İlhan KARAÇAY’dan Nisan 2018 Bülteni: - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İlhan KARAÇAY’dan Nisan 2018 Bülteni:
Tarih: 03.05.2018 > Kaç kez okundu? 1197

Paylaş






İlhan KARAÇAY’dan Nisan 2018 Bülteni:



1. Mersin’den sevgilerle… Kaya Mutlu –Fikri Sağlar nostaljisi

2. Corendon ilanı

3. Hollanda’daki Türkler çaresizliğe çare arıyorlar

4. Hollanda’da, popülüzme inat, Arapça konuşan sıra dışı bir Bakan:Sigrit Kaag

5. Şiirin ustaları Amsterdam’da buluştular…

6. Mehmet Polat’ın yeni albümü piyasaya çıktı

7. Kral Günu



İlhan KARAÇAY yazdı:

Mersin’den sevgilerle…!

Kaya Mutlu ve Fikri Sağlar nostaljisi…

Tam 52 yıl önceydi. Mersin’de bindiğim kara tren, Amsterdam’a gelene kadar bin bir kılığa girmişti. Sonunda ak tren olmuştu o kara tren…

Mersin’i terk ettiğim zaman nüfus 60 binlerdeydi. Şimdilerde ve normal şartlarda 250 bin olması gereken nüfus bir milyonu aşmış vaziyette. Yani Mersin, Türkiye’nin Hollanda’sı olmuş ve göç ile birlikte Türkiye’nin ‘en gelişen’ kenti olmuş.



HAMİDİYELİLER: Fikri Sağlar ve Neslihan Gül Topgay’ın Hamidiye mahallesindeki toplantısına ilgi fazlaydı. Özellikle gençler ve kadınlarından oluşan toplulukta bulunanlar: Ayhan Öz, Mustafa Zorlular,Talat Serinol, Aysel Ay, Necla Tanış, Fatma Zorlular, Selva Kırmaz, Emine Teks, Fatma Selvi,Süheyla Kırmızıdağ, Semih Oral, HayrettinTosunoğlu, Ali Yılmaz, Düzgün Bozkurt, Onur Özel, Dilara Kılınç, Ahmet Demirci, Altay Demirci, Nuri Can Tanış, Umutcan Açar, Mehmetdip Taşman, Ali Eroğlu, Aydın Demirci, İlhan Başer, Murat Tanış, Savaş Tanış.



Benim doğduğum ve hala da irtibatımı kesmediğim mahalle, Hamidiye mahallesidir.

Genellikle Arap kökenlilerin ve Romanlar’ın kaynaştığı bir mahalle.

Hollanda’dan tatile geldiğim 52 yıl boyunca, Mersin’deki günlerim hep Hamidiye mahallesinde geçer.

Son yıllarda Mersin’e gelişlerim, tatil olmaktan çıkmış, üçer ay ara ile, her yılın yarısını bu kentte geçirmeye başladım.

Mersin’de tabii ki çok sevdiğim dostlarım vardır. Artı, içtimai durumum nedeniyle, ziyaret edebileceğim veya ziyaret etmem gereken çok sayıda insan vardır.

Ama nedense ben, ziyaret fasıllarını hep aksattım ve Hamidiye mahallesindeki lokalleri kendime ‘Mekke’ olarak seçtim.

Pek çok dostum, şehir merkezindeki itibarlı lokallere gitmem için beni davet ederler ama, ben hep Romanlar’ın mahallesi Hamidiye’de vakit geçirmeyi yeğledim.

Bu konuda yazacaklarım çoktur ama, ben hemen asıl konuya gireyim.

Geçen hafta Hamidiye mahallesinde, ‘Entertainment (Eğlence) Kralı’ olarak tanınan Ahmet Demirci’nin lokalinin terasında otururken hummalı bir faaliyet gözüme çarptı.

‘Ne oluyor’ demeye kalkışmadan bir grup genç yanıma geldi ve ‘ İlhan abi, az sonra Fikri Sağlar gelecek ve gençlerle bir toplantı yapacak. Lütfen sen de aramız katıl’ dediler.

Gençlerin bu isteğini kırmam mümkün değildi. Fikri Sağlar’ın gelişini bekleyip salona girmesinden sonra ben de içeri girdim ve Sağlar’ın oturduğu masaya doğru yürüdüm.

Beni görünce şaşıran Sağlar, sağolsun ayağa kalktı ve orada kucaklaştık ve öpüştük.

Çok olmuştu Fikri Sağlar’ı görmeyeli.

Ülkemizde Kültür Bakanlığı yapacak kadar siyasi yükselişi olan Fikri Sağlar’ı önce tanıyalım isterseniz.

FİKRİ SAĞLAR KİMDİR?

1 Ocak 1953 tarihinde dünyaya gelen Fikri Sağlar aslen Mersinlidir. Galatasaray Lisesi'nde öğrenim gördü. Hacettepe Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi'nden mezun oldu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile siyasete atıldı. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçti. Bunun yanında 17, 18, 19 ve 20. Dönemler de İçel milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi.Ayrıca 49. 50 ile 52. Hükümetlerde de Kültür Bakanlığı yaptı. Fakat 50. Hükümet revizyon sonucu bu makamdan alınarak Devlet Bakanlığı'na getirildi. 18 Nisan 1999 tarihindeki Türkiye genel seçimlerinde CHP'den baraj altında kalınca milletvekilliği sona erdi. 2014'de Cumhuriyet Halk Partisi Partisi'nin meclis üyeliğine seçildi. 25. dönemde de yeniden Mersin milletvekili oldu.

Evli ve iki çocuk babası olan Durmuş Fikri Sağlar, Birgün gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.



HAMİDİYE TOPLANTISI

Fikri Sağların Mersin Hamidiye mahallesinde yapmış olduğu toplantı, 24 haziranda yapılacak olan seçim kararından önceydi. Yani gündemde erken seçim yoktu. Fikri Sağlar, gelecek yıl mart ayında yapılacak olan Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı için mi, yoksa yeniden milletvekilliği için mi soyunacak henüz bilinmiyor.

Hamidiye mahallesindeki toplantı, Aydın Demirci’nin başkanlığındaki Gençlik Evi ofisinde yapılmıştı. Ana konu, Mersin İdmanyurdu’nun nasıl düzlüğe çıkacağı konusuydu. Zira Aydın Demirci, aynı zamanda Mersin İdmanyurdu’nun Kırmızı Şeytanlar Grubu’nun da başkanlığını yapıyor. Savaş Tanış, Murat Tanış ve İlhan Başer de kadronun hızlı elemanları.

Ama biri vardı ki, O’nun adının etrafında destan yazılır adeta. Bu destansı kişi Neslihan Gül Togay’dan başkası değildi. Fikri Sağlar, konuklara Neslihan’ı anlatmaya çalışırken hiç zorluk çekmedi. Nelere imza atmadı ki Neslihan?

İki dönemdir Kurultay delegesi olan, iki dönemdir de Gençlik Kolları Başkanlığını yürüten Neslihan, yaptığı çok başarılı etkinliklerden kazandığı şöhret ile CHP’nin Mersin’deki meleği oldu adeta…

Mersin İdmanyurdu Kadın Taraftar Derneği Başkanlığı bile yapmış olan Neslihan, halk ile her zaman iç içe oldu. Cinsel tacize uğrayan çocukların koruyucu meleğiydi Neslihan.

Çevrecilerin de kaptanıydı Neslihan. Fakir ailelerin çocuklarına çanta, kırtasiye ve giysi yardımlarının da öncüsüydü Neslihan.

Neslihan’ın girmediği bir etkinlik düşünülemezdi. Ankara’ya, Anıtkabir’e otobüslerle Atatürk hayranı taşınmasında da hep rol almıştı Neslihan.



İşte o Neslihan şimdi CHP’nin 24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerde aday adayı olarak yollara düşecek.



KAYA MUTLU VE FİKRİ SAĞLAR NOSTALJİSİ

Şimdi gelelim, yıllar sonra Mersin’de yeniden buluştuğumuz Fikri Sağlar ile aramızdaki nostaljik hikayeye…

Fikri Sağlar’ın dayısı, iki yıl önce kaybettiğimiz rahmetli Kaya Mutlu, Mersin’de ‘uzatmalı’ Belediye Başkanlığı yapmış bir dostumdur.

1984 yılındaki Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde kendisine DYP’nin adayı olarak rakip olduğum için, oylarının bir kısmını çaldığım Kaya Mutlu, SODEP’in de oy parçalamasını yaşayınca, seçimi kaybetti. Tabii ki ben de kaybettim.

1960’tan sonra CHP’nin kalesi durumuna geçen Mersin, uzun bir aradan sonra solcu olmayan bir Belediye Başkanı’na teslim edilmişti. Zira o zaman Belediye Başkanlığı’nı 31 bin oy ile ANAP’lı Okan Merzeci kazanmıştı. Kaya Mutlu ise, benim ve SODEP’in oy parçalaması sonucunda 29 bin oy ile kaybetmişti.





1984 seçimlerinde rakibim olan Kaya Mutlu ile dostluğumuz çok eskiye dayanır.

Sanırım 1986 yılıydı. Genç yaşında rahmetli olan büyük politikacı Oral Mavioğlu ile birlikte Hollanda’ya gelmişlerdi. Amsterdam’daki THY bürosunu ziyaret edip çıktıkları akşam, THY bürosu önünde Ermeni teröristlerin bombası patlamıştı.



Aynı akşam evime konuk ettiğim Kaya Mutlu fena halde rahatsızlanmıştı. O zaman Nieuwegein’de bulunan evimde üç-dört gün istirahat eden ve tedavi gören Kaya Mutlu, Mersin’e döndükten sonra sık sık arayarak teşekkürlerini bildirdi ve Mersin’e gittiğim zaman kendisini mutlaka ziyaret etmemi istedi.



Resmi makamları ziyaret etme alışkanlığım olmadığı için, Mersin’de sadece arkadaş ziyaretine giderim. Ama Kaya Mutlu’yu ziyaret etmemek olmazdı. Makamında eşim ile birlikte ziyaret ettiğim Kaya Mutlu, Hollanda’da bizden gördüğü ilgiye karşılık vermek için çırpınıyordu.



Mutlu’nun yaz aylarında gecelediği yer, Toroslardaki Gözne yaylasıydı. Bizi oraya davet etti. Hem de “Size bir sürprizim var” diyerek. Biz de bu sürprizi merak ettik ve bir pazar günü Gözne yaylasına gittik. Şehirde hava sıcaklığı 38 derece iken, Gözne yaylasında sıcaklık 20 dereceydi.



Kaya Mutlu’nun evini sorduğumuz zaman, önümüze onlarca kişi düştüğü için bulmamız zor olmadı. Ağaçlar arasındaki evi gördüğümüz zaman, Mutlu’nun sürprizini de çabucak anladık.

Kaya Mutlu tipik bir Hollanda evi inşa ettirmişti. Bu evin içini gezip görmemiz yarım saat sürdü. Hollanda’da ev etüdü yapan Mutlu, Mersin’e de böylesi bir ev yapmayı planlamıştı.

Hoş, Kaya Mutlu Hollanda’dan pek çok örnekleri Mersin’e taşımak istemişti. Örneğin o zamanlar Hollanda tipi, elektronik girişli bir otoparkı Mersin için tasarlamıştı.



Mutlu’nun Gözne yaylasındaki Hollanda tipi evinde sofralar kurulmaya başlamıştı. Köy fırınında tavalar (parça ve kıyma etler ile çeşitli sebzelerin karısımı) pişiyor, lahmacunlar hazırlanıyordu.

Fırın ile Hollanda tipi ev arasında bir koşuşma yaşanıyordu.

Bu koşuşma içinde, o zaman öğrenci olan Fikri Sağlar da vardı.

Eeee, dayısı ‘uzatmalı’ bir politikacı olan Fikri Sağlar da sonradan politikacı olacaktı elbette…

Yıllar sonra Fikri Sağlar’ın önce milletvekili, sonra da Kültür Bakanı olduğunu uzaklarda duymak bana haz vermişti.

Politikacı olduktan sonra Fikri Sağlar ile buluşma kısmeti Amsterdam’da gerçekleşti. Türkiye adlı lokantada karşılaştığımız Fikri Sağlar, dostum Kaya Mutlu’nun yeğeni ve hemşehrim olarak her zaman sempati ve sevgi beslediğim bir insan oldu.

Nostalji (geçmişteki yaşama duyulan aşırı sevgi ve özlem) çoğumuza haz verir.

Biz de böylesi bir nostalji ile haz duymaya çalıştık.

*****





*****



Hollanda’daki Türkler çaresizliğe çare arıyorlar!

BOZUK OLAN TÜRKİYE – HOLLANDA İLİŞKİLERİNİN ÇÖZÜMÜ İÇİN GÜÇLÜ BİR PLATFORM KURULMASINA ÇALIŞILIYOR

DEİK- DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkan Vekili Turgut Torunogulları’nın girişimiyle yüze yakın etkin isim bir araya geldi

Türkler kahredici sorundan çok rahatsızlar…



Ilhan KARAÇAY - Yavuz NUFEL - Ergun KULA - Mustafa KOYUNCU



Hollanda’da yaşayan yarım milyonu aşkın Türk topluluğu, iki ülke arasında yaşanmakta olan sıyasi ihtilaflar nedeniyle çaresizlik içindeler. Ülkede varlıklarını sürdüren Türk sivil toplum kuruluşları ve bu kuruluşlardan oluşan çeşitli platformlar, iki ülke arasındaki siyasi çekişmeye derman bulamıyorlar.

Kuruluşlar ve platformlar arasındaki uyumsuzluk, yarım milyonu aşkın Türk topluluğunun sesini duyuramıyorlar.

Türkler arasındaki bu uyumsuzluktan yararlanan Hollandalı siyasetçiler, ellerine geçmiş olan bu fırsatı iyi değerlendirerek, Türkiye’nin ve Türkler’in sorunlarına duyarsız kalıyorlar.

Türk sivil toplum kuruluşları ve bu kuruluşlar tarafından oluşturulmuş platformların etkisiz bir halde olduğunu saptayan Turgut Torunoğulları, taşımakta olduğu pek çok etikete güvenerek yerni bir inisiyatif girişiminde bulundu.

Turgut Torunoğulları, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK ve Düny İş Konseyi DTİK’ın Avrupa Bölge Komitesi Başkan Vekilliği’nden başka, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu’nda Hollanda Türkleri’ni temsil ediyor.

Hollanda’da uzunca bir sokaktaki gayrı menkullerin tamamını satın alacak kadar başarılı bir işadamı olan Torunoğulları, Türkiye’deki turizm ve inşaat yatırımları ile tanınıyor. Torunoğulları, geçen yıl 11 mart günü Hollanda’da yaşanan diplomatik krizin en kızgın anında, o günün Dışişleri Bakanı Bert Koenders’i, sahibi olduğu Edelstaal Holding’ine getirtecek kadar da etkili ve sevilen bir insan olarak biliniyor. İşte, yukarıda hatırlatmaya çalıştığımız Turgut Torunoğulları, Hollanda’da yaşayan Türkler’i kahreden diplomatik sorunun çözümlenmesi için kurulması gereken etkili bir platformun temelini attı.



Den Bosch şehrindeki Edelstaal Holding’in merkezinde, HOTİAD, MÜSİAD, NETUBA, TOV, TOVER gibi Hollanda Türk iş dünyasının ileri gelenleri ile birlikte akademisyenler, gençlik ve kadın kuruluşları, hemşehri dernekleri ve medya mensupları olamak üzere yüze yakın seçkin Türk’ü bir araya getiren Torunoğulları’nın toplantısını, kardeşi Ertan Torunoğulları, usta moderatörleri aratmayacak bir şekilde yönetti.



Edelstaal Group, Orka Otelleri ve Netuba Yönetim Kurulu Üyesi olan Ertan Torunoğulları, toplantıyı açarken yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

“Hollanda Türkiye arasında siyasi gerginlik var. Bu siyasi gerginlikten Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, ticaretle uğraşanlar, meslek sahibi olanlar etkilenmektedir.

Bugün burada yaptığımız toplantıda her kesimden her sivil toplum kuruluşundan temsilci bulunmaktadır. Gelin, birlik beraberlik içerisinde haraket ederek sorunları çözmek için projeler üretelim, bu projeleri de rapor edip dosyalar halinde Türkiye’de ve Hollanda’daki mevcut hükümetlere sunalım. İki ülke arasında milyarlarca avroluk yatırımlar mevcuttur. Ticari çıkarlar söz konusu olunca çözülmeyecek sorunlar yoktur. Bugün burada toplanmamızın sebebi ‘haklar verilmez alınır’ sözünden yola çıkarak birlik beraberlik içerisinde hareket ederek sorunlarımızı tartışıp neler olduğunu belirleyerek çözmeye çalışacağız”

Turgut Torunoğulları’nın konuşması:

Sözlerine, “Bu toplantıyı gerginlikleri gidermek için yapıyoruz, gerginlik çıkarmak için değil” diyerek başlayan Torunoğulları, şöyle devam etti:



“Hollanda genelinde faaliyet gösteren irili ufaklı yüzlerce Türk kökenli sivil toplum kuruluşu (STK) bulunuyor. İlk bakışta çok örgütlü bir toplum görüntüsü vermemize karşılık, günümüzde bireylerin talep ve beklentilerindeki hızlı değişimler, toplumun ekonomik ve sosyal yapısını derinden etkilemektedir. Ortaya çıkan değişimleri, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirebilmek her zaman mümkün olamamaktadır. Söz konusu süreçte toplumsal sorunları, uzun vadeli, toplum lehine çözümler üretme ve siyasal iktidar nezdinde farkındalık yaratma çabasındaki Sivil Toplum Kuruluşları (STK), önemli aktörler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.



Aktif bir sürecin başlamasında; çoğulcu ve insan odaklı kararlar alınmasında, STK’lar belirleyici olabilirler. Bu niteliği ile STK’ ların, kamuya sundukları hizmetin yanında, politika ve stratejilerin oluşumunda, yürütülmesinde pay sahibi oldukları görülmektedir.

Diğer taraftan, STK’ lar yerel ve merkezi idarenin aldığı kararlarda önemli bir paydaş rolünü üstelenmektedirler. Sivil Toplum Kuruluşları kamunun ve özel sektörün yanında üçüncü bir sektörü üstelenebilmektedirler. Tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri sorunlar karşısında etkinlikleri artırabilmek amacıyla aralarında işbirliğine gitmektedirler. Böylece Sivil Toplum Platformları (STP) adı verilen üst yapılar ortaya çıkmaktadır. Hollanda’da gün geçtikçe STP’lerin sayısı artış göstermektedir. Yerel ölçekte varlık gösteren ve bu çalışmada, birer sivil insiyatif olarak STP’lerin toplum açısından yeri ve önemi sorgulanmaktadır. Geçmiş yıllarda DTİK adına Avrupa’nın genelinde yapmış olduğumuz çalışmalarla hazırladığımız raporlarla bir çok sorumuzu çözdük.

Gelişen olaylar tekrardan bir araya gelerek neler yapabiliriz, bu sorunların çözümüne nasil katkı verebiliriz. ”

Hollanda ile Türkiye arasındaki gerginliğe değinen Torunoğulları konuşmasına şöyle devam etti:



“Hollanda Türkiye arasında siyasi gerginlik var. Bu siyasi gerginlikten Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, ticaretle uğraşanlar, meslek sahibi olanlar etkilenmektedir. Gelin, birlik beraberlik içerisinde haraket ederek sorunları çözmek için projeler üretelim, bu projeleri de rapor edip dosyalar halinde Türkiye’de ve Hollanda’daki mevcut hükümetlere sunalım. İki ülke arasında milyarlarca avroluk yatırımlar mevcuttur. Ticari çıkarlar söz konusu olunca çözülmeyecek sorunlar yoktur. Hollanda’da yaşayan yarım milyon Türk ilk bakışta çok örgütlü bir toplum görüntüsü veriyor fakat günümüzde talep ve beklentiler hızla değişirken bizler bu değişime ayak uydurabiliyor muyuz?

İki ülke arasında yaşanan krizleri istemiyoruz. Demokrasinin beşiği denen Hollanda’da geçen sene Türkiye’den gelen Bakanları kabul etmediler. İnsan haklarına saygısızlık olmuştur. Türkiye’de yapılan seçimler öncesi Bakanların Avrupa’ya gelmelerinde biz vatandaşlar olarak bir sakınca görmüyoruz. Hollanda’da 500 bini aşkın Türk yaşıyor. Bu Türkler’in birçoğu ticaretle uğraşıyor. Bakanlar gelirse sorunlarımızı bizzat kendilerine iletme olanağımız oluyor. Türkiye’den buraya siyasi parti temsilcilerinin gelip toplantı yapmasının kime zararı olur. Biz bu ülkenin de Türkiye’nin de yasalarına saygılıyız. Eğer izin verilir de, gelirlerse sorunlarımızı, isteklerimizi bizzat kendilerine iletme şansımız olur. Hollanda ve Türkiye’de yapılan seçimlere mutlaka katılalım, oylarımızı kullanalım”





KATILIMCILAR DA KONUŞTU

Turgut Torunoğulları’nın konuşmasından sonra katılımcılara sıra ile söz verildi.

Egitim Uzmanı ve araştırmacı Zeki Aslan, “Eğitimle ilgili güvensizliği ortadan kaldırmazsak başarılı olamayız. Yabancı uyruklu çocukları eğitime 1-0 yenik başlamaktadırlar. Hollanda hükümeti yabancı çocuklar için 850 milyon avro kaynak ayırmaktadır, bu kaynaktan yabancı uyruklu çocuklar yararlanamamaktadır. Yapılan araştırmalarda ayrılan bu kaynakların amaç dışı kullanıldıgı görülmektedir. Ayrıca yabancı çocuklar CİTO testlerinde oldukça zorlanmaktadır. Bu testler de çok kültürlü bir toplum için hazırlanmış degil bu konuda da ciddi çalışmalar yapılmalıdır” dedi.

Hollanda Türk Kadınlar Derneği Başkanı Sibel Saki, “ Sivil toplum kuruluşların yaptığı bugünkü gibi toplantılara Hollandalı sivil toplum kuruluşların da çağrılmasını gerekli buluyorum. Sorunlar hepimizin sorunlarıdır” diye konuştu.

TV yapımcısı Ömer Hünkar Ilık, “Son yıllarda Hollanda’nın güvenlik sorunu var. Hollanda’ya sonradan gelen Suriyeli, Iraklı, Afgan, Bulgar vatandaşları ile Türkler birlikte kıyaslanmaktadır. Hollandalılar bakış açılarını değiştirmeyerek Türkleri Truva atı olarak düşünerek yanlış ön yargılı davranmaktadırlar. Gençlerimizden ricam, eğitime önem vererek önemli yerlerde görev almalarıdır” dedi.

Durmuş Doğan, “ Hollanda tarihine baktığınızda Türkleri hiç sevmemiştir, Türkler hakkında en ufak bir olayı medyası geniş ve kötü şekilde işleyerek halkına sunmaktadır. Halbuki tarihe baktığınızda Türkler Hollandalılara zor günlerinde yanında olup yardım etmiştir. Sivil toplum kuruluşları olarak birlikte mücadele ederek sorunlarımızı çözmek için çalışmalarımız devam edecek, yarayışlı olan bugünkü toplantının başka toplantılara vesile olmasını dilerim” dedi.

Mustafa Ayrancı, “ Ötekileştirme olduğu müddetçe sorunları çözemeyiz. İnsanlar arasında ayrışma, ayrımcılık yapıldığı müddetçe sorunları çözmekte zorluk çekeriz, benden olmayanı dinlemem felsefesi ortadan kalkmalıdır” dedi.

Hatice Can Engin de konuşmasında, “Bu gün burada düzenlenen toplantıya büyük önem vermekteyim. Hollandada gelişen bu olumsuzluklar toplumumuzu derinden etkilemektedir. Türkiye ile Hollanda arasında gelişen bu olumsuz hava Hollanda da yaşayan ve hayatlarını bu ülkede sürdüren bizleri 1. Derecede etkiliyor. Bu alanda yapılacak ve düzenlenecek olan girişimler önemlidir. Biz iki üle siyasetçilerine sag duyu çagrısında bulunuyoruz. Güçlü bir lobi oluşturulması için yapılan be girişime destek verilmeli . bu gün buraya gelenlerde bunu görmekteyiz” şeklinde konuştu.

Cemile Sezer , “Hollanda ve Türkiye bizler için önemli. Biz ikisinden de vazgeçemiyoruz . Hollanda daki kurum ve kuruluşların karar mekanizmalarında bulunmalı ve oraların yönetimlerine girmeliyiz. Ben bu bağlamda bazı Hollanda kurumlarının yönetimine girdim. Bazı çalışmaları karşı taraftan beklememeli, kendimiz insiatif almalıyız. Yetenekli olanlara ve çalışmak isteyenlere Hollanda ve Hollandalılar şans vermektedirler ” dedi.

Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu IOT Müdürü Ahmet Azdural yaptığı konuşmada şunları söyledi:konuşmasında

‘Hollanda ile Türkiye arasında gelişen olumsuz siyasi atmosferde basının da büyük rol oynadığına ve Türkler ile ilgili çıkan haberler ne yazık ki her geçen gün olumsuzluklarla doludur.Hollanda Parlamantosuyla Hollandalılar arasında da bazı sorunlar mevcut. Yabancılar bu grup arasında ise Türklere karşı bir güvensizlik sorunu var. Hollanda Hükümeti tarafından ciddiye alınmak istiyorsak Yüzümüzü Hollandaya dönmeliyiz . Biz IOT olarak bugünkü toplantıya büyük önem vermekte ve bu girişime destek verecegiz. Önümüzdeki dönemde geliştirilerecek olan inisiyatiflere de destek olacağız.’

Hatice Işık Beker, “Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan diplomatik krizin ardından iki ülke ticari ilişkilerinin kopmaması ve daha yogun devam etmesi için NETUBA iş konseyi 2017 yılında yaptığı çalışmalara hız kesmeden devam etti. Hollandalı iş adamı Turgut Torunoğulları ile beraber gerçekleştirilen bu aktivitelerin genel amacı yaşanan bu olumsuzluklardan Türk ve Hollandalı is adamlarının en minimum seviyede etkilenmesi idi. NETUBA is konseyi gergin dönemde İstanbul’da Ofis açmak ile ilişkilerin hız kesmeden devam etmesi icin elinden geleni yapmaktadır.” dedi.

Bilal Saki, “ Önemli kararların alındığı mercilerde temsil edilmiyoruz. Temsil edilebilmemiz için sendikalarda, kararların alındığı önemli yerlerde görevler almalıyız” dedi.

Diğer konuşmacılar da Hollanda ve Türkiye arasında gerginlige degil hoş görüye ihtiyacımız var. Her iki tarafında siyasetçilerini sag duyuya ve empati yapmaya davet ediyoruz şeklinde konuştular.

Toplantının kapanış konuşmasını yapan Turgut Torunogulları da bu gün burada konuşulan sorunlarımızın bazılarını biliyorduk. Bu etkinlige katılan ve yeni öneri getiren arkadaşlarımızın bu önerilerini not aldık. Önümüzdeki günlerde bu çalışmalarımızı genişleterek sürdürecegiz. Bu konudaki notları ve taleplerimizi Hollanda ve Türkiye’deki yetkili makamlara iletecegiz.



Mehmet Soytürk,” Turgut Torunoğulları ile HOTİAD’ta Maastricht zirveleri yaparak birçok sorunların çözümüne katkıda bulunduk. Turgut Torunoğulları DEİK ve NETUBA kuruluşlarında aktif görevler üstlenmektedir. Avrupa’da yaşayanların sorunlarını iyi etüd ederek çözüme kavuşturmak için elinden gelen gayreti göstermektedir. Turgut beyin bu girişimini takdir ve tebrik ediyorum.İnşallah bu girişim, bu toplantı güzel sonuçlar doğrur” dedi.

Hatice Işık Beker, "Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan diplomatik krizin ardından iki ülke ticari ilişkilerinin kopmaması ve daha yogun devam etmesi için NETUBA iş konseyi 2017 yılında yaptığı çalışmalara hız kesmeden devam etti.

Hollandalı iş adamı Turgut Torunoğulları ile beraber gerceklestirilen bu aktivitelerin genel amacı yaşanan bu olumsuzluklardan Türk ve Hollandalı is adamlarının en minimum seviyede etkilenmesi idi. NETUBA is konseyi gergin dönemde İstanbul'da Ofis acmak ile ilişkilerin hız kesmeden devam etmesi icin elinden geleni yapmaktadır." dedi.

Toplantıda, Avukat Nazmi Türkkol, İşadamı Gülali Alkılıç, Kasım Akdemir, Tarık Saki yaptıkları konuşmalar ile dikkat çektiler.

DENK, BİR TEPKİ PARTİSİDİR

Yapılan konuşmaların ve sorulan soruların ardından kürsüye tekrar gelen Turgut Torunoğulları,

“ Toplantımızın amacına ulaştığı için mutluyum, hepinize teşekkür ederim. Çok renklilik, çok seslilik zenginliktir. Ertan bey’in dediği gibi dünya tek renkli, tek sesli olsa bu kadar güzel olur muydu? Bugün burada ortak çıkar, hak ve özgürlüklerimiz adına, hoşgörü ve birlik beraberlik için bir adım atmış bulunuyoruz. Burada Mustafa Ayrancı ve Durmuş Doğan beyler, biribirlerini anlayışla karşılıyorsa ortak paydada buluşabiliyorsa bu iş olacak demektir. Az önce bir arkadaşımız, DENK Partisi’nin insanları ayırıştırdığını söyledi. Bu düşünceye katılmıyorum. DENK Partisi bir tepki partisidir. DENK’e oy veren sadece Türkler değil, Hollandalı ve diğer yabancılar da var. Demek ki diğer siyasi partilerde bu arkadaşlarımız kendilerini ifade edecek ortam bulamamadılar ve demokratik haklarını kullanarak böyle bir parti kurdular. Ayrıca burada DENK partisinden kimse olmadığı ve doğacak cevap hakkını kullanamayacakları için bu eleştiriyi uygun bulmadım” dedi.



Toplantı sonunda katılımcıların t tebrik ettiği Turgut Torunoğulları bir yemek verdi.

Yemek sırasında katılımcılar, uzun süre görmedikleri arkadaşları ile görüşme fırsatı buldular ve toplantı hakkında düşünce, görüş ve fikirlerini paylaşma imkanı buldular.

İlk kez bu tip bir tolantıya katılan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir katılımcı, “Turgut bey Hollanda Türk toplumuna Mevlana gibi ( Gel kim olursan yine gel ) çağırı yaptı. Toplantıya gelirken ön yargılıydım. Fakat katılımı görünce Turgut beyi yürekten tebrik ettim’’ dedi.

*****



Hollanda’da, popülizme inat, Arapça konuşan sıradışı bir Bakan…



III. Rutte kabinesinde bir bayan Bakan var. Göreve geldiği günden itibaren, dikkatleri üzerine çekiyor. Alışılagelmişin dışında bir Bakan. Arapça konuşuyor. Filistin davasını savunuyor. Fransız muhabire Fransızca konuşuyor. Kudüs’de, Amman’da, Cenevre’de, Şam’da, New York’da üst düzey görevlerde bulunmuş. İki yıl önce Ban Ki-Moon (BM) tarafından Lübnan özel elçisi olarak görevlendirilmiş. Uzman, tecrübeli ve dünyayı tanıyan bir bürokrat.

Evet bu çok yönlü kişi, geçtiğimiz aylarda kurulan III. Rutte kabinesinde, Dış Ticaret ve Kalkınma İşbirliği Bakanı olarak görev alan Sigrit Kaag’dır.

İsterseniz, Sigrit Kaag’ı kısaca tanıyalım:

Kaag, Utrecht Üniversitesinin Arapça ve Orta Doğu, Oxford’un Uluslararası İlişkiler ve Orta Doğu bölümlerini bitirmiş. Öğrencilik yıllarında Arap-İsrail çatışması ve Petrol Politikası üzerine tez hazırlamış. Londra’da Shell’de, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nda, Birleşmiş Milletler’de, Unicef’de çalışmış. Filistin lideri Yaser Arafat’ın önemli adamlarından diş doktoru, eski politikacı ve Filistin İsviçre Büyükelçiliği de yapan Anis al-Qaq ile evlenmiş. Dört çocukları var. Evde İngilizce, Fransızca, Arapça ve Holllandaca konuşulur. Bakan olmadan önce görev yeri Beyrut idi. Şimdi ise, Hollanda hükümet ortağı olan D66 Partisi adına üçüncü Rutte kabinesinde Bakan.

Sigrit Kaag’ın uzmanlık alanı çok ilginç. Şu an üstlendiği Bakanlık portföyü ile tam bir uyum sağlıyor. Bakan Kaag, mülteci kamplarını ziyaret eden, Hizbullah ile görüşmeler yapan, siyasi liderler, Devlet Başkanları, Dışişleri Bakanları ile konuşan birisi olarak tanınıyor. Görüşmelerin içeriği ise malum: Lübnan meselesi, çatışmaların önlenmesi, barış, güvenllik, radikalleşme, yoksullukla mücadele. Sigrid Kaag , 2014 yılında BM misyonu ile Suriye’deki kimyasal silahların imha edilmesini sağladı. Suriye’de çok meşhur olan Sigrid Kaag ‘Iron Lady’, demir bayan olarak anılmakta.



Sigrit Kaag, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile

Peki, bu kadar yoğun işi olan Sigret Kaag nasıl Bakan oldu?

Bu soruya Kaag şu cevabı veriyor: ‘‘Bir çok insan, ‘Lübnan’ı bırakıp gelmek zor olmadı mı?’ diye soruyor. Zira, BM Elçisi olarak milyonlarca mülteciden sorumlusunuz. Lübnan’da son üç yıl son derece kritik anlar yaşadım. Suriye savaşı o kadar yakındı, ölen insanlar... Benim için de bir anda Lübnan’dan ayrılmak garip oldu. O kadar hızlı gelişti ki olaylar, ‘Bakanlık benim için zordur’ deme fırsatı bile bulamadım. Çocuklara söyleme zamanım bile olmadı. Oğlumun biri eğitim için Hollanda’ya gelmişti. Arkadaşlarından duymuş. Beni aradı ve ‘Anne herhalde benim kaldığım şehre yerleşmeyeceksin’ diye şaka yaptı..’’

Yani Sigrit Kaag’ın Bakan oluşu tam bir sürpriz.



Kaag, Lübnan’da eşyalarını tam olarak toplayamamış. ‘Valizlerim var Lübnan’da’ diyor Ekim (2017) ayının sonunda D66 Partisi lideri Alexander Pechtold Sigrid Kaag’ı telefonla arar. Ulaşamaz ilk önce. Daha sonra, ‘D66 olarak hükümete girersek, Bakan adayımızsın’der Pechtold. Zira, Sigret Kaag, başarılı bir Birlemiş Milletler diplomatı olarak, Pechtold’un uzun zamandır kafasındadır. Çünkü bayan Kaag, New York’da BM, Cenevre ve Orta Doğu tecrübesi, iyi bir müzakereci ve dünyayı tanımasıyla, Bakanlık için ideal bir isimdir.

Sigrit Kaag’ın Bakan olmasından rahatsız olanlar oldu tabii ki. Zira Bakan Kaag, BDS (Boycot, Desinvesteringen and Sancties) ‘Filistin İçin İsrail'e Boykot Girişimi’ hareketini savunanlardandır. D66 Partisi’nin bazı sol görüşlü üyeleri de rahatsızlıklarını dile getirdiler. Hükümet ortağı VVD (Liberal Parti) ve CU (Hristiyan Birlik) Partisi yer yer BDS hareketini hedef alan açıklamalarda bulunuyorlar. Dolayısiyle Sigrit Kaag’ın İsrail politikası merak ediliyor.



Diğer taraftan, Şubat ayında Hollanda Dışişleri Bakanı Zijlstra’nın istifa etmesiyle Sigrit Kaag Hollanda Dışişlerine vekalet etti. Tamda bu sıralarda Hollanda Meclisi’nin sözde Ermeni soyıkırımını tanıma süreci gündemdeydi. Tabii ki Dışişleri Bakanlığı’na vekalet eden Sigrit Kaag’a eleştiriler yağdı. Zira Kaag Meclisin 1915 olaylarını soyrıkım olarak tanımasının Türkiye- Ermenistan ilişkilerini iyileştirmeyeceğini savundu. Bu süreçte III. Rutte Kabinesi ‘soykırım’ kavramı yerine ‘meselesi’ kavramını kullandı. Türkiye ile parallellik oluştu. Kabinenin sözde Ermeni meselesine böyle yaklaşması Trouw gazetesi köşe yazarı Sylvain Ephimenco’yu çileden çıkardı. Rahatsız etti.

Evet, oldukça renkli, çok yönlü ve sıradışı bir Bakan olan Sigrit Kaag, bazı çevreleri rahatsız ediyor. Ancak, şu dönemde, Avrupa’da popülizmin geçer akçe olduğu süreçte, dünyayı bilen ve okuyan birisinin, Hollanda kabinesinde yer alması önemli bir şans. Hollanda’nın içe kapanması yerine, dış dünyayla ilişkiler kurması için önemli bir fırsat. Avrupa’nın içinden çıkamadığı göç ve mülteciler meselesi için de önemli bir değer Sigrit Kaag.

D66 Partisi lideri Alexander Pechtold’u Avrupa’da yükselen popülizme inat böyle bir seçim yaptığı için tebrik ediyorum. Hollanda, mülteciler ve insanlık kazanacak....

Veyis Güngör

*****





Şiirin Ustaları, Amsterdam’da düzenlenen şiir dinletisinde davetlilere doyumsuz bir gece yaşattı. Türk edebiyatının yaşayan şairlerinden Yahya Akengin ve Abdullah Satoğlu kendi eserlerini seslendirdiler.



Hollanda Türk Müzesi ve Türk Dünyası Yazarlar Vakfı'nın birlikte düzenlediği Şiir Gecesi’ne, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin, Türk Dünyası Yazarlar Vakfı Başkanı şair ve yazar Yahya Akengin, şair Abdullah Satoğlu, Uluslararası Kalkınma İşbirliği Derneği Avrupa Koordinatörü Selahattin Saygın ve UKID Onursal Başkanı Musa Serdar Çelebi ile Hollanda’da yaşayan Türk edebiyatına gönül veren şairlerin yanı sıra, çok sayıda davetli katıldı.

Hollanda Türk Müzesi Başkanı Salih Dadak’ın sunduğu programın açış konuşmasını yapan UKID Avrupa koordinatörü Selahattin Saygın, "Başta şiir olmak üzere bütün edebi ürünler, yıllardır bizim sesimiz soluğumuz olagelmişdir. Türk dilini yaşatmak, edebiyatımıza hizmet etmek amacıyla UKID, başta Türk dünyası olmak üzere müşterek kültürümüzün hakim olduğu Moldova’dan Moğalistan’a, Sudan’dan Filistin’e çok geniş bir coğrafyada kalkınma yardımları yapmaktadır” dedi.





Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin ise, “Şiir kalabalıkları etkiler, sürükler. Aristo’dan sonra şiir bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Yani mecazın çözülmesi önemlidir şiirde. Dil’in hafızada inkişaf etmesi, yeşermesi için şiir’e ihtiyaç vardır.” diye konuştu.







Yahya Kemal ve eserlerinden örnekler vererek konuşmasına başlayan TÜRKSAV Başkanı şair ve yazar Yahya Akengin, ‘‘Tarih ve şiir hep iç içe olmuştur. Bakınız Karacaoğlan örneğine. Osmanlı’da vatan kaybetme kaygusu ve duygusu olmadığı için, bu kaygının şiire yansımadığını görüyoruz” dedi.









“Lale Şairi” olarak da bilinen Abdullah Satoğlu, Lale devri şairleri ve şiirlerinden örnekler verdiği konuşmasında, ‘‘Lale, Türk ruhunun ve zevkinin sembolü olmuştur. Lale Türk zarafetinin sembolüdür, laleye harflerin cevahiri denilmiştir.’’ diyen Satoğlu, lalenin Avrupa’ya Avusturya Büyükelçisi Busbecq tarafından getirildiği ve yıllar sonra Türkler’in laleyi takip ederek Avrupa’ya geldikleri söyledi.





Yaklaşık iki saat süren programın kapanış konuşmasını yapan UKID onursal Başkanı Musa Serdar Çelebi ise Avrupa’da şiir ve edebiyat faaliyetlerinin önemine dikkat çektiği konuşmasında şunlara yer verdi; ‘’Türkler bir araya gelince hep siyaset, hem de Türkiye siyaseti konuşur yargı ve algısı artık değişmelidir. Türkler’in birbirlerine şiir de okudukları konuşulmalıdır, edebiyatdan bahsetmelidirler.” dedi.



Programa şiirleriyle katkıda bulunan; Aşık Çağlari, Kul Rıza, Cengiz Halıcı, Salim Yüksel, Nuri Can, Ahmet Evsen, Fikret Ekin, Hakiki Kabakcı ve Hüseyin Kerim Ece okudukları şiirleriyle davetlilere doyumsuz bir gece yaşattılar.

Amsterdam Şiir Buluşmaları’nın gerçekleşmesine katkıda bulunan Türkevi Başkanı Veyis Güngör ise, bu tür etkinliklerin sık sık yapılmasını, Avrupa’daki genç şairlerin eserlerinin kitaplaşmasını ve gelecek nesillere aktarılmasının çok önemli olacağı temennisinde bulundu.





Gece, Türkevi’nin yayınlarından oluşan çeşitli eserlerin takdim edilmesiyle sona erdi.

Haber: İbrahim ÇİTİL



Yukarıdaki haber ile ilgili olarak, Türkevi Başkanı Veyis Güngör bir yorum yazdı. Bu yorumu aşağıda sizlere sunuyorum.



Türk laleye, lale Türk’e aşık

Önceki gün, Amsterdam bir başka güzeldi.

Güneşliydi ve sıcaktı. Sanki baharı görmeden yaza geçilmişti.

Ancak dün, Amsterdam’da başka güzellik daha vardı. O başka güzellik de, böyle güzel bir günün akşamında, bir grup şair ve şiirseverin bir araya gelmesiydi. Yani önceki gün iki güzellik birden yaşandı. Birbirini kıskanırcasına.

Bir tarafta bembeyaz çiceklerin doldurduğu parklarda güneş ile hasret giderenler. Diğer tarafta Türk’e, tarihe, lale’ye ve hilale sevdalarını şiirle ilan edenler.

Türkistan’dan itibaren devam eden bir sevda dile geldi önceki gün:

Lale Türk’e, Türk laleye aşık...

Şiir akşamına geri dönersek.

Amsterdam’da Anadolu dile geldi. Şairlerin edepli, çileli, zarif ve ustaca şiirleriyle.

Balkanlar ve Türkistan ile birlikte, dünyadaki mazlumlar geldi gündeme.

Ve tabii ki, Avrupa Türkler’i de tasvir edildi. Ahmet Evsen’in Rotterdam akşamları şiiri tekrar canlandı gönüllerde. Ozan Yusuf Polatoğlu’nun Ren kıyılarında Mehmetler şiiri dile geldi o akşam Amsterdam’da. Şairler ve şiirseverler, havanın sıcaklığını unutttular. Şiirin büyüleyici gücü Amsterdam’ın öteki güzelliğini gölgede bıraktı adeta.



Vefa, şairlerin olmazsa olmazıdır. Öyle de olmalıdır. Zira, Amsterdam’da şair ve şiirseverler, iki gün önce ebediyete uğurlanan ünlü söz yazarı, sanatçı Cemal Safi’yi de yad ettiler bir şiirle. Şiir, Cemal Safi’nin de üyesi olduğu juri tarafından ödül kazanmış bir şiir. Şiir, Amsterdam Şiir Buluşmaları’na Belçika’dan katılan Hakiki Kabakcı’nın şiiri.



Önce saz ve söz eşliğinde giriş yapıldı programa. Hollanda Türk Müzesi tarafından, Türk göç tarihinden sunum yapıldı ve usta şairler söz aldılar. Ama daha önce sözün ifade edildiği dil anlatıldı Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin tarafından.

‘Şiir, hafızalara yazılan ve dilden dile dolaşan canlıdır’ denildi. Kaçalin, ‘Dil’in hafızada inkişaf etmesi, yeşermesi için şiire ihtiyaç vardır’ diyor.



Ve söz, yılların şairi Bayburt’un dik duruşlu ve onurlu oğlu Yahya Akengin’de.

Akengin, müthiş bir tarih ve kültür ziyafeti sundu katılımcılara. Önce Yahya Kemal dile geldi Akengin ustanın dilinde. ‘Aşka muhtıra’ veren şair Akengin, ‘Tarih ve şiir hep iç içe olmuştur. Bakınız Karacaoğlan örneğine. Osmanlı’da vatan kaybetme kaygusu ve duygusu olmadığı için, bu kaygının şiire yansımadığını görüyoruz.’ diyor.

Ve bir başka üstad bu sefer kürsüde. Ömrünü şiire, lale ve hilale adamış olan Abdullah Satoğlu, o sempatik mimikleriyle dinleyicileri büyülüyor adeta.

Metafizik bir aleme götürdü hazirunu.

Lale devri şairi Nedim, Ebusuud Efendi, Damat İbrahim Paşa, IV Mehmet anlatılıyor.

Ve Satoğlu, ‘Lale, Türk ruhunun ve zevkinin sembolü olmuştur’ diyor. ‘Lale Türk zerafetinin sembolüdür, laleye harflerin cevahiri denilmiştir’ diye ekliyor Satoğlu.

Evet; Türkler, göç, gurbet ve şiir konuşuldu Amsterdam’da. Lalenin Türkistan’dan Anadolu’ya Türklerle birlikte göç ettiği dile getirildi. Ve yine lalenin Avusturya Büyükelçisi Busbecq tarafından Avrupa’ya getirildiği ve yıllar sonra Türkler’in laleyi takip ederek Avrupa’ya geldikleri ifade edildi.

Sonra da lalenin Hollanda’ya bir altın çağ yaşattığına dikkat çekildi.

Ki, o dönemde üç lale soğanına bir villa satın alındığı hatırlatıldı.



Toplantıya, Hollanda’dan, Belçika’dan ve Almanya’dan katılan şairler de eserlerinden örnekler verdiler. Birbirinden değerli Avrupalı Türk şairlerimiz (Hüseyin Kerim Ece, Selahattin Saygın, Hakiki Kabakcı, Nuri Can, Fikret Ekin, Kul Rıza, Ahmet Evsen, Salim Yüksel, Aşık Çağlari v.d.) şiir akşamına olağanüstü bir renk kattılar. Hepsi edepli, mütevazi, içten, aşk ve heyecan dolu şiirlerini paylaştılar şiirseverler ile...

Sonra da Aşık Çağlari, sazı ve yanık sesiyle eserlerini canlandırdı.



Ve dahası var tabii ki.

Avrupalı Türkler’in son bir kaç yıldır üzerlerine serpilen ölü toprağının dağılmış olma konusu dile geldi. Tecrübeli siyasetçi ve sivil toplum önderi Musa Serdar Çelebi, ‘Türkler bir araya gelince hep siyaset hem de Türkiye siyaseti konuşur yargı ve algısı değişmelidir’ dedi ve ‘Türkler’in birbirlerine şiir de okudukları konuşulmalı’ diye ekledi.



Toplantıda, genç şairlerin eserlerinin kitaplaşması ve gelecek nesillere aktarılması önerildi. Hasseten Amsterdam şiir buluşmalarının gelecek yıllarda da tekrarlanması ve bunun bir gelenek haline getirilmesi de öneriler arasındaydı.



Velhasıl, sıcak bir Amsterdam akşamında şairlerin şiirleriyle tarihe, kültür ve medeniyetimize, edebiyatımıza, Nedim’e, Yahya Kemal’e, Lale Devri’ne kısa bir yolculuk yaptık. Sadrazam İbrahim Paşa ve Ebusuud efendiyi andık.



Evet, bu tarihi ve aşk yolculuğunun organizatörleri olan Hollanda Türk Müzesi, TÜRKSAV’a ve desteklerinden dolayı UKİD ve Hollanda Türkevi Topluluğu’na teşekkür ederiz. Organizasyona bir şekilde katkıda bulunan tüm gönüllü dostlara, şairlere ve o akşama zamanlarını ayıran şiirseverlere de minnettarız.

Var olun. Bu bitmeyen aşk ukbaya kadar devam etmeli...

*****





*****



Hollanda'da kutlanan 'Kral Günü'nde Türkler’in yeri…

İlhan KARAÇAY’ın haberi





Hollanda'da Kral Willem-Alexander'ın doğum günü Başkent Amsterdam'da olduğu gibi ülke genelinde coşku ile kutlandı. Kral Willem Alexander, Kraliçe Maxima çocukları ve Kraliyet ailesi, bu yıl kutlamalar nedeniyle Groningen şehrinde halk ile bir arada kutlamalara iştirak ettiler.

Groningen Belediye Başkanı Den Oudsten bu yıl Kral Günü kutlamaların kendi şehirlerinde yapılmasından dolayı onur duyduklarını söyledi. Kral Willem Alexander’in 51’inci yaş günü kutlamalarına, Groningen halkının yoğun ilgisinden dolayı memnun olduğunu söyleyerek halkı selamladı.



AMSTERDAM'A İNSAN SELİ

Her yıl Kraliçe Günü olarak kutlanan nisan ayı sonundaki kutlamalar Beatrix'in tahtını (2013) oğlu Willem Alexander'a devretmesi ile birlikte 'Kral Günü' olarak kutlanmaya başlandı. Hollanda'da Kral Günü kutlamaları çerçevesinde kutlamalar nedeniyle ülkenin dört bir yanı ulusal renk olan turuncuya büründü. Amsterdam'da Kral Günü vesilesiyle Dam meydanı doldu taştı. Amsterdam'a bu yıl farklı şehirlerden 200 bin ziyaretçinin tren ile geldiği açıklandı. Şehre akan insan seli nedeni ile trafik araçlara kapatıldı.

Hollandalılar'ın büyük çoğunluğu Kral Willem-Alexander'ın bu görevi başarıyla yürüttüğüne inanıyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Kraliçe Beatrix döneminde monarşiyi destekleyenler yüzde 85 iken, Willem-Alexander döneminde bu yüzde 89'a yükseldi.

KRAL GÜNÜ’NDE TÜRKLER’İN YERİ

Önceleri ‘Kraliçe Günü’, 2013’ten bu yana da ‘Kral Günü’ olarak kutlanmakta olan, çok eğlenceli bu günde, Türkler de yerlerini alıyorlar. Evlerinde kullanmadıkları eşya ve giysileri, tıpkı Hollandalılar gibi sokaklarda satışa çıkaran Türkler, kurdukları özel standlarda da köfte ekmek gibi yiyecek ve içecek satıyorlar.





ARNHEM TÜRKİYEM CAMİSİNDE KRAL GÜNÜ

Mustafa Koyuncu’nun bildirdiğine göre, Arnhem Türkiyem Camii’nde Kral Günü 27, 28 ve 29 Nisan günleri Kermes düzenlenerek kutlandı. Türkiyem Camii Yönetim Kurulu Başkanı Galip Aydemir konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Arnhem Türkiyem Camii ilk kez, ana teması Kral Günü olan bir Kermes düzenledi. Türk mutfağından hazırlanmış çeşitli yemeklerle, klasik Hollanda oyunlarıyla, her türlü eşyanın satıldığı pazarıyla, ziyaretçilere camimiz de gösterilecek. Geleneksel kermese turuncu bir renk katarak camiyi ve önündeki meydanı süsledik. Bu fikri bizim gençlerimiz üretti. Böylece gençlerimiz sayesinde Hollanda Kral Günü bizim camimizi tanıtmak için güzel bir fırsat oldu.’ dedi.



Caminin bulunduğu Presikhaaf mahallesinde motorlu çocuk treni kermes boyunca eğlencenin merkezi oldu. Trenin kalkış noktası Türkiyem Camisi’ydi..



Üç günlük programda Hollanda’nın gelenekleri Türk kültürüyle örtüştü ve birbiriyle kenetlendi.