BASIN BÜLTENİ Şehit Aileleri’nden tepki - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









BASIN BÜLTENİ Şehit Aileleri’nden tepki
Tarih: 12.09.2015 > Kaç kez okundu? 1529

Paylaş


BKP ile AKEL heyetlerinin birlikte dün Muratağa-Sandallar ve Atlılar Şehitlikleri’ne gerçekleştirdikleri ziyarete bölgedeki şehit aileleri büyük tepki gösterdi ve olayı şiddetle kınadı.

Atlılar Şehitliği’ne konulan karanfiller aileler tarafından toplanarak heyetlerin üzerine fırlatıldı.

Polis ekipleri, olay çıkmaması için büyük çaba gösterdi, şehit ailelerini zorlukla kontrol edebildi.

BKP Genel Başkanı İzzet İzcan ve AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianou başkanlığındaki parti heyetlerinin ziyaretini öğrenen bölgedeki şehit aileleri, Muratağa-Sandallar Şehitliği’nin kapısında toplanarak, ziyarete şiddetle karşı çıktıklarını ve izin vermeyeceklerini açıkladılar.

Polisin geniş güvenlik önlemi aldığı şehitlikte açıklama yapan Atlılar Muhtarı Olsan Karabatak, BKP Genel Başkanı İzzet İzcan’ın 41 yıldır bir kez dahi 14 Ağustos’taki Muratağa-Sandallar ve Atlılar şehitlerini anma törenlerine katılmadığını belirterek, İzcan’ı “şov yapmakla” suçladı.

Karabatak, iki toplu mezarda 127 şehidin yattığını belirterek, şehitler üzerinden şov ve siyaset yapılmasına izin veremeyeceklerini, BKP ve AKEL heyetlerini de şiddetle kınadıklarını bildirdi.

Muratağa-Sandallar Şehitliği’ndeki bekleyiş sürerken, BKP ve AKEL heyetlerinin Atlılar Şehitliği’ni ziyaret etmekte olduğu bilgisini alan aileler, polisin yolu kapatmasına rağmen tarlalardan araçlarını sürerek Atlılar Şehitliği’ne ulaştılar.

Heyete sözlü sataşmalarda bulunan ve üzerlerine yürüyen bazı şehit ailelerini polis güçlükle durdurabildi ve herhangi bir olay yaşanmasını engelledi.

Şehit aileleri, Atlılar Şehitliği’ne konan karanfilleri toplayarak heyetin üzerine fırlattı.

Atlılar Şehitliği’nde basın açıklaması yapan BKP Genel Başkanı İzzet İzcan, iki toplumun bir daha bu acıları yaşamaması için var güçleriyle çalıştıklarını belirtti.

Şehitliğe protesto için gelenlerin belli bir önyargıyla geldiklerini ve olay çıkardıklarını, bunu da anlayışla karşıladıklarını belirten İzcan, Güney’deki Constantinou ve Eleni Mezarlığı’na bu sabah gerçekleştirdikleri ziyarette ise herhangi bir engellemeyle karşılaşmadıklarını kaydetti.

Bir daha iki halkın çatıştırılmaması gerektiğini vurgulayan İzcan, iki Cumhurbaşkanı’nın barış sürecini başarıya ulaştırması için çalıştıklarını anlattı.Adanın kuzeyinde de güneyinde de insanların suçsuz yere öldürüldüklerini anlatan İzcan, katliamları gerçekleştirenleri kınadıklarını ifade etti.

Katliamlarda canını yitirenleri saygıyla andıklarını, ailelerin acılarını paylaştıklarını belirten İzcan; milliyetçi, fanatik, bağnaz,ve agresif tavırlarla bir yere varılamayacağını, gösterilen tepkinin yanlış olduğunu söyledi.

Bu arada Muratağa Sandallar ve Atlılar Şehitlerini Yaşatma Derneği Asbaşkanı Hüseyin Güler, ziyareti şiddetle kınadıklarını bildirdi.

Güler, sözkonusu ziyaretin bilgileri dışında gerçekleştirildiğini, köylünün polisle karşı karşıya getirildiğini belirtti.

Şehitlikte yatanların Rumlar tarafından katledildiğini hatırlatarak, köylülerin hassasiyetini dile getiren Güler, BKP’nin Rum tarafından bir heyetle gelip şehitliğe çiçek koymasının kabul edilemez olduğunu ifade etti.

Muratağa Sandallar ve Atlılar köylerinde 14 Ağustos 1974 tarihinde Kıbrıslı Türkler EOKA-B tarafından katledilmişti. Katliamda en genci 16 günlük, en yaşlısı ise 95 yaşında olmak üzere 126 Türk öldürülerek toplu mezarlara gömüldü. Muratağa ve Sandallar köylüleri aynı toplu mezara gömülmüş mezardan toplam 89 kişi çıkarılmıştı. Atlılar köyündeki toplu mezardan ise 37 kişi çıkarıldı.

Katliamın Türk birlikleri tarafından keşfi ve cesetlerin bulunması 1/2 Eylül 1974 tarihinde gerçekleşti.

Katliam Birleşmiş Milletler tarafından "insanlığa karşı bir suç" olarak nitelendi.



Kıbrıs Türk şirketi ile Rum şirketi iki toplumlu konsorsiyum kurdu



Denizcilik alanında faaliyet göstermekte olan Kıbrıslı Türk ve Rum işadamlarının, 1974 yılından bu yana ilk kez iki toplumlu bir konsorsiyum kurdukları ve bu şekilde Doğu Akdeniz bölgesinde, gemi inşası alanındaki en büyük şirketlerden birini meydana getirdikleri haber verildi.

Rum Alithia gazetesi, 1974 yılından önce Mağusa’da faaliyet gösteren ve merkezi şu an Limasol’da bulunan “FAMA Group” ile şu an Mağusa’da faaliyet göstermekte olan “Famagusta Shipyard” şirketleri arasında ve bu iki şirketin işbirliği için ortak payda olarak görev yapan Hong Kong’daki “Ocean Well Ltd” şirketiyle işbirliği içerisinde imzalanan anlaşma temelinde, iki toplumlu konsorsiyumun 26 Ağustos tarihinde kurulduğunu belirtti.

İmzalanan anlaşma temelinde, iki gemi yapımı şirketinin de “Ocean Well Ltd” şemsiyesi altında faaliyet göstereceklerini kaydeden gazete, anlaşmanın, gerek müşteriler gerek de konsorsiyumun faaliyetlerinden ortaya çıkacak olan kazançların, iş hacmi temelinde paylaşılmasını öngördüğünü, “kasa” görevini ise “Ocean Well” şirketinin üstleneceğini haber verdi.

Gazete, Limasol ve Mağusa’da bulunan ve 2000 ile 8500 tonluk dubalara sahip olan bu şirketlerin, hidrokarbon çıkarılması ve işletilmesi alanında faaliyet gösteren şirketlere de hizmet sunabileceklerine dikkati çekti.

Gazeteye göre, Kıbrıs Rum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Fidias Pilidis ise konuyla ilgili açıklamasında, bu durumun, Kıbrıs Türk ve Rum işadamlarının işbirliğiyle neler başarılabileceğine dair olağanüstü bir örnek olduğunu söyledi.

Gazeteye göre, Rum İşadamları ve Sanayiciler Federasyonu (OEV) Başkanı Mihalis Pilikos ise açıklamasında, FAMA Group ile Famagusta Shipyard’ın işbirliğinin, Kıbrıslı Türkler ile Rumların işbirliği yapabileceğini gösterdiğini ekledi.



Tusk Akıncı ve Anastasiadis’le görüşecek



Rum Politis gazetesinin haberine göre, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’ın bölge ülkelere gerçekleştirdiği ziyaretler çerçevesinde cuma günü Kıbrıs’a geleceği ve

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’le yapacağı görüşmenin ardından saat 15.00’te ise Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yla bir araya geleceğini yazdı.



Talat: “Müzakerelerde ciddi ilerleme yaşanıyor”



CTP Genel Başkanı, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, müzakerelerde ciddi ilerleme olduğunu, özellikle yönetim ve güç paylaşımı, ekonomi ve AB başlıklarında çok ciddi yakınlaşmalar teyit edildiğini ve yenilerinin eklendiğini kaydetti.

Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG), Kıbrıs müzakereleri, hükümet ve parti icraatları konularında halkı bilgilendirmek için bölge toplantıları başlattı.

Müzakereler konusunda bilgi kirliliği olduğunu belirten Talat, bu şekilde toplumun endişeye sevk edildiğini, Rum basınının masa başında yaptığı haberlerle çözümü zora sokmaya çalışan düşüncelerin de katkısıyla bilgi kirliliği yarattığını belirtti.

Müzakere süreciyle ilgili bilgi veren Talat, müzakerelerde ciddi bir ilerleme olduğunu, özellikle yönetim ve güç paylaşımı, ekonomi ve AB başlıklarında çok ciddi yakınlaşmalar teyit edildiğini ve yenilerinin eklendiğini kaydetti.

Kıbrıs sorununun yönetim ve güç paylaşımı sorunu olduğunu vurgulayan Talat, “Kıbrıs Sorunu bu konudaki uzlaşmazlık sebebiyle patlak verdi. Diğer başlıklar bu anlaşmazlığın patlak vermesiyle ortaya çıktı. Mülkiyet Kıbrıs sorununun başlangıcını sağlayan çatışma noktası olmamıştır. Ama bu üç konudaki yakınlaşmanın yanı sıra mülkiyet konusunda Rum tarafının ortaya koyduğu direncin son dönemde ortadan kalkması da önemli bir ilerlemeyi işaret ediyor” ifadesini kullandı.

Annan Planı’nda olduğu gibi tarafsız ve eşit sayıda Kıbrıslı Türk ve Rum’un yer alacağı Mülkiyet Komisyonu’nun belirlenecek kriterlere göre terk edilmiş mallarla ilgili nihai kararı vereceğini belirten Talat, “Bunu Kıbrıs Rum tarafı kabul etti. Bu çok önemli ve büyük bir ilerlemedir. O noktadan sonra kriterler henüz görüşülmemiştir. O bunun malını alacak bu onun malını alacak lafları külliyen yalandır” dedi.

Güneyde mal bırakmadan kuzeyde mülkiyet sahibi olmuş insanların kullanmadıkları mallarla ilgili belki bazı sıkıntılar yaşayabileceğini, o malın belki iade edileceğini, haritada bazı değişiklikler olacaksa mutlaka yer değiştirecek insanlar olabileceğini belirten Talat, bunlara rağmen Kıbrıs sorununun çözümünün özellikle Kıbrıslı Türkler için çok önemli olduğunu kaydetti.

Talat, “Çünkü bu sorunun çözümü Kıbrıslı Türkleri uluslararası hukuka taşıyacak tek yoldur. Başka bir yol yoktur. O mülklerin uluslararası hukuk tarafından kabul edilmesi de Kıbrıs sorununun çözümüne bağlıdır. O nedenle Kıbrıs sorununun çözümü birçok başka alanlarda olduğu gibi mülkiyet alanında da bize bir belirginlik yaratacaktır. Sadece bu neden bile Kıbrıs sorununun mülkiyet engeline takılmaması gerektiğini gösterir” ifadelerini kullandı.

Ekonominin özellikle inşaat sektörünün patlamasıyla çok büyük bir gelişme içine gireceğine dikkat çeken Talat, inşaat sektörünün en fazla büyüyeceği yerin Kıbrıs’ın kuzeyi olacağını, Maraş’ın yeniden inşası ve ara bölgenin yeniden canlanmasıyla bile çok büyük ekonomik gelişmeler yaşanacağını vurguladı.

Yabancı yatırımların ancak bu sorun çözülürse Kıbrıs’ın kuzeyine geleceğini, Türkiye’den gelen yatırımların bile kısıtlı olduğunu belirten Talat, Kıbrıs sorunu çözüldükten sonra mülkiyetteki belirsizlik ortadan kalktıktan sonra yabancı yatırımcıların geleceğini kaydetti.

Kıbrıs sorununun yönetim ve güç paylaşımındaki anlaşmazlıktan başladığını hatırlatan Talat şunları kaydetti:

“Kıbrıslı Türkler 1960’ta kurulan cumhuriyette Rumlarla siyasi olarak eşitti ama bu eşitlik şu an Rum tarafıyla mutabakata vardığımız hususların çok gerisindeydi. 1960 anlaşmalarında 7 Rum 3 Türk Bakanlar Kurulu üyesi vardı. Kararlar dış politika, güvenlik ve bütçe dışında oy çokluğuyla geçerdi. Sadece bu üç hususta cumhurbaşkanı muavinin veto yetkisi vardı. Halbuki Rumlarla şuan vardığımız mutabakatta, Kıbrıslı Türklerin etkin katılımının olmadığı hiçbir karar alınamaz. Yine 7’ye 3 olabilir ama 3 Kıbrıslı Türkün en az 1 tanesinin evet demediği hiçbir karar geçemez. Eğer sayımız 5’se en az 2 üyenin onay vermesi lazım. Hristofyas’la anlaşmamız en az 2 üyeydi. Dolayısıyla bu 1960’ın çok ötesindedir. Siyasi eşitliğimiz bu yolla sağlanmaktadır. Onun için çözümden kaybedecek bir şeyimiz yoktur, kazanacağımız çok şey vardır.”



“Kıbrıs sorunundaki birçok büyük konu hala açık”



Rum Fileleftheros gazetesi haberinde, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in önceki gün Rum siyasi parti başkanlarıyla gerçekleştirdiği toplantıdan “Kıbrıs sorunundaki birçok büyük konunun hala açık bulunduğu” sonucunun çıktığını iddia etti.

Gazete, “Bazı konularda görüş ayrılığının büyük olduğunu, karşılıklı sunulan tezler ve neler üzerinde anlaşmaya varıldığı konusunda da büyük karmaşa olduğunu” ileri sürerken, toplantıda ayrıca “4’e 1 oranında uzlaşı olmadığının da belirtildiğini” savundu.

Bu oranın, Kıbrıs Rum tarafının tezi olduğunu ancak Kıbrıs Türk tarafınca kabul edilmediğini yazan gazete, Kıbrıs Türk tarafının, KKTC’nin bugünkü nüfusunun tanınması gerektiğini savunduğunu iddia etti.

4’e 1 oranının uygulanabilir olmadığını ve Türk vatandaşlarının Kıbrıs’a gelmesi imkanını da yaratabileceğini ifade eden gazete, mülkiyet konusunda ise “kullanıcı konusunda” anlaşmazlık bulunduğunu öne sürdü.

Gazete, Kıbrıs Rum tarafının, ilk söz hakkının “yasal mal sahibinde”, Türk tarafının ise “kullanıcıda” olduğu konusunda ısrar ettiklerini belirterek, DİKO, EDEK, Çevreciler ve Vatandaşlar İttifakı’nın “müzakerelerde varılan uzlaşının, yasal mal sahibiyle kullanıcıyı eşitlediğini” varsaydıklarını yazdı.

Gazete, önceki günkü bilgilendirme doğrultusunda “Yönetim konularında (vatandaşlık, yetkiler vs.) görüş ayrılıkları olduğu; toprak konusunda çok net farklı yaklaşımlar bulunan kriterler olduğu ve ekonomi konusunda da uzlaşılar olmasına karşın geçiş dönemleri konusunda anlaşmaya varılamadığını” savundu.

Gazete, taşınmaz malların talep edilmesi süreci konusunda ise, “Kıbrıs Rum tarafının tezinin, vatandaşların Komite, mahkemeler ve AİHM’ye başvurabilecekleri” şeklinde olduğunu belirtti. DİKO’nun önceki günkü toplantıda, “AB vatandaşı olan Kıbrıslıların AİHM’ye başvuru haklarının ellerinden alınmayacağını” vurgulaması üzerine, Rum hükümetinin bu görüşün incelenmek üzere not ettiğini aktardı.

KKTC’deki eski taşınmazlarına gelerek Kıbrıslı Türk’lerde rahatsızlık yaratan Kıbrıslı Rumlar konusunun da Anastasiadis tarafından toplantıda gündeme getirildiği ve Yorgos Perdikis’in buna tepki göstererek “göçmenlere, mallarına gitmeme tavsiyesinin verilemeyeceğini” söylediği bildirildi.

Habere göre, Anastasiadis toplantıda “dönüşümlü başkanlık” konusuna da değindi ve “tezin, çapraz oyla seçilecek kalıcı Başkan ve Başkan Yardımcısı olduğunu” söyledi ancak ayrıntı vermedi.

Gazete, bir diğer haberinde, Anastasiadis ile parti başkanlarının önceki günkü toplantısının, karartmaya ilişkin değinmeler ve 2004 yılını hatırlatan anlaşmazlıklarla geçtiğini; zaman zaman tartışmaların şiddetinin yükseldiğini yazdı.

Gazete, Anastasiadis ile DİKO Başkanı Nikolas Papadopulos arasında zaman zaman “kılıçların çekildiğini; hükümet kanadının sık sık Tasos Papadopulos’a değindiğini ve 2004 yılında BM Genel Sekreteri’ne mülkiyet konusunda gönderdiği mektubu ortaya koyduğunu” bildirdi.

DİSİ Başkanı Averof Neofitu’nun toplantıda, Tasos Papadopulos’un Annan Planı’nı imzaladığına dikkat çektiğini; DİKO Başkanı’nın tepkisi üzerine ise AKEL’in, “Papadopulos’un planı referanduma götürmeyi kabul ettiğini” hatırlattığını yazan gazete, müzakere belgelerinin neden partilere verilmediği konusunda da tartışmaların yaşandığını vurguladı.

Nikolas Papadopulos, Anastasiadis’in, “uzlaşıların yer aldığı belgelerin tümünü partilere göstermemesini” eleştirdi.

Öte yandan siyasi parti başkan ve yetkilileri toplantı sonrasında açıklamalarda bulundular.

DİKO Başkanı Papadopulos açıklamasında, “mal sahibiyle kullanıcının eşitlenmesinin ve bu şekilde mülkiyet hakkının korunacağının iddia edilmesinin mümkün olamayacağını” savundu.

Papadopulos, “İlk göz hakkının mal sahibinde olması ve göçmenlerin taşınmazlarının sahipleri olduklarını ispat etmek zorunda bırakılmamaları gerektiğini” öne sürdü.

EDEK Başkanı Marinos Sizopulos ise, “Temel konularda Türk tarafıyla büyük görüş ayrılıklarının bulunduğunu” iddia ederek “sözde çözüm ortamı yaratılması çabalarıyla aşırı iyimserliğin gerçek olmadığını” savundu.

EURO.KO Başkanı Dimitris Silluris açıklamasında, 2009 yılı Ulusal Konsey kararlarına saygı gösterileceğinin belirtilmesinden memnuniyet duyduklarını ve çözüme ulaşılmasının tek yolunun AB kurumlarının çözüm çabalarına müdahil olması olduğunu belirtti.

Ekologlar ve Çevreciler Hareketi Başkanı Perdikis ise, müzakere masasında bulunan birçok unsurun beklentilerinin çok azını karşıladığını belirterek, göçmenlerin Akıncı ya da Eide tarafından değil, ilk elden bilgilendirilmeleri gerektiği eleştirisinde bulundu.

Vatandaşlar İttifakı’nın açıklamasında da, “halka iyimserlik havası yaratmak isteyenlerin bir kez daha düşünmeleri gerektiği; mülkiyet konusunun insan hakları değil, siyasi bir konu olduğu ve göçmenleri geri dönmesinde bir limit bulunabileceğinin kabul edilemeyeceği” öne sürüldü.

Rum Hükümet Sözcüsü Nikos Hristodulidis, Kıbrıs Rum tarafının görüşünün “yasal mal sahibinin, ilk söz hakkına sahip olması” şeklinde olduğu vurguladı.

Rum siyasi partilerinin eleştirilerine önceki gün yanıt veren Hristodulidis, “müzakere masasında görüşülmekte olan konular hakkında sonuçlara varmak için acele edilmemesi gerektiğini” belirterek, “Türk tezlerinin uzlaşılmış varsayılmasının yanlış olduğunu” ifade etti.

Hristodulidis: “Bu, şu anda müzakere edilen kriterler çerçevesinde belirlenecek bir konudur ve müzakerecilerin bugün tam günlük bir görüşmesi vardır” şeklinde konuştu.

Bir soruya karışık Hristodulidis, Kıbrıs Rum tarafının bu tezinin “nerelere varabileceğini kamuoyu önünde söylemesinin sorumsuzluk olacağını, söyleyebileceği tek şeyin, mülkiyette ilk söz hakkının mal sahibinde olması yönündeki tezlerinin değişmezliği olduğunu” vurguladı.



Üsler’deki protesto eylemi İngiliz Yüksek Komiserliği’ne taşınıyor



İngiliz Üsleri’nde çalışan 650 Kıbrıslı Türk ile Rum, maaşlarında Eylül ayı itibarıyla geçerli olacak yüzde 17,5’e varan kesinti nedeniyle başlattıkları protesto eylemini, İngiliz Yüksek Komiserliği önüne taşıyor.

Rum Fileleftheros gazetesi, üs çalışanlarının, örgütlü bulundukları SEK, PEO, PASİDİ ve TÜRK-SEN sendikalarının da desteğiyle, önceki gün üs girişlerinde toplanarak geçişleri kapattıklarını, zaman zaman üs bölgesine girmek isteyenlerle üs çalışanları arasında gerginlik yaşandığını ve polisin müdahale etmek durumunda kaldığını yazdı.

Habere göre üs çalışanları dün de İngiliz Yüksek Komiserliği önünde protesto eylemi yapıp ve İngiliz Yüksek Komiseri’ne muhtıra verdi.



“Sadece 7 yıllığına” yeni bir siyasi oluşum: “Pnois Lau”



Rum tarafında “Pnois Lau” (Halk Nefesi) isimli yeni bir siyasi oluşum kuruluyor. Siyasi oluşumun ömrünün peşinen belirlendiği ve bu sürenin sadece 7 yıl olacağı haber verildi.

Rum Fileleftheros gazetesi, kamuoyu önüne Pazartesi günü çıkacak yeni oluşumun önderliğini yapan 7 kişilik komitenin, Rum toplumu içerisinde yaptıkları işlerle tanınan ancak siyasi partilerle ilişkisi olmayan kişilerden oluştuğunu yazdı.

Habere göre, Athos Kiranidis’in başı çektiği 7 kişilik komite, tanınmış operatör Dr. Hristos Samaras, akademisyen Yorgos Karayorgis, Yannis Kleanthus, Maria Leonidu, Nakis Papadopulos ve Nikolas Dimitriu yer alıyor.

Komitenin henüz başkanını seçmediği ve görev paylaşımının önümüzdeki günlerde yapılacağı kaydedilirken, oluşumun vizyonu ve siyasi ilkeleri şöyle sıralandı:

“-Kıbrıs’ı güvenlik, sosyal ve ekonomik refah şartları altında, yasal sakinlerinin insan haklarından, temel özgürlüklerden ve Avrupa müktesebatından yararlanacağı egemen ve ileri demokratik devlet haline getirmek.

-Türk işgaline son vermek. Kıbrıs halkının geleneksel temel değerlerinin restorasyonu, rüşveti bastırmak için mücadele etmek.

-Siyasi yaşamda partizanlığı kaldırmak. Kıbrıs ile ilgili bütün hayati konularda bilimsel açıdan yapılandırılmış strateji belirlemek.”

Oluşumun, seçim sisteminde karma oy yöntemini, seçilmiş devlet yetkililerinin bir dönemlik görev süresinin 5 yılı geçmemesi görüşünde olduğu belirtilen haberde, Kıbrıs sorunuyla ilgili vizyonun ise “devletin üniter egemenliğini güvence altına almayacak bir çözüm kabul edilemez. İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon, çözüm zemini olamaz çünkü hareketin vizyonuna uygun değildir” şeklinde izah ediliyor.

Oluşumun siyasi deklarasyon ilkeleri kurucu üyelerin yapacağı ilk toplantıda onaylanacak. Kurucularına göre yeni oluşum, Rum kamuoyunun siyasi partiler ve işleyiş yöntemlerine yönelik hoşnutsuzluğuna cevap vermek için, ömrünün sadece 7 yıl olacağı –toplumu yeniden yapılandırmak için bu sürenin yeterli olduğu- temel ilkesi haricinde, kurucu üyelerin Pnois Lau’nun partisel faaliyetlerine katılımları için hiçbir maddi karşılık veya tazminat almayacaklarını taahhüt etti.



Akıncı: “Anayasa değişikliği yol kazasına uğradı ancak bir yanlışlık varsa onu doğruya çevirmek lazım”



Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, dün Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri ile 21 Eylül’den itibaren bu görevi üstlenecek Narin Ferdi Şefik’i kabulünde yaptığı konuşmada geçen yıl haziran ayında Anayasa değişikliği için yapılan referandumun, toplumla yeterince diyalog kurulamadığı veya değişiklik paketini toplum yetersiz bulduğu için yol kazasına uğradığını ancak bir yanlışlık varsa bunu doğruya çevirmek gerektiğini söyledi.

Akıncı, hukuk devleti ve demokrasinin vazgeçilmezi olan yargının eksikliklerinin giderilmesini ve daha iyi konuma yükselmesini diledi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Öneri’nin görevde bulunduğu sürede yaptığı hizmetlerin yargı ve hukuk camiası tarafından saygıyla hatırlanacağını söyledi.

Kısa bir süre birlikte görevde bulunduklarını ancak tanışıklıklarının eskiye dayandığını belirten Cumhurbaşkanı Akıncı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Sizin hizmet yıllarınız sadece benim dönemimle sınırlı değil. Bütün o hizmetler nedeniyle size teşekkür ediyorum. Narin hanım da öteden beri tanıdığımız, saygı duyduğumuz bir yargıç. Bu takdire mazhar olarak sizin yerinizi alması, toplumumuz için de yeniden önemli bir gelişmenin altını çiziyor diye düşünüyorum. Bu da bir ilk oluyor, yargı alanında. Umarım sizin bıraktığınız yerden o da bu camiayı çok daha iyi noktaya götürmek için elinden geleni yapacaktır.

Yargı, hukuk devleti olmanın ve demokrasinin vazgeçilmezi… Seçimle gelen makamlar, partiler olabilir, bunlar dönem dönem seçimlerini yaparlar ama bu kararlar da elbette bir süzgeçten geçmeye muhtaçtır. Ve hep söylenir, adalet gecikmemeli. ‘Geciken adalet adalet değildir’ tanımı artık klişeleşti. Bu nedenle yargının da eksiklerinin giderilmesi lazım. Bir girişim oldu, anayasada yapılacak bazı değişikliklerle yargı daha iyi noktaya gidebilirdi. Orda bir yol kazası oldu.

Belki yeterince toplumla diyalog kurulamadığından böyle oldu. Veyahut da toplum yeterli bulmadı o paketi. Bunun farklı farklı gerekçeleri olabilir ancak olumsuzluğu orada bırakmamak lazım. Bir yanlışlık varsa onu doğruya çevirmek lazım. O nedenle bu yeni dönemde umarım sizin de katkılarınızla yargımız eksikliklerinden arınarak daha iyi bir konuma yükselir. Bütün temennim budur.”

Görüşmede konuşan Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri de, ziyaretlerinin birkaç amacı bulunduğunu, hem Narin Ferdi Şefik’i yeni başkan olarak tanıştırmak; hem de 20 Eylül’de 65 yaşını doldurup yaş haddinden emekliye ayrılacak olması nedeniyle usulen veda etmek istediğini söyledi.

16 Eylül’deki Adli Yıl açılışından sonra görevi Şefik’e devredeceğini belirten Öneri, Şefik’in görevinin hukuken 21 Eylül’de başlayacağını kaydetti.

Öneri, Cumhurbaşkanı Akıncı’yı yeni Adli Yıl açılışı törenine ve etkinliklerine davet ederek, “Kısa bir süre sizinle çalışma fırsatımız oldu ama uyumlu, güzel bir çalışmamız olduğunu söyleyebilirim. Size bundan sonra görevinizde başarılar dilerim” dedi.

Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri, yargının biraz daha ileri gidebilmesi için elinden geldiği kadar çalışmalar ve girişimler yaptıklarını belirterek, yasal ve anayasal değişiklikler hususunda da girişimleri olduğunu hatırlattı.

Öneri, şöyle konuştu: “Bunları Meclis’teki partilere sunduk ama maalesef onlar bugün oldu hâlâ ciddi şekilde ele alınmadı, üzerine gidilmedi. Bunun yanında kurumsal olarak bazı tüzük değişiklikleri yaparak biraz daha işlevsel hale gelmeye çalıştık. Bu dönemde yurt dışı temaslarımız ivme kazandı. Vizyon genişlemesi yaptık.

Üçüncü ülkelerle de sıkı bir temasımız oldu. Bunun kaynağı Türkiye’de katıldığımız uluslararası sempozyumlardır.”

Şafak Öneri, Adli Yıl açılışına geniş katılım beklediklerini de belirterek, görev süresinin her şeyi sonuçlandırmaya yetmediğini ancak kendisinden sonraki arkadaşlarının da bunları sürdüreceğinden ve başarılı olacaklarından emin olduğunu söyledi.



Tatar: “Kumpas kuran biz değil, kendisidir”



Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) 31 Ekim’de yapılacak kurultayında aday olacağını açıklayan Lefkoşa milletvekili Ersin Tatar, UBP Genel Başkan Hüseyin Özgürgün’ün açıklamalarını eleştirerek, “Kumpası kuran bize değil, kendisidir” dedi.

Tatar, yaptığı açıklamada Özgürgün’ün önceki günkü açıklamalarını eleştirdi. Tatar, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“CTP kurultayı öncesinde defalarca erken seçim istediğini söyleyen Sayın Özgürgün, UBP kurultayı yanaşınca birden bir ne oldu da CTP ile ortaklık uğruna UBP’yi küçük ortak durumuna düşürecek şekilde hükümete girilmesine öncülük etmiş aşırı istek göstermiştir ? Benim hiç bir arkadaşımla bir alıp veremediğim yok, Bakan arkadaşlarımızı her hangi bir şekilde hedef de almıyorum ama 3 İlçe Başkanı ile Genel Sekreteri neden bakan yapıldı? Bu yapılırken doğru çıkmayacak olsa da bir kurultay hesabı yapılmadı mı? Nazım Çavuşoğlu ile beni Genel Yönetim Kurulu’ndaki görevimizden alan Özgürgün’ün amacı istediği üye listesini Genel Yönetim Kurulu’ndan geçirmek değil miydi? Bu davranış kumpas değilse, nedir?”

Özgürgün’den bakanlık istemediğini, UBP Genel Başkan adayı olmaya ise son üç ay içerisinde değil bir yıl önceden karar verdiğini belirten Tatar, bu kararı Özgürgün dahil partinin içindeki bazı arkadaşlarının aylar öncesinden bildiğini kaydetti.

Özgürgün’ün ‘UBP, köhnemiş 700 üye ile kurultay yapacaktı ve ben kazanacaktım ama ben şimdi 8 bin üye ile seçime gidiyorum ’ sözlerini de eleştiren Tatar, bu sözlerin “yaralayıcı ve karalayıcı” olduğunu savundu.

Son dönemde yaptıkları itirazın partiye üye yapılmasına yönelik olmadığını belirten Tatar, “Bizim itirazımız, bazı kişiler üye yapılırken birçok arkadaşımızın bize yakın oldukları düşüncesiyle üye yapılmamasındır, diyalog isteğimizin, listeler üzerinde uzlaşma talebimizin reddedilmesinedir” ifadesini kullandı.

Tatar, şöyle devam etti: “Özgürgün, koltuk sevdalısı olmadığını, fedakarlık yaparak hükümete girmediğini söylerken de herkesi aldatabileceğini zannediyor. Özgürgün’ün hükümette görev almamasının tek nedeni, CTP Genel Başkanı Talat’ın milletvekili olmadığı için Başbakanlık görevini alamamasıdır. Talat ve Özgürgün kabine dışında kalmışlar ve henüz kamuoyu ile UBP yetkili organlarının, UBP milletvekillerinin dahi bilmediği gizli bir protokole imza atmışlardır. Özgürgün’ün yanlışları sonucu aslında UBP iki buçuk bakanlığa denk gelen bir ağırlıkla hükümete girmiş, beş kırık dökük Bakanlık koltuğu ile aldatılmış, küçük ortak durumuna düşürülmüştür”

Özgürgün’ün ‘ilk seçimlerde başarısız olursa zaten genel başkanlığı bırakacağını’ söylemesinin ülke ve UBP için geçerli ve doğru bir yaklaşım olamayacağını da ifade eden Tatar, şöyle devam etti: “Genel Başkan şimdiye kadar kendisine tanınan şansları iyi değerlendirememiş ve başarısız olmuştur. Gelinen konjonktürde, ne UBP’nin ne de KKTC’nin UBP’nin bir seçimden daha başarısız çıkma lüksü yoktur. UBP’yi ve ülkemizi seven bizler ne partimizi, ne de ülkemizi Özgürgün’ün performansını ve yapabileceklerini bile bile riske atamayız”

Tatar, Özgürgün’ün geçmişte DP’den UBP’ye transfer olduğunu, ancak bugün bunu unutarak, partiyi bölmeye çalıştığını iddia etti.

İsteklerinin UBP’nin bir an önce çalışkan, doğruları söyleyen, tabanla bütünleşen, herkesi kucaklayan, vefalı, projeye önem veren KKTC halkının refah seviyesini yükseltmekte kararlı bir genel başkana kavuşması olduğunu belirten Tatar, kendisine gösterilen ilgiden memnun olduğunu kaydetti.

UBP Genel Başkanı seçilmesi halinde hedefinin, hızlı büyüyen bir KKTC ekonomisi, demokratik, katılımcı, proje üreten, taban ve tavanın bütünleştiği, herkesin bir birini sevip saydığı bir Ulusal Birlik Partisi olduğunu ifade eden Tatar, “Kendime ve halkımıza, UBP’lilere başarılı olacağımız yönünde kesin olarak güveniyorum” dedi.



Genç piyanist Görsev Tepe, New York’taki yarışmada 2. oldu



Müzik eğitimini ABD’de sürdüren ve uluslararası başarılarıyla tanınan 15 yaşındaki Kıbrıslı Türk piyanist Görsev Tepe, New York’ta düzenlenen bir yarışmada ikinci oldu.

Long Island Konservatuarı’nın düzenlediği 11. Uluslararası Müzik Yarışması’nda birçok piyanist arasından sıyrılarak adını finale yazdıran Görsev Tepe yarışmada, Mozart’ın 12. Piyano Sonatı’nı ve Grieg’in Piyano Konçertosu’nu çaldı.

Genç sanatçı Görsev Tepe, kasım ayında İspanya'nın Kanarya Adaları’nda yapılacak uluslararası "Stars at Tenerife" yarışmasına hazırlanıyor ve New York Long Island Konservatuarı’ndaki piyano çalışmalarını ünlü piyanist Prof. Tamara Poddubnaya ile sürdürüyor.



Buran: “Tozun etkisi 12 Eylül’e kadar sürecek, yeni akım söz konusu değil”



Meteoroloji Dairesi Müdürü Raif İlker Buran, yeni toz akımının söz konusu olmadığını ancak mevcut toz zerreciklerinin bölgedeki etkisinin 12 Eylül’e kadar sürdüreceğini açıkladı.

Suudi Arabistan’dan toz akımının durduğunu ancak Suriye, Ürdün, İsrail ve Doğu Akdeniz üzerindeki toz kütlesinin henüz dağılmadığını kaydeden Buran, “Toz bölgeden ayrılamıyor. Hava akımlarıyla zaman zaman üzerimize taşınıyor, zaman zaman geri itiliyor” dedi.

Şu an ülkeyi etkileyenin mevcut toz olduğunu kaydeden Buran, “Değerlendirmelerimize göre Kıbrıs’ı etkileyecek yeni bir toz dalgası söz konusu değil. Libya üzerinden gelecek yeni toz kütlesinin Batı Akdeniz’e ve Ege’ye taşınacağını tahmin ediyoruz” şeklinde konuştu.



“Kıbrıs’ın Kuzeyinden Jeolojik Miras” sergisi cuma günü açılacak



Maden, Metalürji ve Jeoloji Mühendisleri Odası’nın, Kıbrıs Türk Fotoğraf Derneği (FODER) ile birlikte yürüttüğü araştırma projesinin sergisi “Kıbrıs’ın Kuzeyinden Jeolojik Miras”, Cuma günü açılacak.

Art Rooms At The House’da yer alacak sergi açılışı, saat 19.30’da yapılacak.



KKTC DNA Laboratuvarı 26’ncı ISFG Kongresi’nde temsil edildi



Faaliyetlerini Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) Kıbrıslı Türk Üye Ofisi, KKTC Cumhurbaşkanlığı bünyesinde sürdüren DNA Laboratuvarı Uluslararası Adli Genetik Derneği tarafından Polonya’da düzenlenen 26’ncı ISFG Kongresi’nde temsil edildi.

DNA Laboratuvarı Yöneticisi Dr. Cemal Gürkan’ın ISFG delegesi olarak katıldığı kongrede Kayıp Şahıslar Komitesi projesi çerçevesinde laboratuvarda sürdürülen çalışmaların özetlendiği bir sunum yaptı.

DNA Laboratuvarı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü ile İspanya’daki Santiago de Compostella Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü ortaklığında gerçekleştirilen uluslararası bilimsel bir çalışmanın sunulmasına katkı koydu.

Her iki sunum da Uluslararası Adli Bilim: Genetik Ek Serileri dergisinin 2015’de yayımlanacak özel sayısında kongre makalesi olarak yer almak üzere davet aldı.

DNA Laboratuvarı, uluslararası dıştan kalite temini programı olan ve ISFG İngilizce Konuşanlar Çalışma Grubu, Akrabalık Testleri Çalışması 2015 ile ilgili sertifikasyon sürecini de başarıyla tamamladı.

Kopenhag Üniversitesi’nin Adli Tıp Bölümü tarafından yürütülen bu akrabalık testleri çalışması çerçevesinde aralarında DNA Laboratuvarı’nın da bulunduğu 64 uluslararası adli genetik laboratuvarına tanımlanmamış kan örnekleri gönderildi.

Çalışmaya katılan her bir laboratuvarda örnekler arasındaki akrabalık ilişkileri irdelenmesi amacıyla çeşitli DNA profillendirilme işlemleri yaptı ve ilgili istatistiki hesaplamaların ardından elde edilen sonuçları rapor etti.

DNA Laboratuvarı’nda bu örneklerin her birinde gerçekleştirilen iki adet farklı otozomal STR ve uygun durumlarda Y-kromozomsal STR analizleri sonrası sunulan raporda mükemmel sonuçların elde edilmesiyle laboratuvarda şu anda KŞK projesi için kullanılan tüm DNA analiz metotları uluslararası dıştan kalite temini güvencesi altına alınmış oldu.

DNA- bazlı kimliklendirmelerde de kullanılabilecek yeni metotların irdelendiği diğer bir ortak çalışmada edilen sonuçların yer aldığı diğer bir akademik makale ISFG resmi yayın organlarından Uluslararası Adli Bilim: Genetik dergisinde kısa bir süre önce yer almıştı.

Ortak çalışmaya KKTC DNA Laboratuvarı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genetik Bölümü ve Federal Soruşturma Bürosu Anti-Terör ve Adli Bilim Araştırma Ünitesi gibi kurumlar katılmıştı.







Enformasyon Dairesi