Türklerin Asi Boyu Kaşkayılar/Kaşkaylar – Ersagun Erdaş - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Türklerin Asi Boyu Kaşkayılar/Kaşkaylar – Ersagun Erdaş
Tarih: 18.11.2016 > Kaç kez okundu? 5266

Paylaş


Türklerin Asi Boyu Kaşkayılar/Kaşkaylar – Ersagun Erdaş



19 Ekim 2016

TÜRKLERİN ASİ BOYU: KAŞKAYILAR/KAŞKAYLAR







Ersagun ERDAŞ







KAŞKAYILARIN VAR OLMA MÜCADELESİ







Yaklaşık 400 yıl önce Nadir Şah zamanında Kia Kulu Han Kurt Kaşkay, Fars hükümdarının baskısına dayanamayıp ekibiyle başkaldırmıştır. Sonra, Nadir Şah’ın emriyle Kia kulu Han tutuklanmış ve Nadir Şah’a götürülürken işkence ile öldürüleceğini bildiğinden yolda intihar etmiştir.







Şah Abbasi Safevi döneminde Fars hükümdarı Yakup Dulkadir Handır. Yakup Hanın önde gelen amacı, Fars bölgesinde yaşayan Kaşkay halkına zulüm etmektir. Ebül Kasım Bey Farsimedanı Kaşkay, Yakup Hanla savaşmak zorunda kalmış; Kaşkayılar bu savaşı kaybetmişler ve dağlara çıkmışlardır. Ancak Yakup Han, Ebül Kasım Bey ve arkadaşlarını yakalamış ve onları öldürtmüştür.







Zendiye hükümeti zamanında Fars Valisi Haşim Bayat Han, vergi vermedikleri gerekçesi ile Kaşkayılara saldırı emri vermiştir. Kaşkay İlhanı İsmail Kağan savaşlarıyla Haşim Hanın ordusuna karşı koymuş, ancak sayısal üstünlük karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ayrıca tüm malları, Haşim Hanın ordusu tarafından gasp edilmiştir.







1730 yılında Felheli Afşar Hanı, Kerim Zend Hanı takip ederken çıkan çatışmadan sonra Kerim Han yenilmiş ve kaçmıştır. Felheli Han, Kerim Hanı yakalamaktan ümidi kesip Kerim Hanı korudukları bahanesiyle 2.000 Kaşkayı öldürmesi üzerine kardeş kanı dökülmüş ve tüm eşyalarına el konulmuştur.







Kaçar Şahı Ağa Muhammed Han, Şiraz’ı fethetmek için yola çıkmış, İsfahan yakınlarındaki korumasız Kaşkay halkı bu seferde de mağdur olmuşlardır. Fetheli Kaçar Şahı döneminde Kaşkayılar ve Bahtiyarıler arasında İsfahan’ın Brugen bölgesinde savaş çıkmış, savaşı Kaşkayılar kazanmıştır.







General Karagözlü, Fars Valisinin emrine karşı gelmiş ve Kirman’daki Erge Bern’den çıkmayı reddetmiştir. Fars hükümdarı, Kaşkayılardan yardım istemiş ve onlara “saldır” emri vermiştir. Çatışmada Kaşkayı ilhanı Mustafa Kolu’nun tüfek erlerinin komutanı hayatını kaybetmiş ancak Kaşkayılar savaşı kazanmışlardır. Erge Bern’i kurtarmışlar ve General Karagözlü’yü tutuklamışlardır.







Fars Hükümdarı Hüseyn Eli Mirza, Kaşkayıları yok etmeyi amaçlamış ve bu doğrultuda Kaşkayı İlhanı Mürteza Kolu’yu davet etmiş ve onu Pergan kalesine götürmüştür. Mürteza Kolu ve arkadaşlarını kale girişinde kurşun yağmuruna tutturmuştur. Bu olayda Mürteza Kolu yaralanmış ve hükümdarın hapishanesinde yaşamını yitirmiştir. Geri kalan tüm arkadaşları da hayatlarını kaybetmişlerdir.







Şeyh Said Masğali ve Şeyh Abdurrahman Keşmi, Bender Abbas şehrini ve İran’ın güneyini işgal etmişler, bağımsızlık iddiasında bulunmuşlardır. Hükümet, Kaşkay İlhanı Mehmet Eli Kağan’dan Bender Abbas şehrini kurtarmalarını istemiştir. Kaşkay Reis savaşçılarıyla iki günlük savaştan sonra Şeyh Said’i kaçmaya zorlamışlar ve kenti kurtarmışlardır. Merkezî hükümet Kaşkay İlhanını liyakat nişanıyla ödüllendirmiştir.







1850 yılında İngilizler; İran, Afganistan’ın Herat kentini işgal etti diye Buşehr ve İran’ın güneyine saldırmışlardır. Nasreddin Şah, Kaşkay İlhanı Mehmet Kolu Kağan’dan hükümet güçlerine yardım etmelerini istemiş; sonuçta Buşehrin Nenizak bölgesinde Kaşkayların gece saldırısı ile İngiliz kuvvetleri hezimete uğrayıp kaçmak zorunda kalmışlardır.







Kaşkayların İngiliz kuvvetlerine karşı ikinci saldırısı Sohrab ve Darab Kağan komutasında gerçekleşmiştir, İngiliz güçleri, Kaşkay savaşçılarına karşı koyamaz ve geri çekilirler. İngiliz hükümeti, merkezî hükümetle barışmak zorunda kalmış, Buşehr ve Hirat kentlerini boşaltmışlardır.







Fars hükümdarı Hüseyn Han Ojdanbaşı (Nezamoddeleh) halka zulüm eder. Halk zalim hükümdardan kurtulmak için Kaşkayı reisinden yardım ister. Kaşkayı reisi, 15 bin savaşçısıyla, Şiraz’ın Vekil Camisi’ni kuşatır ve Nezamoddeleh’i yakalayarak Tahran’a gönderir.







Kaşkay reisi Soletdolehi, özgürlükçü güçlerin de yardımıyla baskıcı rejime ve meşrutiyete karşı olan güçlere başkaldırmıştır. Bu çatışmada Kavamolmoluk’un kardeşi, Kaşkaylar tarafından öldürülür. Habib Han Kavam ise kaçarak İngiliz Konsolosluğuna sığınır.







Kaşkayılar, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz istilacıları aleyhine isyan etmiş, Deştistan ve Tengistan mücahitlerine, Fars eyaletinin demokratik teşkilatına, yerli halk kolluk kuvvetlerinin, İngiliz taraftarlarına karşı başlattıkları Şiraz İsyanına da yardım etmişlerdir. Reislerinin komutanlığı altında, Fars eyaletinin İngiliz işgalinden kurtulması için, 1918-1920 yılları arasında büyük kahramanlıklar gösteren Kaşkayılılar, 1920 yılının sonunda İngilizlere büyük zayiat vererek onların İran topraklarını terk etmelerinde büyük rol oynamışlardır.







Bundan sonra Kaşkayı ili tarihinin ikinci devri, 1920′li yıllardın 1980′li yıllara kadar yaklaşık 60 yıla yakın bir devri, Pehlevi sülalesinin hâkimiyeti devrini kapsamaktadır.







Kaşkayı Türklerinin İngilizlerle yapılan mücadeleler neticesinde edindikleri tecrübelerle 1920′li yıllarda Pehlevi idaresinin ülkede uyguladığı merkezileştirme politikasına olumlu bakmış, merkezi hükümet aleyhine güneydeki göçerlerin ayaklanmamalarında merkezi hükümete yardımcı olmuşlardır. Kaşkayı Reisi Tahran’da yaşayarak, Şûra meclisini 8. Dönem Fars eyaletinden temsilci seçilmiştir. Ancak, İngilizler geçmişteki olayları unutmayarak, Rıza Şah vasıtasıyla onu 1932 yılında Kasr-ı Kacar zindanında öldürttüler. 1930′lu yıllar Kaşkayıların en ağır ve felaketli dönemi olarak bilinir. Pehlevi rejimi “tahta kapı” yani, göçerlerin yerleşik hayata geçirilmesi siyaseti özellikle Kaşkayıları felakete sevk etmiştir. Kuruluşunu bozmak ve dağıtmak için Rıza Şah, İl’in tayfa reislerinin çoğunu idam, hapis ve sürgün ederek onların yerine kendine bağlı kişileri göçeri ahaliye idareci olarak tayin etmiştir.







Bu arada 1941 yılında Alman-Rus savaşı çıkınca, Türkiye’nin tarafsız kalması ve Avrupa’nın Almanya tarafından işgali sebebiyle, İran müttefik orduları tarafından Rusya’ya yapılan yardımın merkezi durumuna geçmiş ve İran’daki aşiretleri kazanmak için büyük bir mücadeleye başlanmıştı. Bu sıralarda Şah Rıza Almanya yanlısı bir siyaset icrasına kalkışınca, Rusya ve İngiltere’nin müdahalesiyle kendisine bir darbe yapıldı. Bu suretle Sovyet-Rusya Güney Azerbaycan’da, İngilizler de İran’ın orta ve güney taraflarında etkili oldular.







Savlet’üd-devle ölünce yerini Nasır Han aldı. Bu esnada İngilizler, İran hükümetine baskı yaparak Kaşkayların yaylaklarından çıkmalarını engellemeye çalıştılar. Nasır Han, yerleşik hayata geçmenin Fars asimilasyonuna yol açacağını bildiği için, “gücünüz varsa gelin çıkarmayın” diyerek onlara kafa tuttuğu sırada, İngilizler tarafından İsfahan’da bulunan bir Alman casusluk şebekesi dağıtılmıştı. Bunların arasındaki Shulze adındaki birisi, karısı ve arkadaşlarıyla beraber Kaşkayıların arasına kaçtı. Bu son olay İngilizlerin baskısını daha çok artırdı. İran hava kuvvetlerine ait uçaklar Kaşkayılar üzerine bomba yağdırdı. Bu katliama Türkiye’nin Tahran elçisi Cemal Hüsnü Taray ve askeri ateşe Naci Okay araya girerek engel oldular.







Cemal Hüsnü Taray hatıralarında bu hadiseleri kısaca şöyle anlatıyor: “İngiliz sefirine bu aşireti ortadan kaldırmaktansa, İran hükümetiyle de anlaşarak Türkiye’ye götürmeyi önerdim. İngiliz sefiri bunu resmen bildirsinler, kabul ederiz dedi. Hiç beklenmedik bir şekilde Türk dışişleri bakanının onları biz almaya hazırız cevabı, İngiliz hükümetini kızdırdı”. Kaşkayıları saran silahlı kuvvetlerin komutasına bu arada General Cihanbani adında biri atanmıştı. Cemal Hüsnü Taray’ın uğraşmaları sonucu İran hükümeti, Cihanbani’ye işi barış yoluyla çözmesini buyurdu. Bundan sonra Taray şöyle demektedir: “General Cihanbani’ye iletilen emirden iki gün sonra, Kaşkayı aşiret reisinin kardeşi Hüsrev Han’ın sefarette değil, başka bir yerde konuşmak istediği haberi geldi. Türk askeri ataşesi Naci Okay’la Tahran’a 15 km uzaklıktaki binamızda Hüsrev Kaşkay’ı kabul ettik. Bu kahraman Türk bize evvela yaşlı gözler ve temiz Türkçesiyle, babamız ilk defa kardeşleriyle ilgileniyor, minnettarız. General Cihanbani bize her şeyi anlattı ve beni askeri tayyare ile buraya gönderdi. Emirlerinizi almaya geldim, dedi. Kendisine Alman casuslarını İngilizlere vereceksiniz ve İngilizlerin bütün istediklerini yapacaksınız, diye söyledik. Ve tereddüt göstermeden bize sığınanları hayatımız pahasına da olsa teslim etmeyiz. Bu aşiretin namusudur. Bunu aşiretimizin en yaşlısı anamıza danışmadan bir şey yapamayız, cevabını verdi. Anasının Tahran’a gelirken ne buyurduğunu sordum. Türk paşası ne derse onu yap, demiş. Nihayet Almanları kendi elleriyle teslime değil de, sınırlarını terk ettirmeye mecbur bıraktık. Böylece 150-160 bin kişi ölümden kurtuldu”. Bugün pek çok Türk’ün haberinin olmadığı bu yaşananlar, esasında bir ibret vesikasıdır.







Bu sırada 1943 yılında, Tahran’da bir Türk lisesi açılması gündeme geldiyse de; Türk milli eğitim sistemine en büyük darbeyi vuran, eğitimi Türk milli örf ve an’anelerinden uzaklaştıran, bu yüzden de milli eğitim kurumunun başına kim gelirse gelsin, yaptığı yanlışlıklar düzeltilemeyen zamanın milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel tahsisatımız yoktur, diye bu fırsatı ne yazık ki geri tepti. Daha sonra 1943 baharında, Şah Rıza tarafından toprakları ellerinden alınan Kaşkaylar tekrar ayaklandılar. 1943 Haziran’ın da Samiram Kalesini ele geçirdiler. İran hükümeti bükemediği eli öpmek zorunda kaldı. Yapılan anlaşma gereğince, Elburz Dağlarındaki yaylaklarına yeniden kavuştular.



Seyit Cafer Pişaveri adındaki bir Türk’ün önderliğinde, 1945 yılı içinde, Güney Azerbaycan’da, kendilerini asimile etmeye çalışan Fars emperyalizmine karşı Sovyet destekli demokratik bir hareket daha başladı. Eylül 1945’te İran Halk Partisi ile Azerbaycan Demokratik Partisinin birleşmesi üzerine önderliğine Cafer Pişaveri getirilmişti. 12 Aralık 1945’te ise Güney Azerbaycan’da demokratik bir cumhuriyet kuruldu. Türkçe resmi dil ilan olundu. Okullar açıldı. Bütün bu yeniliklerin merkezi ise Tebriz’di. Tam bir yıl sonra Sovyet Rusya ile işbirliği yapan İran hükümeti, onları bastı ve on binlerce insanı öldürdü. Katledilenlerin sayısının 40 bin civarında olduğu sanılıyor. Binlerce kişi de kuzeye kaçmak zorunda kaldı. Bu sırada Pişaveri de Moskova’da bulunuyordu ve sığınma istedi. Bakü’de mecburi ikamete tabi tutuldu ve 1947’de de KGB tarafından görevlendirilen bir Ermeni’nin eliyle ortadan kaldırıldı. Gerçekte bu Türk hükümetinin ilanında ve bertaraf olunmasında da Sovyet Rusya’nın parmağı vardı. Onlar İran’a karşı Türkleri, Türklere karşı Farsları çok iyi kullandılar.







Kaşkaylar 1950′li yıllarda milli cephenin, Musaddık hükümetinin petrol sanayisini millileştirme politikasını desteklemiş, o zaman ilbeyi olan Hüsrev Han, Şura meclisinin temsilcisi sıfatıyla Musaddık hükümetinin bu tedbirlerine destek vermiştir.







MUSADDIK VE ULUSAL CEPHE







“İran 1952-1953; ben oradaydım!” Diyen Altemur kılıç Vatan gazetesinin temsilcisi olarak İran’a gitmiştir. Musaddık’ın Ulusal cephesinin devrilme hikâyesini şöyle anlatmıştır.



“Musaddık’ın sonu… İşte ben İran’a 1952’de gittim. Şah’la konuştum. Bana bir seccade hediye etti… Musaddık’ı hasta yatağında üzerinde haki rengi bir pijama varken ziyaret ettim, röportaj yaptım… Musaddık benimle Türkçe “danıştı” (konuştu). Anasının Türk olduğunu söyledi. O da emrime bir otomobil verdi. Şiraz’a, İsfahan’a ve Mollaların merkezi Kum şehrine gittim. Orada zamanın güçlülerinden, Molla Kaşani ile konuştum.







Daha sonra Muhammed Musaddık (5 Mart 1967’de öldü.) Şah Muhammed Rıza Pehlevi’yle büyük bir iktidar çekişmesi sonucu Başbakan oldu ve Başbakanlığı sırasında, (1951-1953) İran’daki İngiliz petrol tesislerini millileştirdi. Musaddık, İngilizlerin ve Amerikalıların tepki ve entrikaları sonucu 1953’de, Şahın damadı General Zahidi’nin başında olduğu bir darbeyle devrildi. İran’ın kuzeyinde petrol çıkarma ve arama hakkı tanınmasına karşı başarılı bir muhalefet hareketi yürüttü. Ardından İngilizlere ait Anglo-Iranian Oil Company Ltd.’nin İran’daki tesislerinin millileştirilmesi çağrısında bulunarak, milliyetçi çevrelerde büyük saygınlık kazandı. Musaddık’ın hazırladığı İran petrollerinin millileştirilmesini öngören yasa tasarısı 1951’de meclisten geçti ve Şah, meclisin bu kararıyla daha da güçlenen Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı.







Millileştirme kararı İran’da giderek derinleşen bir siyasi ve ekonomik bunalıma yol açtı. Musaddık ve önderlik ettiği Ulusal Cephe Partisi, halk arasında güçlenmeye devam ettiyse de, yönetimde güçlü bir konumu olan elitlerin ve Batılı güçlerin Musaddık yönetimine tepkileri yoğunlaştı. İngilizler çok geçmeden İran petrol pazarından çekildiler. Musaddık’ın İran petrolü için yeni pazarlar bulmada karşılaştığı güçlükler ekonomik sorunları derinleştirdi. Şah dönüyor… Musaddık’la ciddi bir iktidar mücadelesi içine giren Şah, Ağustos 1953’te başbakanı görevden alma girişiminde bulundu. Ama Musaddık yanlılarının başlattığı kitlesel sokak gösterileri karşısında İran’dan kaçmak zorunda kaldı. Musaddık’ın muhalifleri olaydan birkaç gün sonra ABD’nin de desteğinin alındığı iddia edilen bir darbe düzenleyerek Musaddık’ı yönetimden uzaklaştırdılar ve Şah’ın ülkeye dönmesini sağladılar..” Ve Musaddık hükümeti böylece sona ermiş, Kaşkayı’lar için tekrar buhranlı döneme girilmiştir. Devam olarak Altemur Kılıç İran macerasında Kaşkayı Türkleri ile de görüşmüştür..”



“İran’ın güneyindeki Türk Kaşkayları ziyaret ettim… İranlılar Türk konusunda hassastırlar… Hatta Azerilerin Türk olduklarını kabul etmek istemezler. Ben, bunun için Kaşkayıların başı Hüsrev Kaşkayı’ya çekinerek; “Türksünüz değil mi” dedim, O hiddetle “Senden fazla Türküm” diye tepki gösterdi.



Kaşkaylar Azerbaycanlılardan sonra İran’daki en büyük Türk grubudur. Sayıları 1.5-2 milyon arasındadır ve siyasi olarak iyi örgütlenmiş aktif bir gruptur. İran yönetiminin art arda yaptığı yerleştirme çabalarına rağmen çoğunluğu Fars eyaletinde hâlâ göçebe olarak yaşamaktadır.



Moğollar devrinde Doğu Türkistan’dan göçerek İran’a gelip yerleşen Kaşkayı Türkleri törelerine bağlılıkları ile meşhurdurlar.







Kaşkayılar kendilerini bazen “Canihanî” olarak adlandırır. Bunun nedeni de bugünkü Kaşkayı aşiretler konfederasyonunu kuran kişinin “Cani Ağa (Han) Kaşkayı” adında bir boy beyi olmasıdır.



Son zamanlara kadar yarı göçebe hayatı süren Kaşkayılar, birbirlerine olan bağlılıkları, plânlı ve örgütlü hareketleri ile tanınmışlardır. Milli ve mahalli örflerine bağlı bir takım müesseselere de sahiptirler. “İlhan” lık idaresi sistemi bu müesseselerden biri sayılır. Ayrıca, mümtaz sınıftan sayılan “İlhan” ailesi dışında, Kalantar, Kethuda, Ra’ye, Tabeke-i Pest gibi tabakalar da mevcut olup, bunlar hep kendi törelerine göre idare edilirler..” Demiştir. Altemur Kılıç’tan alıntıladığımız bu bölümler Musaddık dönemi ve Kaşkayı Türkleri hakkında bizlere yansıttığı bilgiler, gözlemler açısından çok değerlidir. Musaddık’ın neden devrildiği ve bölgede İngiliz, Amerikan ve Rusya’nın “stratejik oyunlarını” göstermesi açısından da oldukça mühimdir.. Bir diğer önemi ise Kaşkayı İlhanı Hüsrev Han’ın hiddet ile “senden fazla Türk’üm” çığlığıdır ki bu çığlık esir Türklerin ‘ağabey yahut baba’ olarak gördükleri Türkiye’ye haklı bir serzeniştir. Çünkü onlar ‘babaları’ tarafından tanınmamak gibi bir psikoloji ile ‘babalarına’ sitem etmişlerdir.







İkinci Dünya Savaşı sırasında, İngilizler ve SI’R (Güney Polisi) güçleri Şiraz’ı işgal etmişlerdir. Soletdolehi komutasındaki Kaşkay kuvvetleri, kenti dört bir yandan kuşatmışlar, İngilizleri ve diğer yabancı orduları bozguna uğratarak kenti işgalden kurtarmışlardır.







1943 yılında İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Kaşkayları ortadan kaldırmak için savaş açmıştır. Bu savaşlarda Kaşkaylar, Somirom, Kazerun ve Firozabad kentlerine saldırmak zorunda kalmış ve hükümet güçlerini bozguna uğratmışlardır. Kaşgaylar bu çatışmaların hepsinden kazançlı çıkmışlardır.







1967 yılında Muhammed Rıza Şah’ın zulmü ve baskıcı rejimi halkı bunaltmış ve Kaşkaylar, Bahman Han önderliğinde devlete karşı ayaklanma başlatmışlardır. Ayaklanma, merkezî hükümetin birtakım vaatler vermesi ile sona ermiştir. Ancak, Şah’ın güçleri verdikleri güvencelere rağmen masum halka saldırmaktan geri durmamışlar ve daha sonra başlayan savaş üç yıl sürmüştür.







İran Devrimi’nden sonra yapılan meclis seçimlerinde Kaşkay Kağanının kardeşi Hüsrev Han başarılı oldu. Anayasa Mahkemesinin Türk hakları üzerinde tartışma başlatması üzerine Kaşkay ordusu Fars bölgesinde hükümete karşı çıktı. İki yıl süren savaştan sonra, İran kuvvetleri bu savaşı kazandı ve Hüsrev Han ile iki arkadaşını idam etti. Yüzlerce kişinin Kaşkay bölgelerinde yaşamalarını yasakladılar. İran hükümdarları her zaman Kaşkayılarla savaşmaları için başka aşiretleri kışkırtmışlardır.







Türk boyları arasında, yerel ihtilâflar, tarih boyunca hiç bitmemiştir. Bu hâl göçebe Türk kesimlerinde daha yoğun olarak gözlenir. Aralarındaki ihtilâf birlik ve bütünlük içinde olmalarını engellemiş; bu hâl emperyal güçlerin yönetimi ele geçirmesine yol açmıştır. Anadolu Türkmen aşiretleri arasında ve aşiretlerle merkezî yönetim arasında cereyan eden ve destanları ağıtlaşan yüzlerce olay vardır.







1979 İran devrimine kadar Kaşkaylar, Rıza Şah’ın gizli güvenlik elemanları tarafından büyük bir baskı alltında tutuldular. Çeşitli şehirlere ve kasabalara dağıtılarak yerleşik hayata zorlandılar. İslam inkılabından önce ve sonra Kaşkaylar tekrar toparlanmaya çalıştı. Dış ülkelere göçmüş Kaşkaylar dönüp, İslam Cumhuriyeti idarecileriyle görüşüp yeni hükümete yardımcı olmaya hazır olduklarını bildirdiler. Ancak bu fikirbirliği uzun sürmedi. 1982 yılında Şirazve Firuzâbâd yakınlarında, Kaşkaylılarla pasdarlar arasıda birçok çarpışmalar meydana geldi. Kaşkayların İlhanı Hüsrev Han zindana atılarak 1982 yılında Şiraz’da idam edildi.







Günümüzde Kaşkay Birliği sekteye uğratılmış, umumiyetle, göçeri hayat çeşitli zorluklar taşısa da Kaşkayılar zor sosyal ve iktisadi hayatlarını devam ettirmektedirler. Kaşkayılar İran içerisinde milli medeni hukuktan yoksun edilmiş azınlıkta kalan diğer halklar gibi kendi hukuklarını elde etmek için mücadeleden çekinmiyorlar, maddi ve medeni taleplerini elde edene kadar mücadeleye devam etmektedirler.







Kaşkayı Türklerinin bu isyanının, çağdaş İran tarihine ilk anti-komünist direniş olarak geçtiği söylenmektedir. Ardından Nasır Han’ın kardeşi Hüsrev, Kaşkay temsilcisi olarak İran meclisine girdi. Kaşkayları, 1951 yılında başbakan olan Dr. Musaddık zamanında birtakım haklar kazandıkları için, o iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra, yeniden ayaklandılar. Türk asıllı bir milliyetçi olan ve Fars şovenizmine karşı duran Musaddık’ın yönetimden alınmasının sebebi de, II. Dünya Harbinden sonra Amerika güdümüne giren İran petrollerini millileştirmesi idi. Bazı önemli kademelere Türkleri yerleştiren Musaddık’ın iktidardan indirilmesiyle beraber ülke dışındaki Muhammed Rıza Pehlevi bir süre sonra tekrar iş başına çağrılmıştı. Bu suretle İran, askeri birliklerini alarma geçirdi. Kaşkayılar, ordu kuvvetleriyle çarpışmaya karar verdiği bir sırada şah, Hüsrev Han’a memleketten ayrılmasını isteyen bir ültimatom gönderdi. Herhalde Nasır Han, bu sırada çıkacak bir savaşın Tudeh’in işine yarayacağına inandığı için, hükümetle anlaşmayı uygun görmüştü.







Bu arada 1962 yılında uygulamaya konulan toprak reformu esnasında, arazileri ellerinden alınan Kaşkayı Türkleri bir kez daha İran hükümetine başkaldırdılar. İran hava kuvvetlerine bağlı sekiz uçak Kaşkayı topraklarını bomba yağmuruna tuttu. İran jandarma komutanı, olayı yerinde incelemek üzere Şiraz’a hareket etti. Öte yandan Fars eyaleti kumandanı hükümete başvurarak, acele takviye gönderilmesini istedi. Bu, Türk ırkının kahraman evlatları ellerindeki dolma tüfeklerle iki İran uçağını düşürdüler. Türk’ün başkaldırışını bu şekilde önlenemeyeceğini anlayan şah, verdiği emir ile başta Hüsrev Han olmak üzere birçok Türk ileri gelenini idam ettirdi. Bunu engellemek için zavallı Kaşkay Türkleri çok çalıştılar, hatta birtakım suikast faaliyetlerinde de bulundularsa da, ellerinden bir şey gelmedi. Türkiye maalesef sınırlarının ötesindeki kardeşlerinin vahşetle yüz yüze kaldığı bu hadiseye de tepki göstermedi ve Kaşkay Türkleri en son olarak 1966’da ayaklandılar.







Kaşkayıların 1962’deki bu başkaldırılarının ardından 1963 senesinde Kum’da, önderliğini annesinin bir Türk olduğu söylenen Ayetullah Humeyni’nin yaptığı bir hareket vukua geldi. Ancak bu göstericiler yakalanarak, idama çarptırıldılar. Humeyni’yi İran’ın hatırı sayılır kişilerinden Ayetullah Şeriat Medari araya girerek kurtardı. Humeyni önce Türkiye’ye, oradan da Fransa’ya gitti.







KAŞKAYILARIN KÜLTÜR, SANAT VE YAŞAM TARZI







Kaşkayların İran’a gelişleri hakkında tarih kaynaklarında kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır. Aslen Oğuz Türklerinin Kayı boyundan kopma bir uruk olan Kaşkaylar, Cengiz Han harekâtına katılarak Rızaye Gölü, Van gölü, İrevan ve Nahçivan çevresinde yerleşmişler ve bu dönemden itibaren yaşamaya başlamışlardır. Bundan 800 yıl önce baskı ve zulümlere maruz kaldıkları için küçük gruplar hâlinde İran’ın güneyine göç etmişlerdir. Safeviler zamanında büyük bir il olmuşlardır. Bu zamandan itibaren bunları bir süre Cani Ağa adlı bir kağan yönetmiştir.







“Kaşkay” adının nereden geldiği hakkında birkaç farklı görüş vardır. Bu görüşler şunlardır: Kaşkay adı iki kelimeden oluşmaktadır. “Kaş”-”Kayı”. Kaş akıncı birlik demektir. Kayı ise, 24 Oğuz boyundan biridir. Kaşkayilerin atlarının alnı beyaz olduğu için bu adı almışlardır. Kaşgar şehri, Kaşkayıların ilk yaşadıkları yer olduğu için bu adı aldıkları söylenmektedir.







Kaşkay dili, Batı Oğuz Türklerinin kullandığı dillerdendir. Azerbaycan ve İstanbul dilleri ile kökeni aynı olup yalnızca şiveleri yönünden farklıdır. Kaşkayların Nadir Şah zamanına kadar kendi alfabeleri vardı. Bu alfabe 40 harfli idi.







Kaşkayların idare sistemini göçebelik dönemlerinden beri süregelen hayat gelenekleri oluşturur. Buna göre, İlhan, uruğun mutlak hâkimidir. Halkın idaresini bütünüyle o düzenler. Göç yollarının idaresi ve düzeni de ona aittir. Bu süratle Kaşkaylar en eski Türk göçebe devletinin son örneği olarak kabul edilebilir.







Kaşkay ilinin en önemli mesleği hayvancılıktır. Bu yüzden göçebe olarak yaşarlar. Geniş ve verimli arazileri olduğu için hayvancılıktan sonra gelen meslek ziraatçiliktir. Bu mesleklere bağlı olarak bütün ihtiyaçlarını kendileri karşılarlar. Bu yüzden şehir hayatına fazla ihtiyaç duymazlar.







Kaşkaylar için el dokumacılığı da çok önemlidir. Dokumacılıktan kendi ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi gelir de elde ederler. Bu yüzden el dokumacılığında çok başarılı olmuşlardır. Kaşkaylar hayvancılıkla uğraşırlar. Hayvanlardan elde ettikleri yünleri önce ip hâline getirirler. Bu ipleri doğal bitkilerden faydalanarak çeşitli renklerde boyarlar ve el dokumacılığında kullanırlar. El dokumalarının çeşitleri şunlardır: halı, gebbe, kilim, cacim, rend, keçe, çadır. Kaşkaylar eskiden beri el dokumacılığına büyük önem vermişlerdir. El dokumacılığı artık gelenek hâline gelmiştir. Bu yüzden el dokumacılığında çok başarılı olmuşlardır. Bunun en iyi örneği, Viktoriya Müzesindeki 400 yıllık Kaşkay halısıdır. Hatta 1995 yılında Almanya’da düzenlenen el dokumaları yarışmasında birinci olmuşlardır. Günümüzde Kaşkay el dokumaları, İran dokumaları adı altında dünyadaki pek çok evi süslemektedir.







Kaşkaylar hayvancılıkla uğraştıkları için hayvanların her türlü ürününden faydalanırlar. Etini yerler, yünlerini el dokumacılığında kullanırlar ve derilerini de gereksinim duydukları bazı eşyaların yapımında kullanırlar. Bu eşyalar şunlardır: meşk (Su saklamak ve taşımak için kullanılır), yağ derisi, peynir derisi yayık ayranı derisi, yoğurt derisi, debbe (barut yeri), halhal yeri, saçma yeri, silâh kabı,







Kaşkaylar göçebe olarak yaşadıkları için eşyalarını at, eşek, katır, deve gibi hayvanlarla taşırlar. Bu hayvanlar içinde at çok önemlidir. Tüm Kaşkaylar daha çocukken ata binmeyi öğrenirler. Hemen hemen hepsi usta binici hâline gelirler. At üstünde çeşitli akrobatik hareketleri rahatlıkla yapabilmektedirler.







Tarihte devamlı savaş hâlinde bulunmuşlardır. Bunun için tıpkı ata binmek gibi silâh kullanmak da çok önemlidir. Daha çocukken silâh kullanmayı öğrenirler ve her biri usta birer atıcı olurlar. Ayrıca, Kaşkaylar göçebe hayatı sürdükleri için çeşitli problemler ve tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu sebeple silâh kullanma konusunda ustalaşırlar. Sürekli vahşi hayvanlarla karşılaşabilirler. Canlarını, mallarını korumak veya etlerinden faydalanmak için de avcılık yaparlar.







Kaşkaylarda müzik ve şiir çok önemlidir. Kaşkaylar göçebe olarak yaşadıkları için sözlü kültürleri gelişmiştir. Şiir ve müzikle de uğraşmışlardır. Halk arasında da şiir ve müzikle anlaşıyorlardı. Günümüzde kitap okuma ve yazma yaygın olup şiir ve müziğe de gereken önem verilmektedir.



Kaşkayiler İran’ın İsfahan, Fars, (Şiraz, Firuzabat) Köhlükiye, Boyurahmet, Buşehir, Huzistan bölgesinde yaşamaktadırlar. Kaşkaylar, İran’da kısmen göçebe hayat süren, oldukça büyük ve kalabalık bir Türk boyudur. Göçerlerin göç alanları, yolları ve yaşam tarzları çok iyi bir şekilde plânlanmıştır. Ekseriyetle kışı İran Körfezi’nin doğusundaki Zagras dağlarının doğu eteklerinde geçirirler. İlkbahara doğru kuzeyde İsfahan eyaletine çıkmakta, kış başlangıcında ise tekrar güneye dönmektedirler. Sayılarının net bir şekilde bilinmemesine rağmen göçerler dâhil 3 milyon civarında oldukları sanılmaktadır.







Yılda iki defa göç eden Kaşkayilerin ilk göçü ilkbaharda ikinci göçü sonbaharda olur. Göçün kesin tarihini havaların gidişatı, yem durumu gibi hususlar tayin eder. Göç bazen teker teker bomku (uruk)lar şeklinde olur, bazen iki üç bomku birleşerek göçer; göçün zamanına, göçe katılacak olanlara ve göçün süresine aksakallar karar verir. Göçten evvel aksakallar fala bakarlar, iştahare ederler göçün zamanını tayin ederler. Aksakallar yaşlı erkeklerden oluşur, aksaçlıdan aksakal olmaz. Aksaçın geçerli sözü olmaz. Bir aksakal ölünce onun söz hakkı oğluna geçer, oğlu yok ise erkek kardeşine geçer. Yönetim daima erkek akrabalıkla sürer. Göç esnasında her bomku (uruk)un göçeceği yer, izleyeceği yol, kışlık ve yazlık yurtlar göç boyunca konaklanılan yollar belirlenmiştir. Kışlık yurtların seçimi; yüksek yer yurtlan için dağ tepeleri ve yakın yurtlar için rakımı düşük yerler seçilir. Göç, eşyaların toplanması ile başlar; eşyaları kadınlar, çadırları erkekler toplar.







Bugün Kaşkayıların ancak üçte ikisi kanunlarla iskâna mecbur tutulmuştur. Diğerleri ise hâlen atalarının geleneklerine sadık, eski Türk hayatını yaşayarak, resmî idare sistemine sımsıkı bağlanmışlardır. Kaşkayi ili bugün bile, İran’ın güneyindeki Fars eyaletinin en kudretli ve nüfuzlu aşiretidir. İran’da siyasî olaylara karışan Kaşkayılar İktisadi yönden zengin topraklara sahiptirler. At yetiştiriciliğinde, halıcılık ve el dokumacılığında dünyaca tanınmışlardır.







Kaşkayılar cesur ve civanmert insanlardır. Bu özelliklerini görebilmek için büyük çoğunluğu hamaset içerikli mahalli menkıbe de olsa Kaşkayı tarihlerine göz atmak gerekir.











SONUÇ:







Bölge Türklüğünün haber kaynaklarından olan Babek Şahit Kaşkayı Türklerinin son dönem yaşantıları ve siyasi sıkıntılarını tarihi serüveni ile beraber şöyle aktarmaktadır: “İran merkezi bölgelerinde Kaşkayı Türkleri yaşamaktadırlar. İran’ın Fars eyaletinde yaşayan bu Türkler hâlâ millî dil ve kimliklerini korumuşlardır. 1924 İngiltere girişimi ve askeri darbe neticesinde İran hükümeti Türk-Kaçar hanedanından Fars-Pehlevilere devrildiği zaman yeni hükümetin ilk işi Kaşkayı Türklerini silahsızlandırma ve yaşam biçimlerini değiştirme olmuştur. Geçmiş yüz yıl zarfında İran’da iktidara gelen bütün devletler Kaşkayı Türklerine sürekli baskılar yapmışlar. 1979 İran devrinden sonra Kaşkayı Türkleri Hüsrev Han Kaşkayı liderliğinde yeni iktidara karşı çıkmış ve bu sebepten arkadaşları ile beraber İran İstihbaratı ve Devrim Muhafızları tarafından gözaltına alındıktan sonra 1983 yılında idam edilmişlerdir.



Hüsrev Han: Doktor Hüsrev Han Kaşkayı’nın İran İslam Devrimi’nden sonra giriştiği milli devlet kurma teşebbüsü bilinen son milli başkaldırıdır. Henüz 21-22 yaşlarındayken 2. Dünya Savaşı sırasında, Kaşkayılara önderlik etme görevini üstlenen Hüsrev Han Şiraz ve havalisindeTUDEH’in hâkimiyeti ele geçirme hareketine karşı büyük ve şerefli bir mücadele başlatmış ve bunların hepsinde de başarılı olmuştur. Bu arada İran’ın meşhur başbakanı Musaddık’ı da ölüm mangalarının elinden alarak idam edilmekten kurtarmıştır. 1963 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin “Ak devrim” adı altında başlattığı ve aslında İran’da yaşayan bütün Türk boylarına ait verimli toprak ve yaylakların Türklerin ellerinden alınarak Farslara verilmesini hedefleyen “Topraklandırma Planı”na ilk önce Hüsrev Han karşı çıkarak başkaldırı hareketini başlatmıştır. Sonu binlerce ölü ve yaralı vermekle bitecek olan bu mücadelede İran’ın tanklı, toplu askeri imha harekatına karşı cesaretle koymasını bilmiş büyük bir komutandı. İran Şahı’nın İslami bir devrimle alaşağı edilmesinden kısa bir süre sonra Mollaların, Türklerin mecliste temsil edilmelerini önleme hareketine girişmeleri üzerine Hüsrev Han, tekrar İran Türklerinin başına geçti. Devrimden sonra gidilen seçimlerde yapılan bütün baskı ve engellemelere rağmen Şiraz’dan milletvekili seçilmeyi başardı. Fakat daha sonra Humeyni’nin bizzat Hüsrev Han hakkında “Türkiye ve Amerika hesabına casusluk yaptığı ve rejim aleyhtarı olduğu” yolundaki suçlaması sebebiyle meclisten atıldı. Hüsrev Han bu sürede gözaltına alınmış ve Kaşkayı Türkleri ile İran kuvvetleri çok şiddetli çatışmalar yaşamışlardır. Daha sonra Kaşkayıların bu gücünden ötürü geri çekilmek zorunda kalan İran yönetimi sulha razı olmuştur. Hüsrev Han rejim güçlendiğinde tekrar imha planı olacağını öngörmüştür. Bu düşünceyle Türk birliğini sağlamak ve milli bir devlet kurarak istiklalini ilan etmek üzere harekete geçer. İstiklali sağlamak için Humeyni diktasına karşı Şii-Sünni farkı gözetmeksizin bütün Türk boylarının birleşmesini temin etmek üzere yine büyük bir dava adamı olan General Muhtar Karabağ ile birlikte Azerbaycan-Türkmen ve Kaşkay Türk boyları Milli Kurtuluş Hareketi’ni yürütmek gayesi ile Milliyetçi Müsavat Partisi’ni kurar ve partinin genel başkan yardımcılığını üzerine alır. Partinin kurulması ile Caferi mezhebine bağlı Azeriler ile Sünni Türkmen ve Kaşkayılar yek vücut olurlar. Aynı siyasi çatı altında toplanırlar. İşte bu büyük mücadele sürerken umulmadık bir anda Hüsrev Han yakalanarak tutuklanır. İtham yine “Türkiye ve Amerika hesabına casusluk yapmak, rejim aleyhtarı olmaktır.” Cezası ise idamdır.



Hüsrev Han’ın idam edilmesini önlemek için başta Kaşkayılar olmak üzere Milliyetçi Müsavat Partisi ve diğer Türk boyları olağanüstü bir gayret gösterirler. Fakat bütün bu girişimler neticesiz kalır. Bunun üzerine Kaşkaylı savaşçılar ülke çapında yaygın suikast ve sabotaj eylemlerine başlarlar. Hatta Hüsrev Han’ın idamından 6 saat önce Humeyni Meydanı’nda patlattıkları bombalarla 80 kişiyi öldürüp binlercesini de yaraladılar. Lakin idamı önleyemediler.



Bu büyük dava adamı Kaşkayı Türklerinin milli direniş ve bilincinin son kahramanlarındandır. Kaşkayı Türkleri onu hiçbir zaman unutmamışlardır. İran basınında yer alan habere göre 5 Nisan 2015’te İran İstihbaratı elemanlarından ve eski İran Devrim Muhafızı elemanı Memir Abdullah Hüseyin oturduğu villadan kaçırılıp öldürülmüştür. Abdullah Hüseyin öldürüldükten sonra villasına geri götürülüp ve üzerinde bir notla beraber evi önüne bırakılmıştır. Bırakılan notta bu cümle yazılmıştır: “Bu kişi Hüsrev Han idamında rolü olduğu için amelleri cezasına yetiştirilmiştir.”



NOT: BU YAZININ YAZILMASINDA HER TÜRLÜ DESTEĞİ SAĞLAYAN: ADINI TELAFFUZ ETMEMİN ONUN İÇİN SIKINTI DOĞURACAĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM İÇİN YAZAMADIĞIM TURAN GÖNÜLLÜSÜ KAŞKAYI TÜRKÜ KARDEŞİME BİN SELAM…



KAYNAK:







“Geçmişten Günümüze İran’da Türk Bağımsızlık Hareketleri”, Güney Kafkasya Halkları Dil-Tarih-Kültür İlişkileri Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Ordu 2011







Mirza Bala (Mehmetzade)- Milliyet Gazetesi- 20.08.1953, Sayfa:2







KAŞGAY TÜRKLERİ HAKKINDA BİLGİ – Dr. Elnur Hasan MİKAİL



---

KAYNAK:

http://www.ulkuocaklari.org.tr/turklerin-asi-boyu-kaskayilarkaskaylar-ersagun-erdas.html