BASIN BÜLTENİ Anastasiadis: “Kıbrıs olmadan Avrupa ve Türkiye’ye doğal gaz aktarılamaz” - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









BASIN BÜLTENİ Anastasiadis: “Kıbrıs olmadan Avrupa ve Türkiye’ye doğal gaz aktarılamaz”
Tarih: 07.09.2015 > Kaç kez okundu? 1598

Paylaş


Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Mısır’ın “Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde”, Rum MEB’indeki parsellerle komşu olan bir parselde büyük bir doğal gaz yatağı tespit edilmesiyle ortaya çıkan gelişmelerin, Rum Yönetimi’nin jeostratejik ve jeopolitik rolünü yükseltmekte olduğunu söyledi ve “Kıbrıs olmadan, ne Avrupa’ya ne de Türkiye’ye doğal gaz aktarılamayacağına” işaret etti.

Anastasiadis “Türkiye’nin kendi ihtiyaçları veya kendi politikasına ait sebepler için, İsrail ve Mısır’la olan ilişkilerini iyileştirmeyi isteyeceğini varsayarsak, o halde Kıbrıs sorununu çözmesi gerekeceğini” de söyledi.

“Bunu istesinler veya istemesinler, herhangi bir boru hattının ya Kıbrıs üzerinden, ya da MEB’i içerisinden geçmesi gerekeceğini” dile getiren Anastasiadis, bunun Rum Yönetimi’nin rolünü yükseltmekte olduğunu, aynı zamanda Kıbrıs sorununun çözümü ihtiyacını artırdığını sözlerine ekledi.

Rum Alithia gazetesi, doğal gaz konusuna da yer ayırdığı haberinde, Mısır MEB’inde doğal gaz yatağı keşfedilmesinin, Rum doğal gazının durumunu (dağıtımını) ticari açıdan karmaşık hale getirebileceğini, ancak konuyla ilgili ilk değerlendirmelerin, birçok sebepten dolayı olumlu olduğunu ekledi.

Anastasiadis, Mısır MEB’inde doğal gaz yatağı tespit edilmesinin, 12’nci parselden Mısır’a doğal gaz nakledilmesi konusunda, Mısır’la gerçekleştirilmekte olan müzakereleri ise bozmadığını ifade etti.

Gazeteye göre, Anastasiadis, Mısır MEB’inde doğal gaz yatağı tespit edilmesini nasıl değerlendirdiğinin kendisine sorulması üzerine “kesinlikle olumlu” yanıtını verdi.

Anastasiadis, “10, 11 ve 12 numaralı parsellerimizin sadece 6 kilometre uzağında ve komşu olduğu hesaplandığında, hiç kimse, içerisinde çok büyük doğal gaz miktarları olabilecek bölgelerin buna uzanmadığını ve komşu olmadığını söyleyemez” dedi.

Ortada başka parametreler bulunduğunu da dile getiren Anastasiadis, sözlerinin devamında, Akdeniz’deki büyük rezervlerin, alternatif enerji kaynağı olarak, AB için büyük bir ilgi kaynağı teşkil ettiğini ve edeceğini de ifade etti.



Cep telefonu iletişim ağlarının birleştirilmesi konusundaki görüşmeler sürüyor



KKTC ile Güney Kıbrıs’ta faaliyet gösteren cep telefonu iletişim ağlarının birleştirilmesine ilişkin görüşmelerin sürdürüldüğü belirtildi.

Rum Politis gazetesi, beş şirket arasında görüşülen çözümün, Güney Kıbrıs’taki üç GSM operatörü ve Kuzey’deki iki GSM operatörünün “yurt dışı telekomünikasyon hub”ı (uluslararası telekomünikasyon hub) aracılığıyla birleştirilmesi yönünde olduğunu yazdı.

Bu önerinin, herkes için ilk başta çok kolay, daha teknik olduğunu ancak bunun Türk tarafınca reddedildiğini savunan gazete Türk tarafının, “buna eş zamanlı olarak beş şirket kullanıcısının, Kuzey ve Güney’de oldukları zaman, cep telefonu ağlarını diğer tarafla bağlanacağı yerel bir anlaşma içerisinde ağların birlikte çalışabilirliği” önerisini getirdiğini, bunun da bir çeşit “yerel roaming” olduğunu belirtti.

Gazete bir kaynağa dayanarak cep telefonu ağlarının birleştirilmesine ilişkin görüşmelerin ilk baştaki senaryoya, uluslararası roaming’de yapıldığı gibi, “telekomünikasyon hub” aracılığıyla bağlantı kurulması senaryosuna dönüldüğünü yazdı.



NORATLAS kazılarında kemik kalıntıları bulundu



1974 Barış Harekatı sırasında yanlışlıkla Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) tarafından vurulan ve düştüğü yere gömülen NORATLAS tipi nakliye uçağının ortaya çıkarılması için Yunan Askeri Mezarlığı’nda yürütülen kazı çalışmalarında, kemik kalıntılarına rastlanıldığı belirtildi.

Rum Politis gazetesi söz konusu kemik kalıntılarının, NORATLAS uçak enkazının içerisinde bulunduğunu yazdı.

Habere göre Rum Başkanlığı İnsani Konular ve Dış Rumlar Komiseri Fotis Fotiu, konu hakkında yaptığı açıklamada, bulunan kemik kalıntısı sayısına değinmekten kaçınırken kemik kalıntılarının bulunmasını da olumlu olarak nitelendirdi.

Gazete, kemik kalıntılarına DNA testlerinin yapılacağını ve ardından ailelerine teslim edileceğini yazdı.



Kayıp Şahıslar Komitesi: “Sonuca, yeni bir göz şahidinin verdiği bilgi sayesinde ulaşıldı”



Kayıp Şahıslar Komitesi’nden (CMP) yayımlanan bildiriye göre, önceki gün komite ekipleri tarafından Merkezi Cezaevi arkasında askeri bölgede yapılan kazıda, birden çok şahsa ait kemik kalıntıları bulundu. Bölgede 11 kazı yapıldığı ancak bir bulguya rastlanmadığı arama çalışmalarında sonuca, yeni bir göz şahidinin verdiği bilgi sayesinde ulaşıldığı da kaydedildi.

Açıklamada, halen kayıp olarak listelenmiş olan binden fazla kişinin bulunup kalıntılarının aile yakınlarına verilebilmesi için, gömü yerleri hakkında bilgisi olanlara, sahip oldukları bilgileri CMP ile paylaşma çağrısı yapıldı.

Adada 1963, 1964 ve 1974’te meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden ve kayıp olarak listelenen kişilerin gömü yerlerinden çıkarılması, kimliklerinin belirlenmesi ve iade edilmeleri için çalışmalarını sürdüren Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi Gülden Plümer Küçük, Rum askerlerin gömülü olduğu bölgeye 1974’ten sonra göçebelerin yerleşmesi ve o dönemde bölgede bulunan yolun artık olmamasının birincil şahitlerin doğru gömü yerini göstermesini zorlaştırdığını, ancak bölgenin daha sonra askeri bölge yapılmasının yapılaşmayı engellediğini dolayısıyla bunun, gömü yerlerinin tespitinin daha da zorlaşmasını engellediğini kaydetti.

Alanın çok büyük oluşunun da yer tespitinde zorluk çıkardığını kaydeden Küçük, 11 farklı ifade doğrultusunda 11 yerde başarısız kazı yaptıklarını anlattı.

Gülden Plümer Küçük, söz konusu bölgede gömülü olduğu bilinen kişilerin 1974’de Lefkoşa’da yer alan çatışmalarda ölen Kıbrıslı Rum askerler olduğunu, bu askerlerin o zaman Birleşmiş Milletler vasıtasıyla iki kamyon içerisinde Güney Kıbrıs’a verilmek istendiğini ancak Güney Kıbrıs bunu reddedince, bir gece beklettikten sonra söz konusu bölgeye defnedildiklerini söyledi.

Ölü askerlerin iki kamyon olarak bölgeye götürüldüğünü kaydeden Küçük, askerlerin iki farklı yere de gömülmüş olabileceğini, buna ancak çalışmaların ileri safhasında açıklık getirebileceklerini belirtti.

CMP’ye göre, 1508’i Kıbrıslı Rum, 493’ü de Kıbrıslı Türk olmak üzere toplam 2 bin 1 kayıp var. Gömü Yerinden Çıkarma, Kimlik Tespiti ve Kayıp Şahısların Kalıntılarının İadesi Projesi kapsamında şu ana dek 451 Kıbrıslı Rum, 144 de Kıbrıslı Türk kayıp, kimlikleri saptanarak ailelerine teslim edildi. Komite 999 kazı yerinde 969 kişiye ait kalıntıları buldu.

Kayıp Şahıslar Listesi’ne göre kayıp Kıbrıslı Türklerin, tümünün sivil ve yüzde 25-28’i kadın ile çocuklardan oluşuyor. Kıbrıslı Rum kayıpların ise yüzde 12 ‘si kadın ve çocuk, yüzde 55’i de Yunan ve Kıbrıslı Rum askerlerden oluşuyor.



Ertuğruloğlu: “Mülkiyette rahatsız edici gelişmeler var”



Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kıbrıs müzakere sürecinin şeffaf olduğunu düşünmediğini, Rum tarafını heyecanlandıran, “Türk tarafı her şeyi vermeye hazırmış” gibi bir görüntü olduğunu ifade ederek, mülkiyet konusunda insanları rahatsız eden gelişmeler yaşandığını söyledi.

CTP-BG ile UBP hükümetinin, oy hesabı yapmadan iş yapmak için kurulduğunu ve elini taşın altına koyduklarını vurgulayan Tahsin Ertuğruloğlu, ancak Kıbrıs konusundaki kutuplaşmadan dolayı hükümetin bozulabileceğini, koalisyona mahkûm olmadıklarını belirtti.

Ertuğruloğlu, “Ulusal Birlik Partisi (UBP) kurultayında genel başkanlık için aday olanların partiye zarar verdiğini, UBP’ye verilen zararın KKTC’ye verilen zarar olduğunu” kaydetti.

Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, bir TV programında, Kıbrıs konusu, hükümet ve UBP kurultayı ile ilgili soruları yanıtlayarak değerlendirmelerde bulundu.

Her KKTC vatandaşı gibi mülkiyet konusundan rahatsız olduğunu, insanları rahatsız eden olaylar yaşandığını ifade eden Ertuğruloğlu, ellerinde tapularla gelen Rumların insanları rahatsız ettiği bilgilerinin kendilerine de geldiğini anlattı.

Bundan rahatsızlık duyduklarını, buna karşı bir duruş sergilenmesi gerektiğini belirten Tahsin Ertuğruloğlu, “Kimsenin insanlarımızı oturdukları evde rahatsız etme hakkı yoktur. Zaten Kıbrıs sorunu bağlamında da kimsenin insanlarımızı bir kez daha göçmen durumuna sokacak, oldukları evden zorla çıkaracak hakkı da yoktur. Bu fırsatın da kimseye verilmemesi gerekir.” dedi.

Mülkiyetle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, “41 yıldır bu evlerde oturan insanların hakkı önceliklidir” diye kararı olduğuna işaret eden Ertuğruloğlu, masadaki müzakerecilere, masada bunları gündeme getirip getirmediğini sormak gerektiğini vurguladı.

KKTC’de bugün, 2004’deki Annan Planı referandum sürecindekinden farklı bir Kıbrıs Türk halkı olduğunu vurgulayan Ertuğruoğlu, “2004’de gözü kapalı, hiç okumadan, hiç bir şey bilmeden gidip ‘evet’ diyen yüzde 65 oranında Kıbrıs Türk halkı bana göre bugün, şu an için oran söylemek istemiyorum ama belki de hayır noktasındadır. Ama farklı bir halk kitlesi olduğu belli. Bugünkü halk, 2004’deki halk değil, Tehlikenin daha fazla farkına varmış, daha fazla hassasiyet ifade eden bir Kıbrıs Türk halkı var” diye konuştu.

Ertuğruloğlu, sorunun ne olduğu noktasında Kıbrıs Türk tarafı ile Rum tarafının farklı düşündüğünü kaydetti.

Kamudaki dağınıklıktan nemalananlar olduğunu, sistemin atılım yapmaya yönelik değil, günü kurtarmaya yönelik olduğunu dile getiren Ertuğruloğlu, başkanlık sistemine geçilmesinden yana olduğunu söyledi.

İş bilen bürokrat sayısının çok azaldığını vurgulayan Ertuğruloğlu, hükümetin yeni müşavir yaratmama kararının hem doğru hem de diğer bürokratlar açısından haksızlık olduğunu ifade etti.

Ertuğruloğlu, limanlarda da Ercan Havaalanı’nda olduğu gibi, devlet-özel ortaklığıyla ve Yap-İşlet Devret mantığı ile hareket edeceklerini söyledi.

Ercan’da karşı olduğu kısmın zamanlaması olduğunu, projenin tamamlanmadan devredildiğini ifade eden Ertuğruloğlu, şöyle devam etti:

“Amacım, en kısa zamanda, Ercan Devlet Havaalanı’nın projede öngörülen şekliyle, çağdaş, Kıbrıs Türk halkını mutlu edecek, yabancı turistin de beğeneceği bir havaalanı olması ve ikinci bir pistin kazandırılmasıdır. Bütün amacımız, Ercan Havaalanı’nın hepimizin gurur duyacağı bir havaalanı haline gelmesidir. Bundan sonra gereksiz zaman kaybetmeyelim öngörüsü ile o projeyi neticelendirmeye doğru götürüyoruz. Limanlarda da aynı bakış açısı ile gidiyorum, işletme ile idare birbirinden ayrı hareket edecek, ama idare de işletmeyi denetleyecek. Devlet denetleyici olmalı, devlet işletmeci olmamalı.”

Ertuğruloğlu, “UBP’nin CTP-BG ile neden hükümete girdiği” sorusuna karşılık, “Biz bu hükümete iş yapma kararlığıyla girdik” dedi.

Yapılması gereken işlerin, alınması gereken kararların oy hesabı yapılmadan alınması için reform hükümeti olarak, ilk defa bu kadar geniş tabanlı bir hükümet kurulduğunu vurgulayan Tahsin Ertuğruloğlu, özetle şöyle konuştu:

“Halka kendi kendimizi de test ettireceğiz. Oraya sırf bir makama oturma adına gelen insanlar değiliz. Gerçekten elimizi taşın altına koyduk. Risk aldık, bedeli büyükse de büyük, bunu göze almadan zaten bu ülkede doğruların gündeme gelmesini sağlamak mümkün değil. Ben hiçbir zaman siyaseti kendi çıkarım için yapmadım. Milletvekilliğini ve bakanlığı da meslek olarak gören birisi değilim. Bunlar bayrak yarışıdır. UBP olarak bu görevden kaçma lüksüne sahip olduğumuzu düşünmedik. Özellikle Kıbrıs konusu bağlamında aynı çizgide olmayan ama iki tane geniş tabanı olan bu partinin, bu ülkede yapılması gerekenleri yapma adına yola çıkma mecburiyeti olduğunu düşündüğümüz için bu yola çıktık. Ama Kıbrıs konusundaki gelişmeler gerek bizleri gerek hükmet ortağımızı bu koalisyonu sona erdirme noktasına da getirirse de bu koalisyon sona erer. Yani bu koalisyona mahkum da değiliz.”

Ertuğrulğlu, hükümetin ancak Kıbrıs sorunundaki bir kutuplaşma nedeniyle bozulabileceğini, hükümetin bozulması için başka bir neden göremediğini belirterek, kendileri için temel olan unsurun KKTC olduğunu vurguladı

UBP kurultayına bu kadar fazla adayla gidileceğini önceden öngördüğünü ve milletvekili arkadaşlarına bu yönde defalarca, kişisel hırsları bir kenara bırakıp, kurultaya kenetlenerek gidilmesi yönünde konuşmalar yaptığını ifade eden Ertuğruloğlu, hırsın mantığın önüne geçtiğini savundu.

Adaylığını açıklayanların hiç birinin adaylığını tasvip etmediğini, mevcut Genel Başkana bir şans vermek gerektiğini, zaten Genel Başkan’ın, “Genel seçimden birinci olarak çıkmazsam ayrılacağım” dediğini aktaran Ertuğruloğlu, şöyle devam etti:

“Arkadaşlar partiye ne kadar zarar verdiğini görmüyorlar mı, parti hiç mi düşünülmüyor. Bu arkadaşlar bakan olsaydı aday çıkacaklar mıydı? Şimdi bana, sen bakan olmasaydın aday olmayacak mıydın diyecekler, bakan olmasaydım da aday olmayacaktım… Sayın Eroğlu’na sorsanız, ‘ben karışmıyorum’ diyecektir. Ama ona yakın isimler, dağınık şekilde farklı adayların arkasında, destek olduklarını görüyoruz. Belli ki bu kadar çok adayın çıkmasının nedeni, bu işi ikinci tura bırakıp, en çok oyu alan aday etrafında birleşmedir, ama bunu da başaracaklarını sanmıyorum. Yine de ilk turda bu işi bitireceğimize inanıyorum. Adaylar, iyi niyetle adaylık içinde olduğunu kimseye anlatamazlar. Burada bir senaryo var.”



“Kıbrıs için SSCB - Rusya Federasyonu geçiş modeli”



Müzakerelerde kritik bir dönemece girilirken, son gelişmeleri Sputnik’e değerlendiren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yannis Kasulidis, tarafları birbirinden ayıran mesafenin giderek kapandığı bilgisini verirken, oluşturucu eyalete dayalı federal sistemin kapıda olduğunu, Kıbrıs için SSCB-Rusya Federasyonu geçiş modelinin öngörüldüğünü ve adadaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için çözüm bulunduğunu söyledi.

Deneyimli diplomat, doğalgaz konusunda şimdilik Türkiye ile işbirliği perspektifine kapıyı kapalı tutarken, Ada’da garantilere ihtiyaç olmadığı görüşünü dile getirdi. Kasulidis ayrıca, bazı güçlerin geçmişte Güney Kıbrıs’ın Rusya ile olan ilişkilerini sarsmaya çalıştığını da ifade etti.

Kasulidis’in, Sputnik’in sorularına verdiği yanıtlar:

Kıbrıs sorununa hakim olan yeni atmosferle başlamak istiyorum. Siz yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ufukta barış olasılığı var mı?

Kıbrıs Türk toplumunda seçimler sonrasında oluşan yeni atmosferle başlayalım. Bu seçimlerde kimin seçilmiş olduğu o kadar önemli değil. Esas önemli olan nokta seçimlerle ilgili tüm beklentilerin boşa çıkmış olmasıdır. Bu beklentileri boşa çıkaranların siyasi iradesi çok önemli. Bir protesto sesiyle karşı karşıya kaldık. Kıbrıslı Türk toplumunun gidişatına yönelik bir protesto sesi. Geçtiğimiz seçimlerde, Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile Kıbrıs ve Kıbrıslılık arasında önemli bir seçim yaptı. Bizler (Kıbrıs Rum tarafı) Kıbrıslı Türklerin seçimine (Kıbrıslılık seçimine) olumlu şekilde cevap vermek durumundaydık.

Bu adadaki gelecek tüm Kıbrıslılara aittir. Bu gelecek yabancı ülkelerin güdümünde olamaz. Bunları göz önünde bulundurarak yeni bir sürece girdik. Başkan Anastasiadis ile Mustafa Akıncı arasında eskilere dayanan dostluk sayesinde de Kıbrıs'ta çözüme yönelik olarak çok iyi bir atmosfer oluşmuş oldu. Devamında gerçekleştirilen ilk temaslarda kayda değer mesafe kat edildi. Bana bu şekilde bazı önemli meseleler bir karar bağlanabildi mi şeklinde bir soru yöneltebilirsiniz. Size şunu hatırlatmak isterim. Yeni süreçte iki tarafı birbirinden ayıran mesafe giderek azalmaktadır. En nihayetindeyse karara bağlanmayan hususlar al-ver süreci ile bizleri bir sonuca götürecektir.

Bu umutlu atmosfere rağmen bazı önemli sorunlar gündemdeki yerini koruyor. İki taraf da sorunun bazı önemli kıstaslarını farklı şekilde yorumlamaya devam ediyorlar. Örneğin kurucu devlet terimi noktasında farklı duruşlar söz konusu…

Kanaatimce bugüne dek bu sorunlar müzakerelerin önündeki en büyük engeldi. Ancak 11 Şubat 2014'te açıklanan Ortak Metin temelinde bu sorunlar yapıcı bir şekilde aşıldı. Bu metin referandumlar sonrasında Kıbrıs Halkının adadaki yeni durumu onaylanacağı karara bağlandı. Yeni süreçte adada iki oluşturucu eyalet ve bir federal hükümet var olacak.

Kıbrıs sorununu yakından takip etmeyen bir yabancı bize şu soruları sorabilir: Çözümden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ne türlü gelişmeler bekliyor? 1960 Cumhuriyeti kendini feshedecek mi? Bu sorulara yanıtınız ne olacak?

Sovyetler Birliği tarihe karışıp yerine Rusya Federasyonu kurulduğunda ne oldu? Rusya İmparatorluğu'nun yerine Sovyetler Birliği tesis edildiğinde ne oldu? Devletler kaybolmaz. Devletler yeni durumlara adapte olur, evirilirler.

Tam bu noktada Kıbrıs Türk toplumunun önemli bir kesimi için kayda değer bir sorun doğuyor. Kıbrıslı Türkler şunu soruyor: 'Acaba Kıbrıslı Rumların perspektifinin arka planında bizleri Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yamalama hedefi mi var?

Çözümden sonra Kıbrıs'ta yeni bir durum oluşacak. Ada’da bir federasyon tesis edilecek. Kıbrıs Cumhuriyeti federal bir yapıya sahip değil. Kıbrıs Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Referandumda yeni bir Anayasa oylanacak. Fransa'yı örnek olarak alacak olursak orada 5. cumhuriyetin kurulmuş olduğunu görürüz. Bu Fransız Devleti'nin kendini feshetmiş olduğu, ya da 19.yy ya da 20.yy'dan sonra yeni bir Fransız Devleti'nin kurulmuş olduğu anlamına gelmez. Fransız Devleti hep var olmuştur.

Anladığım kadarıyla sizin üstünde durduğunuz mesele yönetimsel değişiklik.

Zamanla yönetim şekliyle beraber, devletin yapısı ve Anayasası da değişmiştir. Ama her halükarda bir toplumun diğerine kendi iradesini empoze edici bir yapı kurmak hedefimiz değildir. Hedefimiz Kıbrıs Türk toplumun Kıbrıs Rum çoğunluğu içerisinde asimile etmek değildir. Samimi bir ‘güç ve yetki paylaşımı’ tek hedefimizdir. Her halükarda ayrı referandumlar yeni yapıya meşrutiyet kazandıracaklardır.

Röportajımızı gerçekleştirdiğimiz sırada iki lider mülkiyet konusunu masaya yatırıyor. Bu konudaki sorun ve engeller sizce nasıl aşılabilir?

Mülkiyet konusunda kişisel haklar tanınmış ve müzakereler bu temelde başlamakta. Öte yandan, 41 yıl boyunca, farklı idareler altında, ayrı biçimde karşı karşıya kalmış olduğumuz bazı gerçeklikler de söz konusudur. Bununla beraber Avrupa hukuku ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları yol göstericimiz olacaktır. Her durumda mülkiyet meselesini kökten halledecek bir sihirli değneğimiz yok. Kişisel olarak bu konunun toplum hayatımızda büyük galeyana sebep olacağını düşünmemekteyim.

Mülkiyet konusu Kıbrıs sorunun ana eksenini oluşturuyor. Bu konuda da iki toplum farklı perspektiflere sahip. Kıbrıs Rum tarafı konunun insani boyutuna odaklanırken Kıbrıslı Türkler daha çok konunun mali yönünü öne çıkarıyor. Kıbrıslı Türklerin 'Bizler Kıbrıslı Rumların tüm isteklerini kabul eder ve çözümden sonra adanın kuzeyine binlerce Rum göçmen geri dönerse kuzeydeki Kıbrıs Türk hakimiyeti tehlikeye girmiş olmayacak mı?' şeklinde özetlenebilecek bir kaygısı var. Bu kaygıya ne diyorsunuz?

Gelişmelerin bizleri bu kaygıya hak verdirecek bir noktaya götüreceğini tahmin etmiyorum. 40 küsür yıl sonrasında, adanın iki tarafında yaşanan farklı hayatlar sonrasında bu senaryonun gerçeğe dönüşme ihtimali yok. Diğer yandan bu noktada kişisel mülkiyet hakkı ile kişisel siyasi haklar arasında ayrım yapılmasının öngörüldüğünü belirtmek isterim. Bu şekilde kuzeydeki oluşturucu vilayette Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu garanti altına alınmış olunacak.

Belçika bu konuda iyi bir örnek teşkil etmektedir. Ancak müzakereler yeni başlamış olduğundan teferruatlara girmek istemem.

Bir diğer önemli konu da garantiler konusu. Dışişleri Bakanı olarak bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?

Askeri çözümü öngören garanti sistemi akıl karı değildir. Askeri çözümler başka asırlara, dönemlere aittirler. 1960'ın aksine 2015'in gerçekliğiyle uyuşmamaktadırlar. Anayasal düzlemin tehlikeye girmesi halinde askeri seçeneğin devreye girmesi kabul edilemezdir. Ordular sınır tanımazlar. Ordular düzeltmeye kalkıştıkları sorunlardan çok daha kötü sorunlar yaratırlar. Irak'ta, Libya'da, Afganistan'da sorunların çözümü için ordular devreye sokulmuş ama sorunlar çözülememiştir. Aksine meydana yeni sorunlar çıkarmışlardır. İran'ı örnek alalım. Savaşla yüz yüze gelmedik. Sorun diplomasi ile çözüldü. Bugün uluslararası arenada sorunların halli için farklı metotlar uygulanmaktadır.

Bizler AB üyesiyiz. AB anayasal düzlemlerin tehlikeye girdiği süreçlere müdahil olmaktadır. Ayrıca Güvenlik Konseyi'nin rolü gözler önündedir. Güvenlik Konseyi bir sorunun halli için hemen savaş başlatmaz. Diplomasiyi ve yaptırımları devreye alarak sorunları göğüsler. Her halükarda Kıbrıs için bu mekanizmaların dışında, askeri çözüm seçeneğini devre dışı bırakan farklı mekanizmalar gündeme gelebilir. Diğer yandan şunu göz önüne almak durumdayız. 1960 garanti sistemi başarısız olmuştur. Hangi garantör devlet üstlendiği görevi yerine getirdi? Yunanistan cuntası darbe yaptı. Türkiye sözüm ola anayasal düzenin tekrardan tesisi adına adayı işgal etti. Dahası 1983'te Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kopan bir devleti tanıdı. İngiltere ise bir görev üstlenmedi. Başarısız bir sistemi neden tekrardan gündeme getirelim ki? Neden farklı bir perspektifle, düne kadar 'ana vatan' bugün ise 'kardeş devlet' olarak tanımlanan Yunanistan'ın ve Türkiye'nin adayla var olan yakın ilişkilerini tekrardan gözden geçirmeyelim ki?

Geçen yıl Kıbrıs Türk tarafının müzakerecisi Özdil Nami ile konuştuğumda kendisi bu meselenin çözümden sonra Türkiye'nin Kıbrıs Türk tarafının garantörü olarak kalması suretiyle çözülebileceğini belirtmişti. Bir Kıbrıslı Rum olarak bu seçeneğe ne dersiniz?

Bu perspektif adada bölünmelere sebep olur. Bu benim bakış açım. Ya Kıbrıslı Rumlarla Türklerin ortak gelecekleri için karar aldıkları tek bir Kıbrıs'tan ya da her toplumun bir koruyucuya ihtiyaç duyduğu bir seçenekten bahsedeceğiz.

Kuzeyin koruyucusu Türkiye olurken Yunanistan güneyin koruyucusu rolünü üstlenecek…

Yunanistan garanti sisteminde yer almayacağını açıkladı. Türkiye tek başına bir rol üstlenemez. Öyle bir formül bulmalıyız ki iki toplumun kendisini güvende hissetmeli. Eski garanti sistemi Kıbrıslı Türkleri kendilerini yüzde yüz 100 güvende hissetmelerine yol açtı. Aynı şekilde Kıbrıslı Rumlar kendilerini yüzde yüz güvensizlik içerisinde hissettiler.

Güvenlik başlığında AB'nin ve Güvenlik Konseyi'nin rolüne değindiniz? Sizce NATO bu konuda bir rol üstlenebilir mi?

Bildiğimi kadarı ile askeri bir organizasyon olan NATO'nun görev tanımlaması içerisinde bu gibi bir rol bulunmamaktadır. NATO dıştan saldırıya maruz kalan üyelerine yardım sunan bir organizasyon. Ayrıca askeri bir organizasyon olarak bu tip bir görevi üstlenemez. Tabii bu konuyu gelecekte federal Kıbrıs'ın NATO ile geliştirebileceği ilişkilerden farklı bir şekilde ele almalıyız.

Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türklerin hassasiyetleri ile ilgili başlığımızı kapatmadan önce size adaya 1974'ten sonra yerleşmiş olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını çözüm sonrasında ne türlü bir gelecek beklediğini sormak isterim.

Müzakerelerde ele alınan bir konu.

Neticede iki tarafı tatmin edici bir formül bulunabilecek mi?

Neredeyse bu başlıkta anlaşma sağlanmış durumda. Şimdi geriye kalan bu anlaşmanın kağıda dökülmesi ve onaylanması.

Anladığım kadarıyla iyi yoldayız…

Çözümün bulunacağı kanısını taşıyorum. Diğer yandan bu konuda Avrupa muktesebatının da devrede olduğunu hatırlatmak isterim. Bu müktesebat bu gibi durumları gözden kaçırmamakta. Ada’da yıllarca yaşamış, burada evlenmiş, ev bark sahibi olmuş insanlarla diğer kategoriler farklıdır. Demek istediğim meselenin kategorileştirme yoluyla ele alınacağıdır.

Türkiye'nin yeni süreçte Kıbrıs'ta oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelecekte Kıbrıs-Türkiye arasında bölgesel işbirliği olasılığı hakkındaki görüşünüzü öğrenebilir miyiz?

Kıbrıs sorunu çözülürse işbirliği bölgesel çapta kapıları açılacak. Doğalgaz ve diğer başlıklarda işbirliği tesis edilebilecek. Tabii her halükarda Kıbrıs'ın Kıbrıslıların çıkarlarına hitap eden kendi, bağımsız politikası olmalı. Bu politika Türkiye tarafından Kıbrıs'a dayatılmamalı. Kıbrıslıların çıkarları Türkiye'nin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Bu Türkiye ile restleşeceğimiz anlamına gelmez.

Bölgede iki bağımsız devlet olarak, iyi komşu olmak istiyorsunuz. Öyle değil mi?

Hedefimiz iki iyi komşu olmaktır.

Doğalgaz konusunda yakın zamanda hükümetiniz Yunanistan, İsrail ve Mısır ile yakın işbirliği tesis etti. Ankara'da bu işbirliği 'Türkiye karşıtı ya da rakibi bir proje' olarak değerlendirildi. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Maalesef iki taraf arasında güvensizlik bir kez daha kendisini hissettiriyor. Kıbrıs'ın komşuları ile olan ilişkileri ille de Türkiye karşıtı olacak diye bir durum söz konusu değil. Burada esas mesele Türkiye'nin bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğidir. Türkiye bu konuda dikkatli davranmalı. Yaşadığı sıkıntıların faturasını bize çıkarmamalı. Türkiye İsrail ile ne türlü ilişkiler arzulamakta? Türkiye bunun kararını vermeli. Türkiye şunu anlamalı: İdeoloji dış politika aracı olarak kullanılamaz.

Doğalgazı gündeme almışken, Türkiye'nin yakın zamanda adaya ulaşacak su projesinden Kıbrıslı Rumların da faydalanabileceğini deklare etmiş olduğunu hatırlatmak isterim.

Bu nasıl olacak? Adaya varacak olan su miktarı Kıbrıslı Türklerin ihtiyaçlarını karşılamaktan bile uzak. Türkiye'de ne diye barıştan, barış suyundan söz ediliyor?

Buna karşın, Türkiye tarafı işbirliği perspektifini ön plana çıkarıyor. Hatta bu işbirliği perspektifini doğalgaz konusu için de gündemleştiriyor.

Türkiye samimi değil.

Ankara'nın argümanları sizi tatmin etmiyor mu?

Hayır. Samimi değiller. Ada’ya gelecek su miktarının az olduğunu yukarıda vurguladım. Diğer yandan şu noktanın altını çizeyim. Bizler Kıbrıs'ın doğalgazının tüm Kıbrıslılara ait olduğunu vurguladık. Bu sözümüzün arkasındayız. Doğalgazdan gelecek olan gelirler 2020 yılına dek adaya ulaşmayacak. Kıbrıslı Türklerin bu gelirlere katılımı için bazı fikirlerimiz var

Planlarınız arasında doğalgaz konusunda Türkiye ile işbirliği de yer alıyor mu?

Kıbrıs sorunu çözülürse neden olmasın? Doğu Akdeniz'in tüm enerji rezervlerinin güzergahı Kıbrıs'tan geçmektedir. Bu rezervlerin dış piyasaya ulaştırılması için Türkiye seçeneklerden bir tanesini teşkil ediyor. Türkiye seçeneği halihazırda en ekonomik seçenek.

Kıbrıs ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin geleceğini sormak istiyorum. 2013'te ekonomik kriz ve bankalardaki kesintiler nedeniyle ikili ilişkilerde bazı iniş-çıkışlar yaşandı. Bugünden baktığınızda ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bu iniş-çıkışlardan Kıbrıs sorumlu değildi. Bazı kesimler Kıbrıs'ın bankacılık sektörünü sekteye uğratma yoluyla Rusya vatandaşlarını sıkıntıya sokmak istediler.

'Birileri Kıbrıs'ı kullanarak Rusya'nın çıkarlarını zedelemeye çalıştılar…' diyorsunuz. Doğru mu?

Evet. Kıbrıs için gerekli olan para miktarı İspanya, Portekiz ya da Yunanistan için gerekli olan para miktarlarıyla mukayese edilemez. Buna rağmen banka hesaplarında kesintiye gidildi. O süreçte bir karar vermek durumunda kaldık. Bizler borç anlaşmasına bağlı kalmayı seçtik. Şimdiyse bu sıkıntılı durum geride kalmış durumda. Rusya geleneksel olarak, Çar ve SSCB döneminden itibaren Kıbrıs ile kültürel ve barış ilişkileri geliştirmiştir. Bu ilişkiler göz ardı edilemez. Kıbrıs AB üyesidir. Rusya buna saygı duymakta. Banka sektörümüz krize girdiğinde sayın Putin çözümü AB'de aramak durumunda olduğumuzu vurguladı. Kıbrıs AB üyesi fonksiyonu ile Rusya ile iyi ilişkiler arasında denge kurabilecek durumdadır. (Kıbrıs Postası)



Akıncı: “Kültür ve sanatın dünyada ve Kıbrıs’ta barışa büyük katkı sağlayacağına inanıyorum”



Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dün akşam “Yaşamak için Uyanmak, Uyanmak için Tiyatro” sloganıyla gerçekleşen 13. ‘Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin açılışında yaptığı konuşmada, kültür ve sanatın dünyada ve Kıbrıs’ta barışa büyük katkı sağlayacağına inandığını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Akıncı, 1987 yılında sınır kapılarının kapalı olduğu yıllarda ilk defa Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun Aristofanes’in Barış adlı oyununun güneydeki Satirigo Tiyatrosu’nda sahnelendiğini de anımsattı.

Lefkoşa Belediye Orkestrası Yaylı ve Nefesli Trio’su ise 29 Eylül’e dek sürecek festival boyunca oyun öncelerinde dinleti sunacak.



Kadın Sığınma Evi kuruluyor



Başbakan Ömer Kalyoncu, dün toplanan Bakanlar Kurulu’nun, Kadın Sığınma Evi kurulması için Lefkoşa’da bölgesinde parsel ayrımı yapıldığını ifade ederek, şiddete uğrayan kadınların sığınabileceği bir yer inşa edileceğini belirtti.

Başbakan Kalyoncu, Kadın Sığınma Evi için; “Kadına yönelik şiddetin günümüzde olmaması gerek, ancak ne yazık kadına yönelik şiddetin devam ettiği bir ortamda ihtiyaç duyulan bir sığınma evidir” ifadelerini kullandı.

Kalyoncu, Başbakanlık Halk Danışmanlık Merkezi’nin oluşturulmasına yönelik alınan kararın da İyi İdare Yasası çerçevesinde alındığını ve kamuda işlerin iyi yürüyüp yürümediğini kontrol edeceğini ve yurttaşlara yardımcı olacağını anlattı.

Kalyoncu, elektrik zammı konusuyla ilgili bir soru üzerine de, “Bakanlar Kurulu’nda elektrik konusunda bir önerge olduğunu ve haftalardır ertelendiğini, ertelenmeye de devam edileceğini belirtti.

Kalyoncu, dövizle ilgili önlemlerin ardından Bakanlar Kurulu’nun bugünkü (dünkü) toplantısında döviz cinsi harç alan özel okulların yöneticilerine toplantı çağrısı yapılmasına karar verdiğini bildirdi.



Derinya’da 2 toplumlu seminer



İki toplumlu “Renewal” programının, 10 Eylül’de, sözde “Derinya Belediyesi” binasında, turizmle ilgili bir seminer düzenleyeceği bildirildi.

Rum Haravgi gazetesi, seminerin konusunun “Derinya Barikatı’nın açılmasıyla ilgili karar öncesinde Derinya ve civar bölgelerin turizm haritasına dahil edilmesiyle ilgili fikirler” olacağını yazdı.







Enformasyon Dairesi







Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 32
Dün Tekil 1349
Bugün Tekil 1099
Toplam Tekil 4074375
IP 3.138.134.107






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























15 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Asil yetimler anadan babadan de il, ilim ve ahlaktan yoksun olanlard r. (HZ. AL )


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.096 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu