BASIN BÜLTENİ Burcu: “27 Mayıs buluşmasında mutabakatların ortaklaşa açıklanacağına ilişkin iddialar doğru değil” - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









BASIN BÜLTENİ Burcu: “27 Mayıs buluşmasında mutabakatların ortaklaşa açıklanacağına ilişkin iddialar doğru değil”
Tarih: 10.05.2016 > Kaç kez okundu? 1180

Paylaş


Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, “liderler arasında 27 Mayıs’ta yapılacak görüşmede, bugüne kadar varılan mutabakatların ortaklaşa açıklanacağına” ilişkin Rum basını kaynaklı haberlerin doğru olmadığını belirterek, “Liderlerin alınmış böyle bir kararı yoktur” dedi.

Yazılı açıklamasında, güvenlik ve garantiler başlığı altındaki bazı konuların Rum basınında çıkan haberlere atfen Kıbrıs Türk basınında yer aldığına da dikkat çeken Burcu, “Her zaman söylediğimiz gibi, güvenlik ve garantiler başlığı, görüşmelerin en son safhasında ve bütün ilgili tarafların masa etrafında olacakları bir aşamada görüşülecektir” ifadesini kullandı.

“Ortak ordu” konusunun da gündeme getirilmeye çalışıldığını, bu konuda ortak bir anlayış ve uzlaşının olduğu izlenimi yaratılmaya çalışıldığını da vurgulayan Burcu, “Bu da doğru değildir ve ancak zamanı geldiğinde ele alınabilecek konulardan biridir” diye ekledi.



Özgürgün: “Kıbrıs Türk halkının ortak hedefi AB ailesi içinde yer almak”



Başbakan Hüseyin Özgürgün, 9 Mayıs Avrupa Günü nedeniyle yayımladığı mesajda, “Hükümet olarak, Kıbrıs Türk halkının ortak hedefinin AB ailesi içinde yer almak olduğunu, AB entegrasyon sürecinin de Kıbrıs Türk halkı ve Anavatan Türkiye olmadan tamamlanamayacağını belirtmekte yarar görüyoruz” ifadelerine yer verdi.

Özgügün, hükümet olarak, çözümün önündeki en büyük engelin Kıbrıs Rum tarafı olduğu göz ardı edilmeden, Kıbrıs Türk tarafının tüm iyi niyet ve gayretleri dikkate alınarak, hem Anavatan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımının önündeki engellerin kaldırılması, hem de Kıbrıs’ta her iki halkın haklarını en iyi şekilde gözeten adil ve kalıcı bir anlaşmaya varılması adına, gerekli destek ve katkının verilmesinin haklı beklentileri olduğunu söyledi.

Başbakan ayrıca, 2004 yılında hem BM’nin çözüm planına, hem de AB’ye onay veren taraf olan ancak verilen tüm sözlere rağmen izolasyonlarla ve ambargolarla cezalandırılan Kıbrıs Türk halkının, haklı talebinin ve hükümetin AB’ye yönelik uyum çalışmalarının kararlılıkla sürdürüldüğünü ifade etti.

66 yıl önce Fransa Dışişleri Bakanı’nın adını alan Schuman Deklarasyonu’nun 9 Mayıs 1950 tarihinde kabul edilmesiyle Avrupa bütünleşmesi fikri doğduğunu kaydeden Özgürgün, yaşanan büyük savaşlar, ekonomik yıkımlar sonrası Avrupa kıtasına barış, istikrar ve özgürlük vadeden Avrupa Birliği projesinin başlıca hedefinin üye ülkelerin ortak paydalarda birleşerek çatışmaların sonlandırılması, kıtada barış, ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması olduğuna işaret etti.

AB’nin, farklı halkların, milletlerin ortak bir ülkü etrafında uyum içinde, ortak bir gelecek için çalışabilecekleri, insanlık tarihinin en önemli projelerinden biri olduğunu kaydeden Özgürgün, devletlerin yeniden yapılandırılması, ülkelerin ekonomik ve siyasi yönden güçlendirilmesi, insan haklarının iyileştirilmesi adına büyük ilerlemeler kaydedildiğinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu söyledi.

Özgürgün, başta Kıbrıs Türk halkı olmak üzere tüm Avrupa halklarının 9 Mayıs Avrupa Günü’nü kutladı.



Tatar: “KKTC’nin Türkiye’ye borcu 4 milyar Euro civarında”



Ulusal Birlik Partisi (UBP) Lefkoşa Milletvekili Ersin Tatar, KKTC’nin Türkiye’ye borcunun 17 milyar Euro değil, en fazla 4 milyar Euro civarında olduğunu söyledi.

Tatar dün yaptığı açıklamada, konuyu istismar eden Rum tarafının, Kıbrıs Türkü’nü Türkiye’den koparmayı amaçladığını iddia etti. Ersin Tatar, Türkiye’nin bu borç için hiç bir şekilde Kıbrıs Türkü’nü sıkboğaz etmesi ve aleyhine bir şey yapmasının söz konusu olmadığını kaydetti.

Kıbrıs konusunun temel nedeninin Rum-Yunan ikilisinin adayı kendi egemenlikleri altına alma hayalleri olduğunu söyleyen Tatar, “Bu ikili öteden beri Kıbrıs gibi stratejik ve ekonomik potansiyeli yüksel bir adaya sahip olmakla pek çok sorunlarını aşabilecekleri ve dünyadaki konumlarını güçlendirebileceklerini hesaplamaktadırlar” ifadesini kullandı.

Bu nedenle ortaya çıkan tüm anlaşma olasılıklarının Rum-Yunan işbirliği veya danışıklı dövüşle yok edildiğini kaydeden Tatar, bugün de durumun aynı olduğunu söyledi.

Ersin Tatar, Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis’in daha geçen hafta yaptığı açıklamada, ‘stratejik hedeflerinin; İsrail-Mısır ve Kıbrıs gazını Yunanistan’a götürmek’ olduğunu açıkladığına işaret etti.

Anastasiadis’in, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile yapılan görüşmeleri başka hesaplarla sürdürdüğünü itiraf ettiğini belirten Tatar, Rum liderin müzakerecisi Andreas Mavroyannis ise verdiği demeçte, Türkiye ile Kıbrıs Türk halkını karşı karşıya getirebileceği zannıyla, Kıbrıs Türkü’nün Türkiye’ye 17 milyarı Euro borcu olduğunu iddia ettiğini kaydetti.

Tatar, “Bu silinmezse, adada bir anlaşma olamayacağını ileri sürmek gibi bir cürette bulunmuştur. Bir kere eski bir Maliye Bakanı olarak şunu belirteyim ki, Mavroyannis, ya yanlış bilgilere sahiptir ya da bilerek yalan söylüyor” dedi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinin Türkiye’ye borcunun 17 milyar Euro olmadığını kaydeden Tatar, şöyle devam etti:

“Bizim Türkiye’ye borcumuz en fazla 4 milyar Euro civarındadır. Türkiye bugüne kadar Kıbrıs Türkü’ne pek çok yardımı hibe şeklinde yapmıştır. Türkiye borç olarak kayıtlara geçenler içinse hiç bir şekilde Kıbrıs Türkü’nü sıkboğaz etmemiş, bu borcu bizim aleyhimize kullanma yoluna gitmemiştir”

Tatar, Türkiye ile Kıbrıs Türkü arasındaki ilişkinin kardeşlik ilişkisi olduğunu belirterek, Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’nü kendi devlet sınırları içinde yaşayan vatandaşlarından ayrı görmediğini ve başlıca amacının Kıbrıs Türkü’nün güvenlik ve refahı olduğunu söyledi.

Ersin Tatar, şöyle devam etti:

“Mavroyannis ve herkes bilsin ki, Türkiye’nin özellikle 1950’lerden bu yana Kıbrıs Türkü’ne güvenliği, ekonomisi, sosyal yaşamı için yaptıkları paha biçilmez değerdedir. Eğer Türkiye olmasaydı, Anastasiades ve Mavroyannis’in sık sık övdükleri EOKA Terör Örgütü başarılı olacak ve Kıbrıs Türkü Ada’dan yok edilecekti. Kıbrıs Türk Halkı oyuna gelmeyecek kadar tarih şuuruna ve gerçekleri görme kabiliyetine sahiptir. Bu konuyu ortaya atan Rum tarafı ile istismar etmeye çalışanların yegane amaçlarının Kıbrıs Türkü’nü Türkiye’den koparıp kendi emellerini gerçekleştirmek olduğu açıktır. Bugün hala Kıbrıs Türkü’nü dünyadan izole etmeye çalışan, gençlerimizin dünya ile yarışmasını engelleyen, iş insanlarımızın dünyaya açılmasına takoz koyan, görüşme sürecini umursamadan, verdiği sözleri unutarak hidrokarbon yatakları konusunda tek taraflı adımlar atan, cep telefonları şebekelerinin işbirliği yapmasını bile sağlamayan, eğitim sistemini Türk düşmanlığı üzerine bina eden, Türklere saldırılmasının önüne geçemeyen Rum tarafı asla Türkiye’ye dil uzatamaz. Kıbrıs’taki gerçeklere dayalı bir antlaşma olacaksa elbette buna karşı çıkılmaz ama Kıbrıs Türk Halkı gelişmelerin ve Rum tarafının yapmaya çalıştıklarının bu olmadığının farkındadır. Halkımız özgürlüğünden, egemenliğinden, devletinden, üzerinde yaşadığı topraklardan ve Türkiye’nin etkin fiili askeri güvencesinden asla vazgeçmeyecektir.”



Tatar: “Akıncı’yı Kıbrıs Türkü’nün haklarını Anastasiades’in karşısında layıkıyla korumaya davet ediyorum”



Ulusal Birlik Partisi (UBP) Lefkoşa Milletvekili Ersin Tatar, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı Kıbrıs Türkü’nün haklarını Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiades’in karşısında layıkıyla korumaya davet etti.

Akıncı’nın Rum lidere verdiği yanıtların kendileri için yeterli olmadığını söyleyen Tatar, “Akıncı net konuşmadığı içindir ki KKTC’deki emlak ve inşaat sektörü büyük yaralar almaya devam ediyor. Halkımızın çok önemli bir kesimi gelecek güvenliğinin elden gideceği endişesi yaşıyor, tedirgin oluyor” ifadesini kullandı.

Tatar, dün yaptığı yazılı açıklamada, Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiades’in açıklamalarını ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu açıklamalar karşısındaki tutumunu eleştirdi.

“Anastasiadis, bilinen tahakkümcü, üstünlük taslayan, Kıbrıs Türkünü Avrupa Birliği ile kandırıp, adayı Yunan yapacağını zanneden Rum zihniyetinin devamının kanıtıdır” diyen Ersin Tatar, Rum liderin ifade ettiği temelde bir anlaşmaya “evet” denilmesi halinde, Kıbrıs Türk halkının egemenliğinin, siyasi eşitliğinin, ekonomisinin, mülkünün ve güvenliğinin kalmayacağını savundu.

Cumhurbaşkanı Akıncı’yı Rum lider karşısında Kıbrıs Türkü’nün haklarını layıkıyla korumaya davet eden Tatar, Rum tarafının 1950’li yıllardan bu yana Kıbrıs’a tümüyle hakim olmak ve Kıbrıs Türkü’nü istediği gibi idare etmek hedefiyle uzun soluklu bir mücadele verdiğini söyledi.

Tatar, “Bugün de yaşanan onca gelişmeye rağmen aynı kararlılığı sürdürüyorlar” diyerek, “Yapılması gereken Rum tarafının her gün bağıra bağıra söylediklerini doğru değerlendirmek ve toplumsal dinamiklerimizi, güçlü yönlerimizi harekete geçirerek, dünyaya istediklerimizi kabul ettireceğimiz yeni bir yol bulmaktır” ifadesine yer verdi.

Tatar açıklamasında özetle şu ifadelere yer verdi:

“Sayın Akıncı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin tehlike anında adaya yine müdahale edebileceği şekilde korunacağına, varılacak antlaşmanın Avrupa Birliği’nin birincil hukuku olmasının Türk tarafı için şart olduğuna, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam etmeyeceğine, iki kurucu devletin yeni bir ortaklık meydana getireceklerine, Kuzey Kıbrıs’taki Türk Kurucu Devleti’nde mülkiyet ve nüfus olarak Türklerin sarih çoğunluğa sahip olacağına, mülkiyette ve toprakta Kıbrıs Türkü’nü perişan edecek düzenlemelere asla izin verilmeyeceğine dair net konuşmayarak hata yapıyor.”



Eroğlu: “Kıbrıs konusunu bilmek sahip çıkmak her Türk ferdinin başlıca görevlerinden biri olmalı”



İstanbul’da bir üniversitede “Kıbrıs’ın küresel ve bölgesel gelişmeler açısından jeopolitik ve jeostratejik önemi” konulu bir konferans veren 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs konusunu bilmek ve Kıbrıs davasına sahip çıkmanın her Türk ferdinin başlıca görevlerinden biri olması gerektiğini söyledi.

Eroğlu konuşmasında, “Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliği, ekonomik çıkarları açısından büyük önemi olduğunu” vurguladı.

Eroğlu, Kıbrıs’ın coğrafik konumu ve stratejik önemine işaret ederek, Kıbrıs’ı elde bulundurmanın Avrupa’dan Asya ve Afrika’ya stratejik genişlemenin anahtarı olduğunu kaydetti.

Kıbrıs’ı elinde bulunduranların veya orada üssü, askeri varlığı olanların Arap yarımadası, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya’daki enerji kaynaklarını kontrol olanağı sağladığının altını çizen Eroğlu, 1990’lı yıllarda Arap yarımadası ve Ortadoğu’dan sonra Kafkasya’daki petrol ve gaz rezervlerinin dünya pazarına aktarılmaya başlamasıyla Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın üç kıta için ithalat ve ihracatta önemli bir geçiş güzergâhı olduğunu, bir başka anlatımla Kıbrıs’ın Süveyş Kanalı ve Karadeniz arasındaki deniz ticaretini denetleyen çok önemli bir coğrafyayı temsil ettiğini söyledi.

3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Uzmanlara göre Kıbrıs’ın gelecekte Orta Doğu’nun güvenliğinin parametrelerinden biri olan su kaynakların sağlanmasında, insanlara su ulaştırılmasında ve su kaynaklarının kontrolünde de büyük öneme sahip olacağına” dikkati çekti.

Eroğlu, “Kıbrıs’ın günümüzün en önemli tehlikelerinden biri olan terörizmle mücadele için de kilit öneme sahip olduğunu” söyledi.

Derviş Eroğlu konuşmasının devamında şunları kaydetti:

"Kıbrıs, Doğu Akdeniz’i çevreleyen istikrarsız ülkeler, terörist grup faaliyetleri ve göçü kontrol etmek için de önemli rol üstlenebilecek potansiyele sahiptir. Kıbrıs, dünyaya hakim olma çabası içindeki büyük güçler için büyük bir jeostratejik önem taşır. Örneğin dünyadaki hegemonyasını sürdürmek isteyen Amerika Birleşik Devletleri küresel ekonomiyi kontrol etmek bunun içinde enerji kaynakları ve ulaştırma hatlarını denetimine almak istemektedir.

ABD için sadece Kafkasya ve Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı ile ilgili değil Basra Körfezi, Orta Asya ve Kuzey Afrika’daki enerji kaynakları ile ilgili güvenlik rolleri için de Kıbrıs önemli avantajlar sağlamaktadır.

Gelişmiş ekonomilere sahip Avrupa ülkeleri, petrol ihtiyacının % 80’ini Orta Doğu’dan karşılamaktadır.

Avrupa Birliği, bu nedenle Kıbrıs’a ihtiyaç duymaktadır ve Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu için Kıbrıs’ın tam üyeliğine Adada bir çözüm olmadan, kendi ilkelerini de bir tarafa atarak onay vermiştir.

Yine uzmanların üzerinde birleştikleri bir konu Avrupa için enerji güvenliği tamamen bu bölgedeki enerji trafiğinin kontrolüne bağlıdır.

Rusya, stratejik çıkarları için Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de etkin olmak zorundadır. Kıbrıs Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, Ceyhan-Süveyş Kanalı gibi Akdeniz’deki önemli petrol taşıma hatlarını denetleyici rol oynadığı için Rusya Kıbrıs’a ilgisiz kalamaz.

Suriye’deki Lazkiye ve Tartus limanlarını kontrol eden Rusya bölgedeki enerji taşımacılığında etkisini sürdürmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Çünkü biliniyor ki Türkiye’de, Ceyhan’da oluşacak bir enerji dağıtım ve pazarlama merkezi en fazla Rusya’yı olumsuz anlamda etkileyecektir. Dolayısıyla Rusya, adayı bir NATO üssü olarak görmekte ve bu yüzden tamamen kendi etkisinden çıkmaması için derin siyasi çabalar göstermektedir.”

Derviş Eroğlu, “Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliği ve enerji politikaları için vazgeçilmez olduğunu” da söyledi ve düşüncelerini şöyle anlattı:

“Kıbrıs Ortadoğu’da petrol trafiğinin güvenliğini sağlama yanında Mersin ve İskenderun limanlarını kontrol potansiyeline sahiptir. Türk deniz kuvvetleri için Doğu Akdeniz’in kontrolünde ada anahtar rol oynamakta ve elinizde olduğunda pek çok avantaj sağlamakta eğer elinizden giderse pek çok dezavantaj kaynağı yaratacak potansiyeli barındırmaktadır.”

Eroğlu Yunanistan’ın ise geleceğini nerdeyse Kıbrıs’a bağlı görmekte olduğunu, stratejik önemini artırmak için Kıbrıs’a ihtiyaç duyduğunu ifade etti ve “Yunanistan’ın Kıbrıs’ı tümüyle ele geçirerek Türkiye’nin rolünü çalmak, Ada’da bir enerji dağıtım ve pazarlama merkezi oluşturma hayali kurduğu bilinmektedir” dedi.

Eroğlu Kıbrıs’ın Türkiye’ye olan yakınlığı dolayısıyla özellikle orta ve uzun menzilli silahların Adaya konuşlandırılması halinde Türkiye için önemli bir güvenlik sorunları doğabileceğinin de unutulmaması gerektiğini söyledi.

Derviş Eroğlu konuşmasında Kuzey Afrika, Ortadoğu, Kafkasya, Karadeniz’de yaşanan gelişmeleri anlattı ve Kıbrıs konusunun birçok bölgesel ve küresel çıkarla ilgili olduğunu ifade etti.

Kendisinin 2010-2015 yılları arasındaki Cumhurbaşkanlığı görevi süresince Kıbrıs sorununun kalıcı biçimde çözülmesi ve bölgede geniş bir işbirliği zemini sağlanabilmesi vizyonu ile çalıştığını, bunun dünyaya ve bölgeye iyi bir örnek olacağını düşündüğünü belirten Eroğlu şunları söyledi:

“Ben, Adamız etrafındaki hidrokarbon kaynakları konusunda, adil ve uluslararası hukuka uygun, sadece kâr paylaşımında değil yönetim süreçlerinde de eşit ve etkin rol alacağımız bir uzlaşmaya kesinlikle hazır olduğumuzu defalarca ifade ettim, bu yönde öneriler ortaya koydum ama olmadı. Rum tarafı bunları hep reddetti.

17 Eylül 2014 tarihinde Anastasiades’le yaptığımız liderler görüşmesinde al-ver safhasına geçme hususunda anlaşmamıza ve ortak sahibi olduğumuz hidrokarbonlar konusunda haklarımızı koruma kararlılığımızı bilmelerine rağmen, Kıbrıs Rum tarafı 9’uncu parselde hidrokarbon araştırmalarına başladı.

Biz de bunun üzerine 2011’de olduğu gibi hak ve çıkarlarımızı korumak adına lisanslandırdığımız Türk şirketi ile sismik araştırma başlattık. Rum lider, başlatılan sismik araştırmayı ve yayınlanan uyarı bildirimini ileri sürerek, Rum siyasi partilerinin tam desteğini sağladı ve masadan kaçtı.

Ne idi bizim önerdiğimiz? Hidrokarbon yataklarındaki araştırmalar konusunda Kıbrıs Türk tarafı da söz hakkına sahip olsun. Elde edilecek gelir bir hesapta toplansın ve çözümün finansmanında kullanılsın. Bulunacak kaynaklar en uygun yol olan Türkiye üzerinden taşınsın ve pazarlansın. Bunları kabul etmediler, etmiyorlar.”

3’ncü Cumhurbaşkanı Eroğlu, Rum Yönetiminin şimdi de 3’ncü tur hidrokarbon yatakları sondaj ihalesine çıkmaya hazırlandığını belirtti ve Türk tarafının bu durum karşısında sessiz ve hareketsiz kalamaması gerektiğini söyledi.

Eroğlu şöyle dedi:

“Rumlar sondaj yapmaya kalkışırsa Türkiye de KKTC ile anlaşmasına uygun olarak bölgeye bir arama gemisi göndermeli, hatta daha da ileri giderek bir petrol arama platformu temin ederek bölgeye konuşlandırmalıdır. Mademki Sayın Akıncı da Sayın Anastasiades de 2016 yılı sonuna kadar bir çözüm olacağını söylüyorlar, ikisi de oldukça umutlu, neden Sayın Anastasiades bu konuda durmak bilmiyor, acele ediyor?”

Eroğlu, tecrübeleri ışığında Rum tarafının aklının anlaşmada değil gazda olduğunu söyleyebileceğini de ifade etti.

Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Rumların aklı anlaşmada olsaydı çoktan bir neticeye ulaşılırdı. Kıbrıs konusunda görüşülmeyen, tartışılmayan hiç bir konu kalmamıştır. İki taraf da karşısındakinin hangi konuda nereye kadar gidebileceğini iyi biliyor. Rum tarafının niyeti varsa çözüm kısa sürede sağlanabilir.

Hedefleri Türkiye’yi Kıbrıs’tan çıkarmaktır. Hedefleri bizi güvenlikten yoksun bırakmak, ekonomimizi, sosyal yaşantımızı perişan etmektir. Masada istedikleri bunları gösteriyor. Bilinçli olarak çözüm olmamasını Türkiye’nin üzerine yıkmaya çalışıyorlar ve Türkiye’nin garantörlükten vazgeçmesini, 1974 sonrası Adaya gelen ve vatandaşımız olan kardeşlerimizin geri gitmelerini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğinin tanınmasını antlaşma için şart olarak ileri sürüyorlar.

Türkiye ve KKTC olarak bizim yapmamız gereken şey aramıza nifak tohumları sokmaya çalışanlara fırsat vermemektir. Kıbrıs davası başta olmak üzere gençlerimizi milli konularda bilinçlendirmektir.

Ekonomilerimizi güçlendirmektir. Anavatan Türkiye ile var olan ilişkilerimizi daha da güçlendirmektir. Art niyetlilere itibar etmemektir. Unutmayalım ki siz hakkınızı korumak için gereken çabayı göstermezseniz onları sizden almak için etrafta bekleyenler gün gelir harekete geçer.”



Denktaş: “UBP-DP koalisyon hükümeti daha etkili ve başarılı olacak”



Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Ulusal Birlik Partisi –Demokrat Parti (UBP-DP) Koalisyon Hükümeti’nin kırılgan yanlarına rağmen icraat yapma açısından geçmiş hükümetlere nazaran daha etkin ve başarılı olacağını belirterek, “Biz kendimize güveniyoruz” dedi.

Serdar Denktaş, UBP ile aralarında bir mutabakat olduğunu biri bir şey söylerken diğerinin başka bir şey söylemeyeceğini bildiklerini ifade etti.

CTP ile bunu yapamadıklarını, 2003 yılında Türkiye ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasının buna örnek olduğunu belirten Denktaş, “Biz anlaşmayı imzaladık ama arkamızdan o dönemde Sayın Talat, ‘buna AB bozulur yapmayın’ uyarısını yapınca iş askıya alındı. Yoksa bugün çok farklı noktalarda olacaktık” dedi.

Şimdiki hükümette bunun olmayacağını belirten Denktaş, paranın başında olan Maliye Bakanlığı olarak, ‘şu bakanlık bize bağlı ona daha fazla yardımcı olalım, bu değil ona zorluk çıkaralım’ şeklinde bir yaklaşımları olmadığını, olması gereken neyse onu yapmaya çalıştıklarını söyledi.

Ülkenin iki önemli sorunu bulunduğunu, bunlardan birinin sağlık diğerinin eğitim olduğunu vurgulayan Denktaş, dün Sağlık Bakanı ile konuştuğunu önünü açmak için girişimler yapmak zorunda olduklarını, bunun sağlık ekiplerine ve hastaya yardımcı olacağını, katkı koyacağını belirtti.

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, “Art niyetsiz ve önyargısız olarak kesimlerin sorunlarını dinleye dinleye bir yerlere varacağız” dedi.

Koalisyon hükümetinin, DP ile 8 ay aradan sonra ve son derece de kritik bir sayıyla kurulan bir hükümet olduğuna dikkat çeken Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “Kırılgan yanlarına rağmen icraat yapma açısından daha etkin ve başarılı bir hükümet olacak” dedi.

Yılın yarısına gelinmesine rağmen henüz imzalanmış bir ekonomik protokol olmadığını, yatırımlar için yeni bir kaynak bulunmadığını belirten Denktaş, “İlk olarak devletin kendi gelirleri ve biraz da bunu takviyelendirerek borçlanmak suretiyle ülkede yerleşmiş olan ‘bu ay ödenebilecek miyim acaba?’ kuşkusunu ortadan kaldırabilmek, bunun sorun olmadığını gösterebilmek gerekiyordu. Biz bunu gösterdik. Ancak bu bir Maliye Bakanı’nın ‘bakın ben ne başarılıyım’ diyeceği bir olay değil. Bu devletin asli görevleri arasında” şeklinde konuştu.

Aylardır Maliye bakanlarının çıkıp “maaşlar bu ay ödeniyor” açıklamasında bulunduğuna işaret eden Denktaş, “Bu komedinin artık sona ermesi gerekiyor” dedi.

Sadece kamu değil, özel sektör, devlete iş yapan müteahhitler, süt üreticisi, hayvancısı, narenciyeci ve tarım gibi sektörleri rahatlatacak bir tutum içine girmeleri gerektiğini anlatan Denktaş, hükümetin bir buçuk haftalık sürecin doğru adımları atabileceğini gösterdiğini kaydetti.

Devlet gelirlerinin artırılması nedeniyle geçmiş maliye bakanlarına teşekkür etmek durumunda olduğunu ifade eden Serdar Denktaş, devletin güzel bir geliri olduğunu belirtti.

“Bu gelirleri artırırken piyasayı canlandırma kısmını boş bırakmış olsalar da en azından şimdi oraya el atmamıza olanak sağladılar” diyen Serdar Denktaş, ne devraldıklarını, açıklarını bildiklerini, yaptıklarının zorlukları aşmanın formüllerini üretmek olduğunu söyledi.

Adaletsiz uygulamaları düzeltme girişimleri yaptıklarını, bunlardan birinin de öğretmen hazırlık ödenekleri olduğunu ve buna çözüm ürettiklerini, narenciye ödemesiyle Güzelyurt’u rahatlattıklarını ve gerisini getireceklerini anlatan Serdar Denktaş, bu uğraşları devam ettireceklerini kaydetti.

Protokolün imzalanmasından sonra alınacak kaynaklarla ekonomiyi canlandıracak bir yaklaşım sergileyeceklerini anlatan Denktaş, canlandıkça, vergileri toplayarak devletin gelirini artıracaklarını ifade etti.

CTP ile hükümet dönemlerinde sıkıntılar yaşadıklarını, yapmak istediklerini ideolojik uyumsuzluk nedeniyle yapamadıklarını, karşılıklı engelleme gibi hususlarla uğraştıklarını, UBP’nin de aynı sıkıntıları yaşadığını düşündüğünü kaydeden Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş şöyle devam etti:

“Şimdi UBP-DP Koalisyonu’nda herhangi bir sıkıntı yok. Olmaması için de Başbakanla birlikte uğraş veriyoruz. Birbirimizi engeller şekilde adımlar attıkça bundan zararı da halk görür. Birbirimize katkı koyan yardımcı olan bir yaklaşım çok daha iyi bir noktaya götürür.”

Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun ile fikirsel ve ekonomiye bakış anlamında güzel bir uyum yakaladıklarını, sürekli istişare halinde zorlukları aşmada ortak kararlar ürettiklerini vurgulayan Serdar Denktaş, “Ekonomik protokolle ilgili de konuştuk ve nasıl hareket edileceği konusunda mutabakat sağladık. Türkiye ile hemen temas kurup hareketlendirmek istedik ama bizim elimizde olmayan bir takım sıkıntılar oldu. Bazı gecikmelere uğrayabileceğiz. ‘Kiminle gidip konuşacağız’ noktasında bir gecikme mümkün ve normal” dedi.

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Türkiye ile Ekonomik Protokol görüşmesinde gecikme olacak diye hayatın durmadığını ve devam ettiğine de işaret etti.

Bir önceki hükümet döneminde ekonomik protokolü sonuçlandırmanın başbakanın yetkisinde olduğunu ve varılmış mutabakatlar bulunduğunu anlatan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “Mutabakatlar var biz buna dokunmayalım’ yaklaşımında olmadık. Varılmak istenen hedef belli. ‘Bu hedefe ulaşmak için ne yapılmalı?’ bunu ön plana koyduk. Genel yapıdan çok uzaklaşmaksızın Türkiye’ye önerilerimizi ilettik. Bir şeyi yazarsınız ama karşı taraf bunun ruhu nedir bilmezse algılayamayabilir. Karşılıklı görüşme gerçekleştiğinde biz neyi neden istediğimizi ve neyi değiştirmek istediğimizin ruhunu anlattığımızda bir mutabakat ortaya çıkacak. Bu karşılıklı ikna meselesi” şeklinde konuştu.

Vatandaşlık konusuna da değinen ve CTP-DP döneminde hazırlanan Vatandaşlık Yasa Tasarısı bulunduğuna dikkat çeken Serdar Denktaş şöyle konuştu:

“O dönemde, hükümetin sonunun geldiğinin farkında olmadığımız günlerde, dönemin İçişleri Bakanı Teberrüken Uluçay ile bir araya geldik. Bakanlar Kurulu’na gönderdikleri yasa tasarısı üzerine görüşlerimizi aktardık. Aktardığımız görüşlerin tümü de karşı tarafça kabul edildi.

‘Zaman alacak o kadar zamanımız yok. Biz bunu böyle geçirelim mecliste söylediklerinizi eklemeye hazırız’ dediler. O zaman bu azalan zamanın ne demek olduğunu anlayamamıştım. Sonra anladım ki hükümeti bitirme yönünde karar almışlar. Nitekim o tasarı CTP-UBP döneminde de mecliste durdu ama geçirilmedi.

Biz aynı görüşlerimizi İçişleri Bakanı ve ekibine aktaracağız. Ortaya koyduğumuz, insan haklarını ve uluslararası hukuku göz önünde bulunduran bir yaklaşımdı. Bunun üzerinde mutabık kalır ve değiştirirsek bu yasa süratli şekilde geçecek.”

Önerdikleri değişikliklerle yasaya bakan bir kişinin, rahatlıkla vatandaşlığa hakkı olup olmadığını anlayabileceğini, dolayısıyla, inisiyatif kullanma gibi meselelerin ortadan kalkacağını belirten Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş şöyle devam etti:

“25 bin kişiyi Türkiye’den isimleri alıp vatandaş yapma diye bir şey gündemimizde yok. Ama hayat devam ediyor görüşmeler de devam ediyor diye hayatı durdurma hakkı yok. Nasıl ki Türkiye ile görüşüp ekonomik protokolu imzalayamadık diye hayat durmaz, aynı şey bunun için de geçerli. Bu ülkede doğmuş büyümüş gençler var. Hiç Türkiye’ye gitmemişler belli bir yaşa gelmişler ama vatandaş olamayacaklar. Bu doğru değil. Parçalanmış aileler var. Bütün ailesi KKTC vatandaşı ama kendi şu ya da bu nedenle vatandaş olmayan kişiler var. Hiçbir vukuatı olmayıp 10 yılı aşkın bir süredir burada olan vatandaşlar var. Bunlar yasa geçtiği andan itibaren ele alınacak. Bunu da kimse durduramaz. Ama 25 bin kişiyi vatandaş yapma gündemimizde olmayan biraz da bizi öcü göstermek için muhalefetin ortaya attığı söylemdir”

Emeklilik yaşının 65’e çıkarılacağı söylemlerinin hatırlatılması üzerine Serdar Denktaş, önce protokolü Türkiye ile müzakere etmek gerektiğini ifade etti.

Emeklilik yaşının yukarıya çıkarılmasının, ortalama yaşam süresi, Sosyal Sigorta yükünün kaç yıl emekliyi taşıyacağı gibi etmenlere bağlı ve hesap-kitap işi olduğunu kaydeden Serdar Denktaş, “Bu ‘yükseltin yaşı’ demekle olacak iş değil. ‘Erken emekliye ayırın da gençlere yer açılsın’ yaklaşımı da doğru değil. Bu doğru ve düzgün verilerle yapılacak hesap işi. Bunlar konuşulacak. Basamak basamak çıkarmak da mümkün. Bazı görevler var ki o yaşa kadar bile dayanmaması gerek, daha erken emekli olmalı. Bazı görevler var ki o yaşta da emekli olmamalı, daha ileriye alınmalı, çünkü en verimli çağı. İngiltere Yüksek Mahkeme Başkanı 72 yaşında başkan oldu. Bizde tam tersi oluyor. Emeklilik yaşında sektörel değişim olabilir, bütünüyle değişebilir veya hiç değişmeyebilir, azaltılabilir” dedi.

Elektrik konusundaki tartışmalara da değinen Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, hedefin ülkede daha kaliteli, sürekli ve daha ucuz elektrik üretmek olduğunu, geliştirilecek olanın bu sağlayacak yöntemler olduğunu söyledi.

Bu konuda “Türkiye’den dayatma var” diyenlerin Güney’e bakmaları halinde, dayatmanın ne olduğunu Troyka vasıtası ile yapılan dayatmadan görebileceklerini anlatan Denktaş, “Günün sonunda aklın yolu birdir.

Türkiye ile enterkonnekte sisteme bağlanmamız şarttır” şeklinde konuştu. Enterkonnekte sisteme geçildiğinde, daha ucuz olduğu zamanlarda Türkiye’den alıp üretici ve halka daha ucuz elektrik verilebileceğini, KKTC’de daha ucuz olması halinde ise Avrupa ve Türkiye’ye pazarlanabileceğine dikkat çeken Denktaş, bunları içinde bulunduran bir yaklaşım içerisinde olacaklarını ifade etti.

Serdar Denktaş, “Sat-sav noktasında değiliz. Ama temel hedef kaliteli, ucuz ve sürekli elektrik sağlayabilmekse, bunun da gereği ne ise yapılacak. ‘Boğazınızı keserim, midenizi delerim’ gibi tehditlerle olacak bir şey değil. Karşılıklı oturup koşulları ortaya koyacağız. Neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda sendikayla ve insanlarımızla mutabakata varacağız. Olması gereken de bu” dedi.

Vergi konusunda yaygınlaşmış bir adaleti sağlayabilmek hedefinde olduklarına vurgu yapan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, herkesin yaşadığı hayatın karşılığını devlete vergi olarak vermeyi kendi gönlünden yapacağı bir ortama taşımak gerektiğini belirterek, “Bunun için de adım adım gitmeliyiz. Çünkü devletin gelirini bir anda düşürmek hiçbirimizin işine yaramaz” dedi.

Denktaş şöyle devam etti:

“İlk etapta üzerinde çalıştığımız seyrüsefer ruhsatı denilen yol kullanım için alınan vergi ile araç emisyonları üzerinden alınan vergiler ve kontroller var. Burada hem bürokrasiyi azaltmak hem kayıt dışılığı ortadan kaldırmak hem de sadece arabaları değil, hava kirliliğine neden olan diğer tüm unsurları da vergilendirmek suretiyle bir yaklaşım koyuyoruz ortaya.

Hükümete geldiğimizde önümüze geçmiş hükümetten kalan ‘geçmişten kalan seyrüsefer ruhsatlarını affedelim’ şeklinde bir öneri vardı. Biz af yaklaşımına sıcak bakmıyoruz. Çünkü ödeyen cezalandırılmış oluyor.

Bunun yerine ilerideki bürokratik uğraşları ortadan kaldıracak, geçmişi de affetmeyip makul bir taksitlendirmeyle karşılayacağımız; Kayıttan düşmesi gereken araçların nasıl kayıttan düşeceği yaklaşımı üzerinde çalışıyoruz. Sanırım bir hafta 10 gün içinde bunun nasıl olacağını paydaşlarla tartışacak duruma geleceğiz. Bu değişiklik üzerinde çalıştığımızı ilgili bakana bildirdik. Onların da katkılarını alacağız. Bu vergi sisteminde önemli bir adımdır.”

Başbakanla görüştüklerini, meclis gündeminde bekleyen E-imza Yasa Tasarısı’nı süratle geçirmek istediklerini de anlatan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, E-imza Yasa Tasarısı geçtiğinde vergilerin, harçların dairelere gelmeksizin internet ortamında ödenmesinin sağlanacağını vurguladı.

Altyapının hazır olduğunu belirten Denktaş, Maliye eski bakanlarından Zeren Mungan’ın üzerinde çok uğraş verdiği ama dönemine yetişmeyen, Birikim Özgür döneminde tamamlanan bir altyapı bulunduğunu söyledi.

Denktaş, E-imza Yasa Tasarısı’nın Hasan Taçoy’un bakanlığı döneminde hazırlanıp Bakanlar Kurulu’ndan geçirildiğini ve Meclis’te beklediğini de vurguladı.

Konunun öncelikleri tespit etme meselesi olduğunu belirten Serdar Denktaş, eğer 2 CTP’li, bir eski DP’li bakanın hazırladığı tasarı UBP-DP Koalisyon hükümeti döneminde uygulamaya geçerse bunun sadece kendi başarıları değil, geçmiş 3 hükümetin başarısı olacağını söyledi.

Denktaş, uygulamada kazananın vatandaş ve bürokrasi olacağını, bürokrasinin çok daha kolay vergi toplayabileceğini, bakanlık koridorlarında vatandaşların zaman öldürmesinin önleneceğini, memurların işlerini çok daha erken bitireceğini, o bölümlerde memur fazlası olursa ihtiyaçlı farklı bölümlere kaydırma imkanı doğacağını anlattı.

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, “Bu hükümetin önümüzdeki 2 yıl içerisinde en büyük başarısı, geçmişte parça parça hazırlanmış ama yürürlüğe geçememiş güzel fikirleri toparlayıp yürürlüğe koymak olacak” dedi.

DP olarak muhalefette oldukları dönemde, su konusunda sosyal medyada tartışma ortamı oluşturarak taslak görüşler oluşturduklarını belirten Serdar Denktaş, su konusundaki protokolün imzalandığını ve suyun geldiğini de göz önüne alarak, “şimdi ne olmalı” konusunda taslak hazırladıklarını ve önce bütününü, daha sonra da madde madde sosyal medyadan tartışmaya açtıklarını anlattı.

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, “Gerek sosyal medyada tartışma ortamı gerekse özel hesabımdan çok güzel öneriler aldık.

Niyetimiz toparlayıp hükümete sunmaktı. Hükümet krizi çıkınca beklettik. Şimdi bu öneriler bizde kaldı. İlgili bakanlık ihale şartnamesini hazırlayacak ama son düzenlemeleri yapacak olan ve ihaleye çıkacak olan Maliye Bakanlığı. Şartname gelince bakacağım toparladığımız öneriler ve unsurlar var mı? Ne değiştirmek nasıl bir çerçeve oluşturmamız lazım” şeklinde konuştu.

Önemli olanın suyun vatandaşa ulaşması olduğunu vurgulayan Denktaş şöyle devam etti:

“Bir üretici ağabeyimiz, su tartışmalarının sürdüğü günlerde, ‘Serdar Bey suyu bardakta görüyor ve tartışıyorsunuz. Üreticiler olarak biziz bu suya ihtiyacı olan. Tartışmayı bırakın ve suyu bize getirin’ demişti. Bu çok hoşuma gitti. Biz politikacılar suyu içeriz yıkanırız, bahçemizi sularız ama esas suya ihtiyacı olan üretici. Yıkanırken tuzlu sudan gözü yanan, bulaşık ve çamaşır makinesini 5-6 ayda bir değiştirmek zorunda kalanlar ihtiyacı olanlar. Bunu kaldıracak da bir su var ortada. Hala neyin tartışmasını yapıyoruz.

Belediyelerin gelir kaybına uğraması söz konusu değil aksine gelir kazanacak, bir takım mükellefiyetlerini başka yere aktaracak. Çok daha iyi işlerle daha düzgün bir çevrede yaşama işiyle uğraşacak. “

Su konusunda geç kalındığını da vurgulayan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, göreve gelir gelmez suyun verilebilmesine ne kadar zaman olduğuna bakarak ihale şartnamesi ile ilgilendiğini ifade etti.

“Bakanlık ihale şartnamesiyle ilgileniyor. DSİ kalan son boruların döşenmesi konusunda girişimlerini hızlandırıyor, belediye depolarına kadar olan maliyetin çalışması yapılıyor. Bu kısa sürede resmen açıklanacak” diyen Denktaş, “ Herkes bir tarafından tutmuş çalışıyor. Bunları bütünleştirmek de Başbakanın ve ona yardımcı olarak benim yapabileceğim işler” dedi.

İhaleye ne kadar erken çıkılabilir ona bakılmakta olduğunu da kaydeden Denktaş, aceleye gelmeyecek, doğru ve ilerde sorun yaratmayacak bir şartname hazırlamak istediklerini söyledi.

Geçmiş hükümette Ulaştırma Bakanlığı yapan şimdiki Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun açıklamalarına bakıldığında, Ercan Havaalanı’nda gelir paylaşımı döneminin 2017 Ocak ayında başlayacağının görüldüğünü ifade eden Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, soru üzerine bu konuyu da değerlendirdi.

Ertuğruloğlu’nun şirketin gelir paylaşımı yapmayabileceği şeklindeki açıklamasını hatırlatan Denktaş, “Eğer ödeme yapmazsa zaten anlaşma biter “ dedi.

İki ortak arasında sürtüşmeler bulunduğunu, T&T Havalimanı İşletmeciliği Şirketi’nde Taş Yapı’nın hisselerini devredebileceğini ancak Terminal Yapı kısmının 25 yıl boyunca sorumluluğu bulunduğunu kaydeden Denktaş, “Kontrollerde Terminal Yapı’nın imzasını görmek zorundayız çünkü havaalancı odur. Yaptığımız apartman değil, herkesin hayatını ilgilendiren uçakların inip kalkacağı bir yapıdır” dedi.

Yapılan işlerin bir ekip tarafından inceleneceğini ancak “Ben bunu doğru yaptım” diyecek kişinin T&T Havalimanı İşletmeciliği Şirketi’nin ardındaki Terminal Yapı olduğunu belirten Denktaş, bunların yapılıp yapılmadığını incelemek gerektiğini ve teknik olduğundan Ulaştırma Bakanlığı’na görev düştüğünü söyledi.

Denktaş, havaalanının düzgün çalışır hale gelmesinin önemli olduğunu vurgulayarak, bunun takibini yapacağını, ortaya şartnamelere uymayan bir yapı çıkması halinde teminatlarına el koyarak iptal etmekten başka çare kalmayacağını ifade etti.

Türkiye’nin AB ülkelerine vize uygulamasını kaldırmasının normal olduğunu da belirten Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “Türkiye’nin daha önceden vize uygulamasını kaldırması gerektiğini düşünüyorum. O zaman daha fazla insan ve Kıbrıslı Rum Türkiye’ye girecek, Türkiye’nin kendileri için bir tehdit değil fırsat olduğunu görme imkanını yakalayacaktı. Türkiye’deki insanların kendilerine düşmen olarak bakmadığını görecekti. Ben bu açılımı olumlu görüyorum” dedi Bu uygulamanın Kıbrıs sorununun çözümünü engelleyeceğine inanmadığını da belirten Denktaş, Kıbrıslı Rumların bir tehdit olarak gösterilen ülkenin aslında ne olduğunu göreceklerini, Türkiye’ye gitmek isteyen çok Rum olduğunu söyledi.

Gidiş gelişlerin KKTC üzerinden daha kolay olması nedeniyle Ercan’ın kullanılmasının daha fazla artacağını ifade eden Denktaş, “Bu bize de bir ekonomik artı olacak” dedi.

Rum tarafının henüz Schengen’de olmadığına da işaret eden Denktaş, böyle bir durumda Rum tarafının Schengen’e girmekten vazgeçeceğini düşündüğünü kaydetti.

Denktaş, Türkiye vatandaşlarının Rum tarafına gidemeyebileceğini ancak vize alanların engellenemeyeceğini vurguladı.

“Rum’un samimiyeti veya samimiyetsizliğine yol açacak bir gelişme “ diye değerlendirmede bulunan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, KKTC vatandaşları kimliklerini gösterip Rum tarafına geçtiğinde, Rum’un KKTC’yi tanımış olmadığı gibi bu uygulamanın da Türkiye’nin Rum tarafını tanıması anlamına gelmeyeceğini kaydetti.

Serdar Denktaş şöyle devam etti:

“Bazı şeylerden Türkiye karşıtlığı çıkarmaya çalışan anlayış var. Özellikle sosyal medyada. Kimisine gülüp geçiyorum. Biraz daha dünyalı düşünme noktasında olmalı bu arkadaşlar. Ne ilginçtir, iş sadece güneyle ilişkilere gelince dünyalı olurlar ama Türkiye ile ilişkilerde dünyalılık ortadan kalkar. Bu bir şekilde ortadan kalkmalı.”

Türkiye’de de KKTC’de de “toplum mühendisliği” yapıldığını ifade eden Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, 25 yıldır siyasette olduğunu, TC ile KKTC’nin birbirinden bu kadar uzaklaştığı bir dönemi yaşamadığını vurguladı.

Uzaklaşmaya neden olan unsurları kaldırıp, yeniden bir noktada buluşulması gerektiğini belirten Serdar Denktaş, “Şunu da söyleyeyim, bu Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı’dan kalma bir görüş; ‘Türkiye’de spor faaliyetleri olur biz bunların içinde yer almayız Güney Kıbrıs gider, bu bize uygulanan en büyük ambargodur’ derler. Bu doğru bir yaklaşım değil. Türkiye uluslararası spor müsabakalarında zaman zaman ev sahipliği yapmakta, zaman zaman organizasyon sahibine alanını kullandırmaktadır. Bir FİFA veya UEFA organizasyon düzenleyebilir. Türkiye o noktada kullanılacak alandır karar veren ise UEFA, FİFA vs. Bizim oraya gitmemizi engelleyen onlardır. Neden engelliyor? Çünkü üye olarak orada bulunan KOP bizim orada olmamız gerektiğini empoze etmiştir de onun için. Türkiye değildir orada bize yanlışı yapan KOP’tur. Bizim oklarımız bu anlamda Rum tarafına yönelmeli. ‘Çözüm görüşüyorsak. İstiyorsak, bizi eşit görüyorsanız bu tür müsabakaları izlememizden katılmamızdan bizi men etmeyiniz’ diyebilmemiz lazım. Yoksa Türkiye tek başına mücadele edemez. Biz Türkiye’yi suçluyoruz Rum’u davet etti bizi etmedi diye. Davet eden başka bir organizasyon. Nitekim başka dallarda örneğin dama, hentbol gibi, kırılabilen yerlerde kırmamıza yardımcı olan Türkiye, kıramadığımız yerlerde engelleyen Rum, yeterince yardımcı olamayan Türkiye. Daha girişken ol diyebiliriz Türkiye’ye. Ama biz birini düşman diğerini dost görünce bu olmuyor.”

Kıbrıs müzakereleri konusunda da görüşlerini aldığımız Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “Ben siyasi eşitliğin ve eşit egemenliğin yeterince korunduğu bir müzakere süreci yürüttüğümüze inanmıyorum” dedi.

Siyasi eşitlikten kendisinin anladığı ile Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile ekibinin anladığı arasında fark olduğunu ifade eden Serdar Denktaş, eşit egemenlikten, 11 Şubat belgesinde yazandan anlaşılanların da kendisi ve Cumhurbaşkanı tarafından farklı anlaşılmakta olduğunu kaydetti.

11 Şubat belgesi hakkında Kıbrıslı Türklerin anlayışı ile Kıbrıslı Rumların anlayışının da farklı olduğuna işaret eden Denktaş, “Bu belge yapıcı muğlaklık anlayışıyla yazılmış. Bu görüşmelerin her safhasında yer alıyor.

Yapıcı muğlaklık anlayışı, o gün müzakere ettiğiniz konuyu aşmanıza yardımcı olur ama o konu fiiliyata gelince sorun haline dönüşür. Ben de olası bir çözümden sonra Kıbrıs’ta barışın yeniden bozulmasını, yeniden birbirimizi karşıt olarak görmeye başlayacağımız bir ortamı görmek istemiyorum. Çözümcülerle, hani ben ‘çözüm istemiyorum’ ya aramızdaki fark budur” şeklinde konuştu.

“Cumhurbaşkanı Akıncıya geçmişte düşüncelerini ayda bir aktarma imkanı bulurken artık hükümette olduğumuz için haftada bir aktarma imkanı buluyoruz” diyen Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “Müzakereci odur. Müzakerelerin sonucundan gerçek anlamda sorumlu Cumhurbaşkanı ve ekibidir” dedi.

Sonuca varıp iş referandum safhasına vardığında sorumluluğun halka ve kendilerine geçeceğine dikkati çeken Denktaş şöyle konuştu:

“O gün gelince bakacağız. Yaklaşımlarımız anlaşma metnine yansıtılmamışsa o zaman çıkar gereğini yaparız. Yansımışsa, büyük oranda yansımışsa ‘evet bu denenebilir ‘ noktasına gelinmişse o zaman da gereğini yaparız. Kategorik hayırcı anlayışımız yok. Sayın Başbakanın anlayışı da ayni. Görüşler açısından birbirimize yakınız. O gün gelince nasıl davranacağımızı göreceğiz.”

Garantörlük konusunu da değerlendiren Serdar Denktaş, 1963’den itibaren Garanti ve İttifak Anlaşması varken BM vasıtasıyla korunmanın denendiğine işaret etti.

Serdar Denktaş, evinin kapısını çalıp, içeriden Kıbrıslı Türkü alıp öldüren EOKA’cıların yaptıklarını BM’nin rapor ettiklerini ama gözlerinin önünde olanı engellemediklerini söyledi.

1963, 64, 67, 68, 74’te 5 kez Garanti ve İttifak Anlaşması’nın verdiği yetki ile Türkiye’nin yaptığı müdahaleler vasıtasıyla çok daha geniş çaplı ölümden kurtulunduğunu kaydeden Denktaş, bunu yaşamış ve fiilen test etmiş bir halk ve onun devamı olarak Garanti ve İttifak Anlaşması’nın sürmesini istediklerini belirtti.

Yerine ikame ettirilecek bir sistemin ileride bir sorun olursa kurtarıp kurtarmayacağının bilinemediğine dikkat çeken Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Denktaş, şöyle devam etti:

“Deniyor ki ‘AB yeterli garantiyi sağlar, zaten bu çağda da savaş olmaz’. Çevremize bir bakalım. Paris’te patlayan bomba, İngiltere’de patlayan bomba. Onlar terörist faaliyettir diyorlar. 1963’de yaşanan neydi, terörist faaliyetti. Biri iddia ediyor ve diyorsa ki ‘değildi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin o günkü yöneticisi konumunda olan Kıbrıs Rum İdaresinin talimatıyla yapıldı dolayısıyla devletin talimatıyla yapılan terörist faaliyet kapsamına girmez’. O zaman devlet eliyle katledilen Kıbrıslı Türklerin ve kaybedilen yaşamların tazminatını o devlet ödemek zorundadır. Gelsinler bunu tartışalım. Bütün bunları düşündüğümüzde diyoruz ki; bu garanti sistemi Türkiye AB’a girene kadar olduğu şekliyle kalmalı. Çünkü buradaki basit bir terslik siyasallaştırıldığı zaman Brüksel ‘Bu iş Kıbrıs’ın iç meselesidir çağrı yapıyorum çözsün’ dediği anda kimse müdahale edemez. O nedenle askeri varlığın ve Garanti ve İttifak Anlaşmasının devamı son derece önemli. Biz bu konuda pozisyonumuzu koruyoruz.

Rum tarafı bunu tehdit olarak görüyor. O zaman ispat etmek zorundadır. ‘1974’te adanın ikiye ayrılmasından sonra Türk Ordusu bizi şu tarihte şu şekilde tehdit etti. Türk Ordusu şu manevrayı yaparak ek bir hak kazandı Kıbrıs Türkü lehine’. Rum bunları sıralayacak biz de bakalım ve ‘hakikaten tehditmiş’ diyelim. Rum sırf propaganda yapıyor diye ‘onlar da haklı’ deme hakkı bende yok. Rum propaganda yapıp bunu hak olarak görmemi istiyor. Öte yandan ben fiilen yaşamış öldürülmüşüm, toplu mezarlar hala duruyor. Beni bunun çoğalmasından koruyan anlaşma ve orduya ben diyeceğim ki; ‘Teşekkür ederim, bundan sonra ihtiyaç yok, bizi öldürmeyecekler merak etmeyin. Gidebilirsiniz.’ Bunu benden biri beklemesin.”



Atun: “Türkiye ile ilişkiler üzerinden siyaset yapılması doğru değil”



Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, Türkiye ile ilişkiler üzerinden siyaset yapılmasının doğru olmadığını, bu anlayışın terk edilmesi gerektiğini kaydetti.

Kıbrıs TV’de katıldığı bir programda konuşan Atun, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

CTP-UBP hükümetini eleştiren Atun, koalisyonun başlangıçta iyi olduğunu ancak zaman içinde ortakların kendi başlarına hareket etmesi yüzünden bu ortaklığı bitirme kararı aldıklarını söyledi.

Atun, CTP-UBP hükümetinin su konusunda da ülkenin önünü açma yerine, işi sürüncemeye sürdürdüğünü ifade etti.

Son dönemde siyasetin Türkiye ile ilişkiler üzerinden yapılmaya çalışıldığını da söyleyen Atun, “o parti Türkiye ile uyumludur, bu partiyi Türkiye istemiyor” şeklinde yapılan yorumları yakışıksız ve gereksiz bulduğunu ifade etti.

“Türkiye ile KKTC hükümetleri hep birlikte çalışmışlar, bundan sonra da çalışmaya devam edeceklerdir. Bu siyaset üstü bir konu ve buradan siyaset yapmak doğru değildir” diyen Atun, eki Maliye Bakanı Birikim Özgür’ün “devletin iç borçlanma yapmasına” yönelik eleştirilerini yanıtladı.

Atun, şunları ifade etti:

”Ben Birikim Beyin görüşüne katılmıyorum. Bir kere Ekonomik ve Mali İşbirliği protokolü öyle ya da böyle gecikti. Hem kamu hem reel sektörün alacakları sıkıntıya girdi. Neden bu sıkıntının bedelini hem kamu çalışanları hem reel sektör ödesin ki... Madem hatalı olan devlet, bu yükü de devlet çekmeli. Devlet ödemelerini yapmadığında hem kamu çalışanları hem özel sektör bunun bedelini faiz olarak ödüyor zaten.

Bu bedeli halka ödettirmedik. Maliye Bakanı Serdar Denktaş ile oturup bir çare ürettik ve borçlandık. Ocak ayından beridir ödeme alamayan reel sektörü ve kamu personel maaşlarını ödedik.”

Atun, Maliye Bakanlığına bağlı bazı dairelerin UBP-DP hükümeti ile birlikte Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’na bağlanması konusunda da şunları söyledi:

“Eskiden de böyleydi, Maliye Bakanlığı UBP, Hazine ise Ekonomi Bakanlığı’nda DP’ye bağlıydı. Türkiye’de de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tek çatı altında. Dolasıyla doğru olan da budur. Tabi ki en doğrusu Ekonomi ve Maliye’nin tek çatı altında olmasıdır”.

Atun, Derinya sınır kapısı hakkında da şunları söyledi:

“Gazimağusalı olarak Derinya kapısının açılmasını destekliyorum. Ekonomi Bakanı olarak da bunun doğruluğuna inanıyorum. Güney komşularımıza zaten daha önce de çağrı yapmıştım. ‘Gelin ilk iş olarak ticaretteki sınırları kaldıralım. Güney’den-Kuzey’e, Kuzey’den Güney’e mal ve ticaret serbest olsun’. Hem bizim üstümüzden Türkiye ile köprü kurabilir Güney Kıbrıs. Biz buna da varız. Dünyada ekonomide sınırlar kalkalı çok oldu. Hem bu konu güven artırıcı bir gelişme olur.”



Ertuğ ve Olgun: “Mavroyannis’in güvenlik konusunda söyledikleri kaygı verici”



Eski müzakereciler Osman Ertuğ ile Ergün Olgun, Kıbrıslı Türkler için “hayat memat” meselesi olan güvenlik konusunda Rum görüşmeci Andreas Mavroyannis’in söylediklerinin kaygı verici ve “Türk yetkililer tarafından açıklamayı gerektirecek mahiyette” olduğunu vurguladılar.

Ertuğ ve Olgun, sadece Kıbrıslı Türkleri toplu imhadan kurtarmakla kalmayıp adanın bağımsızlığını da korumak suretiyle etkinliğini kanıtlamış olan mevcut garanti sistemini değiştirmek, sulandırmak, hele hele 1964'ten beri zaten adada bulunup Kıbrıslı Türklere karşı yapılan saldırıları durduramayan BM Barış Gücü'ne ihale etmenin kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığını ifade ettiler.

Olgun ve Ertuğ gerek halkın güvenliği, gerekse Doğu Akdeniz'deki dengeler açısından vazgeçilmez bir gereksinim olan mevcut garanti sisteminin korunmasının önemini vurguladılar.

Rum Görüşmeci Andreas Mavroyannis'in Stelyos Vakfı'nın düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmayı ortak yazılı açıklama ile değerlendiren Eski Müzakereciler Osman Ertuğ ile Ergün Olgun, Mavroyannis’in açıklamalarının görüşmelerde ulaşılan son aşamayla ilgili doğruları yansıtması halinde, halk tarafından üzerinde ciddiyetle durulması gerektiği kaydedildi.

Açıklamada, müzakerelerde Kıbrıs Türk tarafıyla ilk defa rakipler olarak değil ortaklar olarak çalıştıklarını ve 2016 yılı içinde çözüme varmanın mümkün olduğunu söyleyen Mavroyannis'in, bu doğruysa Kıbrıs Rum tarafının gerçek hayatta neden ortaklar gibi değil de karşıtlar, hatta düşmanlar gibi davrandığını izah etmesi gerektiği vurgulandı.

Açıklamada, “Çünkü ortaklar birbirlerine ambargo koymaz; izolasyon tedbirleri uygulamaz; ortak mülkümüz olan doğal kaynaklar, özellikle hidrokarbonlar konusunda federal ortaklık kurma çalışmalarının son aşamaya geldiği iddia edilen bir dönemde tek yanlı girişimler başlatıp bizim rızamız olmadan ortak geleceğimizi ipotek altına alan eylemlere kalkışmaz; uluslararası alanda bir çarpıtma ve karalama kampanyası sürdürmez” denildi.

Kıbrıs Rum tarafının, Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) konusunda Kıbrıs Türk tarafının gösterdiği tüm esnekliklere, hatta verdiği tavizlere rağmen, karşılıklı güven oluşması için gereğini yapmamakta ısrar ettiği kaydedilen açıklamada “iki tarafın futbol federasyonları arasında yaşananlar, hellimin korunmuş bir ürün olarak tescili konusunda Rum tarafının izlediği hakimiyetçi politikalar ve mobil telefonlarla ilgili mutabakata koydukları engeller” buna örnek gösterildi. Açıklamada, “Biz de bir uzlaşının 2016 yılı içerisinde mümkün olduğuna ve bunun için siyasi irade gerektiğine inanıyoruz, ancak Kıbrıs Rum tarafının içte ve dışta sürdürdüğü ortaklık ruh ve anlayışından uzak faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda Sayın Mavroyannis'in söyledikleri havada kalmaktadır” ifadeleri yer aldı.

Mavroyannis'in nüfus konusunda "dörde bir oranı bozulmadığı sürece Kıbrıs Türk tarafında kim Türkiye kökenli, kim Kıbrıslı Türk diye sorgulamayacağız" şeklindeki sözlerine dikkat çekilerek, bu sözlerin Kıbrıs Türk halkını kalıcı bir azınlık konumunda görmeye yönelik bir anlayışı ve yaklaşımı yansıtmakta olduğu belirtildi.

Ertuğ ve Olgun, Rum tarafı eğer gerçekten, , nüfus konusunu Kıbrıs Türk tarafının bir iç meselesi olarak görüyorsa, niye Türkiye kökenli vatandaşların Güney'e geçişini engellediğini, niçin “yerleşikler” diyerek ötekileştirdiğini ve ayrımcılık yaptığını sordular.

Kıbrıs’ta tarihsel olarak iki halkın nüfus oranları özellikle siyasi ve ekonomik koşullara bağlı olarak değişkenlik gösterdiği kaydedilen açıklamada, “ Nüfusta dörde bir oranı bazı dönemler için geçerli olabilir; ancak geleceğin koşullarını şartlandırmaya yönelik bu yaklaşımın önyargılar ve hatta bağnazlık içerdiğini düşünüyor ve kabul edilebilir bulmuyoruz” denildi.

Mavroyannis'in borçlar konusunda söylediklerinin tamamen tek yanlı, popülist ve dayatmacı bir anlayışı yansıttığı vurgulanan açıklamada, bunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı ifade edildi.

“Mavroyannis mülkiyet konusuna değinirken bu sorunun çözümünde temel parametre olan iki kesimlilik ilkesini ve aradan geçen 42 yılda her iki tarafta da zaruret sonucu oluşan sosyo-ekonomik yapının azami ölçüde gözetilmesinin sürdürülebilir bir uzlaşı için elzem olduğunu göz ardı ederek bireysel mülkiyet hakkına vurgu yapmaktadır” denildi.

Bireysel başvurular ve davalar yoluyla mülkiyet sorunumun çözümü yoluna gidilmesinin, yaratacağı ihtilaflar ve belirsizlikler sonucu Kıbrıs Türk Kurucu Devleti'nin ekonomisini yıllarca felç edeceği gibi, doğuracağı gerginlik ve hatta çatışmalar nedeniyle olası bir uzlaşıyı ciddi tehlikeye atacağı vurgulandı.

Etkilenen taşınmazların iki kesimlilik ilkesinin gereklerini de gözetecek şekilde sınıflandırılarak azami ölçüde özelliklerine göre toplu halde çözümlenmesi aklın ve mantığın gereği olduğu belirtildi

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Bir hak verildikten sonra onun kullanılmasını düzenlemek/sınırlamak veya nasıl kullanılacağını denetlemek, teoride mümkün olsa bile, Kıbrıs’ın özel koşullarında pratikte mümkün olmayacaktır. Denklemin diğer tarafını oluşturan Kıbrıslı Türk tapu sahibi mevcut kullanıcılar, bir kez daha mülklerinin statüsünün ne olacağının belirsizliğini yaşayacak, Kuzey'deki sosyo-ekonomik yapının bundan menfi yönde etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır”



Müzakereciler liste hazırlıyor



Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastaiadis’in son görüşmelerinde Yönetim, Mülkiyet, AB ve Ekonomi başlıklarında çeşitli anlaşmazlıklara takıldıkları ve müzakereciler Özdil Nami ve Andreas Mavroyannis’i, anlaşmazlıklar-yakınlaşmalar ve karşılıklı anlayışları listelemekle görevlendirdikleri bildirildi.

Rum Fileleftheros gazetesi, müzakerecilerin listeyi hazırlayıp 28 Mayıs’taki yeni görüşmede liderlere sunacaklarını ve şartlar, prosedürün hazirandan itibaren hızlandırılmasına müsait olursa, bundan sonra atılacak adımların da Güney Kıbrıs’ta yapılacak genel seçimlerden birkaç gün sonraki o görüşmede belirleneceğini yazdı.

Gazete, Rum Müzakereci Mavroyannis’in hazirandaki BM Genel Kurul Başkanlığı seçimlerinde aday olduğu için mayıs sonuna kadar Ada’da olacağını, dolayısıyla o zamana kadar Rum müzakereci meselesinin de netleşmesi gerektiğini hatırlattı.

Haberde Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’in de genel seçimlerin hemen ardından önce Yunan mevkidaşı Nikos Kocas ile Kıbrıs sorunu ve Türkiye-AB ilişkilerini görüşmek üzere Atina’ya, 6 Haziran’da da 71’inci dönem BM Genel Kurulu Başkanlığı seçimi için Mavroyannis’i desteklemek üzere New York’a gideceği kaydedildi.



Eski ABAD yargıcı Aresti, olası anlaşma ve AB müktesebatının durumunu değerlendirdi



Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda 2004-2014 döneminde yargıçlık yapan Yeorgios Aresti, Kıbrıs sorunu çözülür ve Kıbrıs Türk tarafı, Rumların Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nde yerleşmelerini ve çalışmalarını engellemek için bir anlaşma yapmayı başarırsa, bunun Avrupa müktesebatının ihlali olmayacağını belirtti.

Aresti, Avrupa müktesebatının Kıbrıs sorununun çözümünde rol oynayacağını ancak her derde deva da olmayacağını belirtti.

Rum Fileleftheros gazetesi’nin haberine göre Aresti, özetle şu izahta bulundu:

“Bu tamamen Kıbrıs’ın iç meselesi olacak. Ortaya çıkan sorunun Avrupa Mahkemesi’nin görev kapsamına girmesi için iki üye-ülke arasındaki sınırlar arası unsurlar olması gerekir ki bu örnekte öyle bir şey olmayacak. Ancak Kıbrıs Türk oluşturucu devleti tarafından diğer AB üyesi ülke vatandaşlarının yerleşme, çalışma, mal ve sermaye dolaşımını yasaklanırsa, aynı mantık ve aynı esasta ancak taban tabana ters sonuçları olacak. Örnek vermek gerekirse, Kıbrıs Türk oluşturucu devleti kendi iç mevzuatı uyarınca yukarıdaki özgürlüğün uygulanmasını Yunan veya Fransız vatandaşlarına yasaklaması halinde, müktesebat ihlal edilmiş olacak. Bu durumda, Komisyon Avrupa Birliği Mahkemesi’ne başvurduğunda mahkûmiyet alma tehlikesine girecek olan Kıbrıs Türk Oluşturucu Devleti değil, AB üyesi devlet olma hasebiyle Kıbrıs Cumhuriyeti olacak.”

Yeorgios Aresti bir ülkenin, kendi iç ulusal hukuku temelinde, kendi hükümranlık bölgesi içerisinde kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetin serbest dolaşımını yasaklaması, yasağın kendi vatandaşlarını kapsaması nedeniyle müktesebatı ihlal etmiş sayılmadığına işaret ederek, bunun için İngiltere örneğini verdi.

İngiltere’nin Galler sakinlerinin ülkenin başka yerlerine yerleşmelerini ve çalışmalarını yasaklamasının -Galler sakinlerinin İngiltere vatandaşı olmaları nedeniyle- 4 özgürlüğü ve müktesebatı ihlal ettiği anlamına gelmediğini kaydeden Aresti, ortaya çıkan bu paradoksun, etkilenenlerin başvurabileceği İngiliz iç hukukunun başka maddeleriyle çözülebileceğine dikkat çekti. Aresti “İngiltere, AB üyesi devlet olarak, Komisyon tarafından Avrupa Birliği Mahkemesi’ne verilme tehlikesinde olmayacak” dedi.



Harmancı, İspanya’da ICLEI Konferansı’na katıldı



Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB) Başkanı Mehmet Harmancı, LTB’nin de üyesi olduğu Sürdürülebilir Kentler Birliği (ICLEI) tarafından İspanya’nın Basque bölgesindeki Bilbao şehrinde düzenlenen 8. Avrupa Sürdürülebilir Şehirler ve Kasabalar Konferansı’na katıldı.

43 ülkeden, 200 şehir ve bine yakın belediye başkanı/başkan yardımcısı ve üst düzey temsilcisinin katıldığı 4 günlük konferansta, LTB Başkanı Harmancı da oy birliği ile kabul edilen Basque Deklerasyonu’na imza attı.

Deklerasyon ile yerel yöneticiler; ulusal ve bölgesel yönetimleri ve AB’yi, BM SKH ve Paris İklim Anlaşması’nı uygulamak ve AB Kent Ajandasını bu hedeflere uygun hale getirmek konusunda desteklemeyi; belirlenen 15 ilkeyle ilgili toplumların dönüşümünü sağlayacak eylemler başlatmayı ve uygulamayı; uygulanacak dönüşüm eylemlerini izlemeyi, belgelendirmeyi ve Avrupa Sürdürülebilir Platformu aracılığıyla bunların tekrarlanmasını sağlamaya hazır olduklarını deklere ettiler. LTB Başkanı Mehmet Harmancı, Bilbao’da bulunduğu süre içerisinde çeşitli temaslarda da bulundu.

Harmancı, Bizkia Bölgesi Hükümet Başkanı Unai Rementeria Maiz, Bilbao Belediye Başkanı Juan Maria Aburto, Paris Belediye Başkan Yardımcısı Celai Blauel, ile görüş alışverişinde bulundu.

Harmancı, aynı zamanda Kamu Su Operatörleri Avrupa Birliği Başkanı olan Celia Blauel’i su konusundaki deneyimlerini paylaşmak üzere Lefkoşa’ya davet etti.

Harmancı, özel davetle katılım sağlanan “Belediye Başkanları Oturumu”na da katıldı. LTB heyetinde yer alan Dış İlişkiler Personeli ilkem Tunar ise Konferansta yer alan “Yenilikçilik Marketi” Oturumunda, “Doğrudan Demokrasi ve Yurttaşın Katılımı” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.



Türkiye-İsrail ilişkileri güney Kıbrıs’ın takibinde



Türkiye ile İsrail’in giderek iyileşen ilişkilerinin Güney Kıbrıs’ın takibinde olduğu belirtildi.

Rum Alithia gazetesi İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in Türkiye’yle ilişkiler ve doğalgazla ilgili konularda yaptığı açıklamayı yansıtarak, bir Rum yetkilinin bu konuyu yorumlamasını istedi.

Habere göre Steinitz Türkiye’yle ilgili yaptığı bir açıklamada “Onların bizim gazımıza ihtiyacı var. Bizim de yeni bir pazara” şekildeki sözleri kullandı. Steinitz ayrıca Türkiye’yle aradaki anlaşmazlıkların yüzde 80-90’ını kapattıklarından söz etti.

Gazeteye konuşsan bir Rum yetkili ise Güney Kıbrıs’ın, gelişmeleri yakından takip ettiğini belirterek, İsrail’in konuyla ilgili sürekli bilgilendirmede bulunduğunu söyledi.

Yetkili, özlü bir şeyin olması için iki ülkenin önlerinde daha çok yol olduğu yönünde değerlendirmede de bulundu.

Öte yandan Rum Fileleftheros gazetesi Vatandaşlar İttifakı Başkanı Yorgos Lakkotripis ile Rum Enerji Bakanı Yorgos Lakkotirpis arasında doğalgaz konusuyla ilgili karşılıklı atışmanın yaşandığını belirtti.

Habere göre Lillikas, Anastasiadis Hükümeti’nin doğalgaz konusunu Kıbrıs sorununun çözümüne bağlamayı devam etmesi halinde ne çözüme hizmet edeceğini ne de enerji çıkarlarını savunabileceğini söyledi.

Lillikas, Rum Hükümeti’nin, Türkiye’ye yaranmaya çalışmak için ENI şirketinin sondaj programını erteleme kararı neticesinde ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan ve fiyaskodan ders alması yönündeki umudunu da dile getirdi.

Lakkotripis ise Lillikas’ın açıklamalarına yanıt vererek, Rum Hükümeti’nin hidrokarbon alanında bugüne kadarki tüm eylemlerinin, Güney Kıbrıs’ın tek yanlı ilan ettiği “Münhasır Ekonomik Bölgesi” içerisindeki enerji kaynaklarından yararlanmanın, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yürütülen görüşmelerle bağlanmadığını ortaya koyduğunu belirtti.

Karşılaştıkları tüm teknik, ekonomik ve siyasi kışkırtmalara rağmen, Doğu Akdeniz bölgesinde enerji işbirliklerinin yaratılmasına yönelik girişimlerde bulunduklarına ve hidrokarbon kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek için gösterdikleri daimi çabalara işaret eden Lakkotripis, bir dönem ileri sürdükleri Türk kışkırtmalarının zirveye ulaşmasına rağmen ENI/Kogas ile ilerleyerek 9’uncu parselde iki araştırma sondajı yapıldığını hatırlattı.

Lakkotripis, geçen Mart ayında 6, 8 ve 10’unuc parseller için üçüncü tur ruhsat ihalesine çıkıldığını da belirtti.



Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk öğrenciler çalıştayda bir araya geldi



Yaklaşık iki yıldır eğitim alanında çalışmalar yapan iki toplumlu barış kültürü eğitimi projesi kapsamında çeşitli yaş gruplarında bulunan yaklaşık 160 Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk öğrenci çalıştayda bir araya geldi.

Cumartesi günü gerçekleştirilen çalıştay Lefkoşa ara bölgede yer aldı.

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve POST Araştırma Enstitüsü (POST RI) ile Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR) tarafından ortaklaşa yürütülen Barış Kültürü Eğitimi Projesi kapsamında daha önce iki toplumdaki öğretmenlere yönelik eğitim düzenlendiği hatırlatılan açıklamada, projenin ikinci safhasında ise Kıbrıs’ın farklı bölgelerinde yer alan okullarda başlattığı eğitimlerle yaklaşık 400 öğrenciye Barış Kültürü Eğitimi verildiği kaydedildi.

Çalıştaya katılan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum öğrenciler, İnsan Hakları, Sosyal Adalet, Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı, Sürdürebilir Gelişme, Kültürlerarası Diyalog ve Uzlaşma gibi güncel konularda eğitim aldılar.

14 Mayıs Cumartesi günü ara bölgede Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) tarafından finanse edilen ve Dayanışma Evi (Home for Cooperation), POST Araştırma Enstitüsü (POST RI) ve Tarihsel Diyalog ve Araştırmalar Derneği (AHDR) işbirliği ile öğrencilere yönelik olarak “Peace Works” Çocuk ve Gençlik Festivali düzenlenecek.

Barış Kültürü Eğitimi Proje ekibi, “Peace Works” Çocuk ve Gençlik Festivali’nin ardından ise, “Theatre etc.” isimli tiyatro topluluğunun işbirliğiyle “Crossroads” (Kavşak) adı altında yaz aylarında çocuk ve gençlere yönelik iki toplumlu bir tiyatro kampı düzenleyecek.









Enformasyon Dairesi







Facebook





Twitter





Instagram













Dışişleri Bakanlığı











Facebook





Twitter





YouTube





Websitesi













KKTC Dışişleri Bakanlığı

Enformasyon Dairesi



Tel: +90 (392) 228 3365 / 228 3241

Fax: +90 (392) 228 4847

E-Mail: pio_news@kktcenf.org

Adres: Selçuklu Caddesi, Lefkoşa KKTC

via Mersin 10 / TURKEY



Twitter: @trnc_pio

Facebook: TRNC Public Information Office / KKTC Enformasyon Dairesi

Youtube: KKTCDisisleri





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 34
Dün Tekil 1927
Bugün Tekil 1502
Toplam Tekil 4067636
IP 3.142.199.138






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























10 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk hakanlar ve T rkmen Padi ahlar devlet i lerinde hatunun fikirlerini st n tutar.
(N ZAM L-M LK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.215 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu