Son Olaylar Işığında Kırgızistan - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Son Olaylar Işığında Kırgızistan - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Tarih: 25.04.2010 > Kaç kez okundu? 5475

Paylaş




17/04/2010 11:27



Daha önceki yazılarımda, verdiğim konferans ve demeçlerimde Kırgızistan kelimesinin benim için huzur, sükûnet, medeniyet; Kırgızlar denince de uygar, yumuşak başlı, sakin ve medeni insanların aklıma geldiğini defalarca beyan etmiştim. Hala bu düşüncedeyim ve bence Kırgızlar dünyanın en iyi, en uyumlu, en çağdaş ve en onurlu halklarından biridirler. Son günlerde bu güzel ülkede meydana gelen siyasal çalkantılar çeşitli kaynaklar tarafından haber, yorum ve önyargılı bakışlarla gündeme getirilmiştir. Ülkemizde olduğu gibi dış basın ve uluslararası haber ajansları bu ülkede vuku bulan olayları ve 2005’teki Lale Devrimi diye adlandırılan rejim değişikliğine de referans göstererek, Kırgızistan’ı Orta Asya’da istikrarsızlığın merkezi ve siyasal buhranların mihveri olarak nitelendirmektedirler. Uzun yıllar Orta Asya’da çalışmış ve o ülkeleri yakından tanıma fırsatı bulan birisi olarak bu yorum ve fikirlere katılmam mümkün değildir.





Yerli veya yabancı kimi araştırmacı ve yorumcu, 2005’teki olayları ve son halk ayaklanmasını örnek göstererek bu ülkede gelecekte de bu tip ayaklanmaların yaşanacağı, kanun ve devlet hâkimiyetinin istikrarlı bir şekilde kesintiye uğramadan sürdürülmesinin mümkün olamayacağı fikrini ileri sürmektedirler. Oysaki bildiğimiz gibi sosyal ve toplumsal olaylar fen bilimleri gibi matematiksel bir denklem gibi ele alınamaz ve değerlendirilemez, kısa sayılacak bir dönemde iki kez halk ayaklanması yaşandı diye gelecekte de bu tip bir eylemle karşılaşırız tezi yanlış ve hatalı bir bakış açısıdır.





Orta Asya devletleri 1990 yılında bağımsızlıklarını kazandıklarında hepsinin özel şartları ve koşulları vardı. Bu ülkelerden kimi otoriter bir siyasal iktidarı benimserken, bazı ülkelerin de dünya piyasasına sundukları zengin yer altı kaynaklarından elde edilen döviz girdileriyle bağımsızlıktan sonran çöken Sovyetler Birliği döneminde var olan sosyal devlet geleneğini sürdürmeye çalışmış ve halklarını susturmakta başarılı olmuşlardır. Başka bir deyişle enerji kaynaklarından elde edilen petro-dolarlardan bir miktarı dolaylı ve dolaysız yollardan halka yansıyınca az da olsa çöken eski sistemin boşluğunu doldurmaya yaramış, yerini almış ve subap görevini üstlenmiştir. Yer altı kaynakları bakımından fakir sayılan iki ülke yani Kırgızistan ve Tacikistan çeşitli toplumsal hareketlerle sarsılmıştır. Tacikistan 5 yıl süren bir iç savaş yaşarken Kırgızistan iki kez toplumsal ayaklanmaya sahne olmuştur.





Kırgızistan 198,000, km² (dünya sıralamasında 86.) yüzölçümüyle harika tabiata sahip dağlık bir ülkedir. 31 Ağustos 1991 yılında bağımsızlığını kazanmış, 5 Mayıs 1993’te anayasasını kabul etmiştir. 2008 yılı sayımına göre 5,360,000, (dünya sıralaması 111) Kırgız bu güzel ülkede yaşamaktadır. Aslında milyonlarca Kırgız kökenli insan Orta Asya’nın diğer ülkelerinde, Doğu Türkistan ve Rusya’da yaşamaktadırlar. Yer altı kaynakları bakımından pek zengin olmayan bu ülke doğal güzellikleri, muhteşem ve muazzam dağları, nehirleri, gölleri ve yaylalarıyla her türlü turizme yatkın bir ülkedir. Üstelik coğrafi konumu itibarıyla ticari yolların güzergâhında yer almaktadır. Jeopolitik ve jeostratejik bakımdan da büyük önem arz etmektedir. Çin, Afganistan, İran, Hazar Havzası ve Orta Asya petrol ve doğal gaz kaynaklarına yakınlığı bakımından Manas Hava Limanı’nın önemi herkesçe malumdur.





Son olayların fitilini ateşleyen hareketlerin bir ay önce yapılan elektrik zammı ve Bişkek’te kullanılan sıcak suyun fiyatını artırılışından kaynaklandığını biliyoruz. Sovyetler Birliği döneminden kalan sistemle başkent Bişkek’in büyük bir kısmı merkezi bir sistemle ısınmaktadır, dev bir tesiste üretilen sıcak su ısınmanın yanı sıra evlerin sıcak su ihtiyacını da karşılamaktadır. Kış aylarında hava sıcaklığının -25 derecelere düştüğünü göz önünde bulunduracak olursak elektrik ve sıcak su fiyatının önemini anlamış oluruz. Nitekim geçici hükümetin ilk icraatlarından biri bu fiyat artışını geriye almak olmuştur.





Elektrik üretiminin Kırgızistan için hayati önemi söz konusudur. Zaten Sovyetler Birliği döneminde ülkenin ihtiyacı ve bir gelir kaynağı olsun diye bütün nehirlere dev barajlar inşa edilmiştir. Narin nehri üzerinde kurulan Tokta Göl, Taş Kömürü ve Talas barajlarını yakından görme şansım oldu, bu dev barajların ihtişamı ve azameti karşısında donup kalmıştım. Ne yazık ki son zamanlarda bazı yanlış politikalar ve uygulamalar sonucunda bu barajların su seviyesi düşünce üretim kapasiteleri de düşmüştür. Daha önceleri defalarca kıyısında doyumsuz manzaralara şahit olduğum Orta Asya’nın en harika tabiat varlıklarından biri sayılan Toktagöl gölünün kuruduğunu görünce derinden sarsılmıştım. Bu göllere akan nehirlerin neden akmadığını sorduğumda nehir sularının pamuk üretiminde kullanılmak için komşu ülkelere satıldığı cevabını almıştım. Bu gibi stratejik hassas kararlar vahim sonuçlar doğurmaktadır. Göllerin kuruması, nehir boylarında geçimini balıkçılık, tarımsal faaliyetler ve aile işletmesi restoranlarla sağlayan Kırgızlar üzerinde olumsuz etki yaratırken kulaktan kulağa yayılmakta ve olumsuz psikolojik etki meydana getirmektedir.





Oraları yakından bilmeyenler için kaydetmeliyim bu nehirler, barajlar ve göller Bişkek-Oş-Celal-Abad ve Talas kentleri güzergâhları üzerindedir. Bu harika yolların kıyısındaki mola yerlerinde yolcular göllerin kuruma nedenini öğrenince bu, küçük ülkede kolayca kitlelere ulaşıyor. Kaldı ki Kırgızistan’da faaliyet gösteren muhalif siyasi partiler ve yayınlanan bağımsız gazeteler ve dergiler var. Muhalif güçler internet ortamını da halkı bilinçlendirmek için kullanmaktadırlar. Daha önceleri de yazmıştım Kırgızistan’da belirgin bir entelektüel ve aydın zümre var, okuma yazma oranı %100 oranındadır. Kırgız yazarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, sinemacılar, gazeteciler ve benzeri sanat erbabı diğer ülkelerdeki meslektaşlarından daha duyarsız ve bilinçsiz değillerdir. Üstelik tarihi ve coğrafi ve ekonomik koşullardan dolayı daha titiz, çalışkan ve sorumluluk sahibidirler.





Elektrik tüketim fiyat artışının yanı sıra yanlış özelleştirme politikaları, yolsuzluk, adam kayırma ve benzeri hususların da son ayaklanmanın nedenleri arasında gösterilmektedir. Bildiğimiz gibi Sovyetler Birliği döneminde bütün fabrikalar, iktisadi, ticari, tarımsal ve hizmet sektörüne ait bütün kurum ve kuruluşların mülkiyeti devlet tekelindeydi. Bağımsızlıktan sonra kademeli olarak bunların çoğu serbest piyasaya geçiş politikası kapsamında özelleştirildi. Tabiatıyla demokratik kurum ve kuruluşların tam olarak yerine oturmadığı, kurumsal demokrasinin alt yapısı hazırlanmadan, şeffaflık yaygınlaştırılmadan, kurumsal denetim mekanizmasının ve benzeri konuları sağlamadan yapılan özelleştirmelerden beklenen verim sağlanamadı. Üstelik kimi zaman özelleştirilen kurumların mal varlıkları, gayrimenkul ve olanakları dost, akraba ve yakınlara dağıtılırken büyük bir yolsuzluk ve dolayısıyla huzursuzluk kaynağına dönüştü. Geçici hükümetin ilk icraatlarından biri olan son dönemdeki özelleştirmeleri iptal etmesi bu hususun hassasiyetini ve önemini göstermektedir.





Yolsuzluk konusuna gelince tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim, yolsuzluk Orta Asya’da bugünden yarına ani bir karar veya uygulamayla çözülecek bir sorun değildir. Bir hastalık gibi toplumun bugününü ve geleceğini kemiren bu hastalık zamanla ekonomik durumun iyileşmesi, halkın ve çalışanların refah ve yaşam düzeyinin yükseltilmesi, sosyal güvencenin yaygınlaşarak bütün halkı şemsiyenin altına alması ve demokrasinin kurumsallaşmasıyla ilgilidir. Geçici hükümetin bundan önceki olaylar ve tartışmaları göz önünde bulundurarak bu hususla ilgileneceği kanaatindeyim.





Olaylar sırasında kimi ticari kuruluş, mağaza ve benzeri yerlerin yağmalanması konusuna gelecek olursak büyük bir toplumsal hareketin yaşandığı bir ortamda, güvenlik güçlerinin yetersiz ve çaresiz kaldığı bazı küçük ve marjinal gurupların bu tip tasvip edilmesi mümkün olmayan yağma hareketlerine girişmesi büyütülecek, hele Kırgızlar gibi medeni ve uygar bir halka mal edilecek konular değildir. Bu marjinal ve küçük grupların yağma hareketleri kimi batılı ajanslar ve yorumcular tarafından Kırgızların kişiliğine ve Kırgızistan’da güven ortamının bulunmadığının bir göstergesi olarak sunulmuştur. Unutmayalım medeniyetin beşiği sayılan ABD’de büyük kentlerde gece 15 dakikalık bir elektrik kesintisi bütün büyük marketlerin ve mağazaların halk tarafından yağmalanmasına neden olmaktadır. Bugün istikrasız bir kent olarak nitelenen Bişkek’te yüzlerce süpermarket ve döviz bürosu 24 saat hizmet sunmaktadırlar. Bu da o kentin ne kadar güvenli olduğunun bir göstergesidir. Kaldı ki başkent Bişkek’te bir genç bayan gecenin her saatinde kimse tarafından rahatsız edilmeden yalnız başına sokaklarda veya parklarda dolaşabilme imkanına sahiptir.





Bir konu daha var, ne yazık ki ülkemizde de kimi haberlerde yağma olaylarında Türklere ait iş yerlerinin hedef alındığı üzerinde durulmuştur. Bu yanlış, daha doğrusu eksik bir tespittir. Yağma hareketlerine gruplar ayrım gözetmeksizin Kırgız, Türk veya Rusların iş yerlerine saldırmışlardır. Kırgız halkında ve yönetiminde Türklere karşı sevgi, saygı ve yakınlıktan başka bir duygu ve düşünce söz konusu değildir. Bunu 10 yılı aşkın bir süre oralarda bulunduğum yaşam tecrübelerime dayanarak belirtmekteyim. Bu uzun süre zarfında Kırgızistan’ın büyük kentlerinden kasabalarına, köylerden ovalarına baştanbaşa dolaşma şansım oldu, bütün Kırgızların yakınlık, kardeşlik, sıcaklık, dostluk ve misafirperverlik davranışlarından başka bir şeye şahit olmadım. Bu sıcak ve samimi davranış kalıpları sıradan Kırgız’la en üst kademedeki Kırgız devlet adamlarının karakteri ve kişiliğidir.





Olaylar sırasında Talas kentinde linç edilen Kırgızistan’ın İçişleri Bakanı Moldomusa Kongantiev’i 1998 yılında Manas Üniversitesi genel sekreteri olarak ziyaret edip öğrencilerimiz ve çalışanlarımızla ilgili sorunları kendisine iletmiştim. Büyük bir misafirperverlikle beni kabul edip, sorunlarımızla ilgilenip, hatta kendisinin cep telefonu numarasını vererek gerektiğinde kendisine bu numaradan ulaşabileceğimi belirtmişlerdi, nitekim görevim boyunca ilettiğim sorunlarla da yakından ilgilenmişlerdi. Aynı yıl Kırgızistan parlamentosu milletvekilleri seçimleri yapılmıştı. Parlamentoyu ziyaret ederek iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekillerine nezaket ziyaretinde bulunmuş, kendilerini kutlamış, üniversite hakkında, Kıbrıs davamız hakkında bilgiler sunmuştum. Meclis komisyonları başkanları dâhil pek çok milletvekili bütün zaman darlıklarına rağmen büyük bir misafirperverlikle beni huzurlarına kabul etmiş, anlattıklarımı dinlemiş Kırgızistan Türkiye halklarının dostluğu ve kardeşliğini vurgulamışlardı. Üniversitenin mütevelli heyeti üyeliğinde yer alan Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Milli Eğim Bakanı, Müsteşarı, Bişkek Belediye Başkanı ve diğer üst kademeli bürokratlarda da her zaman aynı sıcak ve dostane davranışlara şahit olmuştum.





Benim Kırgız halkına duyduğum sonsuz sevgi, saygı ve yakınlık ve hayranlık duygu ve düşüncelerimin temelinde bu onurlu ve dürüst insanların hepsinde, yani dağdaki çobandan Ak Ev diye adlandırılan başkanlık sarayı sakinlerine kadar bütün Kırgızların alçak gönüllülükleri ve içten davranmalarıdır. Bişkek’te görev yaptığım sırada kaleme aldığım Uluslararası ilişkilerle ilgili bir kitabımın üniversite yayın kurulu tarafından yayınlanması için bilimsel jüri üyelerinin onayı gerekmekteydi. Ülkenin en önemli siyaset bilimcilerinden olan Meclis başkanı Prof. Dr. Ziynettin Kurmanov bu jüri üyelerinden biriydi. Değerli zamanlarını ayırıp kitabım hakkında ayrıntılı bir rapor hazırlamışlardı. Kendileri aynı zamanda Kırgızistan-KKTC dostluk gurubu başkanlığını üstlenmişlerdi. KKTC Bişkek temcilisi Doç. Dr. Erhan Arıklı’yla kendisine teşekkür ve nezaket ziyaretinde bulunduğumda ülkemizle ilgili ve özellikle KKTC konusunda derin hassasiyet ve duyarlılıklarına şahit olmuştum. Geçici hükümetin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Almazbek Atambayev’in hükümeti adına Moskova’dan sonra ikinci dış gezisini ülkemize yapması çok önemlidir. Kırgızistan’ın en hassas döneminde iktidarın en güçlü figürlerinden birini resmi müzakerelerde bulunmak amacıyla Türkiye’ye göndermesi geçici hükümetin ülkemize verdiği önemin göstergesidir. Almazbek Atambayev 2009 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde muhalefetin adayı olarak devrik lider Kurmanbek Bakiyev’in karşısına çıkmış, seçim faaliyetleri sırasında bugün K. Bakiyev’in devrilme nedenleri sayılan konuları yüksek sesle gündeme getirmişti. İlan edilen resmi seçim sonuçlara göre iktidardaki K. Bakiyev oyların %68’ni, muhalefetin adayı A. Atambayev ise yalnızca %8 ni kazanmıştı. Muhalefet seçimlerde büyük çaplı usulsüzlük yapıldığını öne sürdüyse de Bakiyev iktidarı bu iddiaları ciddiye almamıştır.





Kırgızistan’la ilgili fikir beyan eden kimi uzmanlar, yabancı basın ve yorumculardan etkilenerek dost ve kardeş ülke hakkında bazı yanlış tespitlerde bulunmaktadırlar. Bu tespitlerin en hatalısı Kırgızistan’da bir kuzey–güney çatışması ve ayrılığının olduğudur. Bu yanlış, hatalı, hatta iyi niyetli olmayan bir yorumdur. Kırgızistan doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle bir bütündür. Kırgızlar arasında gündeme getirilecek kadar önemli bir etnik ve kimlik çatışması söz konusu değildir. Buradan oturup o ülkeye zarar verebilecek değerlendirmelerden kaçınmalıyız. Cumhurbaşkanları kuzeyli de, güneyli de olabilir. başkanlara ve devlet adamlarına verilen destek en fazla hemşehricilik kapsamında değerlendirilebilir. Bişkek’te, Oş’ta, Celal-Abad’da, Narin, Talas, Issık Göl veya Batıken’de yaşayan Kırgızların hepsi aynı millettir, aynı ırktandır ve aynı etnik yapıdandır, Manas Destanı hepsinin onurlu tarihi, Cengiz Aytmatov hepsinin gururudur. Kırgızistan’la ilgili fikir yürüten yorumcular bu gibi önemli konularda daha hassas davranmalıdırlar.





Sonuç olarak Kırgızistan Cumhuriyeti kısa sayılacak tarihinin en sancılı ve sıkıntılı dönemlerinden birini yaşamaktadır. Önemli olan bu hassas süreci en az hasar ve zayiatla geçirmesidir. Bu konuda bazı tespit ve öngörülerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:







- Bu krizin daha ileriye gitmeyeceğini söyleyebiliriz, bilge yaşlıların (aksakallılar) araya girmesiyle devrik lider K. Bakiyev direnişini sürdürmeyerek muhtemelen ülkeyi terk edeceği ortadadır.





- Orta Asya’daki istikrarsızlıktan medet uman ve menfaatleri bulunan kimi güçlerin beklentisi gibi Kırgızistan’da Kuzey–Güney arasında bir çatışma ve sürtüşme meydana gelmeyecek.





- Çok kısa sürede huzur ve güven ortamı bu ülkeye geri gelecektir, kargaşa yaşanmayacaktır.





- Başka devletlerde devrimler ve rejim değişikleri ardından meydana gelen geniş çaplı intikam amaçlı tutuklama, yargılama ve infazlara şahit olmayacağız.





- Yeni hükümet tarafından daha demokratik bir anayasa hazırlanıp makul bir geçiş dönemi sonunda seçimler yapılacaktır.





- Kırgızistan kısa sürede meydana gelen olumsuz tabloyu değiştirecek ve tekrar Orta Asya’nın demokrasi adası konumuna gelecektir.





- Bazı dış politika yazarları son olaylardan sonra yabancı yatırımcıların Kırgızistan’ı terk etme hazırlığında olduğunu dile getirmektedirler. Bu çok yanlış bir değerlendirmedir. Kırgızistan’ın geleceği her alanda özellikle turizm, imalat, konut ve benzeri konularda dış yatırımlardan ve yabancı sermayeden geçmektedir. Bişkek’te faaliyet gösteren Kırgızistan-Türkiye İşadamları Derneği KITİAT (http://www.kitiad.org/tr/index/about.php) o ülkedeki yatırımlar ve yatırım olanakları konusunda bilgisine başvurulacak uzman bir kuruluştur. Ülkemizdeki yatırımcılar kolaylıkla bu uzman kuruluştan bilgi edinebilirler.







Önümüzdeki dönem için naçizane önerilerim:







- Kırgızistan’ın geleceği turizm ve ticarettedir. Harika tabiatı bunun için çok elverişli bir ortam hazırlamıştır. Orta Asya’nın incisi Issık Göl kıyısında yaz turizmi, gökyüzüne uzanmış yüksek Tanrı dağları (Tiyen Şan) eteklerinde kış turizmi, üç bin yıllık Oş kentinde tarih turizmi, yemyeşil Bişkek’te kongre turizmi ve benzeri bakir sahalar bunun için hazır bir altyapı oluşturmaktadır. Ülkemiz bu konulardaki zengin deneyim ve tecrübelerini oraya aktarabilir.





- Kırgızistan coğrafi konumu itibarıyla da Çin Halk Cumhuriyeti’nin Orta Asya’ya açılan kapısı konumundadır. Zaten yirmi bin dükkândan oluşan Dor-Doy Pazarı bu görevi yerine getirmektedir, bu tip yatırımlar genişletilerek geliştirilmelidir.





- Manas havalimanındaki ABD askeri üssü bu ülkenin istikrarı ve bölgedeki konumu bakımından tehlikeli bir istikrarsızlık unsurudur. Kırgız aydınlar da bu askeri üsse karşıdırlar. Kırgızistan, dünya kamuoyuna Manas askeri üssü ile değil, zengin kültürü, edebiyatı, tabiatı ve başka harika özellikleriyle tanıtılmalıdır.





- Yeni hükümet tam olarak yerine oturduktan sonra Bişkek’te Issık Gölü kıyısında bilimsel kongreler, konferanslar ve benzeri etkinlikler düzenlenerek dünyanın her yerinden özellikle bölgemizden bilim adamları, gazeteciler ve turizmciler buralara götürülüp, onlara Kırgızistan’ı ve Kırgızları yakından tanıma şansı verilmelidir.





- Manas Üniversitesi’nde Dekan Prof. Dr. Bayram Kaya yönetiminde geniş imkânları olan bir İletişim Fakültesi var. Başta önlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un yakın arkadaşı, büyük entelektüel yazar, sinema yönetmeni Prof. Manasbek Musayev olmak üzere o fakültedeki sinemacılara önemli görevler düşmektedir. Kırgızistan’ın tabiatı, doğal güzellikleri, dağları, yaylaları, kültürü, Manas Destanı ve benzeri konularda derhal belgeseller ve tanıtıcı filmler çekilip başta TRT ve Kırgız Televizyonu olmak üzere internet olanaklarını da kullanarak dünya kamuoyuna sunulmalıdır. Haber kanallarının oluşturduğu olumsuz görüntü ve izlenimler bu film ve belgesellerle bertaraf edilebilir.











Doç. Dr. Abbas Karaağaçlı

Kara_agacli@yahoo.com