Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Fırat'ın doğusunda oluşturulacak güvenli bölge Türkiye’nin kontrolünde olmalıdır” 18.04.2019 - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Fırat'ın doğusunda oluşturulacak güvenli bölge Türkiye’nin kontrolünde olmalıdır” 18.04.2019
Tarih: 19.04.2019 > Kaç kez okundu? 1072

Paylaş


Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin yaptığı açıklamada, Fırat'ın doğusunda oluşturulacak güvenli bölge konusunda, “Bizim beklentimiz, talebimiz ve önceliğimiz, tabii ki güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolünde olmasıdır ve bu bölgenin hiçbir terör örgütüne, PYD, YPG, DEAŞ veya rejim unsurlarına bir güvenli bölge ya da nefes alacakları bir alan hâline gelmemesidir, bunun için de çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları cevapladı.



Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi: “Suriye’yle ilgili bildiğiniz gibi süreci yakından takip etmeye devam ediyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde buradaki savaşın sona erdirilmesi, Anayasa Komisyonu’nun kurulması ve siyasi geçiş sürecinin seçimler yoluyla sağlanması için çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Geçtiğimiz bir önceki Pazartesi Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Moskova’ya yaptığı ziyarette de bu konu Rus mevkidaşlarımızla ele alınmış idi. Şu anda tabi beklentimiz, orada özellikle Anayasa Komisyonu’nun bir an önce kurulması, üzerinde ihtilaf edilen birkaç isim vardı, bunların nihai olarak çözülerek Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarına bir önce Birleşmiş Milletler çatısı altında başlaması... Bu anlamda Astana süreci başarılı bir şekilde devam ediyor.



“İDLİB MUTABAKATININ KALICI HÂLE GETİRİLMESİ ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ”



Bir diğer önceliğimiz, tabii İdlib’deki mevcut statünün korunması. Burada geçen yıl yine Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel girişim ve inisiyatifleriyle sağlanmış olan İdlib mutabakatının kalıcı hâle getirilmesi öncelikli hedefimiz, bunu da büyük oranda başarmış bulunuyoruz. Tabii İdlib’de sahada yaşanan gelişmelerin ve dinamiklerin çok kolay olmadığını, buranın çok kalabalık, yoğun, farklı dinamikleri içinde barındıran bir bölge olduğunu da ifade etmek isteriz. Fakat şu ana kadar mevcut statünün muhafaza edilmesi büyük bir insani dramın ve göç dalgasının da önüne geçmiş bulunuyor; bunu da zaten uluslararası toplum da takdirle izlemektedir.



Aynı şekilde Afrin-Cerablus hattında da bildiğiniz gibi genel olarak bir sükûnetin hâkim olduğunu, istikrarın hâkim olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu aslında Türkiye’nin Suriye’de fiilen güvenli bölgenin nasıl olabileceğine dair gösterdiği en önemli başarıdır.



Daha önce güvenli bölge ya da tampon bölge gibi konular gündeme geldiği zaman, bunun pratik olmadığı, uygulamasının zor olacağı, kimin nasıl kontrol edeceği, bu bölgelerde kimlerin olacağına dair çeşitli sorular, şüpheler, istifhamlar gündeme gelmişti. Fakat bu bölgeye baktığınızda, İdlib’de, Afrin’de ve ta Cerablus’a kadar olan, aslında ta Münbiç’e kadar olan Türkiye-Suriye sınırı içerisinde bugün güvenli bir bölge fiilen aslında oluşmuş durumda. Burada ne PKK terör örgütü vardır, burada ne DEAŞ terör örgütü vardır, ne de rejim unsurları vardır. Burada yerel halk kendi imkânlarıyla ve Türkiye’nin desteğiyle, bizim de ve uluslararası toplumun da desteklediği Hür Suriye Ordusu ve diğer Suriyeli unsurlarla kendi yönetimini sağlamakta, kendi ekonomisini yönetmekte, kendi iç dinamikleriyle bu bölgeyi güvenli bir şekilde yönetmeye devam etmektedir; aslında bu bile kendi başına büyük bir başarı…



Bildiğiniz gibi bu bölgelere Türkiye’den dönen mülteci sayısı da 350 bini aşmış bulunmaktadır. Yani Suriye savaşı boyunca, yaklaşık sekiz yıldır devam eden bu savaş boyunca bu yoğunlukta bir geri dönüşün olduğu bir başka bölge de yoktur. Bu da aslında Türkiye’nin izlediği politikanın ve sahadaki uygulamaların başarısını göstermesi açısından özellikle not edilmeli.



“MÜNBİÇ YOL HARİTASININ BİR AN ÖNCE HAYATA GEÇİRİLMESİNİ BEKLİYORUZ”



Tabii Münbiç ve Fırat’ın doğusuyla ilgili Amerika Birleşik Devletleri’yle yürüttüğümüz müzakereler de devam ediyor. Evvelki gün Sayın Savuma Bakanımızın ve benim Washington’a yaptığımız ziyaret çerçevesinde de bu konuları etraflı bir şekilde ele alma imkânımız oldu. Aynı şekilde Hazine ve Maliye Bakanımız da kendi ekonomik konularının dışında Sayın Trump’la yaptığı görüşmede de bu konuları etraflı bir şekilde ele aldılar.



Bizim beklentimiz, tabii ki Münbiç yol haritasının bir an önce hayata geçirilmesi ve Fırat’ın doğusunda hiçbir terör unsurunun barındırılmasına müsaade edilmemesi... Münbiç’te bildiğiniz gibi Türk ve Amerikan askerlerinin ortak devriye faaliyetleri devam ediyor, yeni devriye faaliyetlerinin yapılması için de görüşmeler sahada devam ediyor, ilgili askerî birliklerimiz ve istihbari unsurlarımız tarafından bu çalışma yürütülüyor.



“GÜVENLİ BÖLGE, HİÇBİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN NEFES ALACAĞI BİR ALAN HÂLİNE GELMEMELİDİR”



Burada güvenli bölge meselesi de tabi öncelik arz eden bir konu. Sayın Trump’ın kamuoyuna açık bir şekilde deklare ettiği 20 mil, yani yaklaşık 32 kilometrelik güvenli bölge meselesi de bizim gündemimizde olmaya devam ediyor. Bizim beklentimiz, talebimiz ve önceliğimiz, tabii ki bu güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolünde olmasıdır ve bu bölgenin hiçbir terör örgütüne, PYD, YPG, DEAŞ veya rejim unsurlarına bir güvenli bölge ya da nefes alacakları bir alan hâline gelmemesidir, bunun için de çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor.



Burada Suriye’nin güvenliği çerçevesinde tabii ki bizim hem Astana sürecinde, hem Cenevre sürecindeki çalışmalarımız bundan sonra da devam edecek ve Türkiye aynı anda iki süreçte de bulunan hemen hemen tek ülke. Dolayısıyla hem Astana’da Rusya ve İran’la, hem de Cenevre’de uluslararası toplumun diğer aktörleriyle bu çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürmeye devam edeceğiz. Irak’ta olsun, Suriye’de olsun veya dünyanın başka yerlerinde olsun, Türkiye’ye dönük tehditlere karşı her tür tedbir bundan sonra da alınmaya kararlı bir şekilde devam edecektir.”



Soru: “Dün önemli bir misafir vardı Ankara’da; Cevad Zarif, Sayın Cumhurbaşkanı’yla da bir görüşme gerçekleştirdi. Bir önceki durağıysa Suriye Şam’dı ve Beşar Esed’le bir görüşme yaptı. Dün yaptığı açıklamada da o görüşmeyle ilgili bir raporu Sayın Cumhurbaşkanı’na sunacağını söyledi. O raporda tam olarak Şam’dan gelen net bir mesaj var mıydı? Ve Sayın Zarif Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde herhangi bir arabuluculuk teklifinde bulundu mu?



“SURİYE’DEKİ REJİMLE BİR TEMASIMIZ SÖZ KONUSU DEĞİL”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim: Sayın Zarif’in Şam’dan sonra Ankara’ya gelip görüşmeler yapması bu tür yorumlara sebep olmuş olabilir; ama bizim böyle bir arabuluculuk arayışımız söz konusu değil, öncelikle onun altını çizmek isterim. Biz İran’la iyi ilişkiler içerisinde olan, Suriye konusunda birlikte çalıştığımız bir ülkedir İran bizim için; ama Suriye’de özellikle Esad rejiminin geleceği konusundaki görüş ayrılığımız da zaten bilinmektedir.



Biz Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde meşru bir yönetimin iş başına gelmesi, bunun için de Anayasa Komisyonu’nun kurulması ve seçimlerin yapılmasıyla ilgili çerçevemizi zaten baştan beri net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz. O manada rejimle bir temasımız, diyalogumuz bizim söz konusu değil. Oraya dönük bir mesaj iletmemiz gerektiğinde biz bunu zaten İran ve Rusya üzerinden yapmaktayız.



Bunu da tabii ki öncellikle sınır güvenliğimizin sağlanması çerçevesinde yürütüyoruz bu görüşmeleri de. Bundan sonrasıyla ilgili de, yani çatışmaların sona erdirilmesi ve siyasi sürecin hayata geçirilmesinde tabii ki İran’la yakın çalışmaya devam edeceğiz. Ama kastettiğiniz ya da bahsettiğiniz manada bir arabuluculuk süreci söz konusu değil.”



Soru: “Yine Cevad Zarif’in dünkü basın açıklamasında, ‘Suriye’de sınır bölgelerinde yönetim Esed rejimine, Esed ordusuna verilmeli’ gibi bir önerisi oldu. Türkiye bu öneriye nasıl bakıyor? Bir de, biraz önce siz başta da belirttiniz, Münbiç, ABD’nin çekilme süreci. ABD’nin çekilme sürecinde bir aksama olduğu görülüyor, geri mi aldılar bu kararı? Siz ABD’deki görüşmelerinizde ne gözlemlediniz?”



“CERABLUS-İDLİB HATTINDA MEVCUT STATÜNÜN KORUNMASI ÖNCELİĞİMİZ”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Birinci sorunuzla ilgili şunu söyleyeyim: Bir kere demin de ifade ettim, bizim Cerablus’tan Afrin’e, Afrin’den İdlib’e kadar o bölgede oluşturduğumuz statüye baktığınız zaman, burada ne PKK’nın ne DEAŞ’ın ne de rejim unsurlarının olmadığını görüyoruz; dolayısıyla bir böyle bir yapı mümkündür. Şimdi ‘Türkiye’nin terör unsurlarından temizlediği yerlere rejim gelsin’ demek, biraz fırsatçılık oluyor. Yani Türkiye’de burada terörle mücadele ederek buraları temizleyip hem kendi güvenliğini, hem de bölge halkının güvenliğini teminat altına almış durumda.



Ama Suriye haritasının diğer bölgelerine baktığınız zaman, rejimin zaten Fırat’ın doğusunu Amerikalılara bıraktığını, belli yerleri daha önce, bizim müdahalemizden önce mesela Afrin’de PYD’ye, YPG’ye bıraktığını, belli yerlerde Rusya Federasyonu’na bıraktığını, güneyde başka unsurlara bıraktığını görüyoruz. Yani ‘Türkiye’nin temizlediği yerlere rejim unsurları gelsin’ demek, aslında gerçeklerle de bağdaşmıyor. Ama bizim zaten ne bir beklentimiz, ne bir talebimiz, ne de bir onayımız söz konusu. Dediğim gibi, bizim öncelikli olarak sınırda öngördüğümüz şey, Cerablus-İdlib hattında mevcut statünün korunması, yerel halkın kendi imkânlarıyla buraları yönetmesi. Fırat’ın doğusunda da bir güvenli bölge kurulduğu zaman buranın kontrolünün Türkiye’de olması; bizim öncelikli perspektifimiz budur.



İkinci sorunuza gelecek olursam; Sayın Trump’ın Amerikan birliklerinin Suriye’den çekileceğini açıklamasından beri haftalardır, hatta işte aylardır biliyorsunuz Amerikalılar arasında bir tartışma devam ediyor. Bununla ilgili net bir yol haritasının ortaya konamadığını görüyoruz, yani bir gün söylenen şeylerin ertesi gün yalanlandığını ya da revize edildiğini görüyoruz. Bu kargaşa şu anda devam ediyor Washington’da bizim edindiğimiz izlenimler de bu yönde.



Bildiğiniz gibi önce bir ‘200 asker bırakalım’ dediler, sonra ‘400’ dediler, sonra 800 rakamı açıklandı; belli ki farklı birimler arasında da farklı görüşler dile getiriliyor. Bizim açımızdan çekilme kararı doğru bir karardır, güvenli bölgenin kurulması doğru bir karardır; ama bunun şeklinin nasıl olacağı, buraları kimin kontrol edeceği, bu bölgenin kime hizmet edeceği konusu bunlardan daha da önemlidir.



Dediğim gibi burada temel mesele, Amerikan yönetiminin hâlâ PYD, YPG unsurlarına destek vermeye devam etmesidir. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu Sayın Trump’la yaptığı birçok görüşmede açıkça ifade ettiler. Bizim Suriye’nin herhangi bir bölgesinde, Fırat’ın doğusunda, Deyrizor’da, Rakka’da veya bir başka yerde güvenliği sağlamak için PYD, YPG gibi bir terör örgütüne ihtiyacımız yok. Burada DEAŞ’a karşı bir mücadele verilecekse, başka terör örgütlerine karşı bir mücadele verilecekse, bunu birlikte yapabiliriz. Birlikteden kasıt nedir? Türkiye’dir, Amerika Birleşik Devletleri’dir, uluslararası koalisyondur, yerel halktır, Hür Suriye Ordusu’dur.



Birçok unsurun içerisinden terörle doğrudan irtibatlı bir örgütü seçip bunlara destek vermek, zaten baştan beri Amerikan politikasının en yanlış tarafını teşkil etmiştir. Dolayısıyla bizim beklentimiz, bu çekilme sürecinin devam etmesi, güvenli bölgenin kurulması ve bunun da Türkiye’nin kontrolünde olmasıdır.”



“KIDEM TAZMİNATI KONUSUYLA İLGİLİ ENDİŞE EDECEK BİR DURUM YOK”



Soru: “Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak geçtiğimiz günlerde kıdem tazminatı fonunun oluşturulacağını söylemişti. Tabii ki bu işçi ve işveren tarafında açıkçası büyük tedirginlik de uyandırdı, acaba nasıl bir şey olacak diye. Bu konuda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak kabine üyelerine bu konuyla ilgili bir sunum yaptı mı ve yeni nasıl bir yol haritası çizilecek? Bir sorum da, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan 100 günlük eylem planları açıklamıştı, üçüncü 100 günlük eylem planı ne zaman açıklanacak?”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Hazine ve Maliye Bakanımızın bugün bu konuyla ilgili bir sunumu olmadı. Fakat sorunuza binaen, ben kendisiyle de görüştüm, kıdem tazminatı fonuyla ilgili bildiğiniz gibi geçmişten beri devam eden bir çalışma var, kendisi bu çalışmaya da atıf yaptılar, hazırlanan mevcut çalışmanın da ilgili bütün paydaşların ve ilgili bakanlıklarımızın, özellikle de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız başta olmak üzere katkılarıyla ve mutabakatıyla bir hazırlığın yapılığını özellikle ifade ettiler.



Dolayısıyla burada, yani işçi-işveren çevrelerimizin tedirgin olmasını gerektirecek bir durum söz konusu değil. ‘Bu fonu en efektif bir şekilde nasıl kullanabiliriz’ sorusundan hareketle bir hazırlık yapılıyor. İlgili paydaşların da tabii ki görüşleri alınacak, ilgili bakanlıklarımızın, kurumlarımızın da katılımı sağlanacak ve bir mutabakat temin edildikten sonra konu Cumhurbaşkanımıza arz edilecek. Dolayısıyla şu anda bu süreç devam ediyor, detaylar netleştikçe zaten sizinle ilgili kurumlarımız paylaşacaktır, ama bununla ilgili endişe verici bir durumun olmadığını özellikle ifade etmek isterim.



100 günlük eylem planıyla ilgili, bildiğiniz gibi iki defa açıklama yaptık bununla ilgili, şimdi bundan sonra bu yöntemi biraz değiştiriyoruz. 100 günlük eylem planı ya da icraat planı, icraat programı açıklaması modelinden şöyle bir modele geçiyoruz: Çeyrek dönemlik bir takip ve raporlama süreci olacak. Yani her bir çeyrekle ilgili ilgili birimlerimizin yaptığı çalışmalar raporlanacak, Cumhurbaşkanımıza arz edilecek, Cumhurbaşkanımız da bu veriler ışığında ve bundan sonra yapılacak çalışmaları yılda iki defa, Temmuz ve Ocak aylarında bizzat kendisi açıklayacak. Yani her 100 günde bir eylem planı açıklamak yerine, altı ayda bir Sayın Cumhurbaşkanımız yapılan bu çalışmaları özetleyen, hülasa eden, ama önümüzdeki dönemde de üç ayda, altı ayda yapılacak çalışmaları da ihtiva eden sunumlarını gerçekleştirecekler. Bunlar da Temmuz ve Ocak aylarında yılda iki defa gerçekleşecek bundan sonra.”



S-400 SAVUNMA SİSTEMLERİ



Soru: “Sorum Amerika Birleşik Devletleri’yle devam eden F-35 ve Patriot görüşmelerine ilişkin olacak. Millî Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın ABD’deki temaslarında bu konu gündeme geldi, hatta Sayın Berat Albayrak’ın Donald Trump’la yaptığı görüşmede de S-400 konusu gündeme gelmişti. Devam eden müzakerelerde gelinen aşamaya ilişkin bizimle hangi detayları paylaşabilirsiniz? Ve bu aşama Türkiye’nin beklentilerine cevap veriyor mu?”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bu hafta sizin de işaret ettiğiniz gibi Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak’ın, Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar’ın ve benim, Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan Hanımın da Washington’da temasları oldu, tabi bu konuları da mevkidaşlarımızla görüştük.



Şimdi S-400’lerin alınması hâlinde Türkiye’ye birtakım yaptırımların uygulanacağı, F-35 programının dışına çıkartılacağı, Patriot satışlarının engelleneceğine dair birtakım ifadelerin Amerikan makamları tarafından yapıldığını gördük. Biz burada tabii ki görüşlerimizi açık ve net bir şekilde mevkidaşlarımıza ve kamuoyuna ilettik.



Türkiye’ye dönük bu tür öncelikle tehdit, şantaj yahut yaptırım dilinin ters tepeceğini açık bir şekilde ifade ettik. İkili ilişkilerimizin dayanması gereken temel ilkeler, karşılıklı çıkarların korunması, karşılıklı güven, ortak değerler ve ortak hedefler üzerine inşa edilmelidir, bunun dışında tek taraflı, dayatmacı söylemleri tabii ki kabul etmemiz mümkün değil.



Şimdi burada S-400’ler alınırsa F-35’lerle ilgili hassas bilgilere erişim olur, bu da F-35 programını tehlikeye sokar şeklindeki argümana karşı da bildiğiniz gibi Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu NATO toplantıları vesilesiyle Washington’da bulunduğu sırada bir teknik heyet kurulması teklifinde bulundu. Bu teknik heyet uzmanlardan oluşacak, NATO şemsiyesi altında böyle bir riskin olup, olmadığını detaylı bir şekilde inceleyecek.



Bizim bu teklifimiz, bu konun bütün boyutlarıyla aydınlatılmasını amaçlıyor. Eğer gerçekten Amerikalıların nezdinde böyle bir endişe varsa, S-400’lerin gelmesi hâlinde F-35 programı riske girer, hassas bilgilere ulaşım sağlanır, bu da programın geleceğini tehlikeye sokar gibi bir endişe varsa, bunu gelin NATO şemsiyesi altında uzmanların katılacağı şeffaf, nesnel, objektif bir araştırma komisyonuyla, teknik heyetle hep birlikte ortaya çıkartalım. Böyle bir durum varsa bunun gereğini yapalım, çünkü biz de Türkiye olarak parçası olduğumuz F-35 programının bir üçüncü ülke tarafından tehlikeye atılmasını veya bir başka savunma sistemi tarafından riske edilmesini tabi ki istemeyiz, kabul etmeyiz.



“TÜRKİYE F-35 TEKNOLOJİSİNİN BİR ORTAĞIDIR, ORTAĞI OLMAYA DA DEVAM EDECEKTİR”



Dolayısıyla bu riskleri analiz edecek bir çalışmanın yapılması lazım. Ama bir ön kabulle, bir ön hükümle daha böyle bir çalışma yapılmadan bu sonuçlara varılması elbette doğru olmaz. Türkiye’nin S-400 kararı bir gecede verilmiş bir karar değildir arkadaşlar, yani biz bunu da çeşitli vesilelerle her seviyede ifade ettik, bundan sonra da ifade etmeye devam edeceğiz.



Türkiye tabi ki F-35 teknolojisinin bir ortağıdır, ortağı olmaya da devam edecektir. Biz F-35’lerin sadece bir müşterisi ya da alıcısı değiliz, 10 ülkeyle birlikte o projenin ortaklarından birisiyiz. Şu ana kadar yaptığımız yatırımlar var, buradan doğan hukuki haklarımız var. Bu teknolojiyi elde etmek, bunun bir parçası olmak da bizim hem öncelikli hedeflerimizdendir, hem de en doğal hakkımızdır.



Teknoloji transferi konusunda, yani S-400 meselesinin aslında merkezinde yer alan teknoloji transferi konusunda da bizim beklentimiz, tabi ki müttefiklerimizin öncelikli olarak bu yolun önünü açmalarıdır. Yani NATO şemsiyesi altında NATO’nun en büyük ikinci ordusu olarak operasyonlara katılan, ittifaka destek veren, her tür riski alan, maddi katkı yapan Türkiye’nin, teknoloji transferi konusunda dışlanması elbette kabul edilemez.



“S-400 KONUSUNDA DAYATMA KABUL EDİLEBİLECEK BİR DURUM DEĞİL”



Biz savunma sanayimizde son yıllarda çok ciddi mesafeler kat ettik, bakın İHA’larımızı, SİHA’larımızı üretiyoruz, kendi mühimmatımızı üretiyoruz, merminin ötesinde toplarımızı üretiyoruz, motor dışında tanklar, helikopterler üretiyoruz ve bu süreç devam edecek, biz bu alanda daha da güçlenmek istiyoruz, bu bizim en doğal hakkımızdır. Egemen bir devlet olarak da hangi ülkeden hangi sistemi alacağımıza da Türkiye olarak biz karar veririz; ama bunu yaparken tabii ki müttefiklerimizle iş birliği içerisinde hareket etmek isteriz. Onlardan alacağımız teknolojinin bir başka sistem tarafından tehdit edilmesini ya da riske girmesini elbette istemeyiz. Ama bunları bize ‘ya o, ya bu’ şeklinde dayatmanın, ‘ya bunu kabul edersin ya da bu sonuçla karşı karşıya kalırsın’ şeklinde bir dayatmanın yapılması tabii ki kabul edilebilecek bir durum değil.



Bu meseleyi çözmek için tabi ki görüşmelerimiz, müzakerelerimiz bundan sonra da devam edecek. Biz umarımız, konu böyle bir yaptırımdır, tehdittir vesaire gibi mecralara kaymaz. Buralara gelmeden mevzuyu gerçekten karşılıklı güven, ortak hedefler, çıkarlar çerçevesinde çözme imkânımız olur. Bu konuda ben de Washington’da bazı açıklamalar yaptım takip etmişsinizdir. Kongre’nin perspektifinin ya da uygulamayı öngördüğü kanunların dışında Amerikan Başkanının da bir dizi yetkisinin olduğunu, buralarda belki bunların devreye girebileceğini, bu süreç içerisinde başka ara formüllerin bulunmasıyla ilgili de çalışmaların yapılabileceğini ifade ettik, bunların da takipçisi olacağız.”



Soru: “31 Mart seçimlerinin ayrıntılı değerlendirilmesinin yapıldığını ifade ettiniz toplantıda. 17 günlük bir sürecin ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dün mazbatasını aldı. Şunu sormak isterim, Yüksek Seçim Kurulu’nu işaret ettiğiniz için; hükûmet tarafından meşru başkan olarak görülmesi için YSK’daki sürecin tamamlanması mı beklenecek? İkinci sorum da şu: Her seçim sonrası gündeme gelir, iddialar konuşulur, Kabinede bir revizyon öngörülüyor mu?”



“YSK’NIN VERECEĞİ KARAR, NİHAİ KARARDIR”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İkinci sorunuzdan başlayayım. O konu Cumhurbaşkanımızın uhdesindedir, takdirler kendisine aittir, o konuda ve benim bir spekülasyonda bulunmam doğru olmaz zaten.



Birinci sorunuzla ilgili de, dediğim gibi bu süreçte YSK’nın kararı nihai karardır arkadaşlar. Ama hukuki süreç devam etmektedir, itirazlar devam etmektedir. Bildiğiniz gibi AK Parti ve MHP İstanbul’da seçimlerin yeniden yapılması için bir olağanüstü başvuruda da bulunmuştur. Şu anda YSK bununla ilgili değerlendirmesini yapacak, vereceği karara göre süreç devam edecek.



Dolayısıyla burada hukuki süreçlerin kullanılması, sonuna kadar tüketilmesi her partinin en demokratik hakkıdır. Tersi olsaydı, bu kadar az bir farkla Cumhur İttifakı’nın adayı kazansaydı, Millet İttifakı’nın adayı da muhtemelen benzer bir itirazda bulunacaktı YSK’ya. Bunu da gayet normal, demokratik bir hak olarak görecektik, bir gecikme, hak gaspı olarak hiçbir şekilde görmeyecektik.



Şimdi burada da Cumhur İttifakı’nın böyle bir itirazda bulunması, partilere ve adaylara tanınmış doğal demokratik bir haktır. Bunlar tüketilir, bunlar tamamlanır, bunlar bittikten sonra YSK’nın vereceği karar bizim için de nihai karardır. O zamana kadar mazbatasını alan başkanlar başkanlıklarına devam ederler; ama farklı bir durum söz konusu olursa da hukuki süreç neyi gerektiriyorsa o süreçler işletilir.”



“657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU İLGİLİ BİR DEĞİŞİKLİK TASARISI ŞU ANDA GÜNDEMDE YOK”



Soru: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçmişte memurların tabi olduğu 657’yle ilgili eleştirileri vardı, ‘içi çürümüş bir yasa, gençlerin önünü tıkıyor’ cümleleriyle eleştirmişti. Bugün MEMUR-SEN’de konuşurken dikkatimizi çekti, savundu Sayın Cumhurbaşkanı 657’yi. Fikirlerinde bir değişiklik mi var, memurlar 657’yle ilgili bir değişiklik, bir düzenleme beklemeli mi önümüzdeki dönemde? Müsaadenizle ikinci sorum da şu: İşsizlik rakamları açıklandı, 14,7, gençlerde 26,7. Bu sorunun çözümü için neler beklemeli işsizler?”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “657 ile ilgili bir değişiklik öngörüsü, tasarısı şu anda gündemde yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu hangi bağlamda söylediğini yalnız hatırlatmakta fayda var; yeni başkanların göreve gelmesiyle başka partilerden, keyfi uygulamalar olması hâlinde haklı olarak belediyelerde çalışan işçilerimizin ya da memurlarımızın birtakım endişeleri olmuş olabilir, bunlar tabi ki dile getiriliyor. Kendisi de bu konuşmayı bildiğiniz gibi MEMUR-SEN’de yaptı, dolayısıyla burada onların bir yasal güvence altında olduğuna dikkat çekti Sayın Cumhurbaşkanımız.



Bu aslında çok önemli bir mesaj, çünkü yönetimler değişebilir, ama devlette süreklilik esastır. Keyfi uygulamalarla, işini doğru yapan, kanunen de o görevde bulunan, hak ve hukuk açısından da herhangi bir eksiği olmayan kişilerin böyle bir endişe ve korku içinde tabii ki olmaması gerekir. Yani yeni gelen başkan, hangi partiden olursa olsun önemli değil, yani ne tarafa doğru el değiştirmiş olursa olsun belediye; orada çalışan insanların da gönül huzuruyla devletine hizmet etmeye devam etmesi gerekir, Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkat çektiği nokta budur. Böyle bir şeye tevessül etmeleri hâlinde bunun yasal güvencesi vardır, bu da 657’dir, yani bunu herkese hatırlatmakta fayda var.



“TÜRK EKONOMİSİNİN BÜNYESİ SAĞLAM”



İşsizlik rakamlarıyla ilgili tabii ki ilgili ekonomik birimlerimiz çalışmalarına devam ediyorlar. Şimdi biliyorsunuz arkadaşlar, yılın ilk çeyreğinde de hizmet sektörün daha tam devreye girmemesiyle zaman zaman bu dönemde çıkan rakamlar nispeten biraz daha yüksek olabilir, yıl içindeki toplama da bakmak lazım. Ama Türk ekonomisinin bünyesinin sağlam olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.



Bakın, şu anda mesela cari açık dengesinde çok ciddi bir iyileşmenin olduğunu görüyoruz, özellikle geçtiğimiz çeyreklere göre. Önümüzdeki dönemde turizm sezonu tekrar hızlanıyor, yeni hedefler konuldu biliyorsunuz ve bu hedefler çerçevesinde turizm sektöründen çok ciddi gelir elde etmeye başlamış bulunuyoruz. Yatırımlar konusunda tasarruf tedbirlerine rağmen önemli yatırımlar hâlâ devam ediyor. Yabancı sermayenin Türkiye’ye ilgisi yoğun bir şekilde devam ediyor.



Dolayısıyla dönem dönem ‘Türkiye’de bir ekonomik kriz var, tekrar inişe geçildi’ gibi felaket senaryolarının çizildiğini, yazıldığını görüyoruz, bunlar hep boşa çıktı. Şimdi bir geçmişe doğru hatırlayın, yani geçtiğimiz 10 yıl içerisinde kaç defa, 2007-2008 küresel finans krizinden beri bu tür senaryolar yazıldı, ‘Türk ekonomisi patlamak üzere, çökmek üzere, iflas etmek üzere, firmalar kapanacak, işsizlik sokaklara dökülecek’ vesaire vesaire gibi, bunların hiçbirisi gerçekleşmedi, alınan tedbirler bunların hepsinin önüne geçti.



Şu geçtiğimiz 10 ay içerisinde iki seçim yaşadık biz, seçim dönemlerinde ister istemez ekonomi, piyasalar bundan etkilenirler. Ama buna rağmen bakın ne döviz endeksinde beklendiği gibi büyük patlamalar ya da büyük sapmalar oldu, ne büyüme hedeflerinde büyük sapmalar oldu. Bu fotoğrafı bütünlüğü içerisinde görmekte fayda var. Bu işsizlik olsun, enflasyon olsun, diğer konularda da tabi ki gerekli iyileştirmeleri yapmak için ilgili birimlerimiz çalışmalarına bundan sonra da devam edecekler.”



Soru: “Sene başında aslında dile getirilmişti, hem Sayın Cumhurbaşkanı’nın, hem de ABD Başkanı Sayın Trump’ın olası Türkiye’ye, Cumhurbaşkanının da Amerika’ya bir ziyareti; ama net bir takvim ortaya konulmamıştı. Bu son ABD ziyaretinde özellikle Hazine ve Maliye Bakanı’nın yaptığı görüşmede bu konu gündeme geldi mi? Önümüzdeki günlerde hem ABD tarafından, hem de Sayın Cumhurbaşkanının ABD’ye bir ziyareti söz konusu olur mu?”



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın Washington’a planlanan bir seyahati yok; fakat kendisinin sıra orada olduğu için Amerikan Başkanı’na ilettiği bir daveti söz konusu. Daha önceki görüşmelerimizde, benim de mevkidaşlarımla yaptığım görüşmelerde bu konuyu gündeme getirmiştik, Beyaz Saray’da buna olumlu baktığını, 2019 yılı içerisinde bu ziyaretin olabileceğini ifade etmişlerdi. Ama bugün itibarıyla bizim bu ziyaretimizden sonra da kesinleşmiş bir gün, tarih şu anda yok, olursa zaten onu sizinle paylaşırız. Ama bizim beklentimiz, Sayın Trump’ın Türkiye’yi bu yıl içerisinde ziyaret etmesi olacaktır.”



Soru: “HDP’li Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün başkanlığındaki Belediye Meclis Toplantısı’nda İstiklal Marşı’nın okunmamış olmasını ve bunun bir krize yol açmasını; nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci sorum ise, Mart ayında Millî Savunma Bakanı ayrıntılı bir açıklama yapmıştı aslında bu noktada, yeni askerlik düzenlemesi noktasında. Bugünkü Kabine toplantısında bir değerlendirmesi oldu mu bu noktada? Sanıyorum Meclis de 23 Nisan itibarıyla açılacak, Meclisin gündeminde var mı? Bu noktada Cumhurbaşkanına bir sunum yapıldı mı ya da yakın bir tarihte yapılacak mı? Ne zaman gündeme gelecek yeni askerlik düzenlemesi?”



YENİ ASKERLİK SİSTEMİYLE İLGİLİ KANUN TASLAĞI



Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İkinci sorunuzdan başlayayım, bu yeni askerlik sistemiyle ilgili kanun taslağı büyük oranda hazırlanmış durumda Millî Savunma Bakanlığı tarafından. Bugün bununla ilgili detaylı bir müzakere yapılmadı; çünkü daha önce bir sunum yapılmıştı. Ve bu tabii ki şimdi Meclis’e sevk edilecek AK Parti Meclis Grubu üzerinden, çünkü bu bir kanun çalışması, Meclisin uhdesinde olan bir konu… Orada da bu tabii ki komisyonlarda çalışıldıktan sonra bir kanuna gelecek, yani o süreç devam etmiş olacak. Onunla ilgili hazırlıklar daha önce açıklanan ana çerçeveyi esas alacak şekilde taslak büyük oranda hazırlanmış durumda ve Meclis açıldığı zaman da bu gündeme gelecek, Meclis’in gündemine takdim edilecek.



Birinci sorunuzla ilgili, tabi Mardin’de yaşanan bu hadise bildiğiniz gibi AK Partili bir Belediye Başkanımızın ikazı üzerine düzeltildi ve daha sonra İstiklal Marşı okundu. Şimdi böyle bir ikaza ihtiyaç duyulması bile, Cumhurbaşkanımızın bu süreçte, bu seçimlerin sadece bir yerel seçim meselesi değil, bir beka meselesi olduğunu bir kez daha maalesef diyorum teyit etmiştir. Neden? İstiklal Marşı hepimizin marşıdır, bu ülkede yaşayan 82 milyonun marşıdır, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle herkesin marşıdır, doğusuyla batısıyla, Mardin’iyle, İstanbul’uyla, Urfa’sıyla, Bursa’sıyla bütün şehirlerimizin marşıdır.



Buna karşı doğal refleksin ne olması gerekir? İstiklal Marşı’nın okunması, insanları bunu ruhlarında hissetmesi. Özellikle yönetici makamında olan kişilerin bu hassasiyeti göstermesi olmalıdır. Bu tavır Türkiye’yi incitmiştir, bu tavır Mardin’i incitmiştir, Mardinliyi incitmiştir. Mardin’in ruhunu düşündüğünüz zaman, kadim Mardin şehrinin, Mezopotamya’nın bütün zenginliklerini alarak bugüne taşımış bir şehrin o çok renkli, çok dilli, ama millî ve yerli ruhunu düşündüğünüz zaman, o Mardinliyi de incitmiştir. Bunun izah edilebilecek bir tarafı yoktur. Ve maalesef doğal refleksin bu olması zihin kodlarında ne tür hataların, ne tür sıkıntıların olduğuna da göstermektedir. Umarız bu tür hatalar tekrar edilmez.



İyi ki bu arkadaşımız gerekli uyarıyı yapmış ve İstiklal Marşı’mız orada okunmuştur. O bizim millî istiklalimizin ve istikbalimizin bir teminatıdır, bundan gocunanlar varsa kendilerini muhasebeye çekmeleri gerekir.”



Kaynak:

https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/105018/cumhurbaskanligi-sozcusu-kalin-firat-in-dogusunda-olusturulacak-guvenli-bolge-turkiye-nin-kontrolunde-olmalidir-