli müşteri kitlesi arasında Arap kadınlar bulunuyor. İlk yılında, toplam gelirin yüzde 30’unu Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) satıştan elde etmiş.

Bu yıl da şu ana kadar toplam cironun yüzde 65’i yine BAE’den. Zeynep Dağ’a göre, çarşafla dolaşan Arap kadınların sadece ayakkabıları görünüyor. Yani, ayakkabı onlar için bir tür kimlik. O nedenle bir kaç çift ayakkabı birden sipariş ediyorlar. Dağ, Arap kadınların en çok kendi annesi için tasarladığı orkide modelini tercih ettiklerini söylüyor. “Orkidenin zamanı yok. Tıpkı anneme olan sevgim gibi” diyor.



Dağ, Eindhoven’deki merkez mağazasını Dubai ile değiştirmeyi düşünüyor. Sadece Arap pazarına bağımlı kalmak istemeyen Zeynep Dağ, ABD pazarına da, silah ve dudak tasarımlı ürünlerle giriş yaptı.

Silahı bir metafor olarak kullandığını belirten Dağ, bunun nedenini, “ABD’deki silahlanma sorunu için değil. Ailem her zaman, ‘Zeynep cesurdur, asla korkmaz’ derdi. O yüzden” diye anlatıyor.

Zeynep Dağ, gelecekteki hedefini, “Dünyanın en özel ayakkabı markasına sahip olmak, Hollanda Kraliçesi Maxima’ya kendi koleksiyonundan giydirmek ve iç çamaşırı şirketi Victoria’s Secret ile birlikte çalışmak'' diye açıklıyor.

Zeynep Dağ'ın Sloganı ise, “Her şey mümkün!”

*****

Gurbetçiler sadece torpil aramıyor, şimdilerde torpil de oluyorlar...

Türkiye'deki seçimlerde aday olmaya başlayan yüzlerce gurbetçi, yılların sahipsizliğini maziye gömüyor



Aralık 2018 Bülteni'nde servise koyduğum 'Torpilli olmanın, zirve yaptığı bir dönem yaşıyoruz.' başlıklı yorumumda şöyle bir paragraf vardı:

'Son yıllarda, özellikle parlamentoya seçilen milletvekilleri ve çoğu zaman da Bakanlar, kendilerine başvuran hemşehri ve seçmenlerini uzun uzun dinliyorlar ve sonra da olur olmaz işler için torpil olmayı kabul ediyorlar.

Örneğin, Hollanda'ya, Büyükelçi, Başkonsolos, Müşavir, Ataşe, THY Müdürü ve daha pek çok resmi sıfatlı kişilere Ankara'dan telefon yağıyor. Son yıllarda ipini koparan Ankara'ya gidiyor, akrabası veya hemşehrisi olan siyasilerle görüşüyor, ciddi bir işleri olmasa dahi, buradaki resmi mercilerde kendilerine ilgi gösterilmesi için torpil istiyor.'

Madalyonun bir de ters tarafı var. Yıllarca sahipsiz kaldıkları için, fırsatını bulunca Ankara'da torpil arayan gurbetçiler arasında yüzlercesi, şimdilerde siyasi partilerde aday olarak, bu sahipsizliği maziye gömüyorlar.

Bunun için sadece Hollanda'dan birkaç örnek vereceğim.

Bakınız medya bu gurbetçilerden nasıl söz ediyor:

MHP’nin Sırçalı Adayı ErhanTanış oldu



Sırçalı Beldesi’nin yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden, yurtdışında yaptığı sosyal ve kültürel faaliyetlerle ismi gündemden düşmeyen, Avrupa ile Sırçalı arasında gönül köprüsü kuran Erhan Tanış, Milliyetçi Hareket Partisi’nden Sırçalı Belediye Başkanı Adayı oldu. Başvuru dilekçesini İlçe Başkanı Ali Akol’a teslim eden Tanış, “Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında edindiğim bilgi, birikim ve tecrübemi, doğup büyüdüğüm memleketim Sırçalı Beldemi’zin daha fazla gelişip büyümesi için vakfedeceğim” dedi.

Sırçalı halkı tarafından sevilen, hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Hollanda’da gönül köprüleri kuran, kurduğu Dernek ve Federasyonlarla, Sırçalı’ya bir çok hizmetin gelmesine aracılık eden Erhan Tanış, “Beni böylesi yüce bir makama layık görmelerinden dolayı hemşerilerime teşekkür ediyor, en kalbi şükranlarımı sunuyorum” dedi.



Uzun süre Hollanda’da bulunmasına karşın, yüreğinin hep Sırçalı için attığını anımsatan Erhan Tanış konuşmasını şöyle sürdürdü: “Hollanda’da kurduğum Sırçalılar Derneği ve kurucusu olduğum Hollanda Türk Federasyonu aracılıyla, Beldemize ve değerli hemşerilerimizle oluşturduğumuz gönül köprüsü sayesinde bir çok hizmetlerin kazandırılmasına vesile oldum. Beldemizin ihtiyaçlarını yakinen bilenlerdenim. Yurtdışında edindiğim bilgi, birikim ve tecrübemi Beldemiz ve halkımız için kullanacağım. Göreve geldiğimiz takdirde, önceliklerim arasında Yaşlı ve bakım evini hayata geçirmek en büyük hayalimdir. Yapacağımız hizmet ve yatırımlarla Sırçalı’yı Avrupa ile entegre haline getirmek için bir çok projelerim ve çalışmalarım var. İnşallah, kazanan Sırçalımız ve değerli hemşerilerimiz olacak.Yurtdışındaki hemşerilerimizin yapacağı yatırımlarla istihdama büyük katkı sağlanacak. Huzur Beldesi haline getirmeyi arzuladığımız Sırçalı, hak ettiği noktaya gelecektir.Rabbim, çıktığımız bu yolda bizleri mahcup etmesin diyor, tüm hemşerilerime verdikleri desteklerden dolayı teşekkür ediyor ve en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Diğer aday arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum.”



*****

Hollanda'dan Şengezer Kürk Nevşehir’in Gülşehir ilçesine MHP’den aday



Hollanda Nevşehirliler Derneği Başkanı Şengezer Kürk’ün Nevşehir’in Gülşehir ilçesine MHP’den adaylığı kesinleşti.

Yerel seçimler için start verilmesinin hemen ardından Gülşehir için MHP’nin aday adayları arasında adı geçen Şengezer Kürk, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin onayı ile tek aday olarak diğer partilerin adayları ile yarışacak.

Hollanda polisinin köpekli saldırısında yaralanmıştı

Şengezer Kürk, Aileden Sorumlu eski Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Rotterdam Başkonsolosluğu’muza alınmaması ( 11 Mart 2017 ) sonucu çıkan olaylarda yaralanmıştı. Hollanda Nevşehir Platformu Başkanı olan Şengezer Kürk, o anları şöyle anlattı:

"Hollanda'nın bu akıl almaz olayını protesto etmeye çalıştık. Ama polis zor kullandı. coplarla, atlarla köpeklerle bizlere saldırdı. Polisle herhangi bir müdahalemiz olmadı. Dağılmak istedik. Topluluk içinde provokatörler de vardı. Bunun sonucunda vatandaşlarımızdan galeyana gelenlerimiz de oldu. Dağılmak isteyen vatandaşlarımıza polis izin vermedi, hem de cop kullandı. Köpeklerle saldırdı. Bizler, diğer STK temsilcisi arkadaşlarla barikat kurduk. Polisle, topluluk arasına barikat kurduk. Hollanda polisine dağılacağımızı belirtmemize rağmen arkamızdan sessiz bir şekilde kafamıza coplarla vurdular, köpeklerle saldırdılar. Kolumda kırıklar, başımda yara var. Ama benden daha ağır yaralı olan arkadaşlarımız var. Bu Hollanda tarihine kara bir leke oldu"



*****

Buzlupınar köyünün 3 yabancı dil bilen muhtar adayı Hollanda'dan Hatice Çarkçı



Çocuk yaşlarda ailesiyle gittiği Hollanda'da, 3 yabancı dil öğrenen Hatice Çarkçı, döndüğü Rize'nin Çayeli ilçesine bağlı Buzlupınar köyünde muhtar adayı oldu.

İlçeye bağlı Buzlupınar köyünde doğan 46 yaşındaki Hatice Çarkçı, 1978 yılında ailesiyle Hollanda'ya gitti. Türkiye'ye dönen Çarkçı, yerleştiği İstanbul'da evlendi. 3 çocuk annesi Çarkçı, daha sonra doğduğu Buzlupınar köyüne dönerek burada yaşamaya başladı. Hollandaca, İngilizce ve Almanca bilen Hatice Çarkçı, yaklaşan yerel seçimlerde köyünde muhtar adayı oldu.Kapı kapı dolaşarak seçim çalışması yürüten Çarkçı, gazetecilere yaptığı açıklamada, eğitimini Hollanda'da tamamladığını, ancak hiç çalışmadığını söyledi.Yabancı dili okulda öğrendiğini belirten Çarkçı, "Orada Hollandacanın yanında mutlaka herkesin iki yabancı dil bilmesi gerekiyor. Ben ise Hollandaca, Almanca ve İngilizce biliyorum. Türkçeyi de ülkeme döndükten sonra öğrendim." dedi. Çarkçı, köyde doğduğunu ve köyünü çok sevdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:"En büyük sorunumuz yol. Yolda çok büyük sıkıntılar yaşadığımız için imzalar toplamaya başladık ama bir çözüm bulamadık. Ben de karar verdim, muhtar olup köyümüzdeki sorunları çözmek ve güzel hizmetler etmek istedim. Bunun için aday olmaya karar verdim. Çevremden de çok güzel tepkiler aldım. 'Bu işi yapabilir misin' diyenler de oldu. Bu işi başaracağıma inanıyorum."

Çarkçı'nın eşi Hüseyin Çarkçı ise eşini desteklediğini ifade ederek, "Herkes destekliyor. Her daim yanındayım. Bu işi başaracağına inanıyorum." diye konuştu.



*****

Hollanda Türk Federasyon'dan haberler

Başkanlığını Murat Gedik'in yaptığı, Ülkücüler'in beşiği olan Hollanda Türk Federasyon, ülke çapındaki faaliyetlerini sürdürüyor.

Türk Federasyon'un ülke çapındaki faaliyetlerinden birkaç örneği aşağıda sunuyoruz.

Soest Belediyesine ziyaret

Hollanda'da Belediye Başkanları ziyaretlerini devam ettiren Türk Federasyon yetkilileri, bu kez de Soest Belediye Başkanı Rob Metz’i makamında ziyaret ettiler.



Ziyaret, Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik, Genel Sekreter Erim Uğurlu, Soest Türk Kültür Merkezi Başkanı Baki Emektar ve Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Akay tarafından yapıldı.

Belediye Başkanı Metz’in makamında gerçekleşen görüşmede, gündemde olan konular değerlendirilerek, Türk Federasyon’un ve Soest Türk Kültür Merkezi’nin çalışmaları hakkında bilgi verildi.

Ziyaretten memnuniyetini dile getiren Belediye Başkanı Metz, ilişkilerim kalıcı olması temennisinde bulundu.



Tilburg Türk Gençler Derneği yeni binasına kavuştu



Yıllardır faaliyetlerini başarılı bir şekilde yürüten Tilburg Türk Gençler Derneği, büyük uğraşılar sonrası yeni binasına kavuştu. Bundan böyle, yaklaşık 600 metrekare olan yeni binasında hizmetlerini sunacak olan Tilburg Türk Gençler Derneği, böylece faaliyet imkanlarını genişletmiş oldu.



Tilburg Türk Gençler Derneği’nin yeni binası, Tilburg ve çevresinde yaşayan Türklere çeşitli etkinlikler için çok yararlı olacak.

Hollanda Türk Federasyon Ede teşkilatı da binasına kavuştu



Ede Ötüken Türk Kültür Ocağı da artık kendi binasına kavuştu.

Bir dönemdir OBA olarak faaliyetlerini yürüten Ede Ötüken Türk Kültür Ocağı, yoğun çalışmalar sonrasında kavuşmuş olduğu binasında, daha kapsamlı olarak faaliyetlerini sürdürmeye devam edecek. Ede Ötüken Türk Kültür Ocağı binasını ziyaret eden, Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik, Ocak Başkanı Osman Karagülle’den yeni bina hakkında bilgi aldı. Hedeflerinin, kavuşmuş oldukları binada Türk milletine daha iyi hizmet verebilmek olduğunu söyleyen Başkan Karagülle, Ede teşkilatının bu binayla büyük bir ihtiyacın karşılanacağını söyledi.

Maassluis Türk Kültür Derneği yeni yerine taşındı



Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Maassluis Türk Kültür Derneği yeni yerine taşındı.

Eski binasının yeterli olmayışından dolayı bir süre kapalı kalan Maassluis Türk Kültür Derneği, geçici olsa da yeni binasına kavuştu. Bina konusunda bilgi veren teşkilat başkanı Ömer Araz, hedeflerinin kalıcı bir yer olduğunu söyledi. Ömer Araz, ”Maalesef eski binamız yeterlilik açısından zayıf kaldığı için geçici olarak binasız çalışmalarımızı sürdürdük. Fakat şu an kalıcı olmayan yeni bir yere taşındık ve çalışmalarımızı buradan sürdürmekteyiz. Gereken mercilerle kalıcı bir bina için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz ve inşallah bu konuda da muvaffak olacağız.” dedi.

Tilburg Türk Gençler Derneği’nde bayrak değişimi



Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Tilburg Türk Gençler Derneği, 21. olağan kongresini yeni alınan binasında yaptı. Kongre Kur’an-ı Kerim tilaveti ve İstiklal Marşı’nın okunması ile açıldı.

Divan seçimi ile devam eden kongrede, divan kurulu şu isimlerden oluştu: divan başkanı Hollanda Türk Federasyon Genel Muhasibi Sadettin Şimşek, divan üyeleri Hollanda Türk Federasyon Genel İdare Kurul Üyesi Kamil Elver ve Tilburg Türk Kültür Derneği Eski Başkanı Ercan Karabulut.

Kongrenin açılıs konuşmasını teşkilat başkanı Kazım Yüksel yaptı. Yüksel yapmış olduğu konuşmada özellikle yeni almış oldukları bina çalışmasında, desteklerini hiç esirgemeyen teşkilat üyelerine ve yöneticilerine teşekkür etti ve yeni seçilecek olan yönetim kurulunun her zaman yanında ve destekçisi olacağını bildirdi. Kongre faaliyet ve muhasebe raporlarının okunmasının ardından yeni yönetim, denetleme ve disiplin kurulu seçimleri ile devam etti.



Yeni Başkan Ali Yıldız & Türk Federasyon Genel Sekreteri Erim Uğurlu

Yapılan seçim sonucu teşkilat başkanlığına seçilen Ali Yıldız teşekkür konuşması yaptı. Yıldız göreve seçilmiş olmaktan gurur duyduğunu ve kısa zamanda yapmayı düşündükleri çalışmalar hakkında bilgi verdi. Birlikte hareket etmenin önemine vurgu yapan Yıldız, teşkilat üyelerinden çalışmalarına her zaman destek olmalarını istedi.

Kongrenin son konuşmacısı olarak kürsüye davet edilen Hollanda Türk Federasyon Genel Sekreteri Erim Uğurlu, yaklaşmakta olan eyalet seçimleri ve Hollanda Türk Federasyon’un çalışmaları hakkında bilgi verdi. Erim Uğurlu, bu zamana kadar yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı Kazım Yüksel’e ve ekibine teşekkür etti ve göreve yeni seçilen Ali Yıldız ve yönetim kuruluna başarılar diledi.

Arnhem Belediyesi'ndeki siyasilere bilgilendirme toplantısı



Hollanda Türk Federasyon, Arnhem Hoca Ahmed Yesevi Türk Kültür ve Eğitim Merkezi ve Arnhem Türk Festivali işbirliği ile yapılan bilgilendirme programına, Arnhem Belediye Meclisinde temsil edilen D66, Arnhem Centraal, Denk/Verenigd Arnhem, Partij van de Arbeid ve Christen Unie üyeleri katıldılar.

Bilgilendirme programında, Türk kuruluşlarının faaliyetleri hakkında bilgi verildi. Siyasilerden gelen sorulara da cevap verilerek, bilgi eksikliğinin giderilmesi için, bu tip çalışmaların devam etmesi temenni edildi.

Program sonrası açıklama yapan Hollanda Türk Federasyon genel Başkanı Murat Gedik, bu tür programların diğer belediyelerde de yapılabileceğini ve bu tür çalışmaların önemli olduğunu vurguladı.

*****

İlhan KARAÇAY'dan anılar:

Eşek arabasıyla başlayan bir konfeksiyon imparatorluğu...

Mersin ve Adana'daki Adil Mağazaları, baba Yunus Acır'ın eşek arabasından doğmuştu

Başarının, Azim ve dirayet ile gerçekleşmesinin en büyük örneği...



Yukarıdaki gibi başlayan tekstil işini, imparatorluğa çeviren Adil Acır



Mersin'in en ünlü Mali Müşaviri olan Hasan Arii, facebook'a koyduğu bir eşek arabası ile beni 60 yıl önceye götürdü.

Arii, bu fotoğrafın altına 'Yeni AVM'mizin (Alış Veriş Merkezi) açılışına davetlisiniz' diye yazmıştı.

Fotoğraf, tekstil işinin bir eşek arabasında yapılışının görüntüsüydü.

İşte bu fotoğraf beni 60 yıl öncesine götürdü. İkamet ettiğimiz caddenin karşı tarafında ikamet eden komşumuz Yunus Acır idi. Biz O'nu 'Yunus Amca' olarak bilirdik. Yunus amca, evden eve kumaş satışı yapardı. Sonra bu işi bir eşek arabasıyla yapmaya başladı. Bir süre sonra eşeğin yerini At aldı. Hiç unutmam, bizim evimizin önündeki asma ağacı kurumaya başlayında, Yunus Amca'nın ahırındaki tezekleri gübre olarak kullanmış ve ağacı kurtarmıştım.

Yunus Amca'nın At arabası daha sonra motorlu oldu. En sonda da bu iş bir minibüs ile yapılmaya başlandı.

Çok tutumlu olan Yunus Amca yemeklerde kuru soğanı çok yerdi. Ben de soğan yemesini Yunus Amca'dan öğrendim ve hala yemeklerde kuru soğan yerim.

Yunus amca ilk tekstil dükkanını evimizin karşısında açmıştı.



Şimdi 90 yaşında olan Fehime Teyze'den doğma Adil, Ekrem (Vefat etti), İhsan, Şükran, Emel (Vefat etti) Necla, Nilhan ve Gülbahar isimli sekiz çocuk, babalarının ölümünden sonra tekstil işini devam ettirdiler.

Tabii ki yönetimin dizgini Adil'in elindeydi. 'Adil Mağazaları' olarak markalaşan kardeşler, daha sonra 'İhsan Abiye' ile zinciri geliştirdiler. Şimdilerde 'Jeaneration' markası ile de ünlenen kardeşler, konfeksiyon dalında tam bir imparatorluk kurmuş durumdalar.



İşte, eşek arabası ile başlayan ve özellikle baba Yunus Acır'ın azim ve dirayeti ile bir imparatorluk haline gelen bir tekstilciliğin hikayesi böyle.

Daha nice başarı dolu hikayelere...

*****

İstanbul'da, Hollanda'dan fotoğraflar sergisi...

20 ocak gününe kadar açık olan sergi Marmara Üniversitesi'nde





55 Yıl önce başlayan Hollanda'ya işçi göçünün en ilginç fotoğraflarının sergilendiği İstanbul'daki bir etkinlik 20 ocak gününe kadar ziyaret edilebilecek.

Şahin Yıldırım'ın, '50 Yıl, 50 Öykü' kitabından yararlanılarak gerçekleşen sergiyi, Atlas Kültür Merkezi ve Marmara Üniversitesi Kentsel Sorunlar ve Yerel Yönetimler Araştırma Merkezi ile ortaklaşa organize ettiler.

7 Ocak günkü açılışında, Hollanda'nın İstanbul Başkonsolosu Bart van Bolhuis'in de hazır bulunduğu sergiye yurtdışından da katılımlar oldu.



Atlas Kültür Merkezi ve Marmara Üniversitesi Kentsel Sorunlar ve Yerel Yönetimler Araştırma Merkezi ile ortaklaşa yapılan, Hollanda’ya Göç Fotoğraf Sergisi .“Gurbette” adı altında İstanbul’da sanatseverler ile buluştu. Keman dinletisi ile başlayan sergiye, Hollanda'nın İstanbul Konsolosu Bart Van Bolhuis, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Şükrü Özdemir, birçok öğrenci ve akademisyenin katılımıyla başladı.



Sergi, 50 adet fotoğraftan oluşmaktadır. Bu fotoğrafların 25 tanesi Türkiye'nin farklı illerinden gelerek Hollanda’ya yerleşen birinci nesil Türklerden, diğer 25 tanesi ise Hollandalı (işverenler, komşu, öğretmen, tercüman, iş arkadaşları vs.) fotoğraflarından oluşmaktadır. Sergide fotoğrafların yanı sıra, kişilere ait hikayelere, geçmiş döneme ait fotoğraflara ve pasaport, mektup gibi kişisel eşyalara yer verilmiş. Ayrıca Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı Öğrencilerinin de, çeşitli sanat dallarındaki “Göç” temalı eserleri sergilenmektedir.



Sergiye katılan Hollanda Konsolosu Bart Van Bolhuis yaptığı açıklamada; ‘‘Göç fotoğraf sergisinin İstanbul’a gelmesini sağlayan ve bu güzel programı bizim için hazırlayan Atlas Kültür Merkezi yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.

Türkiye'ye 2017 ve 2018 yıllarında doğrudan en cok yatırım yapan ülke Hollanda’dır. Konsolosluğumuzda çalışan arkadaşlarımızın da bazılarının aileleri zamanında Hollanda’ya göç ettiler. Şimdi ise bizim yanımızda çalışıyorlar. Kollektif tarihimize sahip çıkmak zorundayız bu bizi sadece zenginleştirir. Şu anda Hollanda’da birçok Türk öğrencisi burslu bir şekilde okuyorlar. Bunların hepsi bizim için büyük bir kazanımdır.’’ ifadelerini kullandı.





Prof. Dr. Ahmet Şükrü Özdemir yaptığı konuşmada; ‘‘Öncelikle fotoğraf sergisinin İstanbul’a getirilmesini sağlayan ve bu güzel programı bizim için hazırlayan Atlas Kültür Merkezi yöneticilerine ve yine çok emek sarf eden KEYEM yetkililerine teşekkür ediyorum. Sergi buradan sonra Ankara’da devam edecek. Bu çalışma için ülke bazında öğrencilerden ‘göç’ temalı eserler yaptırılması istenecek ve yine bağımsız kurulacak bir jüri ile öğrencilerden gelecek olan sanat eserlerle bir yarışma düzenlenecek. Yarışma sonunda ilk 3 başarılı esere ödül verilecek.’’ dedi.

Sergilenen eserlerin sahibi olan Şahin Yıldırım konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

'' Hollanda’da 500 bini aşkın bir nüfusa sahip olan soydaşlarımız, ülkedeki en büyük azınlık gurubunu oluşturduğu gibi, siyasetten kültüre, araştırmadan iş verenine kadar her sektörde temsil ediliyorlar. Peki ama yarım asırda bu süreç nasıl bu aşamaya geldi? İşçi göçü anlaşması neden yapıldı? Birinci nesil Türkler Hollanda'da nerelerde çalıştılar? Birinci nesil ne tür şartlar içinde yaşamlarını idare ediyorlardı?

Pansiyon hayatları nasıldı? Birinci nesilin Hollandalı komşuları ile geçimleri nasıldı?

İşte bu sorularının cevaplarını bu sergide bulabileceksiniz.

Tarih, sanat ve kültür sevenler, “GURBETTE” fotoğraf sergesinde, Hollanda Türkleri'nin geçmiş 55 yılına dair anıları 3 dilde (Ingilizce, Hollandaca ve Türkce) okuma fırsatı bulacaklar.



Hollanda ve Türkiye ilişkileri çok yönlü ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır.

Şöyleki, 1612 yılında Sultan I. Ahmet, Hollanda'nın gönderdiği büyükelçi Cornelis Haga’yı kabul eder. Böylece Hollanda'yı resmi olarak ilk tanıyan Osmanlı İmparatorluğu olur. Bunun yanı sıra Ayrıca 1923’de, Türkiye Cumhuriyeti'ni resmi olarak tanıyan ilk ülke de Hollanda olur. Bu ikili ilişkilerin daha da güçlenmesi için 1935 yılında Kraliçe Wilhelmina ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından Hollanda- Türk Dostluk Cemiyet kurulur. Tarih boyunca hem ekonomik hem de kültürel bir çok alanda ortak paydası olan iki milletin, 19 ağustos 1964 yılında ilişkileri, işçi anlaşmasıyla devam eder. Bu yıl (2019’da) Hollanda’da 55. Yılını dolduran Hollandalı Türklerin nüfusu 500 bini aşmış durumda ve her alanda temsil edilmektedirler. Bizim de, ‘GURBETTE’ fotoğraf sergisi ile amacımız, Hollanda’daki kollektif tarihimizi kayıt altına almak ve yeni nesillere aktarmaktır.''



Şahin Yıldırım, Türk işçi göçünün öyküsünü şöyle anlattı:

''Hollanda-Türk İşgücü Anlaşması bundan tam 55 yıl önce Lahey’de imzalandı. 19 Ağustos 1964’te hayata geçirilen anlaşma ile ilk dönemde Hollanda’ya yaklaşık 5 bin kişi göç etti. O dönemde memleketlerini arkalarında bırakıp çalışmaya giden Türkler, yıllar içinde burada yeni hayatlar kurdu. Zamanında “Gastarbeider” yani ‘misafir işçi’ olarak adlandırılan birinci nesil, süre zarfında her ne kadar göçmen, etnik azınlıklar ve yabancılar gibi terimler kullanıldıysa da, yarım asır sonra bu terimler yerini, ‘Nederlandse Turken’

yani ‘Hollandalı Türkler’ kavramına bıraktı. Kısacası zorlukları ve güzellikleri ile inişleri ve çıkışları Hollanda’da ‘kollektif’ bir tarihimiz oluştu.

Şimdiki nüfusu 500 bini aşkın olan Hollanda’daki Türkler, ülkedeki en büyük azınlık gurubunu oluşturduğu gibi, siyasetten, kültüre, araştırmadan işverenine kadar her sektörde temsil ediliyorlar. Peki ama yarım asırda bu süreç nasıl bu aşamaya geldi?

İşçi göçü anlaşması neden yapıldı? Birinci nesil Türkler Hollanda’da nerelerde çalıştılar? Birinci nesil ne tür şartlar içinde yaşamlarını idare ediyorlardı? Pansiyon hayatları nasıldı? Birinci nesilin Hollandalı komşuları ile geçimleri nasıldı?

Hollandalı’lar 1960 yıllarında Türkler için neler düşünüyorlardı?

Bunun yanında dil sorunları, aile birleşimi, kültür,spor, siyaset ve inanç ile alakalı benzeri konular hepsini “GURBETTE” fotoğraf sergisinde derledik. Gurbette fotoğraf sergisinde ziyaretciler fotoğraflar ve hikayeler eşliğinde bu yarım asırlık ‘kollektif’ tarihimizi görme ve okuma fırsatı bulacaklar.''



'Gurbette' Fotoğraf sergisi

Yeri: Marmara Üniversitesi

Göztepe Yerleşkesi Atatürk Eğitim Fakültesi

Resim- İş Eğitim ABD. Atatürk Sanat Merkezi

Kadıköy, İstanbul, 34722

*****

İlhan KARAÇAY'dan, Hollanda'da işlenen Hümeyra cinayetinin analizi...

Caninin, Facebook'ta, 'Eşkiya Dünya'ya Hükümdar Olmaz' filminden bir fragman yayınlaması, polisin dikkatini çekmemiş..



Genel görüş :Polis ihmalkârlığı.

Şüpheli görüş:Sevgi ihmalkârlığı.

Saçma görüş :Din ve Kültür farkı kaynaklı.



Hollanda'da geçtiğimiz aralık ayında meydana gelen bir cinayet, gerek yerli halk içinde ve gerekse yabancılar arasında büyük çalkantılara neden olmuştu. Başta, cinayetin işlendiği Rotterdam kentinin Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb olmak üzere, siyasi otoritenin, Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli ve Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz'ın direkt olarak ilgilendikleri ve taziye ziyaretinde bulundukları bu cinayet, ne yazık ki bazıları tarafından bir 'Türk/İslam geleneği cinayeti' olarak damgalandı.



Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli taziyede. Belediye Başkanı Abutaleb

Olayın duyulmasının ardından Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb, T.C. Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, T.C. Rotterdam Başkondolosu Aytaç Yılmaz başta olmak üzere, vatandaşlar ve çeşitli STK temsilcileri Hümeyra'nın acılı ailesini bir an olsun yalnız bırakmadılar. Yapılan otopsinin ardından Crooswijk’de bulunan gasilhaneye

getirilen Hümeyra'nın naaşı, daha sonra cenaze namazı için Rotterdam Mevlana Camii’ne getirildi.



Okul arkadaşları, akraba ve komşuları başta olmak üzere, Mevlana Meydanı'nı dolduran binlerce insanın göz yaşları, talihsiz 16 yaşındaki Hümeyra için aktı.

Genç kızın cenaze namazını katılanların arasında T.C. Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz, DENK Partisi Lideri Tunahan Kuzu, Hümeyra'nın babası ile yan yana saf tuttu.

Cenaze namazını T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu Din İşleri Ataşesi Ali Parlak kıldırdı. Hümeyra'nın babası Sadık Öz zorlukla ayakta dururken, namaz sonrası fenalık geçirdi. Hollanda medyasının yoğun ilgi gösterdiği cenaze namazına yaklaşık 4 bin kişi katıldı.

Kılınan namazın ardından talihsiz Hümeyra'nın naaşı, defnefşlmek üzere baba toprağı Karaman’a dualar eşliğinde yolcu edildi.

Yukarıda okuduğunuz haber, Hollanda medyasında da çok geniş yankılandı.

Ne var ki, aynı yayın organlarının çoğu, cinayeti bir 'Türk/İslam geleneği cinayeti' olarak damgalandı.

Hepimizi rahatsız eden bu haberlere reaksiyonda bulunan Hollandalılar arasında, vurgulama ile hemfikir olanlar çoğunluktaydı. Ama Hümeyra'nın katiline de lanetler yağdırılıyordu.

Bu duruma çok üzelen Zehra Sarıaslan, Hollandaca olarak yayınladığı mektubunda, cinayet nedenini Türk/İslam kültürüne bağlayanlara isyan etti.

Zehra sarıaslan Harderwijk şehrinde doğmuş. Önceleri pazar yerlerinde sebze ve meyve satmış, Sonra tahsiline devam etmiş ve Birleşmiş Milletler'de gençlerin temsilcisi olmuş.





Zehra Sarıaslan, İşçi Partisi'nden de meclis üyeliği için aday olmuş.

İşte Sarıaslan'ın yazdıklarından bir demet:

''16 Yaşındaki Hümeyra'nın, 31 yaşında bir adam tarafından silahla vurulması haberi karşısında şaşkına döndüm. Ama bundan kötüsü, bu trajik olaydan sonra okuduğum çeşitli reaksiyonlar oldu. Kurban edilene gelen destek reaksiyonları yanında, kurbanın, cinayeti işleyen ile ilişkisi nedeniyle azarlayanlar da vardı. Bazıları bunu Türk/İslam kültürü ile bağdaştırıyor. Bu olayın, aynı kültürün problemli oluşunun kanıtı olduğunu söyleyenler var.

Öncelikle, Hümeyra ile suçlu arasındaki ilşki hakkında hiç kimse bilgi sahibi değil.

Hümeyra'nın bu adamla ilişkisi olabileceğinin yanında, belki de bu adam Hümeyra'ya sarkıntılık yapıyordu, Hümeyra da ret etmekten korkuyordu. Hiç kimse Hümeyra'yı ve aldığı terbiyeyi muhakeme edemez. Velev ki, bu kişi ile ilişkisi olsa da... Biz ne olduğunu bilmiyoruz. Belki manipüle edilmiştir veya şantaj yapılmıştır. Kendisi henüz 16 yaşında bir çocuktur. Herkes hata yapabilir ama hiç kimse hayatını tehlikeye atmaz. Kurban'ı, uygunsuz hareket veya aile terbiyesi almamakla suçlamak kolaydır. İnsanları önyargı ile suçlama girişimlerinden vazgeçmeliyiz.

Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların 'Kültürel Çerçeve' olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.

Hollanda'daki tüm kültür gruplarında, kadınları genelde bu tür şiddetin kurbanı oldukları araştırmalar sonucunda bilinmektedir. 'Kültürel Çerçeve' yapmak yerine ve bu olayı, yabancı düşmanlığı yapmak için kullanmak yerine, tüm bunlarla nasıl başa çıkılabileceğine bakmamız gerekir.

Polis, doçentler ve profesyonellerin katkısı ile kadınlara karşı şiddeti önleme konusu halledlmelidir. Böylece Hümeyra gibi kurban olmaz Taaa ki. egoları uğruna suçsuz kızları öldürmelerine son verilene kadar... ''

Sarıaslan'ın yayınladığı yazıda belirtilen 'Türl/İslam kültürü cinayeti' iddiası, elbetteki saçma bir iddiadır.

Cinayeti işleyen Bekir denen adama 'Manyak' demekten başka bir özellik tanıyamayız.

Bu manyağın Facebook sayfasına girdiğiniz zama, gerçek yüzünü göreceksiniz.

Ben gazetecilik anlayışı ile bu manyağın facebook sayfasını buldum ve inceledim.

Saçma sapan film görüntüleri doldurmuş sayfasına...



Eşkiya Dünya'ya Hükümdar Olmaz serisinde Hızır, eşini sokağa atarken



Cinayetten sonra facebook'taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, facebook sayfasına, 'Eşkiya Dünya'ya Hükümdar Olmaz' fiminden bir fragman koymuş.

Fragmanda, Hızır'ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor:

'Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.'

Eşi, Hızır'a bir şey söylemeye kalkışınca, 'Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum' diyor Hızır.

Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış.

İşte ben de, doğruysa şayet, 'Lanet olsun böyle gelenek ve göreneğe' diyorum.

Haaa, bir şey daha var: Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK elemanları, televizyonlardaki söylemlere dikkat etmezlerse, çocuklarımız pek çok kötü şeyi televizyonlardan kapacaklar.

Bu ara, Hollanda'yı yönetenlere de bir çift sözüm var. Değiştirin artık şu insancıl (!) ceza yasalarınızı. En azından Bekir gibi canilere ağır cezalar koyun.

Hoş, bizim çocuklar, bu caniye ömür boyu hapis cezası verilmesi için imza kampanyasına başladılar bile. Bir saat içinde 3 bin imza toplanmış. Gerekli olan 40 bin imzayı bulmaları zor olmayacak. Belki de yüzbin, hatta milyon imza toplanacak.

Yukarıdaki bilgilerden başka, cinayet sonrasında yapmış olduğum araştırmadan alttaki analizi kayda geçirebiliriz:

Hümeyra'yı katleden cani Bekir Eraslan'ın geçmişteki sabıka dosyası çok kalındır.

2014 yılında yapılan bir davranış araştırmasında, Hümeyra'nın katili Bekir Eraslan'ın tam anlamıyla 'Geri zekalı' olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, 'Bipolar bozukluk' veya 'Manik depresif hastalık'tan muzdarip olduğu da saptanmıştı.

Zaman geçtikçe bu davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal almıştır.

Polisteki kayıtlara göre, bu yılın 7 mayıs günü, cani Bekir'in Delfshaven semtindeki evinde çok tartışmalı ve şiddet içeren bir olay yaşandığı iddia ediliyor. Hümeyra'nın kendisi ile olan ilişkisini sona erdirmek istediğini duyunca zivanadan çıkan cani Bekir'in, kızgınlığından ortalığı harabeye çevirdiği iddia ediliyor.

İşte kayıtlardaki iddialardan bir kesim: Kendisinden çok yaşlı olan Bekir'den çok korkan Hümeyra, tam o olayın cereyan ettiği sırada kendisini telefonla arayan bir arkadaşına, 'Bekir'den kesinlikle ayrılacağım' deyince, çılgına dönen cani Bekir, Hümeyra'ya sert bir tokat attıktan sonra onu itelemişti. Sırtüstü düşen Hümeyra'nın başı, televizyon sehpasına çarpınca yaralandı. O sırada halâ telefonla konuşan kız arakadaşının polise haber vermesinden korkan cani Bekir, tam o sırada kapı zili çalınınca, 'Şayet gelenler polis ise önce seni bıçaklayarak öldüreceğim, sonra kapıyı açacağım' diye havladı.

Ama gelenler polis değildi.

Bir gün önce yaşananları içine sindiremeyen Hümeyra, ablası ile birlikte polise gidip darbe yemekten ve tehdit edilmekten şikayetçi olduğunu belirtirken, 'Bundan sonra başıma geleceklerden korkuyorum' diyerek polisten yardım istedi.

Ne var ki, şikayetin ardından akşam saatlerinde Hümeyra'yı telefonla arayan cani Bekir, telefonu alan ablasına, 'Sizi yok edeceğim, seni bıçaklayarak öldüreceğim. Senin nerede ikamet ettiğini biliyorum. Senden sonra Hümeyra'yı da öldüreceğim' tehdidinde bulunca, bu kez Hümeyra'nın ablası polise gitti ve durumu anlatarak tekrar şikayetçi oldu.

Günler geçiyordu ama cani Bekir'in telefon tehditleri susmuyordu. Cani Bekir Hümeyra'ya 600 euroluk bir ayakkabı hediye etmişti. 'O ayakkabıyı bana getirmezsen....' diye küfür eden cani Bekir, ağıza alınmaz bir şekilde, 'İkinizi de iğfal edeceğim' küfürünü savurdu.

Neden sonra polis, 9 ve 10 mayısta ifadesini almak üzere cani Bekir'i karakola götürdü.

Yüzsüz Bekir polise, 'Hümeyra'nın benden kesin olarak ayrılmak istediğini anlayınca, kendisine verdiğim 600 euroluk ayakkabıyı, 1000 euro nakit parayı ve yüzüğü geri istedim. Ablasına, 'seni bulursam öldüreceğim' dedim. Hümeyra'yı da ölümle tehdit ettim' ifadesinde bulundu.

Cani Bekir sabıka dosyası çok kabarıktı. 16 ağustos günü polis-hakiminin çağrısına kulak asmayan cani Bekir, çeşitli kaba kuvvet olaylarından ötürü hüküm giymiş. Cani Bekir'in avukatı, müvekkilinin tutuklanmaktan korktuğu için gelmediğini söylemiş. Avukata göre cani Bekir, hatalı olduğunu anlamış, duygularını yumuşatmak için bir motor kulübüne üye olmuş

Hollanda Topluma Kazandırma Kurumu'nun hazırladığı ve mahkemeye sunduğu bir rapora göre, cani Bekir çok sayıda genç kız ile ilişki kurmuş. Bu ilişkilerin sonlandırılmasını duyduğu her seferinde kaba kuvvet kullanan ve tehdit eden cani Bekir, ayrılıklardan sonra da tehditlerine devam etmiş.

Topluma Kazandırma Kurumu'nun raporuna göre, 2014 yılında uzmanlar tarafından muayene edilen cani Bekir'in, 'Geri zekalı' olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, 'Bipolar bozukluk' veya 'Manik depresif hastalık'tan muzdarip olduğu da saptanmış.

Savcı, zaaman geçtikçe davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal alan cani Bekir'in hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Hakim, 3 haftası tecilli 6 hafta hapis cezası verdi. İki yıllık deneme döneminde cani Bekir, ne Hümeyra ile ne de ablası ile kesinlikle temasa geçmeyecek ve yanaşmayacaktı.

Temyiz, hapislik cezasını erteledi ama, mahkemenin koyduğu şartları onaylamıştı. Buna göre cani Bekir Hümeyra ve ablasına kesinlikle yanaşmayacak ve temas kurmayacaktı.

Ama cani Bekir bu karara uymamıştı. Hümeyra'nın okul arkadaşları ve yeğeni, cani Bekir'in sürekli geldiğini ve tehditlerine devam ettiğini ifade ediyorlar.

Durum o kadar korkutucu bir hal alınca Hümeyra yeniden polise gitti ve şikayette bulundu.

Hümeyra, kendisine ulaştırılan, cani Bekir'in iki elinde silah bulunan bir fotoğrafını da polise vermiş

Bu şikayetten sonra polis, cinayetin işlendiği gün saat 14.00'te Hümeyra'ya randevu vermiş.

Cani Bekir'in bu randevudan haberi var mıydı bilinmez ama, randevu saatinden 45 dakika önce okulun arka sokağında siyah renkli bir Opel Signum durdu.

Okul yeni dağılmıştı. Hümeyra da siyah opelin bulunduğu sokağa girmişti. Orada cani Bekir'i gören Hümeyra gerisin geriye okula koşmaya başladı. Cani Bekir de O'nu takip etti. Arkadaşlarının bakışları arasında bisikletlerin bulunduğu garaja giren Hümeyra, kendisini kovalayan canı Bekir tarafından kurşunlandı.

Arkadaşları, tam 8 el ateş edildiğini duyduklarını ifade ettiler.

O anda yapılan tıbbi yardımlar fayda etmedi ve hayatının baharındaki Hümeyra yattığı yerde can verdi.

Cani Bekir daha sonra aynı otomobile bindi ve kaçtı ama polisin sıkı takibinden kurtulmadı ve Rotterdam'ın kuzeyinde yakalandı. Otomobilde başkalarının da bulunduğunu öğrenen polis, sonraki günlerde iki kişiyi daha tutukladı. Polis, caninin Hümeyra'yı kaçırma planı olduğunu, başarılı olamayınca da cinayeti işlediğini düşünüyor.

Ne ilginçtir ki, polisin tutukladığı biri 25 diğeri 31 yaşlarındaki iki kişi mahkemede hakim tarafından serbest bırakıldılar. Daha sonra bu iki kişinin yeniden tutuklanması istendi. Ne var ki, daha önce serbest bırakılan iki kişi şimdi kayıplara karıştı.

Hümeyra'nın cenaze namazı Mevlana Camii'nde kılınırken, camiye yakın Mevlana Meydanı'nda 4 bin kişi göz yaşları döküyordu.

Şimdi, tartışılmasını istediğim iki konu var.

Bunlardan birincisi, Hollanda polisinin vurdumduymazlığı.

İkincisi ise, Hümeyra'nın ölümüne karıştırılan Türk/İslam kültürü bahanesi.

Önce polisin tutumu:

Hepimiz iyi biliyoruz ki, Hollanda'daki ceza yasaları hiç de caydırıcı değil.

Saçma olan yasalar da var.

İsterseniz sizi 40 yıl önceye götüreyim.

Amsterdam'da iki trafik polisi bir otomobilliye ceza yazarken, yanlarında esrar içen hippilere sadece baktılar. O zaman çektiğim bu görüntü Hürriyet'in arka sayfasında, yarım sayfa olarak yayınlanmıştı.

Yine 40 yıl önce, Utrecht şehrinde bir vatandaş bana gelmiş ve komşusunun kendisine silah çektiğini söylemişti. Birlikte gittiğimiz karakolda görevli olan polis, 'Bir şey yapamayız, komşu silahı kullanırsa gelin' demişti. Yani adam önce ölecek ve sonra da şikayet edecek.



Şimdi, Hümeyra'nın son yedi ayda başından geçenlere bakınız. Bütün olumsuz ve korkutucu gelişmelere rağmen polis, yasaklı bir caninin bilmem kaçıncı defa okula gelişine engel olmuyor.

Böylesine bir manyağı adım adım, dakika dakika izlemesi gereken polis, benim bir gazeteci olarak merak edip bulduğum, facebook'taki fragmandan bile habersiz. İlk haberimde belirttiğim gibi, cinayetten sonra facebook'taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, kendi facebook sayfasına, 'Eşkiya Dünya'ya Hükümdar Olmaz' fiminden bir fragman koymuş.

Fragmanda, başroldeki Hızır'ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor:

'Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.'

Eşi, Hızır'a bir şey söylemeye kalkışınca, 'Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum' diyor Hızır.

Burada belli oluyor ki cani Bekir, günahsız Hümeyra'yı acımasız bir şekilde katledecek.



Polisin hizmetinde Türkçe bilen tercümanlar olduğunu biliyoruz.

Bizim gazeteci olarak yazılarımızı, henüz yazma aşamasında bile okuyabilen polis, tehlike arzeden bir manyağın bilgisayarını neden kontrol etmedi?



Şimdi gelelim şu Türk/İslam kültürü safsatasına...

Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış.

Bildiğimiz kadarıyla, Hümeyra'nın ailesi, İslam kurallarına saygılı bir şekilde yaşayan mutaassıp bir aile.

Hümeyra'nın güzel yüzlü fotoğrafına baktığınız zaman bu mutaassıplığı göreceksiniz.

Doğuş Gazetesi'nin yazdığına göre, Hümeyra'nın babası Faruk Öz, Ravza Camii cemaatinden.

Kesin olarak biliyorum ki, bu aile, kızlarının kendisinden çok yaşlı olan bir manyak ile ilişkisi olduğuna hiç inanmayacak ve itiraz edecektir. Belki de kesin dille yazılan hikayeye de kızacaklardır. Ama ne var ki eldeki kayıtlar başka şeylere işaret ediyor.

Burada Hümeyra'nın ailesini tenzih ederim. Aile, Hümeyra'ya gerekli olan sevgi ve ilgiyi mutlaka hissettirmiştir.

Uzmanlara göe, aileler mutaassıp da olsa, liberal de olsa, sonsuz özgürlükçü de olsa, kızlarına daha çok ilgi göstermeli ve itina ile yetiştirmeliler. 'Benim çocuğum yapmaz' savunması yerine, çocuklarına daha çok sevgi ve ilgi göstermeliler. Çocuklar, sevgi ve ilgiyi başkalarında arama ihtiyacı hissetmemeliler.

İşte biz bunlara dikkat edersek, polis de savsaklama yerine işini daha iyi yaparsa bunun gibi cinayetler önlenebilir.

Cinayet, Hollanda medyasının ve bazı çok bilmişlerin iddia ettiği gibi, din ve kültür farklılığından işlenmemiştir. Öyle olsaydı, 2017 yılında Hollanda'da meydana gelen 2850 kadına şiddet olayı da, Hollanda din ve kültürüne bağlanırdı.



Bu konuda yazdığım ilk haberde, Zehra Sarıaslan'ın Hollandaca olarak yayınladığı bildiriyi size sunmuştum.

Sarıaslan yazısının bir bölümünde şöyle diyor:Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların 'Kültürel Çerçeve' olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.

Şimdi, gerek topluma ait bireyler ve gerekse toplumu yönetenler daha dikkatli olursa, bu gibi hunharlıklar önlenebilir.



Gül yüzlü, melek gibi günahsız Hümeyra'ya Allah rahmet eylesin, acılı ailesine de sabırlar versin.

Bini aşkın kişi Hümeyra için yürüdü

Hümeyranın öldürülmesinden 10 gün sonra, Rotterdam'da çok hazin bir dayanışma örneği sergiledi. Kadına şiddeti protesto ve Hümeyra için sadece kadınlar değil, erkekler de sessiz bir yürüyüşe katıldılar.



'Kadın şiddetine hayır' ve 'Başka Hümeyralar kurban gitmesin' pankartları ile yürüyen bini aşkın kişi arasında Rotterdam belediye Başkanı Ahmed Abutaleb de vardı.

*****

MESLEKTAŞIMIZ FATİH ÖZYAR ANNESİNİ KAYBETTİ





Hollanda'nın en eski gurbetçilerinden Zeki Özyar'ın eşi, gazeteci dostumuz Fatih Özyar'ın annesi Fatma Özyar, aynı zamanda doğum günü olan 1 Ocak 2019 sabahı hayata gözlerini yumdu.

Cenaze namazı Zaandam'daki Sultan Ahmet Camii'nde kılınan merhumenin naaşı, Trabzon'un Çaykara ilçesinin Maraşlı köyünde toprağa verildi.

Merhumeye Allah'tan rahmet, tüm ailesine başsağlığı diliyoruz.



****