İlhan Karaçay'dan Mart 2018 Bülteni - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İlhan Karaçay'dan Mart 2018 Bülteni
Tarih: 19.03.2018 > Kaç kez okundu? 1353

Paylaş


1- Elia'ya mektup

2- Hollanda'da seçim var

3- Türkiye-Hollanda gerginliğini körüklemeyelim

4- Corendon

5- Hollanda'nın en etkili Türk'ü:Turgut Torunoğulları

6- Yurtdışında doğdu, aidiyetini kaybetmedi: Murat Gedik

7- Elektronik müzikte çığır açacak: Erdem Ataner Yüce

8- Yine Neder (Alçak) De Telegraaf

9- Dünün tıfılları, bugünün ünlüleri...

10- Bir deli Lahey Büyükelçiliğimizi korkuttu

11-Hollandalılar gibi Türkler de bisikletli olacak

*****



İlhan KARAÇAY'dan Hollandalı futbolcu Elia'ya mektup:

Sevgili Kardeşim Eljero Elia,

Sen yanacaksın be !

Hem de iyi niyetinle !

Bilmeden yanacaksın !





Dün Beşiktaş'a attığın golden sonra TV kameralarına ve fotoğrafçılarına verdiğin poz yüzünden yanacaksın.

O verdiğin poz, özellikle De Telegraaf gazetesinin hiç hoşuna gitmeyecek.

Ne demekmiş, golü attıktan sonra Türk askerine selam vermek?

Oldu mu senin bu yaptığın?

Bak, Suriye'de terör mücadelesi veren Türk askerine destek vermek için sınıra giden bir grup Hollandalı Türk'e nasıl da kızmıştı De Telegraaf. Öylesine kızmıştı ki, bu konuda konuşturmadık ne Bakan bırakmıştı, ne de parlamenter.

Mehmetçik'e moral vermek için sınıra giden ve fotoğraf çektiren Türkler'in ne Bozkurtluğu kaldı, ne de Erdoğancılığı...

Sem şimdi Mehmetçiğe armağan ettiğin ettiğin o golün fotoğrafı ile yanacaksın vallaihi.

De Telegraaf seni bu konuda hiç affetmez vallahi!

Ne bilsin zavallı De Telegraaf ve harekete geçirdiği politikacılar, Mehmetçiğe saygı duymanın anlamını?

De Telegraaf ve Hollandalı politikacıların çoğuna göre, Türk devletine saygı duymak Erdoğancılıktır ve Bozkurtluktur.

Bak, Wikileaks geçen yıl Erdoğan'a gönderilen 400 bin emaili açıklamıştı. Benim her ay yayınladığım haber bültenlerimi 25 bin email adresi ile birlikte, Erdoğan ve ekibine de gönderdiğim için, De Telegraaf'ın yan kuruluşu olan GEENSTİJL, beni 'Klikturk' olarak ifşa etmişti. Ben, klikçi olmadığımı, bültenimin 25 bin adrese gittiğini, Erdoğancı olmadığımı yazdığım halde o haber Geenstijl'den kaldırılmadı. 'Klikturk' olarak hala orada duruyorum.

Şimdi sen kalkıyorsun, De Telegraaf'tan sana gelecek azizliği hiç hesaba katmadan Türk askerine selam çakıyorsun.

Sen yandın be kardeş.

Feyenoord'ta top koşturduğun yıllarda ne kadar da çok seviliyordun. Türkiye'de attığın her golden ve oynadığın iyi futboldan sonra da övülüyordun.

Şimdi, Türk askerine verdiğin selam nedeniyle artık sevilmemen için herşey yapılacak.



Şimdi sen diyeceksin ki: ''İyi ama, Türkiye'de yaşamayanlar, buradaki gelişmelerin sağlıklı bir analizini yapamazlar ki. Buradaki gelişmeleri yerinde izlemeyip, kulaktan dolma duyumlarla haber yapanlar işi abartıyorlar. Burada evlatları için gözyaşı döken anaların, babaların ve bacıların acılarını görmeyenler ve hissetmeyenler, sağlıklı haber yapamazlar. Mehmetçiğe selam çakmanın manasını da bilemezler.''



Çok haklısın sevgili kardeşim Elia.

Kim bilir, kendilerini yayıncı bilenler, belki bundan sonra Türkiye'ye ve Suriye'ye kendi muhabirlerini gönderirler ve kendi gördükleri ve duydukları ile sağlıklı haberler yaparlar.

Tıpkı, 1920 yılında Habdelsblad'a Türkiye'den yazan ve Ermeni iddialarının yanlış olduğunu, her iki tarafın birbirlerine karşı katliamlar yaptıklarını ama 'Soykırım' diye bir şey olmadığını belirten George Nypels'in yazdığı gibi...



*****



İlhan KARAÇAY yazdı:



*Türkler'in Hollanda seçimlerindeki rolleri...

*Türkler'in lobi oluşturmadaki olguları güçlendi

*Türkler'in güçlenmesi, ırkçıları çıldırtıyor

*Türkler'in katılımı küçümsenmek isteniyor

Önümüzdeki 21 mart günü Hollanda'da Belediye Meclis üyeleri seçilecek.

Bu seçimde, Hollanda'da 5 yılını doldurmuş herkes seçebilecek ve seçilebilecek.

Aynı gün, İstihbarat ve Güvenlik konusunda bir de referandum oylaması yapılacak. Bu seçime, sadece Hollanda tabiyetinde olanlar oy kullanabilecek.

Hollanda, 1986 yılında 150 yıllık anayasada bir değişiklik yaparak, yerel seçimlerde, Hollanda tabiyetinde olmayanalara da seçme ve seçilme hakkı tanımıştı. Bunun için sadece 'Ülkede 5 yıl ikamet etmiş olma' şartı vardı.

1986 yılında yapılan ilk yerel seçimlerde, ülkenin çeşitli yerlerindeki belediye meclislerine 16 Türk seçilmişti. Daha sonraki seçimlerde, seçilen Türkler'in sayıları artmaya başladı ve şimdilerde bu sayı 200'lere ulaştı. Bu arada, Belediye Başkan Yardımcılığı'na yükselen Türkler olduğu gibi, semtlerde Belediye Başkanı olan Türkler de oldu.

Türkler'in seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri ile birlikte, lobicilikleri de güçlenmiş oldu. Bunun semeresini daha ilk seçimlerde görmüştük.

Hollanda'da, Hıristiyanlar'ın, Katolik, Protestan ve Ortadoks mezhebinde olanların, Radyo ve Televizyonlarda yayın hakları vardı ama, Müslümanlar'ın böyle bir hakkı yoktu. Yıllarca süren çabalar işe yaramamıştı ve hatta, 'Siz bu işi unutun' uyarısı bile yapılmıştı.

Ama 1986 yılındaki seçimler öncesinde başlayan seçim kampanyaları sırasında, Türk seçmenleri camilerde ve derneklerde ziyaret eden Başbakan, Bakanlar ve muhalefet liderleri, Türkler'in bu isteğine yardımcı olacakları sözünü verdiler.

Bu sayede Türkler aynı yıl bu hakkı kazandılar ve İslam Yayın Kurumu adı altında radyo ve televizyon yayını hakkını elde ettiler. Türkler'e bunun için 5 milyon gulden yıllık bütçe ve bir de villa tahsis ettiler.

Türkler'in yerel seçimlerde elde ettikleri bu güç, Hollanda tabiyetine geçen ve genel seçimlerde oy kullananlar sayesinde daha da gelişti. Resmi nüfusu 500 bini geçen Türkler'in, 350 bini Hollanda tabiyetine geçti. Böylece Türkler, genel seçimlerde de seçme ve seçilme hakkı ile güçlenmiş oldu.

Öyle ki, bu konuda bilinçlendiğimiz ilk seçimde 3 Türk asıllı parlamenterimiz oldu. Bu sayılar daha sonra 6'ya yükseldi. Hatta bir milletvekilimiz Devlet Bakanı bile olmuştu.

O zaman olduğu gibi, şimdi de, 'Bir gün Başbakan'ın adı Ali olacak' diye hayaller kuruyoruz.

Türkler'in lobi gücünü düşürmek isteyen Hollanda medyası, seçimlere katılım oranını hep düşük gösterdi. Sonuçta bu hesap tahminden başka bir şey değildi. Ama biz her seçimde, Türkler'in verdiği tercihli oyları saydık. Türkler'in her zaman seçimlere ilgi gösterdiğini saptadık. Türkler'in seçimlere katılım oranı yüzde 70'lerin altına düşmüyordu.

Bu kez de, Hollanda'da 21 martta yapılacak olan yerel seçimlerde 300 bin Türk'ün oy kullanmasını bekliyoruz.

Ben şahsen oldum olası, ayrı bir parti kurup kendimizi soyutlamaktan yana değilim. Ben hep, çeşitli siyasi partiler içinde yer almamızı yeğlemişimdir. Zira, siyasi partiler içinde davamıza destek olacak Hollandalı partidaşlarımız olacaktır.

Ne var ki, siyasi partiler, Milletvekili, Belediye Meclis Üyesi ve İl Genel Meclisi Üyesi olan Türk asıllılara, bırakın destek olmayı, köstek oldular ve hatta partilerinden attırdılar.

Bunun ilk örneğini 2006 seçimleri öncesinde Ayhan Tonca, Osman Elmacı ve Erdinç Saçan'ın, sözde 'Ermeni soykırımını tanımıyorlar' gerekçesi ile aday listelerinde çıkarılışı sırasında yaşadık.

O zaman çok kızmıştık. Türk kökenli seçmenlerin önemini anlamayan siyasi partilere ders vermek için, az da olsa birlik olmuştuk ve oylarımızı Fatma Koşer Kaya'ya vermiştik. O zamanlar medya, Türk kökenlilerin verdikleri oylar ile D66 Partisini kurtardıklarını yazmıştı.

İkinci dışlanma örneğini üç yıl yaşadık. Zamanın Başbakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher'in, yabancılar politikasına tepki gösterdikleri için, İşçi Partisi'nden atılan Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk, mecliste kendi gruplarını oluşturdular ve sonra da DENK adında bir parti kurdular.

'Yabancıların umudu' olarak kurulan DENK Partisi'ni daha da güçlendirmek için, diğer yabancı kökenli siyasetçiler ile birleşmeyi amaçlayan Kuzu ve Öztürk, amaçlarına ulaşmışlardı.

DENK Partisi, 21 Martta yapılacak yerel seçimlerde, gerek kendi ölçümlerinde ve gerekse partiye gönül verenlerin nazarında çok başarılı olacak.

Seçimlerde, özellikle Amsterdam, Lahey ve Rotterdam'da, Belediye Meclisleri'nde çoğunluğu ele geçirmesinden korkulan DENK Partisi için çeşitli baltalamalar yapılıyor. Medyanın büyük çoğunluğu, Türkler'in seçme ve seçilme haklarından çok rahatsızlık duyulduğunu yazıyor, çiziyorlar. Türkler'den başka Faslılar'dan ve hatta Hollandalılar'dan da oy alması beklenen DENK Partisi, seçim kampanyalarına daha ziyade, yabancı kökenlilerin haklarını savunma politikası sürdürdüğü için, en çok da yabancı düşmanı Gerd Wilders ile karşı karşıya geliyor.

DENK Partisi, seçimler yaklaştıkça popülaritesini yükseltirken, pek çok kesimde sempati kazanmaya da başladı.

21 Marttaki seçimde, çeşitli siyasi partilerin listelerinde pek çok Türk adayın isimleri yer alıyor. Özellikle küçük Belediyeler'de 300 veya 400 tercihli oy ile seçilebilen Türkler'in toplam sayısının bu defa 300'ü geçmesi bekleniyor.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

Hayırlısı olur inşallah!

*****

İlhan KARAÇAY yazdı:



Türkiye-Hollanda gerginliğini körüklemeyelim

Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin'in, Hollanda'ya gelişinin iptal edilmesi hakkında yapılmakta olan yayınlar, iki ülke arasındaki krizin daha gergin bir hale gelmesine yol açabilir.

Türk yayın organlarının, 'Skandal', 'rezalet' gibi başlıklarla yayınladıkları haberlerde, iki ülke arasındaki gerginlik adeta körükleniyor.



Nedir bu son olay?

Avrupa Türk Demokratlar Birliği (Union of European Turkish Democrats UETD'nin Hollanda kolu tarafından organize edilen, Dünya Kadınlar Günü kapsamındaki

'Terör Mağduru Aileler & Terörle Mücadele'de Kadın' konulu toplantıya davet edilen Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin'in bu toplantıya katılması Hollanda tarafından istenmedi.

Hollanda'nın çiçeği burnunda yeni Dışişleri Bakanı Stef Blok, bir yıl önce yaşanan olaylardan sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulduğunu ve bu nedenle de, Fatma Şahin'in anlamlı bir şekilde tam bir yıl sonra bir toplantıya katılmak istemesini garip karşıladığını ve bu konuyu görüştüğü Türkiye Dışişleri Bakanı ile anlayış çerçevesi içinde hallettiklerini belirtti.

Stef Blok'un isteği üzerine, Fatma Şahin'in Hollanda ziyareti, Türkiye tarafından iptal edildi.

Durum böyle iken, Türk medyasının konuyu yeniden alevlendirip körüklemesi, iki ülke arasındaki gerginliğin iyileşmesine değil, daha da gerginleşmesini yol açacak niteliktedir.

Öyle ya, iki ülkenin dostluk ilişkileri, aşağıda hatırlatacağım nedenlerle tam bir yıl önce bozulmuş iken, yani iki ülke birbirlerine küs iken, hatta geçen hafta bu küskünlük perçinlenmişken, Türkiye'den bir politikacının yeniden Hollanda'ya getirilmek istenmesi ve toplantılarda konuşturulmak istenmesi, Hollanda tarafından 'Provakasyon' olarak nitelendirilmektedir.



Hatırlanacağı gibi, geçen yıl 11 martta yaşanan olaylardan sonra yazdığım yorumlarda, gerek Hollanda Başbakanı Rutte'yi ve gerekse Rotterdam Belediye Başkanı Ebutalep'i sert bir şekilde eleştirmiş ve hatta Başbakan Rutte'ye özel bir mektup da göndermiştim.

Daha sonra da hem Rutte'yi ve hem de Ebutalep'i yalancılıkla suçlayacak kadar ileri gitmiştim.

Peki şimdiki tepkim ne mi olacak?

Hiç. Bu olaya hiçbir tepki koymayacağım.

Neden mi?

Türkiyemiz ve Hollanda birbirlerine küs değiller mi?

Türkiye, Hollanda büyükelçisini bir yıl öne 'İstenmeyen diplomat' ilan etmedi mi?

İlişkilerin iyileşmesi için yapılan çalışmalar, daha geçen hafta, özür dilemek istemeyen Hollanda tarafının, kendi büyükelçilerini resmen geri çektikleri açıklamasıyla sonuçlanmadı mı?

Bu soruların tamamnın yanıtı tabii ki 'Evet'tir.

O halde, istenmediğimiz bir ülkeye neden illa da gelme mecburiyeti hissediyoruz?

Bakınız, bizim Dışişleri Bakanımız, Hollandalı meslektaşının uyarısını haklı bulmuş ve Fatma Şahin'in seyahatini kendisi iptal etmiş.

Bu durumda, 'Skandal' ve 'Rezalet' gibi haberlerin yapılması da abesle iştigaldir.

Haaa, Hollanda akıllı olsaydı bu toplantıya izin verirdi ve o zaman da donmuş olan ilişkiler belki de erimeye başlardı. Ama Hollanda'da engin daldan murt yemek istemedi.

Deventer Belediye Başkanı Andries Heidema, Dışişleri Bakanı Stef Blok'un açıklamasını anlayışla karşıladığını belirtti ve 'Bu toplantı yapılsaydı, Deventer'deki hava çok gerginleşebilirdi' dedi.

Neler yaşanmıştı?

Hollanda hükümeti, 16 Nisan 2017'deki anayasa değişikliği referandumu öncesi Türkiye'den siyasilerin ülkelerinde miting yapmalarına izin vermeyeceklerini açıklamış, Hollanda'ya gelmek isteyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçağına iniş izni verilmemişti.

Ancak aynı gün Almanya'da bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, karayoluyla Rotterdam kentine gelmişti. Polis tarafından durdurularak Türkiye'nin Rotterdam Konsolosluğu'na gidişine izin verilmeyen Sayan Kaya, polis konvoyu eşliğinde sınır dışı edilmişti. Bu gelişme üzerine Türkiye'nin Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan Ankara'ya çağrılmıştı. Türkiye, istişareler için ülkesine giden Hollanda'nın Ankara Büyükelçisi Cornelis van Rij'ın dönmesine izin vermemişti.

Hollanda, ilişkilerin normalleşmesi için yapılan görüşmelerde Türkiye'nin "özür dilenmesi" ön koşulundan vazgeçmemesi üzerine, büyükelçisini resmen geri çekme kararı almıştı.

*****



*****

Hollanda'nın en etkili Türk'ü Turgut Torunoğulları, 'Dostluk ve Barış Ödülü' aldı.



*İş dünyasındaki etkinliği yanında, siyasi etkinliği de güçlü olan Torunoğulları'nı, Hollanda Dışişleri Bakanı işyerinde ziyaret etmişti



*Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Dünya Türk İş Konseyi DTIK'in Avrupa Bölge Komitesi Başkanlığı yapan Turgut Torunogulları, Ankara'ya rapor üstüne rapor sunuyor



*3 Aylık otomobil triptik hakkının 2 yıla çıkarılmasında, askerlik bedelinin on binden bin euroya düşürülmesinde büyük rolü var



İlhan KARAÇAY'ın haberi...

Hollanda'da iş hayatına başladığı yıllarda 'Panneman' yani 'Tencereci' olarak isim yapan, daha sonraki yıllarda Türkiye'de turizm yatırımları yaparak yükselişini sürdüren Turgut Torunoğulları ödüllere doymuyor.

İş yaşamı boyunca çok sayıda ödül alan Torunoğulları, bu kez de

Hollanda-Türkiye İş Konseyi NETUBA'dan 'Dostluk ve Barış Ödülü' aldı.

Bu ödül Turgut Torunoğulları'na, Hollanda ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi için köprü görevini üstlenen NETUBA’nın düzenlediği 25'inci yıl kutlamasında, Hollanda ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesi için yaptığı çabalardan dolayı verildi.







NETUBA'nın 25'inci yıl kutlamasında, Turgut Torunoğulları'na verilen 'Dostluk ve Barış Ödülü'nden başka, Amsterdam'da bulunan Acıbadem Sağlık Grubu ile, Hasankeyf projesinin restorasyonunu yapan Bresser Grubu'na da 'Ticaret Ödülü' verildi



DIŞİŞLERİ BAKANI EDELSTAAL'DA

Geçen yıl 11 mart günü Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan üzücü olaylardan sonra, olayın başrol oyuncusu Dışişleri Bakanı Bert Koenders'i işyerinde ağarlayan ve Türk yemekleri yediren Torunoğulları'nın bu girişimi büyük bir sempati doğurmuştu.



Hollanda'nın eski Dışişleri Bakanı Bert Koenders, Turgut Torunoğulları'nın sahibi olduğu Edelstaal firmasında yapılan toplantı öncesinde görülüyor



Hollanda Dışişleri Bakanı Koenders, cereyan eden tüm üzücü olaylara rağmen toplantıya geleceğini bildirmişti. Edelstaal merkezini gezdikten sonra gördüğü manzara karşısında gurur duyduğunu belirten Bakan Koenders, Hollanda Türkiye dostluğunun çok köklü olduğunu dile getirmiş ve son yaşanan olayların, sokaktaki insanları etkilememesini, Hollanda’nın asıl zenginliğinin çok renklilik ve seslilik olduğunu söylemişti.

Bakan Koenders o günkü toplantıda şunları söylemişti:



Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders konuşmasını yapıyor

TORUNOĞULLARI'NIN ÇABALARI

Türkiye ile Hollanda arasındaki gerginliğin giderilmesi için, Torunoğulları'nın bu konudaki çabaları devam ediyor.

Torunoğulları'nın, yurtdışında yaşayan yurttaşlarımız için de çeşitli çabaları oldu. Semeresini gösteren en önemli çaba, otomobilleri ile yurda 3 aylık triptik ile girebilen yurttaşlarımız için, otomobillerinin Türkiye'de 2 yıl kalabilmesi oldu.

Torunoğulları'nın yurtdışından Ankara'ya taşıdığı faaliyet karnesine baktığımız zaman, bu karnenin pekiyilerle dolu olduğunu görürüz.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Avrupa Bölge Komitesi Başkanı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu YTB'nin Hollanda Danışma Kurulu Onur Üyesi olarak yıllardır mücadele eden Torunoğulları şunları söyledi:

''DEİK ve Dış Türkler ve Akraba Topluluğu olarak, Avrupa’da çok geniş kapsamlı araştırmalar yaptık ve raporlar hazırladık. Hollanda’nın yanısıra diğer Avrupa ülkelerindeki STK’larla, işadamlarıyla ve DEIK/DTİK’in o bölgedeki temsilcileriyle çok ciddi çalışmalar yaptık. Bu raporları tekrardan süzgeçten geçirerek, gerçek sıkıntı ve sorunlarımızı tespit ettik. Türkiye’de ilgili bakanlıklara ve aynı zamanda Avrupa’da yaşadığımız ülkelerde de görüşmeler yaparak, sorun ve sıkıntılarımızı dile getirdik ve raporlar halinde kendilerine sunduk. Sunulan bu raporları hem buradan hem de Ankara’dan bizzat takipçisi olduk.''

Triptik hakkının 3 aydan iki yıla uzatılması için verdiği mücadelede büyük bir başarı elde eden Torunoğulları'nın bir başka başarısı da, bedelli askerlik konusunda oldu.

İlk önce 10 bin euro olan bedel, daha sonra 6.500 euroya düşürülmüştü ama bu, Torunoğulları için yetmezdi. Torunoğulları bu konuda da şunları söyledi:

''Geçmişte yaptığımız araştırmalar, ilgili mercilere sunduğumuz raporlar herkesin malumudur. YTB ile çok uzun bir süreçli bir çalışma neticesinde, Cumhurbaşkanımız bedelli askerlik ücretini 6 bin 500 avroya indirdi. Bu rakamın daha da aşağı indilmesi için meclisin kararı gerekiyordu, zamana ihtiyaç vardı. Zaman içerisinde kanunlar gerçekleşti, o zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bedelli askerlik ücretinin 1000 avroya indirildiği müjdesini verdi. Bu, DEİK ve YTB’nin başarısıdır. Biz çantamızda, elimizde raporlarla meselenin önemini anlatmaya çalışırken, çoğu insanımız bize inanmıyordu. Ancak şahsım ve ekibimiz başaracağımıza inanıyorduk. Bu güzel projelerin sonucunu almak çok büyük mutluluktur. 'Bu projeleri Turgut Torunoğulları yaptı' diye birşey kabul etmem asla söz konusu değildir. Çünkü bu projeleri arkadaşlarla hep birlikte gerçekleştirdik. DEİK, YTB ve Avrupa’daki STK’larımızla bu işlerin altına imza attık. Benim şahsımda yüklenen bir misyon olduğu için belki ben ön plana çıktım ancak asla tek başıma yapmadım.''

2018 TÜRKİYE-HOLLANDA YILI OLACAK!

Turgut Torunogulları, 2018 yılının Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin normale döneceği yıl olacağını belirtirken şu açıklamayı yaptı:



'' Yüklendiğimiz misyon ile Hollanda ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyiye gitmesi için çabalarımızı sürdürecegiz. Bizler Avrupa'daki girişimciler olarak, her iki ülkede de yatırımlarımıza devam ediyoruz. Bu gün Avrupa'da 5 milyondan fazla Türk yaşamaktadır. Bizler Avrupada ve Hollanda'da hem işveren, hem üretici hem de tüketiciyiz. Bu bağlamda içinde yaşadıgımız ülkelere ekonomik katkılar saglamaktayız. Hollandalı girişimcilerle birlikte Türkiye'de ve diğer ülkelerde ortak projelere imza atacagız. Bu konudaki çalışmalarımız sürüyor.

400 küsur yıllık Türkiye-Hollanda ilişkilerine hep dostluk, karşılıklı anlayış, yardımlaşma, olumlu ticari ve siyasi güzel ilişkiler damga vurmuştur.

”70’li yıllarda Hollanda’da 'Türk' deyince akla misafir işçi gelirdi. Baklava kebap gelirdi. Ben gençlik yıllarımda otobüs ile Kars’a kadar gittim. Türkiye’yi ve Türk insanını biliyorum.

Yaşanan olaylar sizi etkilemesin. Bakın sizlerin bu ülkenin birer katma değeriniz olduğu şu manzaradan belli. Üreten çalışan insanlar görüyorum, az önce sayın Turgut Torunoğulları’nın da belirttiği ve rakamları verdiği gibi, 20 binin üzerinde işverenin olması, Hollanda’da yaşayan Türkler’in ne derece başarılı olduğunu gösteriyor.”



Fakat, 11 Mart 2017 tarihinde yaşanan talihsiz olaylar bu ilişkilerin yönünü bir anda değiştirdi.

Bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya hanımefendinin Rotterdam’a gelişi ve konsolosluğa alınmayarak yurt dışı edilmesi ile başlayan olaylar sonunda, iki dost ülke arasında kriz bir anda tırmandı.

Olayların bu duruma gelmesinde kim haklı kim haksız gibi bir polemiğe girmek, siyasi iradelere müdahale etmek, karar vermek haddimize değil elbette.

Bize düşen, her iki ülkenin de insanları olarak, iki ülkeyi de seven, yasalarına saygılı insanlar olarak olayları körüklemek değil, yatıştırmak olmalıydı.

Öyle de yaptık.

Düşünün, iki kardeş, iki aile, iki dost bile zaman zaman görüş farklılıklarına düşüyorlar, ararlarında münakaşalar oluyor.

O halde biz, bu ülkede yaşayan insanlar olarak bir şeyler yapmak zorundaydık. 11 Mart 2017 akşamı yaşanan olayların hemen ardından, adeta bir kriz masası oluşturarak, merkezi Den Bosch şehrinde olan Edelstaal şirketimizde iş, siyaset, basın, STK dünyasının saygın isimleri ile bir araya geldik.

Hollanda Dışişleri Bakanımız Sayın Bert Koenders, davetimizi kabul etmişti.

11 Mart olaylarının sıcaklığı soğumamışken 13 Mart 2107 akşamı şirketimizi ziyaret eden Bakanımızı, şirketimizde çalışan kardeşlerimiz başta olmak üzere, ağırlayarak birlikte yemek yedik. Kendisine, yaşadığımız ikinci vatanımız Hollanda’yı ne kadar sevdiğimizi, ne Türkiye’den ne de Hollanda’dan vazgeçmeyeceğimizi belirttik ve Hollanda ile Türkiye’nin 400 yılı aşkın köklü dostluğundan söz ettik. Sağolsun Bakan Koenders da, iki ülke arasında dostluğun baki olduğuna inancının tam olduğunu söyleyerek, Hollanda’da yaşayan 500 bin Türk’ü ayırt etmeden, kendi öz vatandaşları gibi gördüklerini vurguladı.

Biz iş dünyası olarak, Türkiye ile Hollanda arasında köprü olmak, ilişkilerin rayına oturması için üzerimize düşeni yapmaya devam ettik. Geçen mayıs ayında NETUBA’nın yaptığı organizasyonla, Hollanda’nın en büyük şirket temsilcilerini Türk işadamları ile Marmaris’de buluşturduk.

Ben şahsım ve şirketlerim adına hep bunu yapmaya çalıştım. Biliyorsunuz her zaman her haksızlığa karşı tavrımızı anında ortaya koymuşuzdur.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu DEİK adına, Avrupa’daki vatandaşlarımızın haklarını her zaman savunmuş ve olumlu sonuçlarını da her zaman almışızdır.''

*****

İlhan KARAÇAY, Hollanda Ülkücüleri'nin lideri Murat Gedik ile konuştu



* Yurtdışında doğmuş ama, Türkiye'ye aidiyeti zayıflamamış

* Siyasi bir yol seçmiş ama, sosyal ve kültürel alanda yararlı olmuş



Kim demiş, 'Yurtdışında doğanın aidiyet duygusu zayıf olur' diye ? 

Bu savın yanlış olduğunun en büyük ispatı, Hollanda'da doğmuş olan Murat Gedik'tir. 1973 yılında Nijmegen'de doğan Murat Gedik'in Türkiye'ye olan aidiyet duygusu, Türkiye'de doğmuş ve büyümüş pek çok kişiden daha fazladır.

Neden mi?

Çünkü Murat Gedik, pek çok kişinin, özellikle Avrupalılar'ın 'Aşırı sağ' iddiasında bulunduğu bir geleneği, Türkiye'den binlerce kilometre uzaktaki Hollanda'da doğmuş olmasına rağmen kendine şiar edinmiş bir Türktür.

Öyle ki, Türk milliyetçiliğinin temeline imzasını atmış olan Alparslan Türkeş'in mirası sayılan 'Ülkücü' sıfatını taşıyacak kadar ülkesine bağlı olan Murat Gedik, şimdilerde Hollanda'daki ülkücülerin liderliğini yapıyor.

Ülkücüler'in beşiği sayılan 'Türk Federasyon' da yıllarca çeşitli kademelerde görev yapmış olan Murat Gedik, 19 Mayıs 2012 tarihinden bu yana Hollanda Türk Federasyon'un başkanlığını yapıyor.

İş yaşamına 'Mali İşletmeci' olarak devam etmekte olan Murat Gedik, Hollanda'nın dört bir tarafında bulunan çok sayıda derneğin çatısı altında birleştiği Türk Federasyon'da, pek çok yeniliğe imza attı ve sayısız etkinlikler ile yurttaşlarımıza yararlı olmaya çalıştı.

Murat Gedik'in başında bulunduğu Federasyon'un, Türkiye'deki Milli Hareket Partisi MHP ile resmi bir bağı yok ama, adı geçen partinin ideolojisi ile hareket ettiği inkar edilmez bir gerçektir.

Her siyasi partinin olduğu gibi, MHP'nin de yurtdışında yandaşı ve sempatizanı olarak faaliyette bulunan Türk Federasyon'un Hollanda'daki kuruluşu, çoğu zaman asılsız iddialar ile saldırıya uğramış ve faaliyetleri engellenmeye çalışılmıştır.



Murat Gedik'e önce kitabımı imzalayarak armağan ettim, sonra da siyaseti değil, sosyal ve kültürel faaliyetleri içeren bir söyleşi yaptım.

Murat Gedik ile, Türk Federasyon'un Amsterdam'daki Genel Merkezi'nde, Federasyon'un Genel Sekreteri Erim Uğurlu ile birlikte yaptığım söyleşi şöyle gelişti:



- Murat bey, öncelikle 'Ülkücü' kavramını tanımlar mısınız?

- ''Ülkücülük, Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuş bir düşünce akımıdır. Dünya üzerinde yaşayan ne kadar Türk varsa, onların bir hedef doğrultusunda birleşmesini sağlayan bir kavramdır. Bunu da, iyi eğitilmiş, asimile olmadan, yaşadığı topluma barış ve huzur getiren Türk Gençleri başaracaklardır. Federasyonumuz, Türklük ruhuna uygun ve bu ruhu benimsemiş bir gençlik yetiştirmek için çalışmalar yürütmüş ve yürütecektir. Ne Türk'ü İslam'dan ne de İslam'ı Türk'ten ayırabiliriz.''

- Federasyonunuzun kuruluş biçimini anlatır mısınız?

- ''Sekiz kişiden oluşan bir yönetim kadromuz var. Yönetim kurulumuzda yer alan arkadaşlardan beşi ya burada doğdu ya da çok küçük yaşlarda Hollanda'ya geldi. Eğitimini burada tamamlamış arkadaşlardan dördü üç yabancı dil biliyor. Ne mutludur ki, eğitimli ve kaliteli insanlardan oluşan bir kadro ile çalışıyoruz.''

- Faaliyetleriniz genellikle neleri kapsıyor?

- ''Değişik alanlarda faaliyetlerimizi yürütüyoruz ama mevcut yönetimde ağırlıkla yöneldiğimiz alan, kültürel eğitim olmuştur. Türk-İslam eğitiminde çocuklarımıza, Türk tarihi öğretiliyor ve bu konular üzerinde duruluyor. Aynı zamanda dini eğitimler de veriliyor Ne Türk'ü İslam'dan ne de İslam'ı Türk'ten ayırabiliriz.''

- Eğitime katkı için projeleriniz var mı?

- ''Uzun bir süredir, bir 'Üniversiteliler Masası' oluşturduk. Geleceğimizi gençlerimize emanet edeceğimiz için, böyle bir çalışma başlattık. Belirli dönemlerde bu masa etrafında birleşen gençlerimiz, fikir alışverişinde bulunmakta ve yetişmekte olan çocuklarımıza iyi bir örnek olmaktadırlar. Bu gençlerimiz aynı zamanda, ilkokul ya da ortaokul düzeyindeki çocuklarımızın derslerinde başarılı olmaları için yardımda bulunuyorlar.

Üniversiteliler masasını oluşturduktan sonra bir düşünce masası kuruldu. Bu masada, seçilen belirli konular uzmanlar tarafından değerlendiriliyor ve Türkler'e olan etkisi sorgulanıyor. Ortaya çıkan sonuç önce teşkilatlarımıza, teşkılatlarımız vasıtasıyla da insanlarımıza iletiliyor.''

- Federasyon'un faaliyetleri için maddi yardım alıyor musunuz?

- ''Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim; Hiçbir devletten yardım almadan ayakta kalabilen, hatta kendini geliştiren, yegane kuruluş, Hollanda Türk Federasyon'dur. Federasyon olarak çok zor günler atlattık. 10-15 yıl geriye gittiğiniz zaman, toplumda bize karşı muazzam bir önyargı vardı. Kuruluşumuz, çok büyük iftiralara maruz kaldı. Herhalde bize atılan çamurların az bir kısmı başka kurumlara atılmış olsaydı, o kurumlar şimdi hayatta olamazlardı. Bu durum da, federasyonumuz bünyesindeki bağların ne kadar güçlü olduğunu her kesime göstermiştir. Biz şekil ya da sembol temsil eden bir kurum değiliz. Günümüzde bizleri karalayan bazı Hollanda basın-yayın organları mevcut.''   

- Hollanda'daki Türklerin genel durumu hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?

- ''Hollanda'nın 17 milyona yakın genel nüfusu var. Bunun 500 binini, kökü Türkiye'de olan insanlarımız oluşturuyor. Çünkü burada dördüncü nesili yaşatıyoruz. Yabancı kökenli olarak birinci sıradayız. Buna sayıca Faslılar da yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Türk insanının geneline baktığımızda, dördüncü nesilde olmasına rağmen hâlen bir ikilem mevcut.

Türk’üz ve Batı Hıristiyan kültürünün etkisinden dolayı zaman zaman zorluklar yaşanıyor. Genel manada her mevkide görev alanlarımız var. Hollanda Meclisine baktığımızda şu anda 8 Türk milletvekili, Senato'ya baktığımızda da 5 Türk var. Yerel yönetimlerde insanlarımız uzun zamandır var. Türk insanı genelde sivil toplum kuruluşları tarafından temsil ediliyor. Kültürel, dinî ve siyasal ağırlıklı her türlü kuruluş mevcut. Bizler Türk Federasyon'u temsil ediyoruz. Şu anda 25'e yakın binalı yani kapısı açık olan teşkilatımız var. Bunun dışında onlarca oba teşkilatımız var.''



- Siz Hollanda'da ikinci nesil olduğunuzu belirttiniz. Birinci nesilden başlayarak özetle dördüncü nesle kadar bu nesiller ne gibi sorunlar yaşadılar ve şu andaki durum nedir?

- ''İlk gelen Türkler, yani bizim anne ve babalarımız Türkiye'de gerekli uyumu sağlayamamışlardı. Genelde eğitim düzeyi düşük olan bu insanlar Avrupa'ya çıktığında çok zor şartlar altında yaşamışlar. Hollanda ile Türkiye arasında 1964 yılında yapılan bir Ankara Antlaşması var. Bu anlaşma ile birlikte bizim Türk insanı hukuki, yani yasal yollardan oraya yerleşmeye başladı. Türk insanımızın burada 500 bini bulmasında belirli aşamalar vardır. Birincisi, Ankara Anlaşması ile yapılan göçtür ve bu en büyük göçtür. İkincisi, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nin sonucu olarak belirli sayıdaki insanımızın buraya siyasi amaçla gelmesi olmuştur. Türk Federasyon da bundan büyük darbe almıştır. Üçüncüsü, Hollanda'ya aile birleşimi ile gidenlerdir. Türkiye'den evlenip eşlerini Hollanda'ya getirme olayıdır. Gelenler üç ana kaynaklı olmuştur. Şimdi bu üç kaynağın üçü de kapatıldı. Bu açıdan baktığımızda, birinci nesil çok büyük zorluklar yaşamıştır. Çok ağlanacak durumlar yaşamışlar. Örneğin; dil yok, el kol ve göz hareketleri ile günde 12, 13, 14 saat zor şartlarda çalışma söz konusu. Evden işe, işten eve, yanlarında eşleri yok, sosyal bir hayatları yok. Eşlerini getirme işlemi 1977-1978'den sonra gerçekleşmeye başladı. Dil konusunda muazzam zorluklar yaşandı. Bayramlarda namaz kılacak yerlerinin olmadığından dolayı, bayram namazı için 100 kilometre yol gidenler oldu. İmam yok, namaz kılınacak yer yok. Namazlarını kilise köşelerinde kıldılar. Tüm bunlar roman ve filmlere konu oldu.''



- Bu sorunların şimdi tamamen aşıldığını söyleyebilir miyiz?

- ''Şimdi tüm bu sorunlar artık aşıldı. Bana göre en büyük sorun, Anadolu'da tam olarak uyum sağlayamayan insanların tamamen ayrı bir kültürün içine girmesi olayı idi. Birinci nesle baktığımızda Anadolu'dan nasıl çıktılarsa hâlen aynı durumda duruyorlar. Hem Türkçesi gelişmemiş hem de bulundukları ülkenin dilini öğrenmemişler. Hâlen daha Türkiye'den gelirken birlikte getirdikleri kültürle kalmışlar. Örneğin, birinci nesilden birisini, çıkmış olduğu köye götürün, aradaki farkı göreceksiniz. Hollanda'ya gelen insan gelişmemiş ama o insanın köyündeki insan ise gelişmiştir. Bu sosyolojik açıdan çok doğal olan bir şey. Bir de korku oluşmuş. "O topluma girersem benliğimi kaybeder miyim?" diye. Bu sıkıntılar hep yaşanmış. İkinci nesle geldiğinizde bana sorarsanız en büyük zorluğu aslında bunlar yaşadı. Çünkü birinci nesilde gitme ve dönme olayı vardı. O umutla yaşadılar ve aradan 40 yıl geçmiş hâlen daha o umudu yaşıyorlar. İkinci nesil, yani orada doğan çocuklar olarak önümüzde hiçbir örnek olacak insan yoktu. Elimizden tutan hiç olmadı. Ailem eğitimi bilmezdi ama beni hep teşvik ederdi. Fakat bu eğitimi nasıl yapacağımı bilmezdi. Ama o bile bizim için büyük bir şeydi gelişmemiz açısından. Bu nesilden olan gençlerimizin önünün kesildiği de oldu. "Okusa ne olacak?" diyerek. Bu zorluklarla bizler aşama aşama okumayı becerebildik. Örneğin; ben yüksek lisansa kadar gidebildim ama bunu benim dışımda başaran o nesilden çok az bir kesim var. Ben üniversiteye başladığımda Türk olarak birinci sınıfta üç arkadaştık. Birisi birinci sınıfta üniversiteyi terk etti, ben bitirdim, diğer arkadaşım da bir süre ara verdi ve evlendikten sonra yeniden başlayıp bitirebildi. Biz ikinci nesil olarak ikilem de yaşadık.''



- Nasıl bir ikilem yaşadınız?

- Önceleri "Türk müyüz yoksa yaşadığımız toplumun insanı mıyız?" diye ikilem yaşadık. Eve vardığımızda kültürel açıdan yeterli bilgi alamıyorduk. Dışarıda zaten ayrı bir ortam vardı. Öyle bir ortamda yaşıyorsunuz ki Türklüğünüzden utanır bir hâl alıyorsunuz. Çünkü yaşadığınız toplumda Türkler'e ve İslam’a yönelik çok olumsuz bir tutum, bir ön yargı hâkim. Bunlar bizi çok etkiledi. Üçüncü nesil, ikinci nesli temsil eden bizlerden daha rahattı. Tam olmasa da okumuş ve dil bilen anne ve babaları mevcuttu. Oysa şimdi bizim çocuklarımız ana dilimiz gibi Hollandacayı biliyor. Çocuklarımız Türkçeyi çok iyi biliyor. Üçüncü ve dördüncü nesil bizden daha rahat. Fakat burada da şunu görüyoruz: Dördüncü nesilde bir yozlaşma söz konusu. Özellikle bazı ailelerde Türkçe yerine Hollandaca konuşmaları sıkıntı verebilecek seviyede.''



- Yurt dışındaki Türkler için Türkiye ne ifade ediyor?

- ''Her ne kadar 50 sene de geçmiş olsa, yurt dışında da Türkiye'nin ayrı bir yeri var. Biz şuna inanıyoruz: Güçlü bir Türkiye demek, yurt dışı Türkleri'nin -ki bizler buna dâhiliz- daha güçlü ve daha rahat bir hayat sürmesi demektir.

Güçlü bir Türkiye olsaydı, Türkmeneli'nde, Doğu Türkistan'da soydaşlarımıza yapılanlar olur muydu? Olmazdı elbette.

Güçlü bir Türkiye olsaydı Hollanda'da Türkçe dersleri ilkokulda müfredattan kaldırılır mıydı? Kaldırılmazdı.

Güçlü bir Türkiye olsaydı bu İslamofobi ile Türkler'in üzerine gidilebilir miydi? Gidilemezdi.

Bu açıdan Türkiye'nin çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve olmazsa olmaz düşüncesindeyiz.''

-Sizin, Türk Dünyası'na ilgi ile baktığınızı, Türk Dünyası'nı hem yazılarınıza hem de faaliyetlerinize taşıdığınızı görüryoruz.

- '' Evet, Türk milletinin nerelerden geldiğini öğrenmek ve bunu aktarabilmek için çeşitli girişimlerde bulunuyoruz. Örneğin Doğu Türkistan; Adından da anlaşılacağı gibi, bir Türk diyarı. Türk var olduğu andan itibaren ona yurtluk etmiş Türk Eli.

Hunlar, Göktürkler, İdikut, Karahanlılar gibi nice Türk devletleri bu topraklarda yeşermişlerdir. Yakın tarihte Hoca Niyaz Hacı önderliğinde, 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ömrü kısa olan bu Devlet Rus-Çin beraberliği ile çökertildi. 1944 yılında ise Gulca’da Alihan Töre önderliğinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Türkistan 1949 yılından itibaren ise Komünist Çin tarafından işgal edilmekte ve Çin’in insafsızca asimilasyon politikası devam etmektedir. Yasaklamalar, işkenceler, idamlar bu Türk topraklarında maalesef bir gerçek olarak gün geçtikçe çoğalarak sürmektedir. 1949 yılında Doğu Türkistan coğrafyasında Çin nüfus oranı %6 civarında iken (göçmen Çinliler bunlar) bugün bu oran %50 civarına ulaşmıştır.

Biraz Türk Kültür tarihi ile ilgilenenler, o toprakları Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugat-it-Türk eserinden bilirler. Kaşgarlı Mahmud aslen Isık Göl’ün yakınındaki tarihi Barsgan şehrinden olup Kaşgar’da dünyaya gelmiştir ve muhteşem eseri Divanü Lugat-it-Türk’ü bugünlere ışık olarak Türklüğe armağan etmiştir. Her şeyden evvel bir sözlük olan bu ölümsüz eser Türk boy ve uruglarını toplamış ve bir Türk birliğini hayata geçirmiştir. Türk tarihi, coğrafya, mitoloji gibi Türk milli kültürüne yer vermiş bir ansiklopedik eserdir Divanü Lugat-it-Türk.



Örneğin, günümüzde Doğu Türkistan davasının bayraktarlığını yapan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Hollanda’da başta Türk insanı olmak üzere davasını anlatmak için çeşitli ziyaretlerde bulundu. Sürgünde 15. yılını dolduran Rabia Kadir Hollanda Türk Federasyon’un da misafiri olmuş ve Doğu Türkistan Coğrafyasında yaşanılanları dile getirmiştir. Rabia Kadir bir kaç defa milliyetçi teşkilatlar tarafından Türkiye’ye de davet edilmiş, ama maalesef her seferinde vize başvurusu ret edilmiştir.

Bu konuyu anlatmam çok uzun sürecek. Bunun için çok daha geniş bir zamana ihtiyaç olacak. Ama biz, soyumuzun yeşerdiği yerleri hiç ihmal etmeyeceğiz.''

*****

Erdem Ataner Yüce, 'Orient Von Dark' ile elektronik müzikte çığır açacak



İlhan KARAÇAY'ın haberi:



Kaos adlı hardcore metal grubundan ve yer aldığı çeşitli projelerde yaptığı ses tasarımlarından tanıdığımız prodüktör Erdem Ataner Yüce, ilk solo projesini 'Orient Von Dark' ismi ile tanıttı.

Kendine ve projesine verdigi bu ismi, hayatını etkileyen iki önemli sanat eseri olan, Agatha Christie'nin 'Murder On The Orient Express' adlı romanından ve Pink Floyd’un 'Dark Side Of The Moon' adlı albümünden aldığını söyleyen Yüce, parçalarının kayıt aşamalarından mix - master süreçlerine kadar, tümü ile kendisi ilgileniyor.

Yüce, geçtiğimiz haftalarda projesinin tanıtımını, 'Slipknot Grubu'nun 'Snuff' parçasını elektronik formda ve kendi sanatsal bakış acısı ile coverlayarak gerçekleştirdi.

Elektronik müziğin, yeni çağın en büyük gelişimi olduğunu vurgalayan Yüce, amacının bu müziğe sanatsal bir bakış açısı ile yaklaşarak kendi tarzını ve kitlesini oluşturmak olduğunu söylüyor.

Davulda kendisine eşlik eden proje ortağı Berk Kırşavoğlu ile çalışmalarına yoğun bir şekilde devam eden Yüce, “Yaz itibarı ile festivallerde yer almaya hazırlanıyoruz. Hem görsel hemde işitsel olarak, kapsamlı bir show hazırlığı sürecindeyiz. Bu süreçte yeniden yayınlayacağımız parçalar ve bunlara çekeceğimiz ufak videolar olacak.'' diye konuştu.

Erdem Ataner Yüce'yi tanıyalım:



Erdem Ataner Yüce, müzik hayatına 8 yaşında annesinin hediye ettigi ikinci el bir gitar ile başladı. Yüce, 16 yaşında Şebnem Ferah'ın bas gitaristi Buket Doran ile, bas gitar üstüne çalışmaya başlayarak, profesyonel kariyerine giden ilk adımları atmış oldu.



Yüce, 2011 yılında Hayko Cepkin'in bas gitaristi Poyraz Kılıç ile armoni ve bass üstüne çalışmalarını sürdürdü.

2012 yılında Galatasaray ITM müzik teknolojileri bölümüne girmeye hak kazanarak produksyon kariyeriyerine başlayan Yüce, bu süreçte Murat İlkan, Uğur Gülbaharlı, İdil Çağatay ve Tezcan Erol gibi isimlerden, şan ve armoni dersleri almaya devam etti.

2013 yılında tanıştığı 'Pentagram'ın' ve 'The Climb'in vokalisti ve prodüktörü Gökalp Ergen ile, ileri prodüksiyon teknikleri ve mülti enstürmantalizim üzerine eğitimine devam eden Yüce, okulu devam ederken Bababjim stüdyolarına dahil oldu ve bu süreçte Şebnem Ferah, Hayko Cepkin, Mor ve Ötesi gibi Türk müziğinin önemli isimleri çalışma fırsatı yakaladı.

Ayni dönem içerisinde, Kaos adlı gruba bas gitarist ve prodüktör olarak dahil oldu.

2014 yılı içerisinde Kocaeli Belediye Konservatuarı'nda eğitmen olarak göreve başlayan Yüce, müzik tarihi, müzik sosyolojisi ve kritik müzik dinleme üstüne yaptığı çalışmalarla konservatuar bünyesinde 3'üncü sınıf öğrencilerine eğitim verdi.

Yüce, 2016 yılı içerisinde, Hayal Kahvesi Kocaeli'ne Müzik Direktörü olarak çağrıldı ve bu süreçte hem 'live engineer' hemde 'sound designer' olarak çalışmalar yürüttü. Erdem Yüce, bu süreçte Sertap Erener, Koray Avcı, Selami Şahin, Halil Sezai, Can Gox ve Nilüfer gibi isimlerle çalışma fırsatı buldu.



SKUNK ANASİE GRUBU VE TAUBERTAL FESTİVALİ



2017 Yılında başlattığı solo elektronik projesi, 'Orient Von Dark' ile şu anda kariyerine yön vermekte ve festivallere hazırlanmakta olan Yüce, Almanya Taubertal Festivali'nde sahneye çıkarak, Türkiye'yi temsil etti ve

' Skunk Anansie' ile aynı sahneyi paylaşarak, 19 ülke arasında 3'üncü oldu.

*****

İlhan KARAÇAY yazdı:

Yine NEDER De Telegraaf (Alçak)



Sosyal yardım Ödeneği alan Türkler'in, Türkiye'deki mal varlıklarına göz koyan Hollanda belediyelerini, en yüksek mahkeme durdurdu ama 'De Telegraaf' Türkler'in yüzde 20'sini 'Sahtekar' ilan etti





Hollanda'nın en çok satan gazetesi De Telegraaf gazetesi için, 'Neder Telegraaf' yakıştırmasını yaptığım yıldan bu yana, onlar da Türkler için 'Nederturken' demeye başlamışlardı. Hoş, Hollandalı okurlar, Telegraaf'ın asıl amacını anlayamıyor ve bu deyimin Nederland ile eşdeğer olduğunu sanıyor. Ama De Telegraaf'ın yaptığı bana karşı bir misillemedir.

'Alçak ülke' (Deniz seviyesinden alçakta olduğu için) anlamına gelen Nederland, Hollanda'nın dünyadaki resmi ismidir. Zira ben 1994 yılındaki Dünya Futbol şampiyonası'nı takip etmek için gittiğim ABD'nin sınır kapısındaki forma 'Holland' diye yazdığım zaman, Amerikalı memur beni sıradan çıkarmış ve 'Hollanda diye bir ülke yok. Sıradan çık ve yeni bir form doldur, Nederland diye yaz' diye uyarmıştı.

İşte, bu Nederland'ın, 'Neder' gazetesi De Telegraaf yine yaptı yapacağını.

Türkiye ve Türkler aleyhine hergün gündem yaratmaya çalışan bu gazete, yayınladığı haber ve yorumlardan sonra derhal politikacılarla temasa geçiyor ve konu hakkında aleyhteki görüşleri belirterek istediği gündemi yaratıyor.

SOSYAL YARDIM ALAN TÜRKLER

De Telegraaf gazetesinin son günlerdeki atraksiyonlarından biri, sosyal yardım ödeneği alan Türkler oldu.

Önce, sosyal yardım konusunda kısa bir bilgi vermem gerekecek.

Hollanda'da işsizlik, hastalık, mamüllük ve yaşlılık ödeneği alamayanlar için bir de sosyal yardım ödeneği vardır. Bu ödenek verilirken doldurulan formda 'Tapulu malınız var mı?' sorusunun yanıtı 'Hayır' olmalıdır. Zira evi, arsası ve otomobili olanlara, 'Önce bunları sat, parasını ye bitir ve ondan sonra bize gel' derler. Bu hak verilirken ilginç bir kıyak da yapılır. Şayet bankada, evliyseniz 12.040 euro, yalnızsanız 6020 euro paranız olabilir.

Hollanda'da yaşayan ve sosyal ödenek alan Türkler'in bir kısmının, Türkiye'de mal varlıkları bulunmaktadır. Bazı belediyeler, Türkler'in Türkiye'deki mal varlıklarını özel bürolara takip ettirmekte ve mal varlığı olanları ağır cezalandırmaktadır. Örneğin, yıllar boyu alınan sosyal ödeneğin toplamını geri istemekte ve hukuki ceza için mahkemeye vermektedir.

Hollanda'daki Türkler bu duruma itiraz ediyorlar. Pek çok Türk asıllı avukat bu konuda girişimlerde bulundular. Bu girişimler semeresini vermeye başladı. Zira Hollanda'nın en üst yargı organı olan Centrale Raad van Beroep, belediyelerin Türkler'e karşı ayrımcılık yaptığını belirterek, aynı belediyelerin verdikleri kararları iptal etti. Bundan böyle hiçbir belediye, Türkler'den sosyal yardım ödeneklerini geri isteyemeyecek.

İşte bu karar, De Telegraaf gibi Türk sevmezleri çok kızdırdı.

Ne ilginçtir ki, De Telegraaf'ın önünü çektiği sözde Ermeni soykırımı konusunun Hollanda meclisinde ele alındığı günün ertesinde, tüm yayın organları sözde soykırım konusunun mecliste kabul edildiği haberlerine geniş bir şekilde yer verirken, Telegraaf gazetesi, ertesi günkü gazetede Ermeni konusuna tek sütun bile haber koymadı ve sırf sosyal ödenek yolsuzluğu yapıldığını gündeme oturtmak için birinci sayfanın en önemli ve büyük haberi olarak yayın yaptı. Aynı gazete, ikinci ve üçüncü sayfalara da Türkiye'den kocaman bir ev fotoğrafı yerleştirdi.

Telegraaf gazetesi haberinde, sosyal ödenek alan Türkler'in yüzde 25'şinin 'Sahtekarlık' yaptığını öne sürerek, en yüksek yargı organının kararını da yerden yere vurdu.

Yeri geldiği zaman yargı organlarının kararlarını göklere çıkaran Telegraaf, bu kez dava Türkler'in davası olunca, yargı organına şiddetle karşı çıkmayı yeğledi.

De Telegraaf, bunlarla da yetinmedi ve ertesi günkü gazetesini, hem başyazısında dile getirdi, hem de siyasetçilerin görüşlerini alarak abartıya devam etti.



TÜRKLER'İN SİYASETE ATILIMI

Neder Telegraaf, Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayınlarına, Hollanda'da yaşayan Türkler'in siyasete katılım konusu oldu.

Birinci sayfada, ''Belediye çorbasında Türk parmağı'' başlığı ile haber için ikinci ve üçüncü sayfalar ayrıldı.

Aslında, 'Belediye lapasında Türk parmağı' olarak yazılan yazıyı, daha iyi anlaşılması için biz çorba yaptık.

İkinci ve üçüncü sayfalarda yayınlanan kocaman bir fotoğrafın üstündeki başlık çok ilginçti: 'Erdoğan, uzun tüylü kadifeye gizlice sızıyor.'

Aynı sayfanın sağ tarafındaki Wierd Duk imzalı yorumun başlığı ise,

'Yabancı seçmenleri kafa kola almak tehlikelidir.' şeklindeydi.

Her üç başlığa dikkat ettiğimiz zaman, seçmen Türkler ile seçilen Türkler'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tahakkümünde oldukları iddia ediliyor.

Ankara'nın uzun kolunun nerelere kadar uzanabildiğini soran muhabir Jan-Willem Navis'in, yazı arasındaki daha pek çok sorusu, haberin objektiflikten uzak, maksatlı ve taraflı bir haber olduğunu ortaya koyuyor.

Örneğin, Lahey'de Yadin Karabulut adındaki bir Türk'ün, CDA listesinden aday olduğunu belirten muhabir, Karabulut'un çok faal ve başarılı bir işadamı olduğunu ve daha önceki seçimlerde Türkler'den çok oy aldığını belirttikten sonra, CDA Partisi lideri Karsten Klein'in, 'Karabulut'u daha önceki başarılarından ötürü listemizde aday gösterdik ama alt sıralara koyduk'' şeklindeki ifadesine karşı, 'Hıristiyan demokrat seçmenler böylesi bir parti boşaltıcılarına ihtiyacı var mı?'' diye soruyor.

Tarafgirliğini, bir başka Türk aday İsmet Bingöl üzerinde de sürdüren muhabir, Lahey'de çok sevilen ve başarılı olan bu işadamından başka, Cemil Yılmaz isimli aday için de, 'Erdoğan'ın AK Partisi'nin Avrupa kolu tarafından adaylığa tavsiye ediliyor' iddiasında bulunuyor.

YORUMCU BAŞKA TELDEN ÇALIYOR

Türk adayların, parti içi düzeni bozduklarını iddia eden yorumcu Wierd Duk ise, ''Yabancı seçmenleri kafa kola almak tehlikelidir.' başlıklı yorumunda, tüm siyasi partilere, Türkler'i aday listeslerine almamaları için mesaj veriyor. Kışkırtıcı yazar sütununda, 'Bozkurtlar'dan başlıyor, 'Gülenciler'e kadar gidiyor.

Ama yorum baştan sona, Türkler'in seçimlerde seçme ve seçilme haklarını baltalama satırlarıyla dolu.

Bir bardak suda fırtına koparmak buna denir işte!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk gençlere politika dersleri verdiriyormuş



İlhan KARAÇAY'ın haberi:

Neder Telegraaf gazetesindeki Türkiye ve Türkler aleyhindeki haber ve yorumlarına hiç ara vermeyen De Telegraaf gazetesi, 12 Mart 2018 tarihli sayısının yine birinci sayfasında, sırf Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirmek için Türk gençlerine ait güzel bir gelişmeyi alet edinmeye çalıştı.

De Telegraaf, Türk gençleri ile ilgili haberin başlıklarına bile kötü sözler koyamadı. Ama gelişmenin, sanki çok kötü bir gelişme olduğunu göstermeye çalıştı.





Bir bardak suda fırtına koparmaya çalışan De Telegraaf

Habere üçüncü sayfada devam eden De Telegraaf'ın başlıkları şunlardı:

'Erdoğan'dan gençlere politika dersi.'

'Hollanda Türkleri, kariyer için sınava girer gibi hazırlanıyor'

'Hollanda'ya sadakatleri azallmadı'

'Belediye seçim listelerinde çokça yer aldılar'

Rotterdam Mahreçli ve Willem Navis imzalı haberi, Deventer eski başkonsolosumuz Orhan Ertuğruloğlu şöyle tercüme etti:

“Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli Lobi örgütü, geçtiğimiz yıl yetmiş kişiyi, Hollanda’da siyasi kariyere hazırlamak için kurs açtı. Özel sınıflarda kursiyerlere mesleğin püf noktaları öğretildi.

Workshoplar, Erdoğan’ın AK partisi ile çok sıkı bağları olan Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından düzenlendi. UETD’nin sözcüsü, siyasi çalışmalarının olumsuz etkilenmemesi için, kursa katılanların isimlerini açıklamadı.Mustafa Aslan’ın belirttiğine göre bunların çoğu, belediye seçimlerine katılacak çeşitli partilerin listelerinden seçimlere giriyor.

Dün (11 Mart) UETD, yaklaşan belediye seçimleri vesilesiyle Demokrat Parti D66’nın Lahey (Den Haag kolu) ve Rotterdam kolu, Denk partisi, Nida, PvdA(İşçi Partisi) ve Birlik Partisi (Eenheid) listelerinden seçimlere girecek Türk adayları tanıtmak için bir toplantı düzenledi. Toplantıya diğer partiler de davet edildi. Ama bunlar teşekkür ederek toplantıya katılmadı.

UETD’nin Hollanda kolu başkanı Turan Atmaca, toplantıda hazır bulunan Hollandalı Türkler’i, siyasette aktif olmaya çağırdı ve ‘Kapı kapı dolaşarak oy isteyin. Şevkle ve sebatla oy sandıklarını doldurun’ dedi.

UETD(Avrupa Demokratlar Birliği) geçmiş yıllarda Hollanda’da tabanını müthiş genişletti. Uzun yıllar gelişemeyen örgütün şimdi büyük ve orta büyüklükteki şehirlerde yüzlerce üyesi var. Örgüt’ün Hollanda’daki taraftarları, başarısız darbe girişiminden sonra, Ankara’ya göre darbenin beyni Gülen’e karşı yoğun bir propaganda savaşına girişti.

Erdoğan’ın Lobi kulübü resmen hiçbir Hollanda partisinden yana değilse de, UETD’nin mahalli başkanı, Rotterdam’da ve Den Haag’da (Lahey) seçimlere katılacak İslamcı Nida’dan yana tavır koydu.

Avrupa Demokratlar Birliği UETD’nin merkezi Almanya’da.

Avrupa Başkanı Zafer Sırakaya, büyük şehirlerdeki DENK gibi farklı Müslüman partilerin, Türkler’i grup olarak Hollanda toplum yaşamından izole etmesine neden görmüyor ve ‘Ana akım siyasi partiler, bu partiler kurulduğu için teşekkür etmelidir. Çünkü ana akım partiler, kadrolarına yetenekli Türk gençlerini almıyor’ diyor. Ayrıca ana akım partiler, sağ populistlere karşı yeterince tavır da koymuyor.

Sırakaya’ya göre, UETD’nin yetiştirdiği politikacılar, kamu yönetiminde görev alacaklar. Atmaca, ‘Bir insanın Türkiye’ye olan sadakati, Hollanda’ya olan sadakatine engel teşkil etmez. Tam tersi. Burası onların doğma vatanı’ diyor.”



UETD YALANLADI

Haberin yayınlanmasından sonra harekete geçen UETD'nin Hollanda kolu, De Telegraaf gazetesinde yayınlanan haberdeki iddiaları yalanladı. Telegraaf'ın, 'UETD Türk gençlerine politika kursu vermek için sınıflar açtı' imasının gerçek dışı olduğu belirtilen Hollandaca açıklamada, 11 Martta yapılan toplantı sırasında konuşan Genel Sekreter Mustafa Aslan'ın söylediklerinin çarpıtıldığı belirtildi. Açıklamada bu konuda şöyle denildi: EUTD'nin tüzüğünde, Hollandalı Türkler'e çeşitli çalişma grupları ve toplantılar ile, sosyal ve hukuki eşitliğe nasıl katılınabileceğini öğretmek yer almaktadır. Çalışma gruplarında, Hollanda'nın devlet yapısı ve seçim sistemi öğretilmektedir. De Telegraaf, Mustafa Aslan'a,

'Adaylar da bu çalışmagurbuna katıldı mı?' diye sordu. Aslan da, 'Bu mümkündür. Bazı adaylar katılmış olabilirler' yanıtını verdi.

Anlayacağınız değerli okurlar, De Telegraaf gazetesi, Türkler için UETD'nin çok yararlı bir faaliyetini, 'Erdoğan gençlere politika dersi verdiriyor' başlığı ile vererek konuyu manipule etti.

*****

İlhan KARAÇAY'dan ilginç bir hatıra:

BU ESKİ TIFILLARA DİKKAT !!!

Coşkun Çörüz, Veyis Güngör, Nejat Sucu ve Zaim Alpay

29 yıl önce kompozisyon yarışmasını kazanmışlar ve GÜNAYDIN'dan altın kalem ve saat almışlardı



Lahey Büyükelçimiz Bilgin Unan gençlerimize ödüllerini verirken, ''Sizin ileride başarılı olacağınıza ve büyük işler yapacağınıza inanıyorum'' demişti. Fotoğrafta, soldan sağa, Veyis Güngör, Büyükelçi Bilgin Unan, İhsan Akay ve İlhan Karaçay görülüyor



Yıl 1989. O zaman Asil Nadir'in sahipliğindeki GÜNAYDIN'ın Benelüks temsilciliğini yapıyordum.

Gençlerin, eğitimine katkı yapmak için "88 Gençlik Komitesi"nce bir kompozisyon yarışması düzenlendi. Dereceye giren yazılar Türkçe ve Hollandaca, “Türk Gençleri Hollandayı Anlatıyor - Turkse Jongeren over Nederland” olarak yayınlandı.

Yarışmaya yüzlerce öğrenci katılmıştı.



Yarışmanın amacı, hızlı bir kültürel sosyal değişme karşısında, Türk gençlerinde meydana gelen değişmeler ve getirdiği problemlerin tespiti, iki ayrı kültürün karşılaşmasının gençlerde meydana getirdiği sosyo-psikolojik ve sosyo-kültürel olgulann değerlendirilmesi, Türk gençlerinin hakim topluma bakışları ve egemen kültür içinde geleceğe yönelik düşüncelerinin ifade edilmesiydi.

Aralarında Cengiz Özdemir ve Ahmet Azdural gibi isimlerin bulunduğu juri heyeti, dört gencimizin kompozisyonlarını ödüllendirmişti.

O zaman 'Tıfıl' diyebileceğimiz o gençler, şimdilerde Hollanda'nın ünlü insanları oldular. Hepinizin yakından tanıyabileceği Coşkun Çörüz, Veyis Güngör, Nejat Sucu ve Zaim Alpay'a, altın kalem ve saat hediye etmek için Amsterdam Hilton Oteli'nde bir tören düzenlemiştik.

Lahey Büyükelçimiz Bilgin Unan bu gençlerimize ödüllerini verirken, ''Sizin ileride başarılı olacağınıza ve büyük işler yapacağınıza inanıyorum'' demişti.



Ödül töreninde, Lahey Büyükelçimiz Bilgin Unan'dan başka, Rotterdam Başkonsolosumuz Cihat Alpan da vardı



Hey gidi günler hey!

1989'un 'tıfıl gençleri', şimdilerde gerçekten büyük işlere imza atan insanlar oldular.

*****

BİR DELİ LAHEY'İ BİRBİRİNE KATTI

BÜYÜKELÇİLİĞİMİZ KORUMA ALTINA ALINDI



Polise yapılan bir ihbar ile harekete geçen Hollanda güvenlik güçleri, Lahey'deki büyükelçiliğimizin etrafında çok sıkı önlemler aldı.

Akşam saatlerinde başlayan sıkı önlemler gece yarısına kadar devam etti.

Hollanda polisi, kendilerine gelen telefon ihbarının Dordrecht kentinden geldiğini tespit ettikten sonra, belirlenen adrese baskın yaptı. Baskın sırasında elinde bir silahla dışarı çıkan kişiyi durdurmak için havaya ateş açan polislerduruma hakim oldu.

Yapılan araştırmadan sonra, yakalanan kişinin akli dengesinin yerinde olmadığı, sık sık sahte ihbarlarda bulunduğu ve elindeki silahın da sahte olduğu anlaşıldı.

*****

Hollandalılar gibi Türkler de bisikletli olacak

Türkler'e bisiklet kursları başladı. Bisiklet Bankası da yolda... 'Bisiklet kullan, sağlıklı kal' projesine büyük ilgi var



ROTTERDAM,- Hollanda'da en lüks otomobile sahip olanların da mutlaka bir otomobili olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle genç kızların bacaklarını güzelleştiren bisiklet sürümünün, sağlıklı yaşam için de şart olduğu bir gerçek.

Bisiklet sürümünün tabii ki trafik sorununun çözümünde de büyük bir rolü var.

Bu gerçekleri göz önünde tutan Rotterdam belediyesi, Hollanda Bisiklet Federasyonu, Rotterdam Trafik Kurumu ve Sezer Danışmanlık Bürosu ile birlikte, bisiklet kullanımını teşvik etmek için harekete geçti. Hollanda'da var olan ve fakirlere yardım yapan Gıda Bankası ve Giysi Bankası'ndan sonra, şimdi de Bisiklet Bankası kurmak için harekete geçen bu kuruluşlar, bisiklet sürmesini bilmeyenler için kurslara başladılar bile...

Çoğunluğunu yabancıların oluşturduğu Rotterdam'ın güney bölgesinde ikamet edenlere, bisiklet sürmeyi teşvik için başlatılan çalışmaların imza gününe katılan kurum temsilcileri, bu projeyi hayata geçirdiler.

Rotterdam'daki Het Klooster Salonu'nda yapılan etkinliğe, bisiklet sporunda defalarca Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu olan Hollandalı Leontín van Moorsel, Fejenoord Belediye Başkanı Fatih Elbay, LAPON Başkanı Arif Yakışır, Crooswıjk Belediye Meclis Üyesi Oktay Ünlü, Rotterdam Belediyesi yetkilileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve siyasetçiler katıldı.

Toplantıda, Sezer Danışmanlık Bürosu adna bir konuşma yapan Cemile Sezer şunları söyledi:



''Geçtiğimiz yıl Rotterdam Belediyesi, Hollanda Bisiklet Federasyonu ve Fietsen op Zuid Kurumu ile ortaklaşa başlattıgımız proje çerçevesinde, bisiklet kursları organize edilmişti. 250 kişi kursu başarıyla bitirdi. Bu gün burada bu kursiyerlerimizin sertifakalarını da veriyoruz.

Çok sayıda Türk'ün de ikamet ettigi Rotterdam'ın güneyindeki vatandaşlarımız arasında, bisiklet kullanımı Hollandalılar'a göre oldukça düşük. 'Bisiklet kullan, trafiğe ve çevreye katkın olsun' adlı bu çalışma ile, göçmenler arasında bisiklet kullanmayı arttırmayı hedefliyoruz. Bunun için 8 kurumun inisiyatifiyle Bisiklet Bankası ( Fietsenbank ) oluşturduk. Rotterdam'da çok sayıda göçmen ikamet etmektedir. Göçmenler arasındaki bisiklet kullanımını yükseltmek ve teşvik etmek için Roterdam'ın değişik mahallelerinde bisiklet kursları organize ettik. Bisiklet Bankası vasıtasıyla dar gelirli ailelerin çocuklarını ve kendilerini çok cüzi bir fiyata bisiklet sahibi yapmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda da katılımcı kurumlar ile birlikte çalışmalarımız devam etmektedir. 10 hafta sürecek olan kurslar sonunda , başarılı olan kursiyerler sertifikalarını alacaklardır. Kurslara katılım ücretsizdir.

Ayrıca kurslarda bizlerle çalışacak olan arkadaşlara ihtiyacımız olacaktır. Bisiklet kullanmasını bilen arkadaşlar 3 haftalık bir kurs sonunda uzman eğitici belgelerini alacaklardır. Bu arkadaşlara kurstan sonra bir ödeme yapacagız. Bizlerle çalışmak isteyen arkadaşlar telefon edebilir veya mail atabilirler.''



Etkinlik sonunda yapilan çekilişte, Suouad Mohammed adlı bayana bir bisiklet hediye edildi.

Kayıt veya daha fazla bilgi için başvurulacak adres:

06- 412 62 691 – 010 477 27 27 saida@sezer.nl

Haber: Ergun KULA

*****